Öğretmen kimliği ile ışık saçan edebiyatçılarımız
Yazdıkları eserleri zevkle okuduğumuz edebiyatçılarımızın, edebi yönlerinin haricinde bir de mesleki kimlikleri var elbette. En kutsal meslek olarak sayılan öğretmenlik, edebiyatçılarımız arasında da oldukça yaygın. Peki, eğitimci kimliği ile hayatlarımıza yön vererek ışık saçan "edebiyatçılarımız kimlerdir?", "eğitim sistemi konusunda ne düşünürler?" ve "öğrencilerinin gözünde nasıl bir öğretmenler?", tüm bu soruların cevabını siz Fikriyat okurları için araştırdık.
Necip Fazıl’ın sanatının zirvesinde üstlendiği öğretmenlik görevi
1921'de İstanbul Darülfünunun Felsefe şubesine yazılan fakat öğrenimini tamamlayamadan kazandığı devlet bursuyla Paris'e giden Necip Fazıl, İstanbul'a döndükten sonra çeşitli görevlerin yanında bir süre öğretmenlik de yaptı.
Şair, edebiyat öğretmenliği yaptığı dönemlerde sanatının zirvesindeydi. Zira şair, 'Çile' şiirini Robert Koleji'nde edebiyat öğretmenliği yaptığı sırada yazdı. Robert Koleji'nde öğretmenlik yapmak, şaire 'Çile' gibi bir şiiri yazdırırken, Robert Koleji'nin yanı başında "Aşiyan" olarak adlandırılan evde oturan Tevfik Fikret'e ise tüm o zevk ü sefa içerisinde "Sis" şiirini yazdırmıştı. Her iki şairin şiirlerinin manevi ruh çilesini aktardığını söyleyebiliriz. Fakat üstadın ruh çilesi, metafiziki bir boyuttadır ve bunu Babıali isimli eserinde şu şekilde ifade eder:
"…Avrupalının (kriz entelektüel) veya (kriz metafizik) dediği, korkunç üstü korkunç bir buhran, madde ötesini kurcalama buhranı… Her şeyin künhünü, dibini, dayanağını, aslını, zatını arama belâsı… Belâ ki, belâ; insanda bedahet duygusu diye bir şey bırakmayan ve ona zorla Mutlak'ı aratan belâ… Zaman nedir, mekân nedir, aydınlık nedir, karanlık nedir, var nedir, yok nedir, 'ne' nedir?..."
Üstat, karanlıklardan aydınlıklara çıkmak isteyen bir ruhun çilesini çekerken Tevfik Fikret, aydınlıklar içerisinde karanlıklara çıkan sisli bir ruhun sancılarıyla boğuşur. Robert Koleji'nde edebiyat öğretmenliği yapmış bu iki önemli şairin çilesi işte burada ayrışır.