Osmanlı'da ehlibeyt sevgisi: Nakîbü'l-eşraflık
Efendimizin ehlibeyti, her dönemde olduğu gibi özellikle Osmanlı döneminde Müslümanlar tarafından hürmet ve muhabbet gördü. Bunun sebebi sadece onların mücerret şahsiyetleri değil, yaptıkları hizmetler, İslâm dininin neşrinde gösterdikleri büyük fedakârlıklar ile ilim ve irfan sahasında gösterdikleri gayretlerdi. Hz. Muhammedʹin soyundan gelenlerin kayıt altına alınması ve toplum içerisinde korunup kollanması amacıyla kurulmuş olan Nakîbü'l-eşraflık Müessesesi de Osmanlı Devletiʹnde hem padişahların Hz. Peygambere olan muhabbetinin, hem de toplumun Oʹnun soyundan gelenlere beslediği sevgi ve hürmetin bir eseri olarak ayrı bir öneme sahipti. Öyle ki Sultan Abdülhamid devrinde nakîbü'l-eşraflar için Yıldız Sarayı civarında özel bir konak tahsis edilmişti.
"Size iki şey bırakıyorum. Onlara temessük etseniz,
necat bulursunuz. Bunlar Kitabullah ve Âl-i Beyt'imdir." (Tirmizi, Menakıb, 31)
Nakîbü'l-eşraf Müessesesiʹnin başlıca görevleri, Osmanlı coğrafyasında yaşayan seyyid ve şerifleri ʺsiyâdet defteriʺne kaydetmek, onlara sağlanan ayrıcalıklardan faydalanmak isteyen müteseyyidleri (sahte seyyid/şerif) tefrik etmek ve mensup oldukları soya yakışır bir şekilde yaşamalarını sağlamaktı. Zamanla, uzak beldelerde de bu işleri yürütmek için İstanbul'daki Nakîblere bağlı "Nakîbü'l-eşraf Kaymakamıʺ adı verilen görevliler tayin edilmiş ve bu görevliler taşrada seyyid ve şeriflerin işlerini takip etmişlerdi.