Melekler Adem’e mi secde etti?
'Allah meleklerine Adem'e (veya Adem'e isimlerin öğretilmesi sebebiyle) secde edin dedi de secde ettiler, İblis ise secde etmedi.'
Kur'an-ı Kerim'de peygamberlerden söz eden ayetler genellikle ismi zikredilen Peygamber'in tarihî-gerçek hayat öyküsüne atıf yapar. Söz gelimi Hz. Nuh'tan söz eden ayet okuduğumuzda kimden söz edildiğini biliriz. Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa'dan söz eden ayetlerde de durum aynıdır. Kur'an-ı Kerim'de hükmün genel olduğu durumlarda ayet-i kerimelerden kendimize dair hüküm çıkarsak bile vakıa değişmez: Ayetlerde isimler, hadiseler gerçekliğe tekabül eder. Bunun yegane istisnası Adem'dir. Adem diyoruz, çünkü onun isminin geçtiği yerlerde Hz. Adem diyeceğimiz tarihsel şahsiyetten mi söz edilir, yoksa insandan ve insanlıktan mı söz edilir, bunu tespit mümkün değildir. Sorunun cevabı önemli, önemli olduğu kadar da ihtilafa açıktır. Literalist yaklaşım için sorunun cevabı bellidir: Her Adem, Hz. Adem'dir. Fakat daha geniş bakarsak Adem'den söz eden ayetlerin daha çok insan anlamında kullanıldığını söyleyebiliriz. Buna Havva'ya dair olanları da eklersek, Adem-Havva erkek-kadın olarak insan türünü anlatan genel ve geniş bir ifadeye dönüşür. Böyle bir yaklaşım mevcut bilgilerimizde değişiklik veya çelişki meydana getirmeyebilir; lakin daha önemli bir noktaya dikkatimizi çeker: İslam'ın insan telakkisini bulabileceğimiz ana metinlerde Adem'den söz eden naslar merkezi bir yer tutar. O zaman Adem'i gördüğümüz her yerde aklımıza insan, daha özel olarak ise kendimiz gelir. İlahi kelamın muradı bundan başka bir şey değildir.
İNSAN NE KADAR HAYAL EDERSE ETSİN KİMSE ONA SECDE ETMEYECEKTİR
Bir insanın bekleyebileceği hürmet ve tazimin bir sınırı olabilir mi? Dikkatli gözlemlerle meseleyi düşünürsek bir sınır koymak zor. İçimizdeki 'üstünlük' fikri kendimizi Arş'a layık görmede karar kılmıştı ilk kez. Arzumuzun gerçekleşmemesi ortadan kalktığı anlamına gelmez; en derinimizde bir yerde o tatminsiz arzu değişik şekillerde bizi yönetmeye devam eder. C. Jung'un davranışlarımızı yöneten arketipler teorisindeki gibi her insan derin ve gizli arzularınca yönlendirilir, mutsuz edilir, kışkırtılır, harekete geçirilir, olmayacak sevdalara düşürülür. Peki neticede ne olur? Hiç! Her ne olursa olsun ve hangi tahta oturursak oturalım yine tatminsizlik düşer nasibe. Bu arzuya yenilmemek mümkün değildir. Neden? Çünkü istediğimiz şey, elde ettiğimiz değil, men edildiğimiz ve ulaşamadığımız taht idi.
İnsanın içindeki tazim duygusunu anlayabileceğimiz yerlerden birisi secde bahsidir. Acaba insana secde edildi mi? Kur'an-ı Kerim'de insana secde bahsiyle iki ayet-i kerime üzerinde durmak gerekir: Birincisi meleklerin Adem'e secde etmesi bahsidir. İkincisi ise biraz daha farklı bir şekilde gerçekleşen rüyada yıldızların Hz. Yusuf'a secde etmesi meselesidir. Bu ikinci bahis bir rüya olduğu için üzerinde pek durulmaz, ancak insanı anlamak için bu ayetin üzerinde de önemle durmak gerekir. Şimdilik biz tekrar ilk meseleye, Adem'e secde meselesine dönelim:
Allah Teala önce yeryüzünde halife yaratacağım dedi. Melekler ise 'Biz seni tespih ederken kan dökecek ve fesat çıkartacak birini mi yaratacaksın' diye taaccüp ettiler. Allah ise 'ben bilmediklerinizi bilirim' dedi. Sonra ilahi isimler Adem'e öğretildi ve meleklere secde etmeleri emredildi. Bütün melekler emre uydu fakat İblis uymadı, kafir oldu. Buraya kadar vakıa herkesçe malum! Ayet-i kerime insanın içinde sakladığı üstünlük duygusuna bir atıf mıdır yoksa ayet bize 'sana secde edilmeyecek, kuruntuya kapılma' tarzında başka bir şey mi anlatır? Önce şunu sormamız lazım: Burada kime secde edildi? Müslüman zihninde sorunun cevabı son derece açık ve kesin olmalıdır. Çünkü secde herhangi bir tazim tarzı değildir. Secde bir insanın secde ettiği karşısında varlığını 'ifna' ederek mutlak bir hiçlik ve değersizlik makamına inmesi demektir. Bu anlamıyla secde tazim ve hürmetin en son derecesidir. O zaman soruya dönersek, Müslüman zihinde bu sorunun cevabı tereddütsüz bir şekilde açık ve kesin olmalıdır: Ezelde kime secde edildiyse yine O'na secde edilmiştir. Ezelde kime secde edildiyse ebediyete kadar sadece O'na secde edilecektir. İnsanın halife diye isimlendirilmesi zaten bu demektir. Halife, Allah'tan başkasına secde etmeyecek ve Allah'a mahsus bir uluhiyet hakkına tamah etmemeyi hürriyeti sayacak kimse demektir. Tahtın sahibi var ve tamahkarlık ıstırap getirir. Allah secdeyi uluhiyet hakkı olarak sadece kendine ayırmıştır.
Allah bütün yaratıklarını kendine hamd ve secde etmek üzere yaratmışsa, başta da böyle olmalıdır: Varlığa girdiğimizde secde ve tazim ile karşılanmadık, kime secde edileceğini öğrenmekle haddimizi görerek var olduk. O zaman bu ayet-i kerime Arş'a Rahman oturdu demekle aynı anlama gelir. Peki, Adem'e secde edildiği sözü nereden çıktı? Bunun iki yerden çıkmış olma ihtimali var: Birincisi Adem'e secde edildiğini ilk söyleyen İblis idi ve o yoldan da çıktı. Halbuki melekler Adem'e secde ettik demedi, 'Adem üzerinden kendine secde' emrine uyarak Allah'a secde ettiklerini bildiler. Çünkü 'biz seni tespih ederiz' dediler. İblis 'Ben Adem'e secde etmem' dedi; emre ısrarla karşı gelince yoldan çıktı. İkincisi ise içimizdeki 'tazim' beklentisi buradan bir pay almak istedi. Biz meleklerin bile secde ettiği varlık isek itibar ve tazim beklentimiz meşrudur diye zannettik. Bunun için 'secde insanadır' diyerek kademeli bir şekilde bu tazimi paylaştık.
Bir duygu ve düşünce hakikate aykırı ise onu göründüğü herhangi bir aşamada 'masum duygu' olarak nitelememek gerekir; her birimizin içindeki o 'masum' sanılan beklenti imkan bulduğunca Firavun'un ortaya çıkmasına yol açtı.
O zaman tekrar ayete dönersek şöyle diyeceğiz: Secde sadece Allah'adır ve 'halife olmak' uluhiyet haklarına tamah etmemek demektir.
Ekrem Demirli