Edebiyatın eskimeyen yüzü: Anne
Anne, dünyaya gözlerimizi açtığımız andan itibaren karşılaştığımız, yeryüzünde bulunmamıza vesile olan ve ne yaparsak yapalım hakkını ödeyemeyeceğimiz en güvenli limanlarımızdır. Hayatlarımızın merkezini teşkil eden annelerimiz elbette edebiyatçıların kalemine de yansımış ve her bir edebiyatçı kendine özgü "anne imgesi"ni oluşturmuştur. Peki edebiyatımızın eskimeyen yüzü anne, ünlü şairlerin dizelerine nasıl yansımıştır?
🔷Ahmet Hâşim'in şiirlerinin şekillenmesinde en önemli etkenlerden biri yaşadığı çocukluk yıllarında bulunduğu ortamdır. Bunu annesi, Bağdat geceleri ve Dicle kıyıları takip eder.
🔷 Hâşim'im taşıdığı şair duyarlılığının temeli çocukluk yıllarında annesi vasıtasıyla atılır. Nitekim şair, estetik gücünü annesiyle arasındaki güçlü sevgi bağına ve ilk anılarının kaynağı olan Bağdat'a borçludur.
🔷Hâşimʹin çocukluğu Bağdat'ta, aksi ve sinirli bir baba ile duygusal, merhametli ve oldukça duyarlı bir anne arasında geçmiştir. Dicle kenarındaki yaşamı boyunca babasından bulamadığı sıcaklığı ve sevgiyi anneyle tamamlamaya çalışan Haşim için anne, çocukluğun bir parçasıdır. Haşim annesiyle beraber çıktıkları Dicle gezintilerini bir şiirinde şöyle anlatır:
"Bir hasta kadın, Dicle‟nin üstünde, her akşam
Bir hasta çocuk gezdirerek, çöllere gül-fâm
Sisler uzanırken, o senin doğmanı bekler"
🔷Annesinin hastalığıyla ızdırap çeken ve kendini hasta hisseden Haşim, yaşamdaki en önemli varlığının ölümüyle bir boşluğun içine yuvarlanır. Yaşamın her alanında onun eksikliğini hisseder.
🔷 Ahmet Kabaklı da Türk Edebiyatı 4 eserinde Haşim'in aşk konusunda yaşadığı sıkıntıları, annesinin yerinin dolduramamasına bağlar: " O, ömrü boyunca, sekiz yaşındayken Bağdat‟ta kaybettiği hasta,şefkatli, narin, güzel annesinin hayali ile yaşamıştır. Başka başka kadınlar da o sıcak sevgiyi bulamayacağına inanmış ve hülya aleminin "ruh vücutlu" güzelleriyle avunmuştur"
"Annemle karanlık geceler ba'zı çıkardık.
Boşlukta denizler gibi yokluk ve karanlık
. . .
Göklerde ararken o kadın çehreni, ey mâh!
Bilsen o çocuk, bilsen o mahlûk‐ı ziyâ‐hâh
Zulmette neler hissederek korku duyardı:
Gûyâ ki hafî bir nefesin nefhâ‐i serdi
Rûhunda bu ferdâ‐yı siyeh‐rengi fısıldar.
. . .
Dinlerdik onun şi'rini ben lâl, o hayâlî
Lâkin ne kadar hüzn ile tev'emdi meâli
Lâkin ne kadar târ idi sensiz o nazarlar!
Gûyâ, o zaman, nûrunu, ey mâh‐ı mükedder,
Eylerdi semâ lü'lü‐i hüzniyle telâfî;
Yıldızları göklerden alıp bir yed‐i mahfî
Bir bir o donuk gözlerin a'mâkına îsâr
Eylerdi ve zulmette koşarken yine rüzgâr
Rûhumda benim korku, ölüm, leyle‐i târîk
Çeşminde onun aks‐i kevâkible dönerdik…ʺ
🔷 Ruhu daralmış küçük bir çocuğun izlenimlerinin aktarıldığı şiir, Haşim'in sanat anlayışındaki akşam esintilerini bir nebze de olsa açığa çıkarır. Çocuğun taşıdığı hüzün öylesine derindir ki onun gözünde bütün tabiat unsurları uğursuz ve kötü bir geleceği haber verircesine olumsuz görünümlere bürünürler.
🔷 Yahya Kemal'de de Ahmet Haşim'de de annenin ölümü, şairlerin ruhsal yapılarının kırılgan ve duygusal yönünü inşa etmede belirleyici rol oynamıştır.
🔷 Yahyâ Kemâl, annesini kaybetmekle yaşamının hiçbir döneminde tekrar yakalayamayacağı aile sıcaklığını da yitirmiştir.
🔷 Annesini kaybettiğinde Üsküp'ten İstanbul'a gelen şair hissettiği duyguları şiirine şu şekilde yansıtmıştır:
Yahya Kemal kimdir? Yahya Kemal'in şarkılara dönüşen şiirleri...