Fatma Bayram ile Elmalılı Hamdi Yazır’dan Fatiha tefsiri okumaları - 6
Fikriyat’ın kıymetli yazarı Fatma Bayram, Elmalılı Hamdi Yazır'dan Fatiha Tefsiri Okumalarına devam ediyor. Her cuma saat 18.00'de Fikriyat Instagram hesabında sizlerle buluşacak olan Bayram, “besmelenin muhtevasına” değindiği son dersinin ardından bu bölümde “Fatiha suresinin tefsirine” giriş yaptı ve Elmalılı’nın besmele ile Fatiha arasındaki ilişkiyi nasıl özetlediğini aktardı. Canlı yayında gerçekleşen bu dersin önemli noktalarını sizler için bir araya getirdik.
📌 FATİHA SURESİNİN TEFSİRİ
◾◾ Fatiha'nın birinci ayeti besmeledir. Elmalılı Hamdi Yazır besmele ile Fatiha arasındaki ilişkiyi şöyle ele almıştır:
💠
"Hamd, o Rabbü'lâlemîn, o Rahman, Rahîm, o din gününün maliki Allâh'ın. Sade sana ederiz kulluğu, ibadeti ve sade senden dileriz avni, inayeti ya Rab! Hidayet eyle bizi doğru yola. O kendilerine in'am ettiğin mes'utların yoluna. Ne o gadap olunanların ne de sapgınların."
◾◾ Çok şiirsel ve etkili bir tercüme, etkili bir meâl. Elmalılı Hamdi Yazır, münasebat ile başladığı bu bölümde, yaklaşık 6 sayfa boyunca besmele ile Fatiha arasındaki ilişkiyi anlatıyor.
💠
Kur'ân'da sureler, ekser surelerde kıssalar, kıssalarda ayetler, ayetlerde kelimat, kelimatta huruf ve bütün bunlar arasında zahir veya hafi, lâfzî veya manevî birçok vücuhtan bir tenasübi tam ve bir nizamı beliğ vardır ki, tahlili namütenahidir ve birçok ulûm ve fünun ile alâkadardır ve bunların akdemi Nahiv ve Belâğat ilimleridir."
Huruf: Harfler
Zahir veya hafi: Açık veya gizli
◾◾ Tenasüb uyum demektir. Bu ayet niye burada geldi, neden bundan önceki ve sonraki ayetler peş peşe geldi, sureler arası ilişkiler, ayetler arası ilişkiler açısından çok yönlü bir tam uyum vardır. Ve bir nizamı beliğ, yani çok etkili, çok sanatsal bir düzen vardır Kur'an-ı Kerim'de tahlili namütenahidir bunu tam anlamıyla tahlil etmek imkânsızdır çünkü sonsuzdur bunun tahlili. Ve birçok ulûm ve fünun ile alâkadardır, bu tahlili hakkıyla yapabilmeniz için de birçok ilimlerden, fenlerden, sanatlardan, edebi sanatlardan da haberdar olmanız gerekir. Ve bunların akdemi Nahiv ve Belâğat ilimleridir yani ilk önce Arapçadaki edebi sanatlar ilmi olan gramer ve belagat olarak bu iki ilmi bilmek gerekir.
◾◾ Bu edebi sanatları Elmalılı şöyle sıralamıştır:
💠
"Nazmı Kur'an'da terkip, sibak, siyak, mantuk, mefhum ve fehva, mutabakat, tazammun ve iltizam ile ibare, işaret, delâlet, ıktiza' ızhar, ıhfa' tahkik, temsil, tasrih, kinaye, ima, telmih, mantık, hikmet, maksada isabet gibi vücuhi beyan ve bu bapta evvelâ kelâmın sem'a, saniyen kalbe nüfuzunu temin eden fesahat, halâvet, letafet, cezalet, rikkat, itidal, teşdit, teysir, tefennün ve teceddüt, cinas, tenasuk, tevazün, ahenk, tasarruf, üslûp, müsavat, ıtnap, îcaz ve nihayet ibda ve î'caz gibi lâfzî ve manevî mehasin ve bediiyatı tazammun eyliyen vücuhı belâğat ve bediiyat vardır ki, delâleti vaz'iye ve lisaniye, delâleti akliye ve mantıkiye ve delâleti tabiiye ve zevkiye namile üç nevi delâletin muhassalası olan ve mütenahiden namütenahiye giden tenasübün icmalen hissedilebilen alâkalarını ifade ederler."
Fehva: Kavram, Mutabakat: Uyum, Tazammun ve iltizam: İçeriği ve gerektirdiği, Fesahat: Dildeki kusursuzluk
Halâvet: Tatlılık, Letafet: Hoşluk, Cezalet: Akıcılık, Rikkat: İncelik, İtidal: Denge, Teşdit: Çarpıcılık
Teysir: Kolaylaştırma, Tefennün: Sanatlı, Cinas: Çok yönlülük, Tevazün: Denge
◾◾ Bir defa bir düzen vardır; olayın, konunun anlatılmasında bir düzen bulunur. Sibak, siyak yani bağlam ilişkisi vardır. Maksada isabet gibi vücuhi beyan Allah Teâlâ bir konuyu açıklarken, bu ifade esnasında ne gibi hususlara işaret edildiği ve bu bapta evvelâ kelâmın sem'a, yani kulağa, saniyen kalbe nüfuzunu temin eden kulaklarımıza işlemesi, kalplerimize işlemesini temin ettiği vurgulanır.
◾◾ Ve nihayet ibda ve î'caz gibi yani benzeri olmaksızın, başka bir şeyi taklit etmeksizin ortaya konmuş bir metindir.
◾◾ Lâfzî ve manevî mehasin ve bediiyatı Kur'an-ı Kerim'in lafzen muciz oluşunu anlayabilmemiz için Arap edebiyatına, Arapçaya vukufiyetimiz gerekir. Hem lafzi hem de manalar açısından pek çok güzellikleri ve eşsiz sanatları tazammun eyliyen bunları içeren, vücuhı belâğat ve bediiyat vardır yani belagat ve bedii sanatlar açısından çok yönlü bir metindir ki delâleti vaz'iye ve lisaniye, kelimelerin asıl dil ve sözlük açısından delalet ettikleri anlam delâleti akliye ve mantıkiye akıl ve mantık açısından delalet ettikleri anlam, delâleti tabiiye ve zevkiye tabii zevk ve sevgi açısından, yani bu metni okuduğunuzda hem dil açısından hem akıl ve mantık açısından hem zevki selim açısından sizi tatmin ediyor. Üç nevi delâletin muhassalası olan özeti olan ve mütenahiden namütenahiye giden sonludan sonsuza doğru giden tenasübün sonsuz uyumun, bu saydığı ilimler açısından icmalen hissedilebilen alâkalarını ifade ederler.
💠
"Bunlar tefsirin ruhunu teşkil eder. Umum için delâleti vaz'iyenin, ulema için delâleti akliyyenin, havası udeba ve hükema için, delâleti zevkiyye ve fıtrıyenin ehemmiyeti büyüktür."
◾◾ Bunlar tefsirin ruhunu teşkil eder. Umum için delâleti vaz'iyenin, yani her bir kelime, her bir cümle ne anlama geliyor, lisan açısından ne anlama geldiğini bilmek, ulema için delâleti akliyenin âlimler ise akli açıdan bunu nasıl anlamalıyız buna odaklanırlar, havası udeba ve hükema için yani edebiyatçıların ve filozofların seçkinleri içinde delâleti zevkiyye ve fıtrıyenin ehemmiyeti büyüktür. Yani sıradan bir insanın Kur'an-ı Kerim'i okumasıyla bir âlimin, bir fıkıhçının, bir müfessirin okuması arasında; onun okumasıyla edebiyatta üst düzeyde olan birinin veya bir filozofun, bir düşünürün okuması arasında fark vardır. Kur'an-ı Kerim, her biri için bir başka yönüyle o kişiye hitap eder.
💠
"Ve terceme ile lisan değiştiği zaman bittabi birinci ile üçüncüde zayiat pek çok olur. Ve bundan delâleti mantıkiye de müteessir bulunur."
◾◾ Yani siz Kur'an'ı mealinden anlamaya kalktığınız zaman bittabi birinci ile üçüncüde zayiat pek çok olur. Öncelikle lisanı kaybetmiş, hikmeti kaybetmiş oluruz. Ve bundan delâleti mantıkiye de müteessir bulunur yani arada bir akla hitap eden yönü kaldı; onu mealden de anlayabiliriz dersiniz ama orada da bir etkilenme, bir eksilme, söz konusu olur.
📌 BESMELENİN SİBAK AÇISINDAN İNCELENMESİ
◾◾ Besmele bize bir ilişki kurdurur. Yani besmeledeki "b" sizin o andaki durumunuzu Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismine bağlar, bir alaka kurar.
💠
"Besmelenin cazibei taallûkundan hariç hiçbir şey tasavvur olunamıyacağından sureti umumiyede Fatiha'nın da onunla münasebeti derkârdır"
Derkâr: Apaçık, ortada
💠
"Besmele ile Fatiha okuyorum, Fatiha yazıyorum, hamd ediyorum, Kur'ana başlıyorum ilâh, âhilihî gibi…"
◾◾ Bismillahirrahmanirrahim, elhamdülillahi Rabbi'l âlemin dediğimizde, besmelenin Fatiha ile ilişkisi çok açıktır. Fatiha'ya besmele ile başlıyorum demiş oluyoruz.
💠
"Fakat bundan başka sureti hususiyyede dahi münasebatı kaviyyeleri vardır. O kadar vardır ki, besmeleyi ondan bir ayet farz edebilirsiniz."
◾◾ Besmele ile Fatiha arasında çok güçlü bir ilişki vardır. O kadar ki besmele Fatiha'dan bir ayet gibidir.
💠
"Evvelâ nazım ve fasıla münasebeti, saniyen müfredat münasebeti, salisen icmal ve tafsil ile bilvücuh mana münasebeti vardır."
◾◾ Evvelâ nazım ve fasıla münasebeti cümlelerin gelişi, terkibi ve ayetin sonundaki her bir vakıftaki harfler; Fatiha'nın fasılası mim ve nun harfleriydi, besmele de öyle. Saniyen müfredat münasebeti içerikleri, salisen icmal ve tafsil ile bilvücuh mana münasebeti adeta besmelede icmalen söylediğimiz şeyi Fatiha tefsir ediyor gibidir. Dolayısıyla çok yönlü bir mana münasebeti vardır.
💠
"Bir kere besmeledeki cazibei rahmete Fatiha'nın bir cevabı şükran olduğu ilk nazarda görülüyor. Bu ise aralarında hafi bir kemali ittisaldir."
◾◾ Besmelede cazibei rahmet var yani bir rahmeti çekmeye çalışıyoruz. Cenab-ı Hakk'ın rahmetini yanımıza almaya çalışıyoruz. Rahman ve Rahim olan isimlerine sığınarak bir işe girişmiş oluyoruz. O rahmeti celbetmeyi, rahmeti yanımıza almayı sağlıyor besmele. Fatiha da "elhamdü" ile başlayarak bu rahmete bir cevabı şükran olduğu ilk bakışta görülüyor.
💠
"Sonra Fatiha besmelenin bir beyanı, bir inkişafı beligidir."
◾◾ Adeta Fatiha, besmelenin bir tefsiri, bir açıklaması gibidir.
💠
"Manaya gelince: Besmele bize bir nisbeti izafiye, iki nisbeti vasfiye ve başında bir nisbeti taallûk ile nihayetinde muzmer ve tevhidi mutazammın bir nisbeti tamme veriyordu."
◾◾ Nisbeti izafiye, Bismillah ifadesi, Allah'ın adı, iki nisbeti vasfiye iki tane de sıfat tamlaması var. Allah, Rahman olan Allah ve Rahim olan Allah. Başında bir nisbeti taallûk bütün bunların başında "b" harfi cer'i ile bağ kuruyor. Yani iki sıfat bir isim tamlaması ile tanımladığımız Allah Teâla'nın ismini, o anda başladığımız işe bağlamaya çalışıyoruz. Sona erdiğinde de cümlede açık olmayan açıkça görülmeyen tam bir tevhidi içeren mükemmel bir ilişki kurmamıza yardım ediyor. Besmele ile o anda yaptığımız işi Allah Teâlâ'ya bağlamış oluyoruz, bu da bizim tevhid inancımızın bir göstergesi.
💠
"Orada "Allah, er-Rahman, er-Rahim", husustan umuma inbisat eden ism-ü sıfatî ile mezkûr iken biz ezelde olduğumuz gibi ef'alimizle beraber mahzuf ve muzmer idik."
◾◾ Daha özel olandan genel olana doğru gittikçe açılan bir ism-ü sıfatî ile mezkûr iken biz ezelde olduğumuz gibi ef'alimizle beraber mahzuf ve muzmer idik. Yani bismillahirrahmanirrahim dediğimizde "orada biz var mıyız?" diyor. Orada biz yokuz, bu cümlenin öznesi ve yüklemi yok. Besmele ile ne yapıyoruz? Biz orada gizliyiz; daha doğrusu Allah var, biz yokuz.
💠
"Çünkü ondan evvel bu taallûk ile izafeti ilâhiyeye sarılmamış idik."
◾◾ Bir insan besmeleyi söylemeden önce yoktur. Çünkü kendisini Allah'a nisbet etmedi henüz.
💠
"Bismillahirrahmanirrahim dediğimiz zamandır ki, bu taallûk hasıl olmuş ve Fatiha da maatteşekkür zuhurumuza vesile vermiştir."
◾◾ Yani biz bismillahirrahmanirrahim dediğimiz zaman ortaya çıkmış oluyoruz.
💠
"Filvaki Fatiha bir şükran ile başlıyor ve bizi gıyabî bir izafeti rabbaniye ile iptidaen âlemîn içinde sahai vücuda atıyor ve o sırada rahmani rahim bir daha tecelli ediyor."
◾◾ Elhamdülillahi Rabbi'l âlemin, er-Rahmanir-Rahim diye bir kere daha tecelli ediyor.
💠
"Ve tebliği hakayik ile bir iki devrei tehzibden sonra ledünnî bir teklifin icabını sezecek kadar şuurumuzu terbiye ve talimi kelâm ile iltifat ederek Allah'ı ve kendimizi tanımak için bizi gaypten şühude getiriyor."
◾◾ "İyyake na'büdü ve iyyake nestain" biz bu cümleye kadar ortaya çıkmamış oluyoruz.
💠
"Böylece bir akdi biat yaptırmak üzere bize hakkı kelâm veriyor."
◾◾ Akdi biat yaptırmak, yalnız Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz demektir.
💠
"Ve biz de bütün vicdanı içtimaimizle mütekellim olarak söze başlayıp bu akdi yapıyor ve o nisbeti taallûku böyle ezelî bir rahmet [ile] lâyezal bir mukavelei içtimaiye ve hukukiyeye raptediyoruz."
◾◾ Başlangıçta besmeleyi söylediğimizde biz ezeli bir rahmete yapışmış oluyoruz. Ona yapışarak, sonsuza kadar verilmiş bir söz ile ona raptediyoruz.
💠
"Ve o vakit bizim de nesteîn derken bir iradei cüz'iyemiz ve inşai talebe hak ve salâhiyetimiz olduğunu anlıyoruz."
◾◾ Senden yardım dileriz derken bir iradei cüz'iyemiz ortaya çıkıyor, bir şey denemiş oluyoruz. İnşai talebe hak ve salâhiyetimiz olduğunu anlıyoruz yani Allah'tan bir şey dileyecek makamda olduğumuzu görüyoruz. Bizim bir irademiz var ve Allah Teâlâ bizi kendisine muhatap alıyor ve O'nun huzuruna çıkıp O'ndan bir şey isteyecek mertebeye yükselmiş oluyoruz iyyake na'büdü ve iyyake nestain ile.
💠
"Ve derhal "İhdinas sıratel müstakim sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn" duasile huzuri ilâhîde ahzı makam ederek ilennihaye söylüyoruz.
"İhdinas sıratel müstakim sırâtellezine en'amte aleyhim ğayrilmağdûbi aleyhim ve leddâllîn" işte ezelî, ebedî bütün muadelei hayat, bunun içindedir."
◾◾ Bütün hayattaki dengeler bu cümlenin içindedir. İyyake na'büdü ve iyyake nestain yalnız Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz, ihdinas sıratel müstakim bizi sırat-ı müstakîm'e ilet.
💠
"Basit birkaç cümle gibi görünen Fatiha, hılkatın, hâlıkın, mahlûkun bütün serairini toplıyan bir kanuni küldür.
Baştaki üç ayet ile sondaki üç ayetin rabıtası olan bu bir ayetle Fatiha böyle namütenahi üslü bir muadelei vücudu tescil etmiştir."
Serair: Sırlar
◾◾ Baştaki üç ayet ile sondaki üç ayeti birbirine bağlayan ayet ile Fatiha, varlığı bir ayetle ifade etmiştir. Yani varlığımız nasıl devam edebilir? Yalnız Sana kulluk ederek ve yalnız Senden yardım dileyerek ya Rabbi, ben bu hayatı, bu varlığı yürütebilirim, sürdürebilirim diyor ve sonrasında da dileklerimizi söylüyoruz.
💠
"Fatiha'daki bu ruhi, bu muadeleyi şu hadîsi kudsî ne güzel beyan etmiştir: "Ben salât sûresi olan Fatiha'yı benim aramla kulum arasında yarı yarıya taksim ettim; yarısı benim ve yarısı kulumundur ve kulumun istediği hakkıdır." Aleyhisselatü vesselâm Efendimiz de bunu şöyle beyan buyuruyor: Kul elhamdü lillahir Rabbi'l âlemin der, Allah da kulum bana hamd etti, der. Kul "Errahmanirrahim" der, Allah "kulum beni sena etti, övdü" der. Kul "maliki yevmiddin" der, Allah da "kulum beni temcit etti, yüceltti ve buraya kadar benim, iyyake na'büdü ve iyyake nestain kulumla benim aramda bir sözleşme, surenin ahiri ise sade kulumundur ve kulumun istediği hakkıdır" der.
◾◾ Dünyada birbirimizi överiz, birbirimize iltifatlar ederiz, çoğu zaman bunun karşılığını beklemeyiz zaten ama alamayız da. Fark edilmez bile ve hatta bazen yanlış bile anlaşılabilir. Ama Allah Teâlâ ile bizim aramızdaki ilişkide hiçbir yapmacıklık yoktur, yapılamaz zaten. Dolayısıyla biz canı yürekten Rabbim sana hamd olsun dediğimizde Cenab-ı Hakk, şu kulum bana hamd etti der ve Allah katında O'nun için yaşamak, hepimizin hayattaki en büyük amacı olmalıdır. İnsanları memnun etmeye çalışırsınız; ailenizi, iş arkadaşlarınızı, evlatlarınızı, arkadaşlarınızı, dostlarınızı, eşinizi, memnun etmeye çalışırsınız hatta bazen doğru yapacağım derken yanlış yaparsınız. Bu sefer bütün iyi niyetinize rağmen çok zor durumda kalabilirsiniz. Ama Allah Teâlâ katında eğer yaptığımız her şeyi besmele ile ve niyetlerimizle Allah'a bağlayabilirsek, o zaman bir toz tanesi kadar da olsa hiçbir iyiliğimiz asla boşa gitmeyecek.
◾◾ Fatiha eşsiz bir duadır. Bunu yeri geldikçe söylüyorum, her şey için Fatiha okunur. Hastalık, şifa, sıkıntı, rızk, ne istiyorsanız Fatiha kuşatıcı, kapsamlı bir duadır. Peygamber Efendimiz (sav) "Fatiha'sız namaz olmaz" buyuruyor. Onun için her rekâtta Fatiha okunur, unutulduğu zaman sehiv secdesi yapılır.
◾◾ Ulema der ki, "Fatiha'yı okurken hiç olmazsa iyyake na'büdü ve iyyake nestain cümlesinde Cenab-ı Hakk'ın huzurunda olduğunuzu hatırlamamız gerekir." Aklımızda bunu tutmamız gerekir. Çünkü iyyake na'büdü ve iyyake nestain'de biz "yalnız Allah'a kulluk ederiz ve yalnız O'ndan yardım dileriz" demiyoruz; "yalnız Sana kulluk ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz" diyoruz yani zamir kullanıyoruz. Âlimler de bunu söylerken aklımızdan kimin geçtiğine çok dikkat etmemiz gerektiğini söylerler. Bunun için Fatiha'yı gafletle okumamak gerekir.
📌 SİYAK AÇISINDAN İNCELEME
💠
"Fatiha'nın bizzat kendisindeki sevki bir sevkı talimdir."
◾◾ Fatiha'nın kendi içine baktığımızda, Fatiha suresindeki ayetlerin gidişatı, bizi eğiten, öğreten bir yapıya sahiptir.
💠
"Nitekim bir ismi de talimi mes'ele idi."
Talimi mes'ele: Bir şey istemenin öğretildiği sure.
"Bunun en büyük karinesini siyakı kıraette ve bilhassa "bismi Rabbike" emri celilinde buluruz. Bundan başka esbabı nüzulde rivayet ettiğimiz hadîste dahi "kûl" emri vardı. Bunun için bazı müfessirin başta «böyle söyle» mealinde "kûl" emrinin mukadder olduğunu zikretmişlerse de muhakkıkin bu takdire hacet kalmaksızın sade, siyakı uslubun bu talimi iş'ara kâfi olduğunda musırdırlar."
◾◾ En başında parantez içinde bir "kûl" yani "de ki" emrinin olduğunu söylemişlerse de bazı âlimler, illa başında bir "de ki" ifadesinin bulunmasına gerek yok demişlerdir. Surenin akışı, zaten bize bunun öğretildiğini gösterir. Burada Cenab-ı Hakk bize bilgi vermiyor. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Peki, kim söylüyor bunu? Cenab-ı Hakk diyor ki, Rabbi'l âlemin olan Allah Teâlâ ile sana uygun gördüğü her şeye hamd edecek bir ilişki içinde ol diyor. Hamdı öğretiyor, hamdı emrediyor aslında ama emir cümlesi olmaksızın.
💠
"Yâni Allah Teâlâ bize bu kelâm ile ilim ve iman telkin buyurmuş ve bu telkini bir emir ile yapmayıp hal ile gıyaptan anlatmıştır."
◾◾ Bilgi veriyor ama bu bilgiden biz Cenab-ı Hakk'a böyle iman etmemiz gerektiğini anlıyoruz. O'nu böyle kabul etmemiz, O'nu kendi içimize yerleştirirken bu çerçevede, bu bilgilerle yerleştirmemiz gerektiğini kavrıyoruz.
💠
"Çünkü ilim ve imandan evvel hakkı huzurumuz yok idi ki sarihan hitap etsin. "
◾◾ Yani Fatiha'nın ilk ayetlerinde biz yokuz. "İyyake na'büdü"de biz konuşmaya başlıyoruz. Hakkı huzur, yani huzurda bulunma, öne çıkma, bir şey söyleme hakkımız yoktur.
💠
"Zira besmelede biz zahiren mevcut değil idik. Bununla beraber Allah'ın zatı değil ismi huzurunda idik."
◾◾ Billahirrahmanirrahim demiyoruz, bismillahirrahmanirrahim diyoruz.
💠
"Binaenaleyh Fatiha'nın iptidasında marifetullaha mütealik olan üç ayet tamamen gaibane bir ihbardır."
◾◾ Allah Teâlâ bize gaybdan bir bilgi veriyor: Allah öyledir ki hamd ona mahsustur, Rahman'dır, Rahim'dir, din gününün malikidir.
"Mütekellimi gaiptır."
◾◾ Bunu "hûve" yani O söylüyor.
💠
"Bunda «âlemîn» sıgasiyle zevilukule bir tenbihi beliğ vardır ki, bu üç ayetin mazmununu düşünüp anlıyan bir kimse âkil ise, âlemînin ne olduğunu ve kendi ruhunda onun nasıl tecelli ettiğini teemmül ederek ve mebde-ü meadi nazardan geçirerek, şuurunu, basiretini topladığı zaman ve ancak o zaman "Elhamdü lillahi Rabbi'l âlemin, er-Rahmanir-Rahim, maliki yevmi'd-dîn" ihbari gaibanesinin hak bir kelâm olduğunu anlar ve derhal Allah'ı zahir ve batında hazır ve nazır bulur."
◾◾ "Rabb'ül âlemin"deki âlemin ifadesi akıl sahiplerine beliğ, çok sanatkârane bir ikazda bulunur ki bu üç ayetin mazmununu düşünüp anlıyan bir kimse âkil ise akıllı biriyse âlemînin bu âlemlerin ne olduğunu ve kendi ruhunda onun nasıl tecelli ettiğini teemmül ederek düşünerek ve mebde-ü meadi nazardan geçirerek yani bütün âlemler ne demek, bütün bu âlemler içinde benim yerim neresi, Allah Teâlâ âlemlerin Rabbi ve ben burada neredeyim, geliş nereden gidiş nereden, başlangıç neresi sonu neresi bu âlemlerin, şuurunu, basiretini topladığı zaman bunu dikkatle okuduğu zaman ve ancak o zaman "Elhamdü lillahi Rabbi'l âlemin, er-Rahmanir-Rahim, maliki yevmi'd-dîn" şeklindeki gaipten gelen bu bilginin hak bir kelâm olduğunu anlar ve derhal Allah'ı zahir ve batında hazır ve nazır bulur.
◾◾ Bütün âlemlerin Rabbi, iç âlemin, ruh âleminin, cinler âleminin, düşünce âleminin, kalp âleminin. Âlemlerin ne olduğu tefsirde zaten uzun uzun tartışılmıştır. Bizim bildiğimiz bu evrenin içindeki âlemleri kuşlar, bitkiler, hayvanlar âlemi mi yoksa bütün bildiğimiz evren gibi birçok evreni mi kastediyor, bu konu sonu gelmeyecek bir tartışmadır. Çünkü Allah Teâlâ bu âlemlerle ne kastettiğini kendisi açıklamıyor. Akıl sahibi, "âlemlerin Rabbi Allah" dediği zaman bütün düşüncelerin, düşünce dünyasının, ruh ve his dünyasının, duygu dünyasının, kendi iç dünyasının, bütün ilişkilerinin, hepsinin Rabbi. Hepsine vakıf, hepsini bilen, nereden geldiğini, nereye gittiğini, senin bu âlem içindeki seyrini bilen bir Rabbi teemmül eder anlar ve O'nu yanında hazır ve nazır bulur.
💠
"Bulunca da "İyyake na'büdü ve iyyake nestaîn" diye ona hitap ile arzı ahdü hacet yapabilir. Bunun için Fatiha edebiyatı Arabiyede «gayibden hitaba iltifat», denilen bu uslubi belâgatin te'mini için tarafı ilâhîden sarih bir emri «ben ve biz» gibi sığai tekellüm ile sarih bir hitabı ihtiva etmiyerek "Hiçbir insan Allah Teâlâ ile vahiy ya da perde arkasından olmaksızın konuşamaz" mazmununu talim ve tebliğ eylemiştir.
◾◾ Sen bütün âlemlerin Rabbiysen biz kimden yardım isteyebiliriz ki? Başka kime gidilir? En büyük efendi, her şeyin sahibi…
◾◾ Bunun için Fatiha Arap edebiyatında cümle üçüncü tekil şahısla başlamışken sonra ikinci tekil şahısa dönüyor. Konuşan orada "hûve" yani "O" idi ama "İyyake na'büdü"de "ke" yani "Sen" oldu. Muhatap, Allah Teâlâ oldu, hâlbuki gaip sigası ile konuşmuştu. "Hiçbir insan Allah Teâlâ ile vahiy ya da perde arkasından olmaksızın konuşamaz" ayetini talim ve tebliğ eylemiştir.
💠
"Binaenaleyh Fatiha'nın kendisindeki sevki, bir sevkı talim ve üslûbı, üslûbi telkîn olmuştur."
◾◾ Fatiha'nın kendi içindeki akışı, bir şey nasıl söylenir, sözün gelişi nasıl olmalıdır, bir niyaz yapılacağı, bir talepte bulunulacağı zaman bunu hangi sırayla ve üslupla yapmanız gerekir, bize bunları öğretmiştir.
💠
"Hûlasa; sanki besmele bir taç, Kur'an bir vücudi ekmel, Fatiha onun başı, "Elhamdü" bu baştaki sima, rahmet ve hidayet bu simanın göz bebekleri, Dünya ve Ahıret menazırı, ubudiyet ve istiane lisanı, tevhidi ilâhî ruhudur. O suretle ki, bütün ledünniyatı vücut onun lebi beyanından sünuh ederken o taçdan, o simadan o gamzelerden de onun ruhu okunur. O sima simai Muhammedî, o vücut tecelli ilâhîdir. Kelâm kelâmullah, mübelliğ Resulullah: Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resuluhu"
Vücudi ekmel: Mükemmel bir vücut
Menazır: Manzara
Ubudiyet ve istiane: Kulluk ve yardım isteme
◾◾ Böylece Elmalılı Hamdi Yazır, besmele ile Fatiha arasındaki ilişkiyi özetlemiş oluyor.
💠💠💠
Önceki derslere aşağıdaki linklerden ve Instagram hesabımızda yer alan IGTV bölümünden ulaşabilirsiniz.