Bosnalı yönetmen Begiç: "Hepimiz savaş mağduruyuz"
Aida Begiç’in filmi Bırakma Beni’nin başrolünde Suriyeli yetimler var. Bosnalı yönetmen Aida Begic Bırakma Beni filminde başrolü Türkiye'de yaşayan Suriyeli yetimlere verdi. Onların hikayelerini anlattı. Hepsi yetim, kimi hem yetim hem öksüz olan çocuklar film sürecinde değişmişler. Bosna savaşında çocuk olan Begiç, onların ne yaşadığını en iyi anlayacak sinemacılardan. Savaşın izlerini insan kalbinden atmanın zor olduğunu söylüyor: "Savaşlar biter. Sonra binaları, yolları baştan yaparsınız ama insan kalbini tekrar inşa etmeniz çok çok zor. Bu çocuklar bir gün belki evlerine dönecekler. Ama yaşadıkları uzun süre onların içinde kalacak". 54. Uluslararası Antalya Film Festivali'nde gösterilen filmden sonra Begic ve çocuklarla bir araya gelerek izlenimlerini Sabah'tan Olkan Özyurt'a anlattı.
İsa 15 yaşında. Güler yüzlü ama hüznünü de gizlemiyor. 54. Uluslararası Antalya Film Festivali'nin açılış filmi olan Aida Begic'in Bırakma Beni filminde başrolde oynuyor. İsa, Suriye Savaşı'nın yetim bıraktığı çocuklardan sadece biri. Filmdeki diğer çocuklar da onun gibi yetimler. Bazıları ise hem yetim hem öksüz. Savaş sırasında sınırı aşıp Türkiye'ye gelebilen binlerce çocuktan bazıları onlar... Filmde oynayan Ahmet'in, Mutez'in, Tuka'nın hikayeleri de İsa'dan pek de farklı değil. Suriye'de savaş başlamadan önce normal hayatları devam ederken ve farklı hayalleri varken savaşla çok şeylerini kaybetmiş çocuklar onlar. Beşir Vakfı'nın insani yardımlarıyla Türkiye'de yaşam mücadelesi veriyorlar ve bir gün ülkelerine geri dönme umuduyla yaşıyorlar. Bu çocuklarla Bırakma Beni filmi sayesinde tanıştık. Tanışmamızı sağlayansa Bosnalı yönetmen Aida Begic.
Bosna Savaşı'nda mağdur olan kadınların dramını anlattığı Kar ve yine savaşta yetim kalan çocukların yaşadıklarını ele alan Çocuklar filmleriyle tanınan Begic, Bırakma Beni filminde bu sefer Suriyeli yetimlerin hikayelerini beyaz perdeye taşıyor. Ve yine diğer iki filmde olduğu gibi son filminin de görünmeyen 'kötü adamı', savaş. "Her savaş bir politika neticesinde yaşanıyor, bunu biliyorum. Ama günün sonunda bu savaşların kurbanları hep kadınlar ve çocuklar oluyor" diye söze başlayan Begic "Kim bir çocuğunun yaralanmasını, ölmesini ister ki. Tamam dünyada etnik, ırk, inanç olarak farklı farklı insanlar var ve anlaşmazlıkların çıkması da normal. Normal olmayansa sorunları iletişime geçerek çözmek yerine savaşın tercih edilmesi. Savaşın sonuçları çok ağır oluyor ve eninde sonunda belli bir zaman geçince birbiriyle savaşanlar bile savaşın saçma ve anlamsız olduğu kabul ediyor" diyor.
"Nasıl tanıştınız bu çocuklarla?" diyorum. Begic anlatıyor: "Beşir Derneği, Suriyeli yetimlere insani yardım yapan bir dernek ve aslında film de derneğin o çocukların rehabilite edilmesi için düzenlenen bir atölye sayesinde çekildi. Onlarla bir oyunculuk atölyesi yapmam istendi. Kabul ettim ve Gaziantep ve Şanlıurfa'daki yetim çocuklarla buluştuk. Çocuklar için atölye düzenledik. İşte o atölye ile başladı her şey. Genel olarak masa başında yazılan hikayelerin sinemada çok da etkili olduğuna inanmıyorum. Kar filmim öncesi Srebrenitsa Katliamı'nda eşleri öldürülen kadınlarla çok fazla vakit geçirmiştim. Bosnalı yetimleri anlatan Çocuklar filmim için de böyle bir süreç yaşadım. Yani hayatı tecrübe ederek film yapmaya çalışıyorum. Bırakma Beni filminde de atölye sayesinde çocuklarla temasım oldu. Onlarla uzun süre vakit geçirdim ve onların dünyasına girdim. Sonra onların yaşadıklarını anlatan bir film yapabileceğimi gördüm. Yani bir atölye yapma girişimi bu filmin çekilmesini sağladı."
Begic yetimlerin travmalarını, kayıplarını, mülteci olmanın zorluklarını, umutlarını, özlemlerini anlatırken sözü aslında çocuklara bırakıyor Bırakma Beni'de. Onların sesine ses oluyor. Yönetmen "Mülteci olmak bir insan için çok zor. Evinizi, yurdunuzu belki bir daha hiç görmemek üzere terk ediyorsunuz. Savaşın getirdiği kayıpları belki hayatınız boyunca unutmuyorsunuz. Bunun için onların kendi hikayelerini anlatması ve bizim de dinlememiz gerekiyor" diyor. Dinlerken bu hikayeleri, boğazınız düğümleniyor. Yaşadıklarıyla baş etmek, üstesinden gelmek bir çocuk için imkansız neredeyse.
HEPİMİZ SAVAŞ MAĞDURUYUZ
Ama atölye çalışmasıyla başlayan ve filme evrilen süreç yetimlere iyi gelmiş. "Sinemanın çocukları nasıl değiştirdiğini kendi gözlerimle gördüm" diyor Begic ve devam ediyor: "Bu çocuklar ilk başta ürkek, utangaç, üzgün ve depresyondaydı. Kurduğumuz güven ilişkisi sayesinde o ruh halinden yavaş yavaş çıktılar. Sonra kendileri de bir şey yapabildiklerini gördüler. Açıkçası kişilik olarak güçlendiklerini gözlemledim. Biraz gülüyorlarsa biraz bundan kaynaklanıyor. Açıkçası çocukların hayatında küçük bir değişiklik yaptığımı görmek sinemada alabileceğim en büyük ödüllerden bile daha kıymetliydi benim için."
Begic, Bosna Savaşı sırasında belki de bu çocuklar kadardı. Onların ne yaşadığını en iyi anlayacak sinemacılardan. Savaşın izlerini insan kalbinden atmanın zor olduğunu söylüyor: "Savaşlar başlar ve biter. Sonra binaları baştan yaparsınız, yolları tekrar yaparsınız ama insan kalbini tekrar inşa etmeniz çok çok zor. Bu çocuklar bir gün belki evlerine dönecekler. Ama yaşadıkları uzun süre onların içinde kalacak."
"Sizi nasıl etkiledi bu çocuklarla çalışmak" diye sorunca Begic'in yüzü biraz gölgeleniyor ve cevap veriyor: "Aslında sadece ben değil ekibimdeki Bosnalı arkadaşlarım da Bosna Savaşı'nın üzerimizdeki etkisini atlattığımızı düşünüyorduk. Fakat bu çocukların yaşadıklarını görünce atlatamadığımızı gördük. Savaşın etkisini üzerinizden atmak çok zormuş. Bu çocuklar bizi 20 yıl öncesine götürdüler. Mesela ekibimde Bosna Savaşı'nda babası kaybolmuş bir arkadaşımız vardı. O arkadaşımız Suriye Savaşı'nda babası kaybolan bir çocukla daha çok yakınlık kurdu. Yine savaş zamanı yaralanan bir arkadaşımız yaralanmış bir çocukla arkadaş oldu. Yani hepimiz kendi acımıza göre bir çocukla empati kurduk... Ama Suriyeli çocuklar da bizim savaş mağduru olduğumuzun farkındaydı. Bizim durumumuz onlara ümit verdi. Çünkü 20 yıl sonra bizim gibi normal hayata dönebileceklerini hissettiler ve üzerlerindeki karamsarlığı attılar." Begic'in sinemasını belirleyen, yaşadığı Bosna Savaşı olmuştu. Bilinmez, belki bu çocuklardan biri günün birinde sinemacı olur ve yaşadıklarını anlatır. O da dünyadaki başka bir mağdura el verir...
AVRUPA İKİYÜZLÜ
"Avrupa bilinen ikiyüzlü tutumunu mülteci meselesinde de gösterdi. Avrupa'daki adalete genel olarak inancımı yitirdim. Bosna Savaşı'nda kendim yaşadım ve gördüm, Avrupa'nın adil yaklaşımını beklememek gerekiyor. Tabii ki Avrupa'da kimi insanlar yardım etmeye çalışıyor, savaş mağduru insanlara kucak açıyor. Ama Avrupa'nın genel politikasına bakınca durum çok farklı. Müslümanların, farklı renkteki insanların Batı toplumlarında yaşamaları gittikçe zorlaşıyor."
BU ONLARIN HİKAYESİ
Begiç yaklaşık 350 çocukla atölyeye başlamış. Bu çocuklar arasından yetenekli olanları ve böylesi bir film çalışması içinde olmak isteyenleri seçmiş. "Çünkü" diyor "Bu onların hikayesiydi. Bunun için onlarla aramdaki güveni iyi kurmaya çalıştım. Mesela film ekibinin kimi endişeleri vardı. Çocuklarla çalışmanın zor olacağını düşünüyorlardı. Ama ben onların gücüne ve yeteneğine inandım. Bunu da hissettiler ve bana çok yardımcı oldular."
BİRÇOĞUNUN HAYATINI TÜRK DOKTORLAR KURTARDI
Türkiye 3 milyondan fazla Suriyeli'ye ev sahipliği yaptı ve yapıyor. Bu çocuklar Türkiye sınırları açtığı için yaşıyorlar. Ama genel olarak gözden kaçan bir şey var; Türk doktorlar sınırda o kadar çok insanın hayatını kurtardı ki. Mesela İsa'nın hayatını da bir Türk doktor kurtardı. Tabii ki Suriyelilerin evini terk etmesi, Türklerin de evlerini açması kolay değil. Ama devlet olarak Türkiye Suriyelilere sahip çıktı. Temel ihtiyaçlarını karşılıyor. Bu çocuklar okuyorlar Türkiye'de. Bu önemli bir şey. Ama şunu gözlemledim. Çocuklardan bazıları Türkçeyi öğrenmek istemiyor. Çünkü ülkelerine dönme umuduyla yaşıyorlar. Onlara şu an Türkiye'de yaşadıklarını anlatıyorum ve dili öğrenmeleri gerektiğini anlattım."
HER ŞEY İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ
İsa Demlahi, 15 yaşında. Çocukların en büyüğü. Annesi ve kardeşleri ile birlikte Gaziantep'te yaşıyor. Savaşta yaralanmış ve onu bir Türk doktor kurtarmış. Yakışıklı. Çok az Türkçe biliyor. Annesi ve kardeşleriyle Gaziantep'de hayatını sürdüren Ahmet Hasrum 12 yaşında. Savaş sırasında babası kaybolmuş. 13 yaşındaki Mutez İbrahimpaşa daha 13'ünde. Annesi ve kardeşleri ile birlikte Şanlıurfa'da yaşıyor. Ekibin kız çocuğu Tuka Naggal daha büyük gösterse de 10 yaşında. Annesi ile birlikte Şanlıurfa'da yaşıyor. 13 yaşındaki Usama Simali savaşta hem annesini hem babasını kaybetmiş. Akrabalarıyla sınırı geçip Türkiye'ye gelmiş. Şanlıurfa'da yaşıyor. Ekibin diğer kız çocuğu Luceyn Elturki henüz beş yaşında. O da babasız kalmış. Annesi ve kardeşleri ile Türkiye'ye sığınmış. Şanlıurfa'da ailesiyle hayatını sürdürüyor. Sekiz yaşındaki Ömer Elturki ve dokuz yaşındaki Mahran Huneyf de Luceyn gibi yetim ve onlar da anneleri ve kardeşleriyle Şanlıurfa'da hayatlarına devam ediyor. Yetim çocukların hepsi Türkiye'de devlet okuluna gidiyor, eğitimlerine devam ediyorlar. Biraz Türkçe bilen İsa mütevazı bir şekilde "Her şey için teşekkür ederiz" diyor.