Zekeriya Erdim

Ailede 'güven'i 'güve'ler yiyor

Tarih boyunca tüm dinlerin, kültürlerin, medeniyetlerin ortak kabulüne göre; toplum ağacının "tohum"u ailedir. Onun içindir ki; özenle kurulması ve dikkatle korunması gereken bir kaledir.

Bu kalenin düştüğü ülkeler ve toplumlar; hayatın bütün alanlarında düşüşe geçerler. Küçük ya da büyük ölçekli güç ve iktidar sahiplerini zayıf düşürüp sarsmak isteyenler; çoğunlukla, aile kapısından sızmayı seçerler.

Bizi, diğer ülkelerden ve toplumlardan farklı yahut avantajlı kılan temel özelliklerden biri; aile ve akrabalık bağlarının kuvvetli olması. İnsanların birbirlerine tutunarak ve destek olarak güç toplayıp; kriz dönemlerini daha kolay atlatması ve ayakta kalmayı başarması.

Ancak, modern dünyanın yaygın sosyo-kültürel hastalıkları yüzünden; bu kalemizden, şimdilerde daha çok taş düşüyor. Giderek daha fazla aile, huzur ve güven ocağı olmaktan çıkıp; toplumsal bozulmanın merkezine dönüşüyor.

MEDYA DİNAMİT DÖŞÜYOR

Artık müzmin bağlılıklardan ve bağımlılıklardan birisi haline gelen medya takipçiliği; reyting avcılarının istismar arzularını artırıyor. İnsanların özel hayatlarını didik didik edip ortalığa seren yerli ve yabancı filmler, diziler, sözüm ona kadın-aile programları aracılığıyla; aile mahremiyetleri ayaklar altına alınıp, haya duyguları ve duvarları yıkılıyor, yok ediliyor.

Bir avuç ayarı bozuk azınlık üzerinden; toplumun bütününe yönelik, psiko sosyal algı operasyonları yapıyorlar. Çıra yakıp arayarak buldukları, hatta kendi yazdıkları kurgusal senaryolara uydurarak sundukları evlilik dışı ilişki, eşler arası aldatma, aldatılma örneklerini; yaygın öyküler silsilesi haline getirerek satıyorlar.

Böylece gizlinin açık, azın çok, anormalin normal gibi gösterilmesi; ahlaki bozulmayı teşvik ediyor. Aile ve toplum; giderek daha fazla "dinamit tarlası" olmaya doğru gidiyor.

DNA BAŞVURULARI ARTIYOR

Bu dejenerasyonun doğal sonuçlarından biri; eşler arasındaki güvenin yara alması. Az sayıdaki kötü örnek ve öykü yüzünden; çok sayıdaki iyi ailenin de töhmet altında bırakılması.

Konuyla ilgili araştırmalardan anlaşıldığına göre; son yıllarda, "babalık testi" için başvuruda bulunanların oranı yükselmiş. Bundan altı yıl önce, günde ortalama 30 iken; şimdilerde, 100 seviyesine kadar gelmiş.

Uzmanlar, bu sayıların; resmi kurumların kayıtlarına girenlerle ilgili olduğunu söylüyorlar. Duyulmasın, bilinmesin kaygısıyla özel kurumların laboratuvarlarında yaptırılıp, resmi kayıtlara girmeyenlerin, bundan daha fazla olabileceğini tahmin ediyorlar.

Özet olarak, bazı erkekler; eşlerinin hamile olduğu yahut doğurduğu çocuğun, hatta çocukların, kendilerinden olup olmadığı konusunda şüphe, tereddüt içine giriyorlar. Bunu ispat etmek ya da kendilerini ikna etmek için; DNA testi yaptırarak, durumu tescil ettirmek istiyorlar.

Bu test sonuçlarının bazıları; boşanma yahut miras davalarının delili haline geliyor. Mahkemeler nezdinde geçerli olabilmesi için; Adli Tıp Kurumu tarafından yapılması yahut yaptırılmış olması gerekiyor.

Hiç şüphe yok ki; konunun tarafı ve muhatabı olanlar, her şeyden önce, toplum nezdinde büyük bir itibar kaybına uğruyorlar. Bazen büyük faciaların sebebi olup; kimi katil, kimi maktul haline geliyorlar.

ÖNLEYİCİ TEDBİRLER ALINMALI

Hayatın bütün alanlarında ve konularında olduğu gibi, bu konuda da ciddi bir "sorun" varsa; bütün imkanlar kullanılarak, köklü bir "çözüm" üretilmelidir. Alınacak önleyici tedbirlerle; riskler azaltılmalı, güven tesis ve tahkim edilmelidir.

Mesela, evlilik başvurularında "kan testi" nikah akdinin; doğum sonralarında "DNA testi" nüfus kayıt işlemlerinin ön şartı haline getirilebilir. Böylece, bir çocuğun "nesebi gayrı sahih" olması durumunda; bunun her halükarda ortaya çıkacağı, herkes tarafından önceden bilinir.

Öte yandan, "medya özgürlüğü" haddini aşıp "toplumsal tahribat"a dönüşmüşse; buna müdahale edilmesi milletin hakkı, devletin görevidir. Vatan toprağına tecavüz gibi; millet varlığını tahrib de seferberlik gerekçesidir.

Şunu da açıkça ifade etmeliyiz ki; bu ve benzeri konularda, devletin iradesi ve inisiyatifi ile birlikte, toplumun duyarlılığına da ihtiyaç var. Olumsuz algı oluşturan TV kanallarını ve programlarını, teslim alınmış gibi takip edenler; kendi yaşadıkları ülkeye ve topluma, dünyaya ve insanlık alemine kötülük ediyorlar.

İzleyici olmayı bırakarak sessiz; tepkimizi dile getirerek sesli görevler üstlenebiliriz. Başta kendi evimiz ve ailemiz olmak üzere; aile kalesinin korunması konusunda, bir iyilik hareketinin aktif elemanı, hatta öncüsü haline gelebiliriz.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.