Osmanlı'da ehlibeyt sevgisi: Nakîbü'l-eşraflık
Efendimizin ehlibeyti, her dönemde olduğu gibi özellikle Osmanlı döneminde Müslümanlar tarafından hürmet ve muhabbet gördü. Bunun sebebi sadece onların mücerret şahsiyetleri değil, yaptıkları hizmetler, İslâm dininin neşrinde gösterdikleri büyük fedakârlıklar ile ilim ve irfan sahasında gösterdikleri gayretlerdi. Hz. Muhammedʹin soyundan gelenlerin kayıt altına alınması ve toplum içerisinde korunup kollanması amacıyla kurulmuş olan Nakîbü'l-eşraflık Müessesesi de Osmanlı Devletiʹnde hem padişahların Hz. Peygambere olan muhabbetinin, hem de toplumun Oʹnun soyundan gelenlere beslediği sevgi ve hürmetin bir eseri olarak ayrı bir öneme sahipti. Öyle ki Sultan Abdülhamid devrinde nakîbü'l-eşraflar için Yıldız Sarayı civarında özel bir konak tahsis edilmişti.
Giriş Tarihi: 09.02.2019
16:02
Hz. Muhammedʹin neslinin kayıt altına alınması hususunda sistemli bir teşkilatın kurulması, ancak Abbasîler devrinde mümkün olmuştur. Abbasîler bu kayıtları tutmak için devlet merkezinde ʺnakîbüʹl‐ensâbʺ adı verilen bir görevli bulundurmuşlar, seyyid ve şeriflerin sayısının artması üzerine uygulamayı genişleterek her bölgede ʺnakîbʺler görevlendirmeye başlamışlardı. Bunların görevleri, Hz. Muhammedʹin soyuna mensup olanların kayıtlarını tutmak, haklarını savunmak, onların da başkalarının haklarına riayet etmesini sağlamak, evlilik durumlarında denklik kuralına uyulup uyulmadığını kontrol etmek, ganimetlerden alacakları payları dağıtmak ve suç işlemeleri halinde gerekli cezaları belirlemekti.
NAKÎBÜ’L-EŞRAFIN KELİME ANLAMI
Sözlükte "vekil, bir topluluğun başkanı " anlamındaki nakīb kelimesiyle Hz. Muhammed'in, kızı Fâtıma'nın iki oğlundan Hasan'ın soyunu ifade eden eşrâftan (tekili şerîf) oluşan terkip, peygamber soyundan gelenlerle ilgilenmek üzere kurulan teşkilâtın sorumlusu için kullanılmıştır. Resûl-i Ekrem'in ailesi, yakın akrabası ve soyundan gelenler Müslümanlar nazarında müstesna bir mevkiye sahip olmuş, bunları sayıp sevmenin dinî bir vecîbe olduğu kabul edilmiş ve onlarla ilgili bazı hizmetleri ifa etmek üzere görevliler tayin edilmiştir. Böylece zamanla nikābet müessesesi ortaya çıkmış, bununla ilgili görevlilere de nakīb, nakībü'l-eşrâf ve nakībü'n-nükabâ gibi isimler verilmiştir.
Osmanlı Devleti'nin kurumlarından bugün değişik isimlerle devam edenler olduğu gibi, asırlarca ayakta durduğu halde artık adı unutulmuş olanlar da var. Bunlardan biri de Nakibü'l-Eşraflık kurumudur. Nakibü'l-Eşraflık, önceki bütün İslâm devletlerinde olduğu gibi Osmanlılar'da da devam etmişti. Bu kuruluş, Hz. Peygamber'in soyundan gelen seyyid ve şeriflerin şeceresini tutmak, sahte seyyid ve şerifleri hakikilerinden ayırmak, seyyid ve şeriflerin hizmetlerinden sorumlu olmak üzere kurulmuştu.
NAKÎBÜ'L-EŞRAFLARIN VAZİFELERİ
Osmanlı Devletiʹnde nakîbü'l-eşraflar seyyid ve şerifler arasından seçildiği gibi, bu makama bağlı kaymakamların da ekseriyetle seyyid ve şeriflerden olmasına dikkat ediliyordu. Zira böylesine seçkin bir soya mensup olan kimselerin yine kendilerine denk şahıslar tarafından denetlenip, yönetilmesinin uygun olacağı düşünülüyordu. Eyalet, sancak ve kazalarda İstanbul Nakîbinin (nakîbü'l-eşraf ) tam yetkili vekilleri olan bu kaymakamlar, sâdâtın bütün işleriyle ilgilendikleri gibi, seyyid ve şerifler de onlara tabi olmak zorundaydı.
Nakîbü'l-eşrafların en mühim vazifesi Efendimizin soyunun muhafazası idi. Bunun yanında başka mesuliyetleri de bulunmaktaydı:
1. Seyyid olduğu sabit olanlara hüccet vermek,
2. Seyyid olmayanlarla (müteseyyid) mücadele ederek Seyyidliğinden şüphe edilen kimseler hakkında dava açmak,
3. Seyyidlerin vergilerden muafiyetlerinin devamını sağlamak,
4. Seyyidlerin doğum ve ölümlerini kayıt altına almak (sâdat defterlerini tutmak )
5. Seyyidlerin nesepleriyle uyuşmayacak gayretlere girmelerine mâni olmak,
6. Sadattan olan kadınların kendilerine denk olmayanlarla evlenmelerine mâni olmak,
7. Seyyidlerin davalarına bakmak, suçlu bulunanları cezalandırmak.
Osmanlı Devleti'nde nakîbü'l-eşraf padişahtan sonra en yüksek kademeli kişiydi. Padişahların tahta geçme merasimlerinde padişaha ilk biat eden nakîbü'l-eşraf olurdu ve cülus duasını o yapardı. Bayram tebriklerinde de ilk tebrik ve bayram duası nakîbü'l-eşraf tarafından yapılır, sonra diğer erkân tebrik ederdi. Her iki merasimde de padişahlar nakîbü'l-eşrafa hürmeten ayağa kalkarlardı. Padişahların kılıç kuşanma merasimlerinde de bazen bu zatlar kuşandırmışlardır.