Peygamberlerin vârisleri âlimlerdir!
Başbakan Yardımcısı Bozdağ, "İslam dünyasının dört bir yanında kan var gözyaşı var. Birbirlerini öldürüyorlar ve İslam dünyasındaki zarar hesap edilemez boyutta. Bu terör saldırılarından kazanan kim? Bu terör saldırılarını fonlayanlar, İslam'a ve Müslümanlara düşmanlık yapanlar!" şeklinde konuştu.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Kongre Merkezi'nde düzenlenen 24. İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Dekanları Geleneksel Toplantısı'nda, ilahiyat ve İslami ilimler fakültelerinin dinin sahih kaynaklardan doğru bir şekilde öğrenilmesi ve öğretilmesi gerektiğini söyledi.
Din hizmeti sunan kişilerin de kaliteli bir şekilde yeni kişilerin yetiştirilmesi anlamında çok büyük bir sorumluluğu bulunduğuna işaret eden Bozdağ, "Bu fakültelerin ilme, kültürümüze ve insanımız arasındaki sevgi ve saygının artmasına, toplum bireyleri arasında huzur ve barış güven ortamının tesisine ve devamına çok büyük hizmet etmektedir." ifadelerini kulandı.
Bu güven ortamını koruma noktasında herkese büyük görev düştüğünü belirten Bozdağ, "Ama eksiğimiz yok mudur? Hepimiz gibi mutlaka vardır. Bundan sonraki süreçte de daha iyilerini yapma noktasında gayret içerisinde olacaklardır. Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilahiyat ve İslami ilimler fakülteleri ile Din Öğretimi Genel Müdürlüğü esasında aynı konuda ayrı ayrı ama birlikte çalışmak üzere ortaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı insanımızı her türlü siyasi görüş ve düşünüşün dışında kalarak toplumsal dayanışmayı ve bütünleşmeyi hedef edinerek inanç, ibadet ve ahlak gibi esaslı konuları yerine getirir. Toplumu din konusunda aydınlatmakla görevlendirilmiş anayasal bir kuruluştur. Hükümet olarak biz bu anlamda yapılacak her türlü çalışmaya sonsuz destek vermeye hazırız." diye konuştu.
EĞER İSLAM ALİMLERİ SUSARSA...
Bu açından bugünkü toplantının tarihi bir öneme sahip olduğunu ifade eden Bozdağ, şöyle devam etti:
"Diyorum ki biz ortak üretimler yapmak için ortak çalışma ekiplerini derhal kurmalıyız ve bunları hayata geçirmeliyiz. Değerli katılımcılar dinimiz, kültürümüz ve aziz milletimiz, ilme, alime ve bilene daima büyük değer vermiştir. Bunları herkesten ve her şeyden üstün tutmuştur. Bilenler ve bilmeyenleri hiç bir zaman eşit tutmamıştır. İnancımız gereği peygamberlerimiz, altın gümüş gibi miras bırakmaz. Onların bıraktıkları miras ilimdir, onların varisleri de alimlerdir. İslam alimleri, peygamberlerin dünyadaki varisleri olarak aldıkları payları ne kadar çok kullandıkları ve başkalarına ulaştırdıklarını sağlarlarsa işte o zaman vazifesini layıkıyla yerine getirmiştir. Hakkı batılla karıştırmamalıyız. Gerçeği gizlememek, Allah adına yalan uydurmamak dünya menfaatlerine göre değil, İslam'a göre yazmak, konuşmak dünyevi beklentilerle gerçekleri başkalaştırmamak, korkmamak her şartta hakkın ve hakikatin yılmaz sözcüsü olmak gerçek İslam alimlerin ortak özeliği olduğuna inanıyorum. Bunların hepsi Kur'an'da farklı ayetlerde bulunmakta. Hakkı batılla karıştırdı biri, kim orada hakkı batılla ayıracak, ona kim dur diyecek? Elbette İslam alimleri duracaktır. İslam'a dönük saldırılar konusunda bizim en büyük gücümüz doğru bilgidir ve bu doğru bilginin kaynağı ehliyetli İslam alimidir. Bugün pek çok saldırıyla karşı karşıya kalıyoruz. Onun için hakkı batılla karıştıranlara, hakkı söylemeyenlere, İslam'a göre değil de dünyevi çıkarlara göre konuşanlara, şan ve şöhret gibi düşüncelerle taraftar toplamaya çalışanlara, Kur'an ve sünneti kullananlara, bize saldıranlara, daha da önemlisi bu dine düşmanlık yapanlara karşı ilim kılıcını kuşanıp bunlara gerekli cevabı vermek herkesin ama öncelikle ilahiyat fakültesi dekanlarımız başta olmak üzere akademik kadroya aittir ve bu alanda çalışan ehil insanlara aittir. Eğer İslam alimleri susarsa ya da hakkı söylemekten sarfı nazar ederse veya hakkı ve hakikati söylemekten endişe ederse o zaman meydan cahillere kalır. İşte o zaman hak ile batıl karıştırılabilir. işte o zaman Allah'ın ayetlerini dünya menfaatlerine karşı göstermek isteyenler güçlenebilir. İşte o zaman gerçeği söylemek her zamankinden daha zor olabilir."
Bozdağ, şartlar ne olursa olsun hakikati söylemekten vazgeçilmemesi gerektiğine işaret ederek, epey bir zamandır eleştirel tarzdaki yazıları gördüğünü söyledi.
"Peki kim bunları yapacak? Ortaya sapık bir fikir atıldı. Bunun sapık olduğunu kim söyleyecek?" sorusunu yönelten Bozdağ, "FETÖ terör örgütü gibi bir terör örgütü çıktı, Allah ile haşa görüşerek kararlar aldığını, peygamberlerle her gece rüyasında görüşerek kararlar aldığını söylüyor. Bunun karşısına çıkıp da 'Yahu Allah'la görüşen birisi, halkları nasıl karıştırır' diye kim diyecek? Bir insan Allah ile görüşebilir mi haşa? Şimdi adam çıkıp bunu söylüyor, etrafındaki adamlar uyuşmuş beyinleriyle buna inanabiliyor. Peki bunu karşısında hakikati kim söyleyecek, bunun İslam'da karşılığı olup olmadığını kim söyleyecek? Elbette İslam alimleri söyleyecektir." diye konuştu.
"ALLAH'TAN KORKUN"
Bazı ayetlerden örnekler vererek, gerçekleri birilerinin söylemesi gerektiğini ifade eden Bozdağ, şöyle konuştu:
"İslam dini son dindir. Bizim Peygamber Efendimiz de son peygamberdir. Dünyanın sonuna kadar da sürecektir. Kur'an'da sünnette kesin ve açık hüküm varsa 'amenna' deyip uyacağız. Onu tartışmaya kimsenin hakkı yoktur. Ama eğer açık bir hüküm yoksa o zaman Kur'an ve sünneti esas alarak icma ve kıyastan, gelişmelerden, değişmelerden istifade ederek Kur'an ve sünnete uygun açıklama yapmak da İslam aliminin görevidir. Bu görevleri eğer İslam alimleri layıkıyla yerine getirmezlerse başkaları yerine getirmek için hazır bekliyor ve o zaman da ortaya çıkan bilginin ne kadar gerçek olduğuna hepimizin bakması gerekiyor. Burada çok net ifade etmekte fayda görüyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın güncelleme dediği şey, dinimizi doğru anlama konusunda bizim alın teri dökmemizdir. Zamanın değişmesiyle hükümlerin değişmesine imkan veren konular varsa orada fark yapmaktır. Yoksa Kur'an ayetinin açıkça ifade ettiği ve sünnetle sabitlenmiş konuları başka bir yere çekme mümkün değildir. Dinde reform hiç değildir. Buradan Cumhurbaşkanımıza saldırı yapanlara seslenmek istiyorum; Allah'tan korkun. Cumhurbaşkanımız aklının erdiği günden beri Allah'a Resulüne sadık, yiğit ve kahraman bir Müslümandır."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptıklarının ortada olduğunu belirten Bozdağ, "Cumhurbaşkanımız bugün Türkiye'de Müslümanların inandıkları gibi yaşaması ve öğrenmesi, toplum içerisinde saygın bir birey olarak yer almasının önünde engelleri bir bir kaldıran liderdir. Ama ortaya çıkan yanlışlar karşısında onun da söz sözlemesi doğru olandır. Sayın Cumhurbaşkanımızın sözleri üzerinde bazı çevrelerin çok ayrı bir çarpıtma içerisinde olduklarını da görüyoruz ve onlara diyorum ki; 'Allah'tan korkun'. Allah'tan korkun, iftira etmeyin, veremeyeceğiniz hesabın altına kendinizi sokmayın. Ama yapıyorlar. Ben ne diyebilirim, siz ne diyebilirsiniz? Biz sadece onlara kul hakkını ve bunun altından kalmayacak bir hesap olduğunu hatırlatmakla yetinebiliriz." ifadelerini kullandı.
"İSLAM DÜNYASI ÇOK BÜYÜK TEHLİKELERLE, TEHDİTLERLE KARŞI KARŞIYA"
Dine bakışın, zamanın şartlarına göre elbette farklılık göstermesinin normal olduğunu bildiren Bozdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İslam dünyası çok büyük tehlikelerle, tehditlerle karşı karşıya. Bunlardan en önemlisi de İslam'ın temel kavramlarının itibarsızlaştırılmasıdır. DEAŞ terör örgütü insanları vahşice keserken 'Allahuekber' lafzını kullanıyor ve insanlar Allahuekber diyenden adeta çekinir hale geliyorlar. Teröristlere cihadis diyorlar, cihad kelimesi gibi Kur'an'da ve sünnete çok saygın yeri olan bir kavramı bugün insanlar konuşmaktan, yazmaktan çekinir hale gelirler. İşte recep ayındayız, şaban ve ramazan var. Şimdi şaban üzerinden nasıl alaylar geçildi. Önceden şaban ayının hürmetine insanlar evlatlarına bu ismi koyardı, şimdi koyamaz hale geldiler. Onun için İslam'ın temel kavramlarına ve bu dinin taşıyıcısı olan kavramlara karşı yapılan saldırılar karşısında da çok ama çok dik durmamız lazım. Bu kavramların doğrusunu anlatmamız lazım. DEAŞ terör örgütünün yapmış olduğunun İslam'la yakından uzaktan alakasının olmadığını anlatmamız lazım. Bunu yüksek sesle söylerken cihat kavramını teröristlerle ve terör eylemleriyle eşleştiren alçakların yüzüne cihadın ne olduğunu hep beraber haykırmamız lazım. Ama ne oluyor, pek çok kavram şimdi kullanmak isteyenlerin, 'Acaba kullanırsam, sıkıntı yaşar mıyım' der duruma geldi. Bu gerçekleri kim söyleyecek? Bunu elbette alimlerimiz, hocalarımız, sizler söyleyeceksiniz."
İslam dininin koruyucusunun yüce Allah olduğunu anımsatan Bozdağ, bu inanışın Kur'an-ı Kerim'de de çok net şekilde yer aldığını söyledi.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "İslam dünyasının dört bir yanında kan var gözyaşı var. Birbirlerini öldürüyorlar ve İslam dünyasındaki zarar hesap edilemez boyutta. Bu terör saldırılarından kazanan kim? Bu terör saldırılarını fonlayanlar, İslam'a ve Müslümanlara düşmanlık yapanlar." dedi.
Bazılarının kendilerini dinin muhafızı yerine koyduklarını ve şeytanın dediği birçok şeyi yaptıklarını anlatan Bozdağ, bunların kendilerine kahramanlık çıkarmaktan başka bir şey ifade etmediğini belirtti.
Bu konuda herkesin üzerine düşen vazifelerin olduğuna değinen Bozdağ, "Bize düşen, dinimiz İslam'ı doğru öğrenmek, anlamak, yaşamak ve yaşamasına vesile olmaktır. İşte o zaman biz gerekeni yapmış oluruz. Bunları yapmadığımızda ve başka şeylerin peşine düştüğümüzde biz İslam'a en büyük zararı veren kişiler pozisyonuna gelebiliriz" diye konuştu.
Bozdağ, birçok kavramın yerli yerinde kullanılmadığına dikkat çekerek, şöyle devam etti:
"Terörle İslam'ı eş göstermek, 'İslam' deyince terör, kan, terörist, vahşeti akla getirecek fotoğrafları çoğaltmak, aktörleri çoğaltmak gayreti ve çabasındalar. Bugün DEAŞ, FETÖ, El Kaide, Boko Haram gibi terör örgütleri dini istismar ederken, PKK, KCK, YPG gibi ırkı istismar eden, DHKP-C gibi sol ideolojileri istismar eden terör var. İslam dünyasının dört bir yanında kan var, gözyaşı var. Birbirlerini öldürüyorlar ve İslam dünyasındaki zarar hesap edilemez boyutta. Bu terör saldırılarından kazanan kim? Bu terör saldırılarını fonlayanlar, İslam'a ve Müslümanlara düşmanlık yapanlar. Kaybedenler kim, Müslümanlardır. Kaynakları, enerjimizi, evlatlarımızı teröre kurban ettikçe zayıf düşmeye biz devam edeceğiz. İslam barış dini olarak, kendini İslam'a yamamak isteyenlere, terör örgütlerine karşı İslam'ın gerçek yüzünü elbette İslam alimleri ortaya koyacaktır."
"Kim ki teröre, şiddete ve masum insanları öldürmeye, haksız yere bir canı almaya İslam'dan, Kur'an'dan veya sünnetten referans üretiyorsa, ya ahmaktır ya cahildir ya sapıktır ya da İslam düşmanıdır." diyen Bozdağ, "İslam'la terörü yan yana getirmek İslam'a da Müslümanlara da yapılmış en büyük haksızlık, saygısızlık ve kötülüktür. Bunlarla bizim etkin şekilde mücadele etmemiz lazım" ifadelerini kullandı.
Bozdağ, siyasetçi olarak İslam dünyasından bir kişinin terör örgütünün mensubu olması ve masum insanlara silah sıkmasından dolayı kendisini mesul tuttuğunu belirterek, burada en büyük manevi sorumluluğunun da din görevlilerine ve alimlerine düştüğünü vurguladı.
Bütün şeytanların bir araya gelip Müslümanları İslam'dan soğutmaya çalıştığını belirten Bozdağ, şöyle devam etti:
"Bazılarının 'İslam buysa ben Müslüman değilim arkadaş' diyerek İslam halkasının dışına çıkmaları için bir plan hazırlayanlar ancak DEAŞ gibi bir terör örgütünü kurarlar. Ben şimdi soruyorum; terör örgütünün yaptığı bu eylemlerden dolayı Müslümanlara dünyadaki bütün insanların bakışı, şeytanın ve uşaklarının arzu ettiği istikamette olumsuz anlamda değişmiş midir, değişmemiş midir? İnsanların bir kısmı İslam'dan nefret eder hale gelmiş midir, düşman olmuş mudur olmamış mıdır? DEAŞ, FETÖ, El-Kaide gibi terör örgütlerine kayanlar olduğu zaman bir ilahiyat fakültesinde, İslam ilimleri fakültesinde hocaların hepsinin Allah katında bunun hesabını veremeyeceğine yürekten inanıyorum."
"DÜNYANIN 150 ÜLKESİNDEN TERÖRİST VAR"
Dünyanın 150 farklı ülkesinden insanların terör örgütlerine katıldığını bildiren Bozdağ, şunları kaydetti:
"Dünyanın 150 ülkesinden terörist var. Ben şimdi soruyorum değerli dostlar; bir terör örgütü 5 sene oldu ortaya çıkalı. 150'den fazla ülkeden genç, ölmeye ve öldürmeye, Suriye'ye ve Irak'a veya terör örgütünün kullanacağı yerlere geliyor. Bu terör örgütü 150'den fazla ülkenin dilini, dinini, kültürünü, medeniyetini öğrenen teröristi ne zaman yetiştirdi? Ne zaman bu ülkelerde görevlendirdi? Ne zaman o ülkedeki gençlere ulaştırdı, onları ölmeye öldürmeye ikna edip ne zaman Suriye'ye Irak'a getirdi? Mümkün mü, aklınız alıyor mu? Size söyleyeyim, bunları yapanlar istihbarat örgütleri. Ne yapıyorlar, herkes biliyor yamuklar var. Oralara gidiyorlar, onları gazlıyorlar, yol paralarını veriyorlar, Suriye'ye geliyorlar burada da hem havadan bombalıyorlar hem de aşağıdan planladıkları yasal haritaları, hedefleri gerçekleştirmek için bu alçakları kullanıyorlar. Bunu göremiyorlarsa o zaman akıl sahibi değil demektir. O nedenle bu terör örgütlerine karşı birisi sempatiyle bakıyorsa bizim üzerimize düşen büyük bir görev var. FETÖ terör örgütü, yeni bir haşhaşi anlayışını Türkiye'ye getirdi ve başka FETÖ terör örgütleri gibi örgütlerin çıkmaması gerekiyor. Ama bizim bu örgütler hakkında uyarılmaya ihtiyacımız yok mu? Var. Bu teröristleri ilk fark edecek olanlar, İslam alimleri. Ak sütün içerisindeki ak kılı görecek, görme keskinliğine ancak bizim alimlerimiz sahip olabilir."
Başbakan Yardımcısı Bozdağ, terör ateşini İslam coğrafyalarından hep beraber çıkarabileceklerini ifade ederek, dış güçlere bahane bularak bir sonuca ulaşamayacaklarını, o yüzden birliğin vazgeçilmez olduğunu vurguladı.
"MEZHEPÇİLİK BU TOPRAKLARDA HİÇ OLMADI"
Son zamanlarda mezhepçilik fitnesini uyandırmak için çok ciddi gayretlerin olduğunu açıklayan Bozdağ, kendilerinin mezheplere inandıklarını dile getirdi.
Bozdağ, Kuran-ı Kerim ve sünnetleri doğru anlamak konusunda mezheplerin kendilerini aydınlatan birer rehber ve yol gösterici olduğuna işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Hiçbir mezhep Kur'an ve sünnet yerine ikame edilemez. Kur'an ve sünneti anlama konusunda bizim rehberimiz bizim yol göstericimizdir. Mezhepçilik bu topraklarda hiç olmadı ve kıyamete kadar da inşallah hiç olmayacaktır. Ama bilmenizi isterim ki Müslümanları birbirine düşman kılmak ve önlenemez tartışmalar çıkarmak hatta çatışmalara zemin hazırlamak için bazı ülkelerin istihbarat örgütleri mezhepçiliği hem fonlamaktadır hem de bazı gafil ve eblehleri pompalamaktadır. Farkında bile olmadan istihbarat örgütlerin hedeflerine hizmet eden insanlar ortaya çıkabilir. Onun için bizim bu mezhepçilik fitnesine yatırım yapanlara karşı söyleyeceğimiz söz, bu fitneyi uyandırmak isteyen birini gördüğümüzde aman yapma dememiz lazım. 'Ne yapıyorsun. Biz kardeşiz. Ne için birbirimize düşelim." dememiz lazım."
Türkiye'de "ehli sünnet alimleri" diye yeni yeni isimler kullanıldığını ve bunlara ihtiyaçlarının olmadığını dile getiren Bozdağ, herkesin Kur'an-ı Kerim ve sünnetin yolunda ilerlemesini arzuladıklarını söyledi.
Bu coğrafyada gerektiği zaman İslam için her şeyi yapacak insanlar olduğuna dikkati çeken Bozdağ, şu ifadeleri kullandı:
"Değerli arkadaşlar yüzlerce yıldır bu konuda dernekler, vakıflar, araştırma merkezleri kurulmadı da birden bire mantardan çıkar gibi nereden çıkıyor? Onun için bu mezhepçilik fitnesine karşı hepimizin uyanık olması lazımdır. Biz dinimizi doğru anlama ve anlatma konusunda mezheplerden azami derecede faydalanarak yolumuza devam edeceğiz. Bu uyarıyı yapmak mezhepsizlik olarak taktim ediliyor, onlara buradan da diyorum Allah'tan korkun. Bir ateş yakılmak isteniyor. O ateşi yakanlara diyoruz ki 'Bu tepenin arkasında ellerinde bidonlarla gelenler var. Senin depona da benzin mazot koyuyorlar. Yapma.' Devlet sorumluluğuyla bu uyarıyı yapmayalım mı?"
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, "Buradan çok net söylüyorum, kadına karşı, çocuklara karşı yapılan haksızlıkların, yanlışların, işlenen günahların ve suçların hiç birisi İslam'a ciro edilemez. Bunları İslam'a ciro edenler ya cahilliklerinden bunu yapıyorlar ya da İslam karşıtı oldukları için bunu yapıyorlar. Başka izahı yok." dedi.
Kadınlar üzerinde çalışmaların Diyanet İşleri Başkanlığı'nda, ilahiyatlarda, İslami ilimlerde çok az olduğunu ifade eden Bozdağ, akademisyenlere "Bu konuda neden daha fazla doktora tezi yaptırmıyorsunuz?" sorusunu yöneltti.
Çocuklar konusunda araştırmalar yaptığını ve çok az sayıda esere rastladığını anlatan Bozdağ, "Neredeyse yok demek lazım. Neden çocuklar üzerine yatırım yapmıyoruz? Neden bu konuda daha çok araştırma geliştirme faaliyetine destek vermiyoruz. Bugün ihtiyacımız olmayan konuları bilgi olarak depoya koyuyoruz. Bizim şimdi yararlanacağımız bilgilere ihtiyacımız var. Depoda hazır bilgi olur ihtiyacımız olunca istifade ederiz. Şu an yaşadığımız sorunlara bizim söyleyecek bir cevabımızın olması gerekiyor" diye konuştu.
Kadın konusunda daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğunu vurgulayan Bozdağ, kadına en büyük şerefin İslam tarafından verildiğini söyledi.
"KADIN HAKKINA İSLAM DEĞER VERİYOR!"
Bozdağ, kadının hakkını, hukukunu korumak adına İslam'ın verdiği değerin başka hiçbir yerde olmadığına dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Kadına şiddet dendiğinde birilerinin eli hemen Müslümanları, İslam'ı gösteriyor. Kadın cinayeti dendiğinde Müslümanları gösteriyorlar. Kadına karşı, çocuğa karşı bir kötülük, istismar, haksızlık ve yanlışlık dendiğinde herkesin gözü ve herkesin herkesin suçladığı kesim maalesef yine İslam ve Müslümanlar oluyor. Buradan çok net söylüyorum, kadına karşı, çocuklara karşı yapılan haksızlıkların, yanlışların, işlenen günahların ve suçların hiçbirisi İslam'a ciro edilemez. Bunları İslam'a ciro edenler ya cahilliklerinden bunu yapıyorlar ya da İslam karşıtı oldukları için bunu yapıyorlar. Başka izahı yok.
Bizim kendi cehaletimizden, kendi psikolojimizden, aile yapımızdan, geleneğimizden, çevremizden edindiğimiz bazı yanlışlar, kötü alışkanlıklar var, bunları birisi hemen kendisini aklamak, meşrulaştırmak, legalleştirmek. Bunun için dinimize ve dinimize ait değerlere mal etmeye çalışıyorlar. Bu da büyük bir yanlıştır. Bu noktada bizim hep beraber kadın hukukunu anlatan çalışmalara daha büyük ağırlık vermemiz lazım. Diyanetle ilahiyat fakülteleri beraber daha iyi çalışmalar yapabilir."
DOKTORA ÇALIŞMASINA DESTEK
Diyanet Vakfı'nın, birlikte çalışılarak belirlenen konularda doktora çalışması yapanlara ekonomik destek sağlayabileceğini anlatan Bekir Bozdağ, bu imkanın kullanılmasını önerdi.
Bütün dekanlara Diyanet İşleri Başkanlığı ile dayanışma içerisinde olma çağrısı yapan Bozdağ, sözlerini şöyle tamamladı:
"Tez konuları değerlendirilğinde Diyanet İşleri Başkanlığı bu tezlere, çalışanlara ekonomik anlamda destek olsun ve onların önünü açan adımlar atsın. Beraber yapın. Birlikte bu konularda daha fazla çalışmalar üzerinde duralım. İnsan hakları üzerinde de ilahiyat camiasının, İslami ilimlerin ayrıca ve özellikle durmasında fayda vardır. Bu konular üzerinde de bir iş birliğine Diyanetle beraber yapabiliriz diye ben düşünüyorum. Eminim ki bundan sonra daha iyi bir çalışmayla biz birbirimizi anlayarak, dayanarak, yardımcı olarak yolumuza devam ederiz. Sözlerimi bitirirken gelin Diyanetle, İslami ilimlerle ilahiyat fakültelerini birlikte çalıştıracak formülleri üretelim ve birlikte hayata geçirelim. YÖK Başkan Vekilimize de buradan söylüyorum, YÖK Başkanımızla da konuştuk. Ondan sonra bu işi nasıl yapacağımızı ortak bir çalışma ekibi kuralım, ortak çalışma ekibi bu birlikte çalışmayı nasıl hayata geçirecek, kime ne düşüyor bunun çalışmasını yapsınlar ve biz ona göre adım atalım. Bakın İslami ilimler ve ilahiyat fakültelerimiz, bugüne kadar gördükleri desteği inşallah bundan sonra daima görürler. Böylesi çalışmalara destek veren güçlü bir hükümetimiz var, Cumhurbaşkanımız var ve 80 milyon aziz milletimiz var. Gelin bu destek varken biz daha iyilerini yapma konusunda birlikte daha iyi çalışmaları yönetelim."