Kurallarıyla sınırları belirlenmiş gelenek
Kalemle kağıt iki kişi arasında gönül köprüsü kurmak için kullanılırdı. Zarfın içerisine konur, okuyacak kişiye heyecanla gönderilirdi. Gönül köprüsü ‘mektup’ olarak adlandırılmıştı. Bunların yanında meramı anlatmak için resmi mektuplar da kullanılırdı ve her mektubun kendi ait kuralları vardı. Hz. Süleyman ile başlayan mektup geleneğimiz Osmanlı döneminde zenginleşen bir edebi tür haline geldi.
Süleyman Peygamber'in mektubuyla başlayan mektup geleneği, Hz. Peygamber'in devlet adamlarına yazdığı mektupları ve büyük halifelerin irşat ve talim maksatlı mektuplarıyla güçlü bir sünnet haline geldi.
Sufiler, bu sünneti yaşatmaya çalışarak doğru yolu gösterme hizmetine mektuplar ile devam ettiler. Onların mektuplaşmaya ilgi gösterme nedenleri açıktı. Birincisi okuma-yazma bilen uzaktaki öğrencilere ulaşabilmenin yolu mektuplaşmaydı. İkincisi, bu sayede insanlar bulundukları yerdeyken de hem talim ve terbiye imkanı bulur hem de kendi hizmetlerini sürdürebilirdi. Üçüncü noktada da dini hayatın tabiatıyla ilgili bir durum vardı. Dini hayat, bir alimden bilgi almayı gerektirse de kitabı bir eğitim aracı olarak öne çıkartmış, insanları bir metin etrafında toplamayı hedeflemişti. Bir hocanın halkasında bulunma mecburiyetinde kalmadan herkes, kitaplardan daha özel olarak mektuplardan öğrenme imkanı bulurdu.
BİLGİNLER ARASINDAKİ DİKKAT ÇEKİCİ MEKTUPLAR
Mektuplar arasında en dikkat çekici olanları bilginler arasında yazılan mektuplardı. İslam yazı geleneği söz konusu olduğunda talim ve tedris maksatlı yazılan mektuplar; bazen hadis öğretmek, bazen bir fetva vermek, bazen idarecilere karşı ikaz göreviyle, bazen de seyahatlerle ilgiliydi. Bu mektuplar, bilginlerin gidemedikleri ancak ulaşmak istedikleri yerlere sözlerini götürmek için bir vasıtaydı. Bununla beraber bu mektuplarda zaman ve mekan bağından kopmuş seyyar hale gelen medrese veya tekkenin havasını görmek mümkündü.
İslam yazı geleneğinin bir türü olarak ortaya çıkan mektuplar, daha çok sufiler tarafından yazılan eserlerdi. Tasavvufun derleme döneminin kurucu isimlerinden Ebu Nasr es-Serrac'ın eserinin bir bölümünü sufilerin mektuplarına ayırmış olması meselenin önemini gösterir. Sufiler, bir mürşit etrafında Tasavvuf terbiyesi almayı savunurken hayatın güçlükleri "mektup" yoluyla uyarmayı gerektiğini söyler.
MEKTUP OSMANLI'DA GELENEK OLDU
Osmanlı Devleti, hem İslami geleneklerin dünyada geniş alanlara yayılmasında hem de gelenekleri kendi kültüründe harmanlayarak ihtişamlı bir medeniyet oluşmasında gelişmelerde bulundu. Bunlardan bir tanesi de Süleyman Peygamber'den miras mektup geleneğiydi.
Osmanlı döneminde Arap ve Fars edebiyatlarından örnek alınarak yazılan mektup örnekleri, gerek biçim gerekse içerik açısından bazı özellikler gösteriyor. Bu mektuplarda rütbece farklı kişi ve makamlara yazılmasına göre bazı biçim özellikleri görülüyor. İncelenen mektup örneklerinde elkâb, ibtidâ (ser-nâme), tahallüs, talep, intiha, duâ, ve imza gibi bölümler karşımıza çıkıyor. Mebâniyü'l-İnşa nın "Mekâtîb" bölümünde mektup hakkında genel bilgi verildikten sonra "Erkân-ı Kelâm" başlığı altında ibtidâ, tahallüs, talep ve intihâ olmak üzere mektubu oluşturan dört ana bölümden söz ediliyor. Ayrıca incelenen mektup örneklerinin sonunda mektubu yazanın da adının bulunduğu görülür. Bu durumda mektupların bir de imza kısmı var.
MEKTUBUN ON ŞARTI
1. Gönderen ve gönderilenin rütbeleri dikkate alınmalı.
2. Eğer gönderilen gönderenden üst rütbede ise isminin yazılmaması tercih edilmeli. Gönderenle gönderilenin rütbeleri eşitse gönderilenin ismi yazılır.
3. Gönderilen, gönderenden daha aşağıda bir mevkideyse iştiyak ve görüşme taleplerinin yerine iyi niyet, devletin bekası, ricanın kabulü ve muradın hâsıl olması yazılır.
4. Uzun süredir ayrı değillerse iştiyak kısmının da yazılmaması tavsiye edilir.
5. Gönderenin rütbesi aşağı ise "Sâmi- i huddâm-i zevi'l-ihtirâm i'lam olunur ki" şeklinde bir ifade kullanılması gerekir.
6. Uzun zaman geçmemiş bulunması ve mekanın uzak olmaması halinde tarih ibaresi ihmal edilir.
7. Gönderilen için belirsiz kip kullanılıp şahsen hitap edilmemeli. Örneğin talep etmişsin denilmemeli onun yerine "taraflarından … talep etmişler" şeklinde yazılmalı.
8. Üstten alta yazılan mektuplarda ikinci çoğul kipleri kullanılmamalı.
9. i'lâm-ı hâl ifadesi selam ifadesine bağlı olmalı.
10. Selam ile hal bildirme ifadelerinde kullanılan kipler aynı olmalı.
GELENEKTE MEKTUBU OLUŞTURAN BÖLÜMLER
Elkâb
Elkâb, "Birine lakap takmak" anlamına gelen Arapça "Lâkkabe" fiilinden türemiş bir sözcük olup, Mevârid'de "Asıl isminden gayri isimle isimlendirildiği isim, künye" biçiminde tanımlanır. Fakat sözcük daha sonra "Unvanlar, soyadları" anlamlarında da kullanılmıştır.
Elkâbların genel özelliği, daha çok rütbe ve saygı bildiren sözler olmaları. Elkâbların biçim yönünden en önemli özelliklerinden biri de mektupların başında yer almalarıdır. Yani mektupların ibtidâ veya ser-nâme denilen başlangıç kısmından önce gelirler.
İbtidâ'
İbtidâ "Bir şeyin evveli" anlamına gelen "Beda" sözcüğünden türemiş olup, "Başlama, başlangıç" anlamlarında kullanılır. İbtidâ, giriş kısmı olması nedeniyle mektubun oldukça önemli bir bölümünü oluşturur. Bu bölümde mektuba genel olarak selam ve saygı sözleriyle başlanır.
Bazen ayetlere de yer verilerek övgü ve dua sözleri sıralanır. Biçim bakımından en önemli özelliği mektubun başladığı asıl yer olmasıdır. Her mektupta elkâb olmadığı düşünülürse, ibtidâ kısmına mektubun ilk bölümüdür denilebilir.
Tahallüs
Tahallüs, "Tehlike vs.den kurtulmak" anlamına gelen Arapça "Halasa" fiilinden türemiş olup, "Halas olma, kurtulma' anlamındadır. Tahallüsün bir de şiirde "Takma ad, bir mahlas kullanma" anlamı da vardır. Mektuplarda da ibtidâ bölümünden talep bölümüne geçiş için kullanılan söz ve ibarelere tahallüs adı verilir.
Mektupların tahallüs bölümlerinde, kasidelerin girizgâh bölümlerinde olduğu gibi bir bölümden diğer bir bölüme geçiş söz konusu. Bu sebeple tahallüsün ilk anlamıyla oldukça yakın bir anlam ilişkisi bulunuyor.
Bu bölüm, ibtidâ bölümünün sonunda ithaf u ihdâ olındukdan sonra, irsal u iblâğ kılındukdan sonra gibi sözlerle selâm ve saygı sözlerinin gönderilmesinin ardından gelen ma'rûz-ı bende-i devlet-hâh-ı bî-iştibâh budur ki..., Arz-ı dâ'î-i devlet ü mâdih-i şevket budur ki... gibi daha çok arz bildiren sözlerden oluşur. En önemli özelliği ibtidâ ve talep arasında bir geçiş bölümü olması.
Talep
Talep, "İstemek" anlamında Arapça bir sözcük. Mektupta da istek bildiren bölüme talep denilir. Gerçi her mektupta mutlaka bir istekte bulunulduğu düşünülemez, fakat mutlaka anlatılmak istenilen bir duygu, bir düşünce vardır. Talep, mektubun en gerekli ve en önemli bölümü olarak kabul edilir.
Talep bölümü, tahallüs bölümünde görülen Ma'rûz-ı bendegî..., Arz-ı fakir... gibi sözlerle başlar. Daha sonra mektubun gönderilme amacı olan şey veya bir haber bildirilir. Bundan sonra genel olarak Mercûdur ki..., Ümîddür ki..., gibi sözlerle beklentiler bildirilir ve bu bölüm sona erer.
Bu bölümün biçim bakımından en önemli yanı, mektubun orta direğini oluşturmasıdır. Yani bir bakıma talep olmadığı zaman mektup da olmaz. Talep bölümü bulunmayan bir mektup ser-nâme olmaktan öteye gidemez.
İntihâ'
İntiha, "Bir şeyin sona ermesi'' anlamına gelen Arapça "Nehha" fiilinden türemiş olup, "Nihayet bulma, sona varma, gayete erme, son, payân" gibi anlamlarda kullanılır.
İntihâ sözcüğü, Mebâniyü'l-İnşâ'da mektupların sona erdiği bölüm anlamında kelimeye yer verilir. Usûl-i Kitâbet-i Resmiyye'de de mektupların bittiğini bildiren bölüm veya sözler için yine intihâ sözcüğü ile aynı kökten türemiş "Son" anlamına gelen "Nihâyet" sözcüğü kullanılır.
Tanımlardan da anlaşılacağı gibi intiha mektupların sonuç kısmıdır. Burada da Bâki'd-du'â, Baki ferman Sultânumundur; Baki ferman ol zât-ı âlî-çânundur, Baki gibi kalıplaşmış söz ve ibareler kullanılır. En önemli özellikleri mektup metninin bittiğini göstermeleri ve mektup metninin en sonunda yer almalarıdır.
Dua
Dua, "Birini çağırmak, davet etmek" anlamına gelen Arapça "De'â " fiilinden türemiş bir sözcük olmakla beraber, "Tanrıya yalvarma, yakarış" anlamında kullanılır. Özellikle biçim açısından, bazı dua sözlerinin inha bölümünden sonra yer alması ve bunların bir kısmının kalıp söz özelliği göstermesi oldukça dikkat çekici bir durum.
İmza
İmza, "Devam etmek, tamamlamak, yerine getirmek, icra etmek" anlamlarına gelen Arapça "Mezâ" fiilinden türemiş bir sözcük olup, "Bir işi tamamlamak" anlamında kullanılır. Fakat sözcük daha çok "Bir kimsenin, mektup ve sâir resmî kâğıtların altına, kendi eliyle, her zaman aynı biçimde yazdığı kendi adı" anlamında bilinip tanınır.
İmza, mektupların kim tarafından yazıldığının bilinmesi açısından oldukça önemli bir kısmı teşkil eder. Mektuplarda dikkati çeken bir nokta, imzaların günümüz kurallarındaki gibi sağ altta değil sol altta bulunmasıdır. Bu durum da muhtemelen Arap harflerinin sağdan sola doğru yazımlarıyla alakalıydı.
OSMANLI MEKTUPLARININ İNCELENMESİ
Klasik edebiyatımızda mektup türünün içeriği konusunda geniş çaplı bir inceleme örnekleri yok denecek kadar az bulunuyor. İncelenene mektupların da büyük çoğunluğu şahsi mektuplar olarak karşımıza çıkıyor. Mesîhî'nin dönemindeki mektup örneklerini yansıtan Gül-i Sad-berg metnine dayanarak yapılan araştırmalarda da on iki grubun ortaya çıktığı anlaşılıyor. Bunlar arasında: tehniye, talep, şefkat-nâme, davet, cevap, mahabbet-nâme, şikâyet, ilâm, ıyâdet gibi gruplar var.
Münşeât-ı El-Hâc Akif Efendi, Mektûbât-ı Sırrı Paşa, Mektûbât-ı Mektûbî, Numûne-i Muharrerât gibi eserlerde genel olarak mektup örnekleri yer alıyor. Kitabet- Usûl-i Resmiyye adlı eserde ise, mektup üslûbu hakkında kısa bilgiden sonra resmî mektup örnekleri bulunuyor. Mîralay Süleyman Bey'in Mebâniyü'l-İnşâ adlı eserinde ise daha çok üslûp ve edebî sanatlarla ilgili bilgi veriliyor.
Eski Türk edebiyatında görülen bazı mektup türlerinin adlarını, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi'nin "Mektup" maddesinde de görebiliyoruz. Burada da mektuplar işlediği konulara göre; "Tehniyetnâme (tebrik etmek), tebriknâme (kutlama), takriz (bir eseri övme yazısı), taziyetnâme (başsağlığı), arzıhal (dilekçe), niyâznâme (büyüklerden dilek dileme), müzekkere (resmî dairelerden bir diğerine bir işle ilgili olarak yazılan yazı), teşekkürnâme, dâvetnâme, cevapnâme gibi çeşitlere ayrılmıştır." şeklinde bilgi veriliyor. Fakat bu mektupların tür özellikleri hakkında her hangi bir bilgiye tesadüf edilmiyor.
KONULARINA GÖRE MEKTUP ÇEŞİTLERİ
Şefkat-name
Şefkat-nâmeler, mutlaka devrin şeyh, ulema, emir, bey gibi yetkili kişileri tarafından, yine daha yetkili üst makamlara veya kişilere yazılırdı. Şefkat-namelerde, talep-namelerde olduğu gibi çoğu kez bir görev veya geçimini sağlayabilecek bir yer istenirdi. Fakat şefkat-namelerde bu, mutlaka hamileri tarafından bir başkası için talep edilirdi.
Kendisi için yer veya görev istenen kimseler, mutlaka işinin ehli, kendisini ve görevini bilen, bilgili ve erdemli kişilerdi. Bazen görevinden alınmış, haksızlığa uğramış kimselerin bağışlanıp, tekrar eski görevlerine dönebilmeleri için de şefkat-name yazılmaktaydı.
Talep-name
Bu mektupların en belirgin özelliği, doğrudan doğruya yazan tarafından bir istekte bulunulmasıydı. Bu istekler, genel olarak bağış, maaş, bir görev, kâtiplik veya tîmâr gibi konulardaydı. Talep mektupları, genel olarak istek sahiplerinin kendileri tarafından yazılmaktaydılar. Talepler, genel olarak rütbece daha yüksekte bulunan kişi veya makamlara yapılmakla birlikte aynı rütbedeki kişi veya makamlara da yapılabilmekteydi.
İrsal-name
İrsal-nameler, genel olarak rütbece daha küçük olanlar tarafından rütbece daha büyük olan kimse veya makamlara yazılmaktaydılar. Daha çok bir şeyin gönderildiğini bildiren mektuplardır. Bu nedenle çoğu kez gönderilen şeyle birlikte yollanır. Örneğin Gül-i Sad-berg'deki 43 numaralı mektupta Mustafa adlı bir görevli ile hediye olarak kırk baş koyun, bir altın işlemeli at başlığı ve bir kölenin gönderildiği bildiriliyor.
İrsal-nameler çoğu kez, talep mektuplarına bir cevap durumundaydı. Yani talepler irsal yoluyla yerine getirilirdi. İrsal mektuplarından, daha önce bir istekte bulunulduğu rahatça anlaşılır. Bu mektuplarla kitap, şiir, hat örneği, para, koyun sürüsü, değerli süs eşyaları, görevli bir kimse, yakalanan bir casus, bir köle gönderilebiliyordu.
Şevk-name
Şevk-name niteliğindeki bu metinlere, iştiyak-name veya mahabbet-name denildiği de görülür. Şevk-nameler de genel olarak rütbece küçük olanlar tarafından büyüklere yazılırlar. Bazen rütbece yakın kimselerin de birbirine şevk-name yazdıkları görülür. Şevk-namelerin konusu, genel olarak sevgi, özlem ve bağlılık duygularının anlatılmasıdır.
Tehniyet-name
Tehniyet-nameler, güzel bir olay veya durum karşısında sevinç bildiren kutlama mektuplarıdır. Tehniyet-nameler, genel olarak rütbece küçük olanlar tarafından büyüklere yazılır. Mutlaka sevinç veren iyi ve güzel bir durumu kutlamak için yazılırlar. Örneğin doğum, düğün, vezirlikteki başarı, müderris tayini, hac veya Hicaz'dan dönüş haberi gibi.
İlam-name
İlam-nameler, genel olarak rütbece daha yüksekte bulunan kişi veya makamlara yazılırlar. İlam-namelerde, genel olarak meydana gelen bir olay veya durum hakkında bilgi verilir. Bir şairin şiirlerinin beğenilmesi sonucu devlet katında ilerlemesi, yiğit bir beyin ölümü, devlet yöneticileri ve bilginlerin genel durumu, bir yerin fethi bu mektupların konusu olabilir.
Şikâyet-name
Şikâyet-nameler, daha çok zarara uğrayan ve rütbece küçük olanlar tarafından, yetkili kişi veya makamlara yazılırlar. Genel olarak mektuplarda uğranılan bir haksızlık veya görevini kötüye kullanan kimselerin durumu anlatılır.
Şikâyet-nameler, bir durum bildirmeleri nedeniyle ilam-namelere de benzerler. Hatta bu nedenle farklı nüshalarda şikâyet-namelerin baş tarafına ilam yazılmış olduğu da görülebilir. Fakat şikâyet-nameler, daha çok bir haksızlığı dile getirmeleri yönüyle ilamlardan ayrılırlar.
Cevap-name
Cevap-nameler, genel olarak rütbece daha yüksekte bulunan kişi veya makamlara yazılmaktadırlar. Fakat yakın arkadaşlar arasında da cevap-name yazıldığı görülür. Cevap-nameler, adlarından da anlaşılacağı gibi mutlaka bir haber veya mektuba karşılık olarak yazılmaktadırlar. Cevap-nameler, bir durum veya duyguyu bildirmelerinden ötürü ilam-namelere benzer, fakat yine bir haber veya mektuba karşılık olarak yazılmalarından dolayı ilam-namelerden ayrılırlar.
Şükr-name
Şükr-nameler, görülen iyi bir davranış ve gönderilen hediyelere minnet duygusunun ifadesi olarak yazılmış mektuplardır. Şükr-nameler, bugünkü teşekkür mektuplarına benzerler. Şükr-nameler, genel olarak rütbece daha yüksekte bulunan kişi veya makamlara yazılırlar.
Taziyet-name
Bu mektupların genel özelliği, alınan bir ölüm haberi üzerine ölene Tanrı'dan rahmet, ölenin yakınlarına sabır dilemek amacıyla yazılmış olmalarıdır. Taziyet-namelerde mutlaka yazan tarafından, ölüm haberi üzerine duyulan üzüntüler dile getirilir.
lyâdet-name
Bu tür mektupların en belirgin özelliği, bir hastalığa tutulup tekrar eski sağlığına kavuşan kimselere, hastalanmasından duyulan üzüntü ve iyileşmesinden duyulan sevincin anlatılmasıdır.
Davet-name
Davet-nameler de genel olarak rütbesi olan kimselere, çağrı sahibince bilinen ve yakın hissedilen kişilere yazılır. Genel olarak düğün ve benzeri toplantılara çağırmak için yazılırlar. Diğer mektuplardan ayrılan yönü, mutlaka bir çağrı bildirmeleridir.
MEKTUPLARDAKİ KAĞIT KULLANIMI VE YAZI ŞEKİLLERİ
Mektupların cinsine göre kullanılan kağıdın büyüklüğü ve yazının cinsi de değişirdi. Özel mektuplarda resmi mektuplar gibi büyük ebatta kağıtlar ve divani yazı kullanılma şartı yoktu. Bununla beraber 19'uncu yüzyılda resmi mektupların da gerek kağıt büyüklüğü gerekse yazı cinsinin zaman içerisinde değişikliğe uğradığı, ebat küçülürken divani yazının da yerini el yazısına bırakması dikkati çeker.
Arıza, tahrirat, şukka gibi mektuplar önceleri bir keseye konulurken 19'uncu yüzyılda bir zarf içerisine konulmaya başlandı. Bunların üzerine de gönderilernin adresi yazılırdı. Ayrıca aynı yere "bi-mennihî teâlâ", bezen de "inşâallâhu teâlâ" duaları eklenirdi. Zarflarda gönderilenin makamıyla beraber adı da belirtildiği gibi sadece "sultanım, paşa, karındaşım" hitapları da bulunabilirdi. Genellikle üst makama gönderildiği takdirde sadece vazifesi yazılır, isim konmazdı. Alt makama yazılanlarda isim de bulunurdu. Tanzimat sonrasında elkâb ve adreslerde sadelik görülür.
18'inci yüzyıl sonlarına kadar yazışmalarda adresler, daha çok belgenin arkasına yazılırken 19'uncu yüzyılda çoğunlukla ince zarflar kullanıldığı için zarfın dar kenarlara paralel bir şekilde ve zarfın dörtte birlik kısmı boş bırakılarak yazılırdı. Bugün olduğu gibi zarfın geniş kısmına paralel olarak yazılan adresler de vardır. Elkâb gibi adresler de yazılan ve yazan şahsın mevkiine göre değişiklik gösteriyordu.
ADRESLERDE İHMAL EDİLMEYE KELİME: BEDÛH
Bir rivayete göre 'bedûh' yazışmaları yerlerine ulaştırmakla görevli meleğin ismidir. Kelime bazen 'bedûh' olarak açıkça yazılır bazen de bedûh yazılı bir mühür basılırdı. Bedûh kelimesi yerine adresin altına konulan şekillerin içinde "2468," rakamlarının bulunduğu zarflar ve mektup arkalarına rastlanır. Bedûh kelimesi ebced hesabıyla bu rakamları verir.
En çok kullanılan şekil ise, adresin kağıdın arkasına yazılmasından hemen sonra adresin hemen bitimine; zarflanması durumunda da adresin altına konan bedûh kelimesinin karakterize biçimidir.
(Derlenmiştir.)