Sultan Abdülmecid’in hatları
Osmanlı tarihinde iz bırakan hükümdarlardan biriydi Sultan Abdülmecid. Babasının yolundan giderek modernleşmenin temellerini atmış; ancak geleneğe olan bağlılığını hiçbir zaman yitirmemişti. Doğu ve batıyı her alanda sentezleyen Abdülmecid, sanatta da bu bakış açısını sürdürmüş; hem batı resim sanatıyla, hem de geleneksel hüsn-i hatla ilgilenmişti. Ortaya koyduğu eserlerle, Osmanlı’nın en iyi ilk üç “hattat padişah”ından biri olarak anılmış, döneminde inşa edilen pek çok caminin levhası onun elinden çıkmıştı…
Sultan Abdülmecid, 23 Nisan 1823'te Sultan II. Mahmud'un büyük oğlu olarak dünyaya geldi.
Şehzâdelik yıllarından itibaren geleneksel eğitimin yanında batı kültüründe de kapsamlı bir eğitim aldı. Babasının vefatının ardından, 1839 yılında henüz 17 yaşında iken tahta çıktı. Sultan II. Mahmud'un başlattığı ıslahat hareketlerini devam ettireceğini bildirdi.
BABASININ İZİNDE BİRÇOK YENİLİĞE İMZA ATTI
Babası Sultan II. Mahmud, modernleşme yolunda batıdan birçok gelişmeyi Osmanlı Devleti'ne uyarlamaya başlamıştı. Sultan Abdülmecid de, babasının izinden gitmiş, batılılaşma hamlesini kurumsal bir hale getirmişti.
Sultan II. Mahmud'un kurduğu Meclis-i Dâr-ı Şûrây-ı Askerî ve benzeri teşekkülleri yenilediği gibi, 1845'te Meclis-i Ma'ârif-i Umûmiyye ve Zabtiye Müşîrliği, 1846'da Meclis-i Mâliyye, 1847'de Mekâtib-i Umûmiyye Nezâreti ve 1850'de de yerli ve yabancı ilim adamlarından oluşan Encümen-i Dâniş'i kurdu.
1853'te kanun yapma yetkisiyle Meclis-i Âlî-i Tanzîmat'ın kuruluşunu, Meclis-i Tophâne-i Âmire'nin tesisi ve 1856'da da Ma'arif Nezâreti'nin teşkîli izledi. 1855'te devletin en yüksek istişâre makamı olan Meclis-i Âlî-i Umûmî ve ardından Meclis-i Bahriyye, Meclis-i Zira'ât, Meclis-i Ma'âdin, Meclis-i Zabtiyye meydana getirildi.
Eğitim alanında da önemli adımlar atıp sıbyân mektepleri ve rüşdiyeleri ıslah etti. 1847'de Dârü'l-Mu'allimîni, 1849'da lise dengi eğitim vermek üzere Dârü'l-Ma'ârifleri kurdu. İlk kız rüşdî mektebini 1858'de İstanbul'da açtırdı. Ayrıca talebeyi ve hocaları teşvik etmek üzere, sık sık askerî ve rüşdî mekteplerin imtihanlarına iştirak etti.
KÂĞIT PARA, İLK TELGRAF HATTI, KÖPRÜLER…
Abdülmecid Han, Osmanlı tarihinde birçok ilke de imza attı. 1840'ta kâğıt para çıkarıldı. 1844'te Mecidiye (Galata) Köprüsü yapıldı.
1848 yılında, Beşiktaş'la Ortaköy arasında Küçük Mecidiye Camii, Ortaköy iskelesi yanında Büyük Mecidiye Camii inşa edildi. 1851'de Şirket-i Hayriyye denilen Boğaziçi vapurları işletilmeye başlandı.
1853'e gelindiğinde, baş gösteren Kırım Harbi sırasında ilk telgraf, İstanbul-Varna-Kırım hattına döşendi. 1854'te Beykoz Kasrı, 1856'da Küçüksu Kasrı ile Dolmabahçe Sarayı yaptırıldı. Ayrıca İstanbul'un pek çok yerinde çeşmeler yaptırıp, eski eserleri tamir ettirdi.
KAPSAMLI BİR EĞİTİM ALDI
Sultan Abdülmecid, çocukluğunda iyi bir eğitim almış; hem doğu, hem de batı kültürlerini edinmesine büyük önem verilmişti. Askerî muallimi Ömer Lütfi Paşa; Fransızca muallimleri Safvet Efendi, Rum Nikolas Aristakis; piyano Muallimi Donizetti Paşa idi.
Sultan Abdülmecid, Paris'te yayımlanan Debast gazetesine ve L'Illustration dergisine aboneydi. Hususi hekimi Spitzer'e göre, sıkı bir terbiye görmüş, mükemmel bir Müslümandı. Gerekli her şeyi zamanından önce okur; gayet zarif konuşur, mükemmel ata binerdi. Elinden kötülük gelmezdi.
YIKIMI BAŞLATAN İTTİFAK
Sultan Abdülmecid, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ortodoks tebaanın hamiliği talebiyle savaş ilan eden Rusları, İngiltere ve Fransa ittifakı ile Kırım'da mağlup etti. Ancak bu ittifak için, İngiliz ve Fransızlara verilen tavizlerle, devleti yıkıma götürecek süreç de başlamış oldu.
Nitekim bu tavizlerin neticesinde ilân edilen Islahat Fermanı ile gayr-ı Müslim tebaaya sağlanan imtiyazlar, çoğunlukta bulundukları vilâyetlerde iç karışıklıklar çıkmasına neden oldu.
Ayrıca Kırım Harbi'nin yarattığı masrafları karşılamak üzere ilk defa olarak 1854 yılında başvurulan dış borç alımı yöntemi artarak devam etmiş, bunun mukabilinde de önemli gelir kaynakları ipotek altına alınmıştı.
SULTAN ABDÜLMECİD HAL' EDİLECEKTİ
Öte yandan bu paraların bir kısmının Dolmabahçe Sarayı, Beykoz Kasrı ve Küçüksu Kasrı gibi tümüyle batı anlayışında inşa edilen saray ve köşklere harcaması, ricâl ve halk nazarındaki mevkiini de sarsmaya başlamıştı.
Nitekim son zamanlarında hal'i için bir komite kurulmuş; ancak son anda ifşa edilen fitne, patlak vermeden bastırılmıştı.
Halk nazarındaki menfi algıyı gidermek için daha fazla halkın arasına karışmaya çalışan Sultan Abdülmecid, yurtiçi gezilerine de çıkarak, tebaası üzerindeki etkisini arttırmaya çalıştı.
40 YAŞINA GELMEDEN VEFAT ETTİ
Erkek kardeşlerinin küçük yaşlarda vefat etmiş olması ve tahta geçtiğinde kendisinin de erkek evlâdının bulunmaması nedeniyle, hanedanın bekası için çocuk sahibi olmağa teşvik edilen Sultan Abdülmecid, başta annesi olmak üzere devlet erkânının kendisine sunduğu cariyelerle, deyim yerindeyse "ayş ü işret"e varan bir hayatın içine düşmüştü.
Bunun sonucunda, Cevdet Paşa'nın Marûzât'da beyân ettiği üzere, "kadınların bazılarına ziyâdece muhabbet ve rağbet buyurması, nisâ ile kesret-i müsâhabetden nâşi günden güne vücûd-ı hümâyûnlarına ziyâde za'af gelmesi" durumu zuhur etmişti.
Nitekim vücudu bunu daha fazla kaldıramamış ve vereme yakalanarak, kırk yaşına varamadan 25 Haziran 1861 tarihinde ahirete göçmüştü.
Bu beklenmedik vefât üzerine, küçük yaşta ölen şehzadeleri için Fatih'te bulunan Yavuz Sultan Selim Cami hazîresinde inşa ettirmiş olduğu türbeye defnedilen Sultan Abdülmecid'in, "melek-haslet bir pâdîşâh-ı âlî-câh" olduğu menkuldür.
Karakter itibariyle hissî ve alıngan olduğundan, nüfuzlu devlet adamlarına tahammül edemediği, yakın çevresinin telkinleri üzerine azletme yoluna gittiği bilinir.
Sultan Abdülmecid'in sekiz oğlundan dördü, yani Sultan V. Murad, Sultan Abdülhamid, Sultan Reşad ve Sultan Vahideddin padişah olmuştur. Tarihte bu durumun bir benzeri daha yoktur.
SULTAN ABDÜLMECİD VE HAT SANATI
Sultan Abdülmecid, geleneksele ve batıya dair aldığı eğitimi, sanatta da sürdüren bir padişahtı. Alaturka müziğin yanında alafranga müzik; hüsn-i hat ve tezhibin yanında batı resim sanatına ilgiliydi.
Babası Sultan II. Mahmud gibi iyi bir hat sanatçısı olan Sultan Abdülmecid, Osmanlı'nın hattat padişahları arasında, bıraktıkları eser sayısının çokluğu itibariyle, Sultan III. Ahmed ve Sultan II. Mahmud'la birlikte adı anılan ilk üç padişahtan biri olmuştu. Sanatında Mahmud Celaleddin ekolünü benimsemişti.
Sultan Abdülmecid'in celi sülüs levhası: "İbrahim'e selâm olsun." (Saffat Sûresi,109) "Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız." (Saffat Sûresi,121)
Hat sanatını Mehmed Celaleddin'in öğrencisi Mehmed Tâhir Efendi'den öğrenmişti. Sülüs ve nesih yazılarını meşk ederek 1843 yılında icazet almıştı. Abdülmecid Han, rikayı da iyi derecede yazardı. Ancak rika hattını kimden meşk ettiği bilinmiyor.
Çok güzel celî hatları da bulunan Sultan Abdülmecid, bu alandaki icazetini, saray imamı ve Ayasofya'daki celî levhaların hattatı Kadıasker Mustafa İzzet Efendi'den almıştı. Hattı padişaha ait "Vemâ tevfıkî illâ billâh aleyhi tevekkelti ve ileyhi ünîb" ayetinin alt kısmındaki icazet metni "Hamden limen ketebe'l-levha bi'l-kalem.…" şeklinde hamdele ile başlar.
Sultan Abdülmecid'in celi sülüs levhası: "Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir." (Yusuf 64.)
Topkapı Sarayı'nda teşhir edilen ve sultanın imzasını taşıyan Kur'an-ı Kerim cüzü onun hat sanatındaki kabiliyetinin güzel bir örneğidir.
Topkapı Sarayı'nda on sekiz, Türk İslâm Eserleri Müzesi'nde sekiz, Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi'nde dokuz, diğer yerlerde yirmi olmak üzere toplam elli beş eseri tespit edilebilmiştir.
Büyük çoğunluğu kendi devrinde inşa edilen Hırka-i Şerif, Yakacık, Bezm-i Âlem Valide Sultan, Ortaköy Büyük Mecidiye, Beşiktaş Küçük Mecidiye ve Dolmabahçe camileri ile Bursa'daki Murad Hüdavendigar ve Tophane'deki Kılıç Ali Paşa camilerinin İsm-i Celâl, İsm-i Nebî, Çiharyâr-ı Güzîn ve Haseneyn levhaları onun imzasını taşır. Kahire ve Şam gibi eski Osmanlı merkezlerinde de eserleri bulunur.
Kahire'nin merkezinde bulunan, halk tarafından sıkça ziyaret edilen ve Hazreti Hüseyin'in başının medfun olduğu kabul edilen Seyyidina Hüseyin Camii ile İmam Şafiî Türbesi'nde Sultan Abdülmecid'in imzasını taşıyan eserler bulunur. Ayrıca bu eserlerde seçilen metinler, levhanın asılı bulunduğu mekânla ilgili mesajlar içerir.
Seyyidinâ Hüseyin Camii'nde asılı levhada, "Şüphesiz Allah dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir de" mealindeki Yunus Suresi 62. ayet yazılıdır. Aynı mescidin kıble cephesinde iki eser daha bulunmaktadır. Biri, "Evlâd ü ıyâlim içinde bana en sevimlisi Hasan ile Hüseyin'dir" anlamındaki hadis-i şerif, diğerinde, "(Ey Peygamber) De ki, ben sizden dostluk ve yakınlıktan başka bir şey istemiyorum" mealindeki Şûra Suresi 23. ayet yazılıdır.
Abdülmecid Han birçok hattatı himaye etmiştir. Bunların en başta gelenleri, devrin önemli hattatlarından Abdülfettah ile Abdullah Zühdi Efendilerdir. Abdülfettah Efendi, Süleymaniye Camii'nin celî sülüslerini yeniden yazmakla görevlendirildiğinde, bunları hazırlamak için geniş yeri olmadığını ifade etmiş ve Sultan Abdülmecid kendisine Vezneciler'de büyük bir konak hediye etmiştir.
Hattatlığını çok beğendiği Abdullah Zühdi Efendi'yi Medine'de Ravza-i Mutahhara yazılarını yazmakla bizzat görevlendiren de Sultan Abdülmecid'dir.
Zühdi Efendi, 1857'den itibaren 7 yıl süre ile Medine'de kalarak Çömezzâde Muhsin, müzehhip Hacı Hüseyin ve öğrencisi Ahmed Efendilerin de yardımı ile Ravza'nın duvar ve kubbelerindeki celî sülûs ayet, hadis ve kasideleri yazmıştır. Burada onun kaleminden çıkan eserlerin toplamı 2 bin metreyi bulmuştur. Bu rakam, dünya üzerinde bir camide kuşak biçiminde bulunan en uzun mesafeli yazıyı ifade eder.
Ravza-i Nebî kıble duvarlarında bugün de hayranlıkla izlenen yazılar, bir daha kolay yazılamayacak güzellikte tasarlanmış ve büyük bir ustalıkla ahşap üzerine uygulanmıştır.
Fikriyat