Edebiyatın eskimeyen yüzü: Anne
Anne, dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren karşılaştığımız, yeryüzünde bulunmamıza vesile olan ve ne yaparsak yapalım hakkını ödeyemeyeceğimiz en güvenli limanlarımızdır. Hayatlarımızın merkezini teşkil eden annelerimiz elbette edebiyatçıların kalemine de yansımış ve her bir edebiyatçı kendine özgü "anne imgesi"ni oluşturmuştur. Peki edebiyatımızın eskimeyen yüzü anne, ünlü şairlerin dizelerine nasıl yansımıştır?
EDEBİYATTA İŞLENEN "ANNE" TEMASI
🔷 Bireyin hayata hazırlanmasında ve karakterinin şekillenmesinde, dünyaya geldiği aile büyük önem taşır. Öyle ki en sıcak bağı, ilk temasa geçtiğimiz anne ile kurarız. Çocuk için anne, güven kaynağıdır; hayatın zorlukları karşısında sığınılacak ilk kişidir ve adeta telâştan, sıkıntılardan soyutlanmış mutlu dünyanın baş rol oyuncusu konumundadır. Anne çocukluk ile birlikte her daim dönülmesi istenen mutlu günlerin bir sembolüdür. Bu sebeple anne ‐ çocuk arasındaki bağ ile bunun birey yaşamındaki derin etkisi, sosyal bilimlerin üzerinde dikkatle durduğu konulardan birine dönüşmüştür.
🔷 Bazı şairlerin çocuk yaşta annenin varlığından yoksun olmaları, anne eksenli duygu yoğunluğu yaşamalarına ve hayat boyu karşılarına çıkacak birtakım problemlere sahip olmalarına neden olmuştur.
🔷 Bilhassa çocukluk yıllarında yani anneye güçlü hislerle bağlı olunan erken yaşlarda annesini yitirmiş sanatçıların, eserlerinde ʺanneʺye çokça yer verdikleri görülmektedir. Anne edebiyatçıların hiç eskimeyen yüzüdür ve yapıtlarında sıklıkla karşımıza çıkar. Peki ünlü şairlerin dizelerindeki anne imgesi nasıldır?