Osmanlı'nın ilk kadın fotoğrafçısı
1919 yılında 37 yaşında genç bir kadının ailesini geçindirmek için aldığı bir karar onu tarihimizde ilkler arasına yerleştirdi. Yaşadığı konağın kapısına astığı tabelada “Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi- Naciye” yazıyordu. O dönemde erkek fotoğrafçılar karşısında peçelerini açmaları hoş karşılanmayan kadınlar, paşa kızı-asker eşi Naciye Hanım’ın karşısında rahatlıkla yüzlerini ve omuzlarını açıp, saçlarını dökerek poz verdiler. İsmail Hakkı Bey’in eşi olan Naciye Hanım, Osmanlı Devleti’nin ilk kadın fotoğrafçısıydı.
"Ben hayatımı kazanamaz mıyım, dedim ve bir fotoğrafhane açmaya karar verdim."
Naciye Suman, 23 Nisan 1881'de Üsküp'te bir paşa kızı olarak dünyaya gelir. Babası, Salih Paşa'dır. 22 yaşına geldiğinde, o zamanlar yüzbaşı olan İsmail Hakkı Bey'le evlenir. Balkan Savaşı'nın sonuna gelindiğinde; Nusret, Fikret ve Nedret isminde üç çocuk dünyaya getirmiş, dördüncüsüne ise dokuz aylık hamiledir.
Osmanlı, Balkan savaşlarında ağır yenilgi alarak yaklaşık 500 sene idaresinde tuttuğu Rumeli'deki toprakları kaybedince, aile için çileli bir dönem başlar. İsmail Hakkı Bey ve karnı burnundaki Naciye Hanım, her şeylerini bırakıp sadece kendilerini kurtararak, Anadolu'ya doğru göç edenler arasına katılır. Naciye Hanım çocuğunu oralarda doğurmak istemediği için, İsmail Hakkı Bey eşini ve çocuklarını alarak Viyana'ya sığınır. Dördüncü çocuk Macaristan sınırında, trende dünyaya gelir. İşte bu dokuz aylık zorunlu ikamet döneminde, zaten sanatın her dalına tutkun olan İsmail Hakkı Bey fotoğrafçılık sanatını öğrenmek şansını yakalamıştı.
İSTANBUL VE FOTOĞRAFÇILIĞA GİDİLEN YOL
İstanbul'a geldiklerinde Beşiktaş Yıldız'daki Sait Paşa konağını tutarlar. İsmail Hakkı Bey ise Viyana'da kaldığı zaman zarfında fotoğrafçılığı öğrenir. Ailesinin yanına dönerken fotoğraf malzemelerini de beraberinde getirerek, konağın çatı katını adeta bir stüdyoya çevirir. Eskiden konaklarda çatı katlarının çamaşırlık olduğunu belirten Naciye Hanım'ın kızı Nedret Ekşigil, burada her yerin camla kaplı olduğunu, çekim esnasında ışığın, camlardaki perdelerle yönlendirildiğini söylüyor. İsmail Hakkı Bey'in fotoğraf merakı sayesinde, tüm aile fotoğrafçılığı kolayca benimser ve çatı katını keyifle vakit geçirdikleri bir alana dönüştürürler.
Daha sonra, Birinci Dünya Savaşı patlak verince, İsmail Hakkı Bey hemen Çanakkale Cephesi'nde görevlendirildi. Çanakkale Savaşları sırasında kalbinden ve kasığından ağır yaralanmış ve 1917 yılında yeniden İstanbul'a dönmek durumunda kalmıştı. Artık, malul bir subay olduğu için, gündüzleri sokağa bile çıkmaya çekiniyordu. Evi geçindirmek Naciye hanıma kalmıştı.
SATILAN GÜMÜŞ TEPSİDEN SONRA
Naciye Hanım, işte bu zorlu ve uzun savaş yıllarında, paralarının tükenmesi üzerine aileden kalma gümüş bir tepsiyi satmak zorunda kaldı. Ancak bu üzücü olay, önemli kararlar alacağı bir dönüm noktası oldu. "Ben insan değil miyim, ben hayatımı kazanamaz mıyım, çocuklarıma bakamaz mıyım? İlla ki bunları satarak mı yaşayacağız" der ve bir fotoğrafhane açmaya karar verdi. Zaten bunun için gerekli her şey çatı katında mevcuttu. Sadece tabela yaptırmak kalıyor ki, onu da zaten kendisi bir askerle beraber giderek yaptırabilirdi. Bu kararı verdiğinde yanında eşi yoktu.
"Birinci Dünya Savaşı başladı ve kocam cepheye gitti. Üç kızım, bir oğlum, annem, üç evlatlığımız, ninem ve evde bize hizmet eden dört, beş askeri geçindirmek mecburiyetinde idim. Savaş yıllarında, paramız tükendi ve ailemden kalma gümüş bir tepsiyi satmak zorunda kaldım. Ama önemli bir karar almama da sebep oldu. "Ben insan değil miyim, ben hayatımı kazanamaz mıyım, çocuklarıma bakamaz mıyım? İlla ki bunları satarak mı yaşayacağız" dedim ve ertesi günü bir fotoğrafhane açmaya karar verdim. Zaten çatı katındaki çamaşırlık, kocamın fotoğraf merakı yüzünden bir stüdyoya dönmüştü. Burası camlı bir bölümdü ve fotoğraf çekimi esnasında kocam, camlardaki perdeleri bir sopa yardımıyla çekerek ışığı yönlendirirdi."
TÜRK HANIMLAR FOTOĞRAFHANESİ - NACİYE
"1919 yılının başında, Beşiktaş Yıldızı'da oturduğumuz Sait Paşa Konağı'nın önüne "Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi: Naciye" yazdırdığım bir tabela asarak çalışmaya başladım. İlk gün 10 kişi geldi."
Zor zamanların içerisinde Naciye Hanım, oturdukları Said Paşa Konağı'nın üst katında eşinin hobi amaçlı kurduğu fotoğraf stüdyosunda İsmail Hakkı Bey'den fotoğrafçılık sanatını öğrendi. Evinin alt katındaki giriş kapısının üzerine "Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi: Naciye" yazılı bir tabela astırdı ve profesyonel fotoğrafçı olarak çalışmaya başladı. Kadın kadına fotoğraf çektirmek fikri, Müslüman Osmanlı kadınları arasında hemen büyük rağbet gördü ve kısa bir süre içinde Naciye Hanım'ın küçük stüdyosu kadın müşterilerle dolup taşmaya başladı.
BEYAZIT'TAKİ DÜKKAN VE 'KADINLAR DÜNYASI'
Naciye Hanımın bu iş girişimi en ufak bir engele çarpmaz. Aslında o yıllarda, halkın fotoğrafa olan mesafeli duruşu, İlk Müslüman fotoğrafhanelerinden olan Resne ve Yeraltı fotoğrafhanelerinin tehdit alıp, vitrinlerinin kırılmasına sebep olmuşsa da, Naciye Hanım kolay kabul görür. O dönemde kadınların erkek fotoğrafçılar karşısında peçelerini açmaları pek hoş karşılanmadığı için, fotoğrafhane hanım müşteriler için önem kazanır. Kadınlar, Naciye Hanım'ın karşısında rahatlıkla yüzlerini ve omuzlarını açıp, saçlarını dökerek poz verirler. Bu özel fotoğraflarını, cephede savaşan eşlerine, özlem dolu mektuplarıyla birlikte gönderirler.
Naciye Hanım'ın fotoğraf stüdyosu, beklenenden fazla rağbet görünce 1921 Yıldız'da bulunan konaktan Beyazıt'ta tramvay durağında bir apartmanın üç katına taşındı. Alttaki iki kat oturmaları için ayrıldı. Çatı katı ise yine fotoğrafhaneye dönüştürüldü; çatı tamamen kaldırılıp camlarla kaplandı. Burada da fotoğraf çalışmalarına ara verilmeden devam edildi. Naciye Hanım ayrıca asistanıyla dışarıya düğün çekimlerine de gitti.
Aynı yıl 'Kadınlar Dünyası' dergisinde verilen bir haberde, Naciye Hanım'ın fotoğrafhanesi tanıtılmış ve kadınlar tarafından desteklenmesinin önemi vurgulanmıştır.
"Naciye Hanım namında bir hemşiremizin hanımlara mahsus bir fotoğrafhane işletmekte olduğunu haber aldık. Bu müteşebbis ve faal hemşiremizi takdir ve teşvik etmek borcumuzdur."
("Naciye Hanım", Kadınlar Dünyası, Havadis-i Dünya bölümü, 8 Kânun-i Sani/ Ocak, 1921, no. 192/2, s.11)
ASKERLERİN HANIMLARINDAN İSTEĞİ VE NACİYE HANIM
Naciye Hanım'ın fotoğrafçılıktaki başarısı giderek kulaktan kulağa hızla yayıldı. Kurtuluş Savaşı sırasında eşlerini İstanbul'da bırakmış olan erkekler mektuplarında "Filan yerde bir kadınlar fotoğrafhanesi varmış. Orada bir resmini çektirerek bana yolla" diye yazıyorlardı. Hanımlar gelip yüzleri ve kolları açık biçimde fotoğraflarını çektirerek eşlerine yolluyordu.
SULTAN REŞAD'IN TORUNLARINA FOTOĞRAFÇILIK DERSİ
Naciye Hanım yalnızca profesyonel fotoğrafçılık ile yaşamını temin etmekle kalmamış, sanatını kadınlara öğretmek üzere kadın izleyicilere fotoğrafçılık dersleri de vermişti. Kızı Nedret Ekşigil'in anlattığına göre, Naciye Hanım, Sultan Beşinci Mehmed Reşad'ın torunlarına fotoğrafçılık dersleri vermek üzere haftanın iki günü Yıldız Sarayı'na gitmekte, hatta bazen de bu sultan hanımları Beyazıt'taki atölyesine davet ederek, karanlık odada onlarla birlikte çalışıyordu. Saraya gittiği zamanlarda, saray içinde yaşayan harem mensubu diğer kadınların da çeşitli fotoğraflarını çekiyordu.
KADIN KILIĞINDA FOTOĞRAF ÇEKİLDİ
Kızı Nedret Ekşigil, anılarında stüdyoda yalnızca kadınları değil, erkek müşterileri de rahat ettirmeyi başarmış olan Naciye Hanım'ın Mütareke günlerinde başından geçmiş olan ilginç bir hikayeyi de aktarıyor:
"Bir gün fotoğrafhaneye elinde bavuluyla genç bir adam geldi. Anneme 'hanımefendi affedersiniz, söyleyeceklerim aramızda kalsın. Kadın kıyafetine girerek fotoğraf çektirmek istiyorum' dedi. Adam giyindi, boyandı, süslendi. Aman Allah'ım ne kadar çok fotoğraf çektirdi. Artık annemin daimi müşterisi olmuştu. Deli olmadığını anlamıştık. Ona 'tuhaf bir adam' gözüyle bakardık."
ANKARA'YA KIZININ YANINA TAŞINDI
Savaştan sonra, Naciye Hanım'ın kızı Nedret Ekşigil evlenir. Naciye Hanım ise 11 yıldır sürdürmekte olduğu fotoğrafçılık mesleğini torunu Sevgi Divitçioğlu'yla (ressam) daha fazla vakit geçirmek için bırakır. 1930 yılında fotoğrafhaneyi kapatır ve Ankara'ya gider.
"Anneannem, fotoğrafçılıktan çok para kazanmış. Fakat annem evlenip Ankara'ya yerleşince ve ardından da doğum yapınca 1930 yılında fotoğrafhanesini kapatmış, bana bakmaya Ankara'ya gelmiş." (Sevgi Divitçioğlu, "İyi bakılacağımıza eminin, çünkü anneme nasıl bakıldığını gördüm." Darüşşafaka Rezidans, Mayıs 2011, s. 29.)
ARŞİV GÜNÜMÜZE ULAŞAMADI
Naciye Hanım 23 Temmuz 1973'te vefat etti.
Naciye Hanım'ın fotoğraf arşivi günümüze ulaşamadı. Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi'nin arşivinin kaybolması ve orada çekilmiş olan hiçbir fotoğrafın bulunamayışı araştırmacılarda fotoğraflara damga basılmadığı sonucunu doğuruyor.
Naciye Hanım'ın fotoğraf stüdyosunun adı olan, Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi - Naciye damgasını taşıyan sadece altı tane fotoğraf, Gülderen Bölük koleksiyonunda bulunuyor.
(Derlenmiştir.)