Hz. Nuh’un duası: ‘Rabbim! Mağlubum ben, sen yardım eyle.’
La-Galibe İllellâh (Allah’tan başka Galip yok)!
Hat sanatının zarif örnekleriyle yazılmış levhalardaki bir ifade öteden beri Müslümanlara başarının tarifini verir: et-Tevfik minellah (Tevfik Allah'tan) ve Allah Veliyyü't-tevfik (muvaffak kılacak sadece Allah'tır). Müminler birbirlerine 'Allah muvaffak eylesin' diye dua ederlerken annenin veya babanın en hoş dualarından biri 'Allah muvaffak eylesin, Allah utandırmasın' duasıdır. Her birimizin gün içinde müteaddit defa söylediğimiz bu ifade bize ne anlatır? Kadim kitaplarda tevfik (başarı) söyle tanımlanır: 'Allah'ın kulun fiillerini rızasına uygun halde yaratmasıdır.' Demek ki tevfik ve muvaffakiyet duasının özel bir anlamı ve bir istikameti var. Müminler her başarı için 'başarı' tabirini kullanmıyor, her başarılı kişiyi 'başarılı' addetmiyor. Böyle bir başarı için emek harcamayı uygun görmüyor. Onlar ilahi rızaya uygun ve muvafık düşen işi 'başarı' sayarak onun peşinde ömür harcamayı yaşamanın anlamı kabul ederler. Başarı ancak ilahi rızaya uygun davranışın adı olabilir. O da yine Allah'ın nasibinden başka bir şey değildir. O zaman başarı ve başarısızlık bahsini ele alırken bakacağımız yer burasıdır: ilahi rızaya uygunluk ve uygunsuzluk hali! Bir fiil ilahi rızaya uygun ise başarıdan söz edeceğiz; buna mukabil ilahi rıza ile çeliştiği ölçüde başarısızlık vardır. İlahi rızaya uygunluk ise bizzat Allah'ın nasibidir. Hayatı bu istikamette yaşayabilmek bize niceliksel başarının her türünden uzaklaştırır.
HZ. NUH'TAN SON PEYGAMBER'E KADAR MÜŞTEREK DİL: 'YENİLDİM RABBİM' VE 'BEN YAPAMAM!'
Hz. Nuh duasında 'Rabbim! Ben mağlup oldum, bana yardım eyle' diye dua eder.
Bir Peygamber'in daha güzel duası olabilir mi? Hz. Nuh'un duayı söylediği zamana ve zemine bakmak işin hakikatini fark etmeyi güçleştirebilir. Onun tebliğ tarihi –ki ona tarih diyecek isek- kelimenin 'dar' anlamıyla tam bir başarısızlık tarihidir. Onun tebliği karsısında insanların inatçılığı bir deyime dönüşmüş, insanlık hafızasında yer etmiştir. Biz 'Nuh dedi peygamber demedi' dediğimizde, insanlığın ikinci atasının tebliği karşısında yaşanan inadı hatırlarız. Hz. Nuh böyle bir dirençle karşılaşmışsa biz de karşılaşabiliriz.
'İnsanlığın ikinci babası'nın tebliğinin her merhalesi garip tecellilerle doluydu. Tevrat'ın ayrıntılı anlattığı hikayeler Kuran-ı Kerim'de ana hatlarıyla zikredilir. Yılları süren tebliğde kimseyi ikna edememişti. Hiç kuşkusuz ikna etmek veya inandırmak Peygamber'in görevi değildir, onlar sadece tebliğ eder. Fakat neticede Peygamber de vesiledir ve o vesileyle inananların sayısı darb-ı mesel olacak kadar az idi. Kur'an-ı Kerim dokuz yüz kusur seneden söz eder. Öyle uzun bir süreye yayılan tebliğin neticesinde birkaç kişiden başka inanan olmadı. Hz. Nuh tebliğinde başarısız olan yegane peygamber olmayacaktı. Hz. Peygamber birkaç kişinin iman ettiği veya kimsenin inanmadığı peygamberlerden söz eder. Fakat ikinci babanın böyle bir hadise ile karşılaşması daha dikkat çekici olacaktı.
Hz. Nuh üzerinden Allah neticeye bakmaksızın muvaffakiyete odaklanmayı anlattı: Her başarı muvaffak olmak demek değildir ve bize emredilen 'başarısız iken' de muvaffak olmamızdır. Daha doğrusu başarı ile muvaffakiyeti ayrıştırarak insanın sınırda durmasını biz Hz. Nuh'tan öğrendik. Mesele başarılı olmak değil, ilahi sınırda kalabilmek ve bunun için sabretmek idi. Onun kıssasında dikkat çeken tek hadise iman edenlerin sayısının azlığı değildi. Hz. Nuh'a verilen emir büyük bir sınavın ta kendisi idi: bir dağın başında gemi yapmak! Sonradan gelenler bunun mucize olduğunu öğrenmişlerdi, lakin devrinde yaşayanlar için bundan büyük sınav olmazdı: Bu nedenle kavmi tuzağa düşerek Hz. Nuh'a 'bunak' dediler. Biz hikayeden şunu öğrendik: Doğru yolda olmak dağda gemi yapmak gibidir. Adet ve alışkanlıklarla körelmiş zihinler karşısından hakikati söylemek ve onun peşinden gitmek, dağda gemi yapmaktan öte bir şey değildir. Bu nedenle en zor olan hakikat üzere sebat ve yoldan dönmemektir. İnsanlık tarihi boyunca nice erdemli insan 'dağda gemi yapmaya devam edecekti.' Çünkü dağda gemi yapmak bir nübüvvet adeti idi.
Tebliğinin son aşaması başka tecellileri gösterdi: Gemiye girebilecekler için dua ederken 'ehlim (ailem)' tabirini kullanmıştı. Aile ve nesle dua peygamberlerin dualarında önemli bir yer tutar. Hz. Nuh'un duasına rağmen oğlu gemiye binmedi, çünkü iman etmemişti. İman bağı yoksa kan bağının anlamı olabilir mi? Demek ki Hz. Nuh'ta babalık da 'başarısızlığa' uğramıştı.
En sonunda Hz. Nuh 'Rabbim! Mağlubum yardım eyle' dediğinde bütün peygamberlerin söyleyeceği sözü söylemiş oldu: Hangi peygamber 'başardım' veya 'mağlup olmadım' diyebilirdi ki? Allah Hz. İbrahim'i tek başına ümmet eyledi; müşrik babasına dua etmesi ona yasaklandı. Nemrut'un ateşinden yakıcı sınav belki de o idi. Hz. Yunus Peygamber kavmini terk ederek gitmişti. Hz. Musa'nın hikayesi tam başarısızlık hikayesi: Kavmini kurtardıktan sonra insanlar Firavun'u taklide başlamışlardı. Demek ki iki Peygamberin daveti başarısız olmuştu. Hz. Peygamber'in tebliği ise her merhalesinde 'bilemem ve yapamam' üzerine kurulu bir teslimiyet ve acziyet tebliği idi. En başarılı göründüğü yerde ise Allah kendisine 'Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde' diyerek zihnimizde peygambere izafe edebileceğimiz başarıyı düştü: Allah ona 'sen yapmadın ve sen başarmadın' dedi. Mekke'nin fatihi sen değilsin, Ben'im.
Çünkü ezeli ilke açık: Allah'tan başka galip yok.
Ekrem Demirli