Dindarlık, Sadakat ve Vefa
'Allah korusun, rabbim benim geçimimi en güzel hale getirdi, zalimler iflah bulmaz.' (Yusuf, 23)
Hz. Yusuf kendisini arzulayan kadına 'Allah'a sığınırım, kuşkusuz rabbim beni pek iyi barındırdı, zalim insanlar iflah olmaz' diyerek heva ile akıl arasında günahın ve doğrunun ne olduğunu anlayabileceğimiz yolu bize gösterdi. Gerçekte hikayenin bu kısmı kelimenin hakiki anlamıyla insanlığın kaderi olan 'ağaca yaklaşmak' hikayesinin en açık ifadesidir. Kabil Habil'i öldürdüğünde ağaca yaklaşmayı mülkiyet tutkusu üzerinden öğrenmiştik; Hz. Nuh'ta ailenin sınırları bahsinde ağaca yaklaşmanın başka bir yönünü fark etmiştik. Hz. İbrahim oğluyla sınanırken Allah ile insan arasında kimsenin bulunamayacağı üzerinden ağaca yaklaşmanın anlamını keşfetmiştik. Yusuf'ta ise heva ve arzular üzerinden ağaca yaklaşmanın yeni bir tarzını görmüş olduk. 'Yasak ağaç' hayatın her anında başka bir görünümü ve tecellisi olabilecek tek bir şeyin remzi idi: insanın Allah'ı ihmal ederek kendi başına var olma tutkusu, dışardan gelen her kurala başkaldırışı ve benliğini kendi dünyasında inşa etme arzusudur.
Bu ayet-i kerime üzerinde düşünürken bir çok meal ve tefsirdeki yorumlara tereddütle yaklaştım. Söz konusu tefsirler ile onları takip eden meallerde Yusuf'un 'rabbim ('dir)' derken kast ettiği kimsenin 'aziz' olduğu belirtilir. Buna mukabil Yusuf'un 'rabbim' derken Allah'ı kast ettiğini söyleyen tefsirler de bulunsa bile hakim görüşün bu eksende olduğunu görmekteyiz. Tefsir bilginleri arasında en önemlisi ise bütün dönemlerin tartışmasız en büyük din alimi sayılabilecek Fahreddin er-Razi'dir. Razi ayet-i kerimeyi, bu eksende yorumlarken Yusuf'un zikrettiği 'rabbin' kadının kocası olduğunu söylemekle kalmaz; buradaki günah ile vefasızlık ve sadakatsizlik arasındaki ilişkiyi tahlil ederek dikkatimizi şaşırtıcı şekilde aile ve toplum içindeki ilişkilere çeker. Bu durumda ayet-i kerimenin anlamı 'Senin kocan olan 'efendim' bana çok iyilik yaptı, onun iyiliklerine mukabil böyle bir iş yapmak ona karşı nankörlük olacaktır, nankörlük yapan zalim kişi ise iflah olmaz' şeklinde verilecektir.
Arzuların aklı yuttuğu bir anda, insanın nefs muhasebesinde hemcinsinin iyiliklerini bir sebep olarak yad etmesi, geleneksel ahlakta anlamlı olsa bile dinde değersiz bir iş olmalıdır. Din ile gelenek arasındaki çelişkilerden birisi burada tebellür eder: Din, dikkatimizi insan ilişkilerinden kopartıp insan benliğinin Allah karşısında var oluşuna çekerek günaha ve iyiliklere yeni tanım getirdiğinde din olacaktır. Günah, Allah'a karşı işlenmiş bir suç, O'nun kuralını ve sınırlarını ihlal etmek iken gelenekler insan ve toplum ilişkilerini merkeze alarak vefa, bağlılık, sadakat gibi toplumsal ve insani değerler üzerinden günahı tanımlama yoluna giderler. Bunun için de en etkili kelime, 'nankörlük' yani insanın hemcinsinden gördüğü iyiliklere ihanet etmesi olacaktır. Suçun ve günahın tanımlanmasında neyin referans alınması gerektiği bahsinde ne din ne gelenek uzlaşmaya açık olabilir. Ayet-i kerime üzerindeki yorumlarda dini ahlak ile geleneksel ahlak telakkileri arasındaki çatışmanın izlerini takip etmek mümkündür.
Dindarlık, Sadakat ve Vefa
Yusuf'un azize olan minnet duygusunu zikrederek günahtan kaçındığını iddia eden yorumları boşa çıkartabilecek gerekçeler surede bulunabilir. Önceki birkaç ayet-i kerimede Allah Yusuf'a olan lütuflarını zikrederken 'onu sağlam şekilde yeryüzüne yerleştirdik' demişti. Hz. Yusuf da bir peygamberden beklendiği üzere sürekli Allah'ın nimetlerinden söz edecek, Rabbin ihsanlarını anacaktı. Hal böyle iken günah bir işin muhasebesini yaparken onu satın alarak evine yerleştiren efendisini düşünmesi surenin ruhuyla bağdaşmıyor. Yusuf'un henüz peygamber olmadığı hesaba katılarak delikanlı aklıyla böyle düşündüğü iddia edilebilir belki; lakin bu yorum da doğru olmaz. Çünkü o zaman Allah bize peygamber olmayan birinin sözünü sürekli atıf yapabileceğimiz ahlaki bir ilke şeklinde niçin aktarsın ki?
Ayet-i kerimeye en uygun yorumu sufiler getirmiş olmalıdır. İmam Kuşeyri ayet-i kerimede zikredilen 'Rabbim' sözünün Allah'a döneceğini belirterek Yusuf'un Rabbinin nimetlerini hatırlamakla meylettiği günahtan vazgeçtiğini söyler. Bu yaklaşımı güçlendiren bir delil ise Yusuf'un önce Allah'a sığınmayı dile getiren cümlesidir. Yusuf önce 'Allah korusun' diyerek Allah'ı anmış oldu, ardından öteki sözü söyledi. Kuşeyri'nin yaklaşımını esas alarak öteki yorumlarla uzlaşma zemini aramak mümkün olabilir: Bu durumda Yusuf, birinci cümleyi (Allah korusun) kendisi için söyleyerek din ve ahlak bahsinde takip edebileceğimiz güzergahı bize göstermiş oldu: Dindarlık, sadece Allah'ı düşünerek O'nun kurallarına uymak, O'nun nimetlerini hatırlayarak insanlara minnet duygusundan özgürleşmek demektir. Bu itibarla sadakat, Allah'a sadık olmak, vefa O'nun kuralına uymak, nankörlük ise O'nun verdiği nimetleri başkasından bilmek, zulüm ise O'nun kurallarını ihlal ederek kendini O'ndan yoksun bırakmaktır. Yusuf ile kadın, hikayede Adem ile Havva'yı hatırlatmaktadır: İlk insanlık hikayesinde Adem ve Havva ağaca gitmiş, ikisi birden günahkar olmuş, sonra tövbe etmişlerdi. Burada ise Yusuf kadını ikna etmeye çalışırken 'zalimlerden olmamak' için ağaca yaklaşmamayı talim ediyor. Razi'nin yorumuna kısmen hak vermek istesek, ikinci bir akıl yürütmek mümkündür: Bu da Yusuf'un o esnada azizi zikretmiş olmasının kadına yönelik bir ikaz içermiş olma ihtimalidir. Başka bir anlatımla Yusuf, azizin iyiliklerini hatırlatırken gerçekte kadını 'geleneksel ahlak' anlayışı üzerinden ikna etmek istemiş olmalıdır. Bu durumda 'zalimler iflah olmaz' ifadesi ise iki anlamlı olacaktır: Yusuf öyle bir günahı işlerse lütufkar, Hakka karşı günah işleyerek zalim olacaktı; kadın ise kocasına ihanet etmekle zalim olacak, iflah bulmayacaktır.
Ekrem Demirli