Yazarların edebiyat düelloları
Eleştiri; tartışma ve polemik yazıları aslında edebiyatın en renkli ve heyecan uyandıran metinleri olarak karşımıza çıkar. Öyle ki edebiyatın bir döneminde, sözcüklerin mermi gibi havada uçuştuğu zamanlarında, önemli yazarlar bu polemiklerin içerisine girmiş ve ortaya ‘kalem kavgası’ denilen bir tür çıkmıştı. Necip Fazıl ve Nurullah Ataç arasındaki mizaç ve dünya görüşleri farklılığı da bu türün bir örneğiydi.
Çoğu kez eser veren ve yaşayan şairlerin şiirleri üzerine görüş getirmesi dolayısıyla yer yer kalem kavgalarına da girişen Nurullah Ataç'ın 1930'ların başlarından itibaren dönemi içerisinde eleştirel bakış getirdiği, yer yer polemiğe girdiği şairlerden biri de Necip Fazıl'dır. Nurullah Ataç, Necip Fazıl'la ilgili belli bir döneme kadar olumlu değerlendirmelerde bulunurken, bir dönem sonra onun şahsiyetini, Ağaç ve Büyük Doğu'daki yazılarını keskin bir şekilde eleştirmeye başlar.
Türk edebiyatının üstadı olan Necip Fazıl ile tenkitçi Nurullah Ataç arasında kalem kavgaları yaşanmasına iki sanatçının sanat anlayışı arasındaki farkın, Necip Fazıl'ın 1934'ten itibaren içine girdiği değişim süreci ve buna bağlı olarak sanatında meydana gelen değişmenin Ataç tarafından hoş karşılanmamış olmasının rolü vardır.
FARKLI BİR 'EDEBÎ TENKİT' ANLAYIŞI
Necip Fazıl bu kalem kavgalarında polemikten ziyade farklı bir 'edebî tenkit' anlayışı geliştirir. Necip Fazıl sanat için "bir cemiyetin topyekûn his ve fikir hayatını inceden inceye araştıran ve denetleyen başlıca rast merkezi ve ışıkları daima tam ve müstakil bir fert menşurundan süzüldüğü halde ferdîlikle hiçbir alakası olmadığını" söylerken Nurullah Ataç bu görüşe karşı çıkarak "şair sesini halka duyurmak, kendi hülyasını, âlemini etrafa kabul ettirmek istemelidir" yargısında bulunur.
Zamanla geçmişe dönük bir hesaplaşmanın içerisine giren ilk zamanlarda yarına kalacak tek şair olduğunu söylediği Necip Fazıl için ileriki dönemlerde "birkaç şiiri seçme yazılara alınacak orta halli bir şairdir" diyerek hırçınlaşır.
DEĞİŞEN KİM?
Necip Fazıl'ın Ataç hakkında ilk yazısı, Ağaç'ın 4 Nisan 1936 tarihli 4. sayısında yer alan "Nurullah Ataç'a" başlıklı yazısıdır. İkincisi ise yine aynı dergide 13 Haziran 1936 tarihli 11. sayısında yayımlanan "İşte Tenkit" yazısıdır. Daha sonra Büyük Doğu'da 1946'da yayımlanan "Edebiyat Mahkemesi Mehmet Akif" yazı dizisinde Ataç'a da yer verir.
Necip Fazıl'ın Nurullah Ataç'ı geniş şekilde konu alması aynı yıl içinde yayımlanan "Edebiyat Mahkemesi Bay Nurullah Ataç" başlığını taşıyan yazı dizisiyle olur. İlerleyen yıllarda çeşitli vesilelerle Ataç'ı eleştirmekten, onunla polemiğe girmekten geri durmaz.
Necip Fazıl, kendisi hakkında kişiliğinin ve şiirinin değiştiğini öne süren Ataç'ın görüşüne karşı çıkarak değişenin asıl Nurullah Ataç olduğunu söyler:
"Şahsım hakkında, artık fildişi kuleden çıktığımı, bir sistem ve prensibe doğru gittiğimi, içtimaileşmeye yol tuttuğumu ve zamanla –senin de başına geldiği gibi- değiştiğimi ima ediyorsun. Bu hükümde, misalini kendinde görmenden başka yanlış görmüyorum.
Ben geçmiş günlerimi yalancı çıkaracak bir virajın üstünde değilim. Zaman mefhumunu da senin gibi anlamıyorum. Her dakika ve saniyenin oluşlarımız üstündeki büyük rolünü tasdik etmekle beraber, bir sağa, bir sola, bir şimale bir cenuba, destere gibi işlemeyi zamanın fatalitesi diye göstermektense mayamızın örgüsünde aramayı tercih ederim. Zaman oluşlarımızın içindedir ve bence ta kendimizdir. Her birimizde, her birimize lâyık şekilde tecelli eder. Fikrinde sabit kalanlara kuvvet ve fikrinden dönenlere teselli veren gene aynı zamandır. Sen, daha dünkü ideolojini ayaklar altına alan bir sisteme, her an ve her şekilde tekrar değişmek ihtimalini tasdik şart ile geçtiğine göre, vasıl olduğun yegâne sabit mezhep, değişmek prensibinden başka ne olabilir?"
"Daha ilk sayımızda, bünyemizi tezatlı göstermek için yaptığın gayret çocukçadır. Ahmet Kutsi Tecer(Yağmur duası) şiirini yazdı ve bir an için, yüzüne Anadolu hassasiyetinden bir maske geçirdi diye (sanat için sanat oyunu) hükmünü verecek kadar basiretsizliğe düşüyorsun. Hâlbuki makina gibi (guk guk, pat pat) sesler çıkarsaydı belki bu şiiri dava şiiri kabul edecektin. Bu bakımdan bunun da bir dava şiiri olabileceğini zannedemedim[n] mi? Sana daha ilk sayımızda tezat aratacak kadar peşin bir insicam ihtimali telkin ettiğimizi anlıyoruz."
Bergsoncu zaman felsefesinin de yer aldığı bu satırlar, Nurullah Ataç'ın hiçbir ilkeye bağlı kalmadan sürekli değiştiğini belirtir.
'KOLAYLIĞI FİKİRSİZLİĞİNDEN GELME' YAZILAR!
Necip Fazıl, Ataç'ın Akşam gazetesinin Sohbet sütununda yayımlanan "Vezin Davası" başlıklı yazısına karşılık "İşte Tenkit" başlıklı yazısını kaleme alır:
"Kısa kısa cümleler, hafif, kolay, düz bir ifade… İnsan onu sıkılmadan, üzülmeden okuyor, bitirdiği zaman da bitirdiğinin bile farkında olmadan gazetede başka şeyler arıyor ve dudağında o yazıdan acı veya tatlı, iyi veya kötü tek bir fikir lezzeti bulamıyor. Yemişler içinde tıpkı kiraz gibi. Bir saat yeseniz lezzetine eremez ve nihayet karnınızda biriken su kütlesinin ağırlığı yüzünden atıştırmayı kesersiniz. Bu yazı da, arada bir esnemelerle kesilen havaî bir mangal başı sohbeti gibi kolay, yani iyi, fakat kolaylığı hiçliğinden gelme, yani kötüdür. Evet, bu lezzetsizlik, oradaki sözlerin kısa cümlelerle ve kolay bina edilmesinden gelmiyor, fikirsizliğinden geliyor. Yağı alınmış peynirler gibi, bir yazıda fikir cevheri sıfıra indirildiği halde fikri andırır tavırların nasıl bulunabileceğini ve her unsuru birer fikir meselesi teşkil eden bir mevzuda nasıl, havadan, sudan, Çırpıcı sefasından bahseder gibi mesuliyetsiz bir üslûp içinde söz söylenebileceğini anlamak için bu yazıyı okumalıdır. Yazının iç yüzü bu; fikir yerine fikre benzer tavırlarla ne demek istendiğine gelince, her söylenen yanlış ve her gösterilen, realite ile taban tabana zıttır."
NURULLAH ATAÇ 'EDEBİYAT MAHKEMESİ'NDE YARGILANIYOR!
Necip Fazıl'ın Nurullah Ataç'ı konu aldığı ve asıl eleştirileri "Edebiyat Mahkemeleri" yazdı dizisindeki 1946'da yazdığı "Edebiyat Mahkemesi Bay Nurullah Ataç"tır. Yazar, bir mizansen Nurullah Ataç'a bir mahkeme kurar.
"Hâkimiyet Hakkındır" levhasının asılı olduğu mahkemede yargılanmak için çağrılan Nurullah Ataç, mana dolandırıcılığı ile suçlanır.
"Bay Nurullah Ataç, içinde fikir, ölçü, tecrid, teşhis, tahlil, terkip, dünya görüşü ve eşya ve hâdiselere bakış zaviyesi adına tek zerre bulunmayan bir kocakarı üslubuyla ve gıda bakımından kabak çekirdeği hafifliğiyle çeyrek asra yakın zamandır çırpıştırdığı hissî, infiâlî, nebâtî, ilcaî, tenkit yazıları etrafında sahte bir şöhret temin etmiş ve bu şöhret yüzünden sanat ve edebiyat kargaşalığımızı büsbütün akamete ve karanlığa sürüklemiş, kendi mânevî zatı noktasından bir HİÇ, fakat genç dimağlarda uyandırdığı münekkit vehmi noktasından son derece ZARARLI bir örnektir."
Necip Fazıl, Nurullah Ataç için yazı hayatına Dergâhta başlayıp şiir tecrübelerine yeltense de hiçbirinde tutunamayarak nihayet halkla sanatkâr arasında bir nevi zevk simsarlığı vaziyetine geçtiğini söyler. Ayrıca şunları da ekler:
"Allah'ın nuru manasına gelen ismi de Allah'ın bir hikmeti halinde o nurdan topyekûn mahrumluğunu gösteren muhteşem bir tezat unsurudur. Zira bu fikirsiz ve nasipsiz Bay, fikirsizliğine rağmen iman süvarilerinin yolunu kesmek sevdasındadır. Mamafih isminin delâletiyle ruhunun ifadesi arasındaki tezadı, bedavadan mazhar olduğu 'münekkit' unvanıyla zihnî seciyesi arasında aynen bulabiliriz. Sanık Nurullah, ne kadar Allah'ın nuru ise o nispette de münekkittir."
Ataç'ı "Olsa olsa, iyi bir mizah mecmuası muharriri, orta bir edebiyat kari, son derece aşağı bir felsefe talebesi, zengin bir sinir hastası, (pasyone) bir kumarbaz, bazen çok kuvvetli bir nüktedan, fakat her zaman ve hiç değişmez bir mesleksiz ve mezhepsiz olabilir." Şeklinde eleştirir.
Necip Fazıl, Ataç'ın "münekkit" olmadığını söyler. O, münekkidin özelliklerini şöyle sıralar:
"Münekkit!.. Bütün bir tarih ve cemiyet çilesi çekmiş ve şahsi bir kıstasa varmış, akıl ve fikir muztaribi… Münekkit!... Tâ başlangıcından bugüne kadar bütün fikir ve sanat zincirinin halkalarını teker teker belli başlı illiyetlere bağlayan ve o zincire ilişik yepyeni bir halkalanışın muhasebesini kuran üstün yaradılış…
Münekkit!.. Müstesna bir irfan, müstesna bir bilgi, müstesna bir tahayyül, müstesna bir terkip, müstesna bir tecrit, müstesna bir zevk, müstesna bir seziş, müstesna bir duyuş, müstesna bir üslûp sahibi insan…"
"Bu mimarî çerçevesinde Nurullah Ataç, Süleymaniye Camii'nin bitişiğinde sardalya kutusudur" yargısında bulunur.
Nurullah Ataç, eleştiride herhangi bir ölçütü olmadığını öznel ve keyfi davrandığını söyler. Onun sanat kıstası, yazılarında sıklıkla başvurduğu "İyi! Çünkü iyi!.. Kötü, aman ne kötü!.. Öf, hiç beğenmedim! Aman ne güzel, ne güzel!.. Bayağı, adi, iğrenç!... Harika, enfes, mükemmel!.." gibi kelime grupları da bunu ispatlar.
Necip Fazıl, 'Edebiyat Mahkemeleri'nde onun hakkında şu hükmü verir:
1- Nurullah Ataç'ta hiçbir tenkit anlayışı yoktur.
2- Nurullah Ataç'ta fikirlerini ve görüşlerini istinad ettirdiği hiçbir dünya görüşü yoktur!
3- Nurullah Ataç'ta fikir ve kıstas alâkasını doğurucu, içtimaî, tarihî, ruhî, bedihî muhasebe adına hiçbir sermaye ve ilcaî, infialî, hissî bir ruh seciyesinden başka hiçbir vasıta yoktur!
4- Nurullah Ataç'ta, ezbere tekerlenen ve sadece zarafet oyunu halinde beliren nakillerden başka, kafasında zatî idrak ve ölçü merkezine ulaşabilmiş hiçbir irfan hamlesi yoktur!
5- Nurullah Ataç isimli bir münekkit yoktur!
NURULLAH ATAÇ'IN NECİP FAZIL HAKKINDA GÖRÜŞLERİ
Nurullah Ataç Necip Fazıl'ın ilk dönem şiirlerinden övgüyle bahsederdi.1932'de yayımlanan Ben ve Öteki kitabı için:
"Bu kitap, şimdilik, 1932 senesinin en mühim edebî hâdisesidir. Önümüzdeki on ay zarfında ondan daha değerli bir eserle karşılaşmamız ihtimali de pek zayıftır." der.
HAKİKİ ŞAİR NECİP FAZIL
Necip Fazıl ile Nâzım Hikmet'i "hakiki şairler" olarak niteleyen Ataç, Necip Fazıl'ın "Otel Odaları" gibi kalabalıklar tarafından okunup sevilen şiirlerinden ziyade "Sevgilime" gibi az tanınan şiirlerinin daha değerli olduğu düşüncesini ileri sürer. Onun sanatının Baudelaire, Verlaine ve Rimbaud'nun şiiriyle olan yakınlığına dikkat çekerek şunları söyler:
" Ben ve Ötesi'ni açın, en az tanılan şiirleri tekrar tekrar okuyun; zevkine varamıyorsanız o 'poète maudit'i bırakıp atın; sizi hoşlandıracak nice şair var. Fakat onları sevebilirseniz siz de bizdensiniz; artık okuyabileceğiniz şairlerin adedi dördü, beşi geçmez, fakat onların her damlasından alacağımız zevk, bir cihana bedeldir."
'DÜNKÜ FİKİRLER'DEN UZAKLAŞAN NURULLAH ATAÇ
Fakat zaman zaman yazılarında Necip Fazıl'dan dostum diye bahseden "Yarına kalacak tek şair: Necip Fazıl… Bence şimdiye kadar gelen şairlerin en büyüğüdür o" diyen Ataç'ın bu olumluyan değerlendirmeleri uzun sürmez.
"Necip Fazıl ile uzun seneler fikir arkadaşlığı ettik; fakat o, belki bir eser çıkardığı ve onun havasından ayrılmağa gönlü razı olmadığı için dünkü fikirlerimize hâlâ sadık kaldığı halde ben onlardan -artık ihtiva ettikleri hakikati sezemeyecek kadar- uzaklaştım."
Geçmişe dönük bir hesaplaşmanın içerisine giren Ataç, Necip Fazıl için ileriki dönemlerde birkaç şiiri seçme yazılara alınacak orta halli bir şairdir" diyerek hırçınlaşır.
İNANÇLI İNSANLAR HÜR DEĞİL Mİ?
Necip Fazıl'ın Büyük Doğu dergisinin bir sayısını aldığını ve beğenmediğini ifade eden Ataç, Sait Faik ve Oktay Akbal'ın bu dergiye yazı vermelerini de eleştirir. Konuyu dine getirerek inanç sistemine bağlı insanların hür olamadıklarını, serbest düşüncenin önünü kapattıklarını iddia eder.
Nurullah Ataç Necip Fazıl'ın ilk dönem şiirlerinden övgüyle bahsederdi.1932'de yayımlanan Ben ve Öteki kitabı için:
"Bu kitap, şimdilik, 1932 senesinin en mühim edebî hâdisesidir. Önümüzdeki on ay zarfında ondan daha değerli bir eserle karşılaşmamız ihtimali de pek zayıftır." der.
Geçmişe dönük bir hesaplaşmanın içerisine giren Ataç, Necip Fazıl için ileriki dönemlerde "birkaç şiiri seçme yazılara alınacak orta halli bir şairdir" diyerek hırçınlaşır.
Necip Fazıl'ın Büyük Doğu dergisinin bir sayısını aldığını ve beğenmediğini ifade eden Ataç, Sait Faik ve Oktay Akbal'ın bu dergiye yazı vermelerini de eleştirir. Konuyu dine getirerek inanç sistemine bağlı insanların hür olamadıklarını, serbest düşüncenin önünü kapattıklarını iddia eder.