Arama

Nebevi hüküm: Kahinlere gitmememiz gerekiyor

Nebevi hüküm: Kahinlere gitmememiz gerekiyor
Yayınlanma Tarihi: 4.11.2019 17:21:45 Güncelleme Tarihi: 05.11.2019 18:22

Sahabeden biri Hz. Peygamber'e şöyle der: 'Ey Allah'ın Peygamberi! Ben yakın zamanda Müslüman oldum. Allah İslam'ı göndermekle bizi şereflendirdi. İnsanlar hep kahinlere gidiyor. Hz. Peygamber ona şöyle der: 'Artık sen onlara gitme.'

Hadis-i Şerif

Hangi zamanda yaşayanlar daha nasipliydi? Hz. Peygamber devrinde yaşayanlar mı, daha sonra veya önceki bir dönemde yaşayanlar mı? Birçok insan için sorunun cevabı ilki olabilir: Bir devir 'saadet asrı' olmakla nitelenmişse onda yaşamaktan daha büyük lütuf olabilir mi? Öyle bir zamanda insan Hz. Peygamber'i görmekle şereflenir, onu tanır, sohbetinde bulunur. Bazı insanlar ise 'karşılaşma' halinin yol açabileceği sıkıntıları (görmeden sevmenin lütuf olması) fark ederek 'başka zamanda yaşamak iyidir' der. En iyiyi ve en güzeli ilahi takdirde bulanlar ise 'her insan en iyi vakitte yaşamıştır' derler. Birinci bakış açısına dönersek, onda eksik bir yön var: Hz. Peygamber ile aynı zamanda yaşayanlar Peygamberi nasıl telakki ediyordu?' sorunun kolay cevabı sahabe büyüklerinin telakkisini hatırlayarak verebileceğimiz cevaptır. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali ve Hz. Osman vb. Hz. Peygamber'i olması gerektiği gibi telakki etmişlerdi, elbette, bunda kuşku yok. Meseleyi sosyolojik bir zeminde ele alırsak, Medine ve Mekke'deki cemiyetin Peygamber telakkisi neydi diye sorduğumuzda işin seyri değişebilir. Peygamberler tarihine bakacak olursak, Kur'an-ı Kerim neredeyse "başarısız" bir tarihi anlatır bize: Hz. Adem'in ağaca yaklaşmasıyla başlayan tarih Kabil'in Habil'i öldürmesiyle gerçek bir tarihe döner. Hz. Nuh 'Ben mağlubum, yardım eyle Rabbim!' diye niyaz ettiğinde ise bütün nebilerin söyleyeceği sözü başta söylemişti: Son sözü ilk gelene söyletti Allah. Hz. İbrahim bir başına ümmet idi, Hz. Musa Firavun'un zulmünden kurtardığı insanların puta dönmelerine şahitlik etmişti. Hz. Peygamber'in tebliğinin büyük kısmını teşkil eden Mekke'de Müslümanların sayısı çok azdı. Medine'de durum daha karışıktı: Hz. Peygamber'i bir peygamber saymakla onu bir hükümdar-yönetici saymak arasında gidip gelen tereddütler arasında dini hayat şekillenmişti. Bu nedenle Hz. Peygamber'in devri sonraki asırlar için ihtişamlı bir 'kandil' iken kendi devrinde az sayıdaki insana rehberlik ediyordu.

Şimdi hadise dönebiliriz: Hz. Peygamber devrinde insanların işlerini halletmek üzere kahinlere gidiyor olmaları bugün bizi şaşırtabilir, kendi adıma ben şaşırmıştım. Sahabenin az sayıda bir kısmı bile kahinlere gidiyorsa, başka insanlar ne yapmaz ki? İnsanlar bütün zamanlarda burçlardan, fallardan vb. geleceği öğrenmek istemiştir. Bir hadise gerçekleşmeden önce onun bilgisine ulaşmaktaki saik, 'en çok kazanan' olma arzumuz olmalıdır. O hadise gerçekleşmeden hazırlığımızı yapar, zararı def eder, en büyük faydayı elde ederiz. Her halükarda kazanmak istediğimizde bu yolla tevessül ederiz. Medine'deki Müslümanların bir kısmı da aynı saik ile hareket etmiş, hadiseler vuku bulmadan önce bilgisine ulaşmak istemiş, zararı kendilerinden uzaklaştırmak etmek istemiş olabilirler. Demek ki sahabe de olsa insani zaaflar ortadan kalkmıyor. Tedricilik sadece İslam'ın hükümlerinde değil, insanların İslam ile ilişkilerinde de kendini dayatıyor: acele yok, hemen değil, her şeyin bir vakt-i merhînu olacaktır. İnsanlar Peygamber'i 'peygamber' olarak kabul etseler bile maişette artış arıyorlardı. Ticaret yapacaklar, kahinden uygun zamanı öğrenmek istiyorlardı, daha çok kazanmak için. Evlenecekler, kahinden uygun kişiyi bulmasını istiyorlardı, mutlu olmak için. Tarım yapacaklar, yağmurun ne zaman yağacağını söylemesini istiyorlardı, daha çok ürün elde etmek için. Çocuklarının cinsiyetini öğrenmek istiyorlardı, daha güçlü ve etkili olmak için. Biri öldürülmüş veya ölmüşse, ölümün nasıl gerçekleştiğini öğrenmek istiyorlardı, düzenin tesisi için. Velhasıl insanlar kahinlere öteden beri niye gidiyorsa Mekke'de ve Medine'dekiler de onun için gidiyorlardı. Bir de garip bir tecelliye şahit olmuşlardı: O hadise peygamber telakkisini anlamak bakımından önemlidir. 'Hurmaları aşılayalım mı' diye sorduklarında Hz. Peygamber 'aşılayın' dedi. O sene hurmalar beklenen miktarda ürünü vermedi. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: 'Dünya işlerinizi benden daha iyi bilirsiniz.' Başka bir hadis de akla gelir: 'Mümin her işinde kârdadır: Zarar ederse tevekkül eder, kâr etse şükreder.' (Yunus bu nedenle Allah'a giden yolu erikten (emek) üzüme (zevk), ondan cevize (kudret) olarak tefsir etti).' Halbuki insan tabiatı gereği kârı hemen, somut ve nicelik bakımından da çok elde etmek ister. Bu nedenle 'siz daha iyi bilirsiniz' cümlesi zaman içinde de tahakkuk etmiş olmalıdır; biz Müslümanlar şu veya bu şekilde 'kahinlere', falcılara, burçlara sormaya devam ederiz.

Hadis-i şerifte dikkate değer husus şudur: Hz. Peygamber sahabenin verdiği bilgi üzerine 'kim?' diye sormadı, şaşırmadı ve 'nasıl öyle bir şey olabilir?' diye dehşete kapılmadı. Sözü söyleyene 'sen gitme' dedi. Biz de onun sayesinde nebevi hükmü öğrendik: Kahinlere gitmememiz gerekiyor, daha çok kazanmak uğruna gelecekten bilgi devşirenlere başvurmak iman ve tevekkülle bağdaşmaz. Mesele kimin gittiğini, niçin gittiğini soruşturmak değil, bir ferdin gitmesini engellemektir. Sonra da gitmeyeni dedikodudan alı koymaktı. Hz. Peygamber bize böyle öğretti.

Ekrem Demirli

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN