Asr-ı Saadet'te bayram
Peygamberimiz bayramları, Müslümanlar için yardımlaşma, dayanışma ve sevinç günleri ilan ederek, bugünlerde, insanların gülüp eğlenmelerine izin verirdi. Hem dini hem de sosyal yönü olan bu bayramlar Müslümanların kaynaşmasına vesile olduğu gibi yoksulların ihtiyaçlarının giderilmesine de olanak sağlar.
Toplum ve ferd düzeyinde meşrû ölçüler çerçevesinde eğlenmenin bir ihtiyaç olduğuna inanan Hz. Peygamber, Medine'ye hicret ettikten sonra, Medinelilerin yılda iki bayram kutladıklarını görüp "Yüce Allah size o iki bayram günlerine bedel olarak daha hayırlı iki bayram günleri ihsan buyurmuştur" (Ebu Davud, "Salât", 245; Nesâî, "İdeyn", 1) diye müjdeledi ve o günlerin Ramazan Bayramı ile Kurban Bayramı günleri olduğunu haber verdi. Müslümanlar bu günlerde birbirlerini ziyaret eder, bayramlaşır, yer, içer ve meşrû bir şekilde eğlenerek günlerini neşe ile geçirmeye çalışırlardı. Hz. Peygamber bir başka hadisinde ise şöyle buyurur: "Arefe günü, kurban günü ve "teşrik" günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme içme günleridir." (Ebû Dâvud, "Savm", 50; Tirmizî, "Savm", 59)
Peygamberimiz bayramları, Müslümanlar için yardımlaşma, dayanışma ve sevinç günleri ilan ederek, bugünlerde, insanların gülüp eğlenmelerine izin verirdi. Hem dini hem de sosyal yönü olan bu bayramlar, Müslümanların kaynaşmasına vesile olduğu gibi yoksulların ihtiyaçlarının giderilmesine de olanak sağlar. Hz. Peygamber, Müslümanların sevinç ve üzüntülerinin paylaşılmasını istemiş ve sadece bayramlarda değil, her zaman karşılıklı yardımlaşmayı emretmiştir. O (sav)'nun, konuyla ilgili emir ve tavsiyelerini hepimiz biliriz. Toplum dayanışmasını sağlamak üzere, maddi durumu müsait olanların, Ramazan bayramında, her bir aile ferdi için fitre vermelerini; Kurban Bayramı'nda ise kurban kesilmesini emreder. Ayrıca Kurban Bayramı'nda farz namazlardan sonra teşrik tekbirlerinin getirilmesi de O (sav)'nun sünnetlerindendir.
Asr-ı Saadet'te, bayram kutlamaları musallâ (namazgâh) adı verilen geniş bir alanda kadınların ve genç kızların da katıldıkları bayram namazı ile başlardı. İlk bayram namazı, musallâda, hicretin ikinci yılında, Kurban Bayramı'nda Zilhicce ayının onuncu günü kılındı.
Peygamberimiz, bayram namazlarını, hava yağışlı değilse, Mescid'in biraz uzağında bulunan musallâda kıldırırdı. Kurbanını da burada keserdi. Bayram namazına gitmeden önce gusleder ve en güzel elbisesini giyerdi. Hz. Peygamber, musallâya giderken ve evine dönerken farklı yollardan geçmeyi tercih ederdi.
Ramazan bayramı namaza çıkmadan önce birkaç tane hurma yerdi. O (sav)'nun hurma yeme âdeti bir sünnet telakki edil; bu anlayış, bayramlarda tatlı ikramı geleneğini doğurdu. Kurban bayramında ise hiçbir şey yemez, kesilen kurban etinden yerdi. Bayram namazı kılınan yere gelince önce iki rekât bayram namazı kıldırır, sonra da ayağa kalkıp cemaate dönerek hutbe okur, vaaz ve nasihatte bulunurdu. Daha sonra arka saflarda bulunan kadınların tarafına giderek onlara da öğüt verirdi. Peygamberimiz, bütün hutbelerine Allah'a hamd ederek başlardı. Ayrıca bayram hutbelerinde çokça tekbir getirirdi.
Bayramların huzur, mutluluk ve sevinç günleri olduğunu ilan eden Hz. Peygamber o günlerin kalabalıkla ve büyük bir coşku içinde kutlanmasını arzu ederdi. Mescid-i Nebevi'nin toprak zemini üzerinde bir grup Habeşlinin oynadığı mızrak kalkan oyunlarını hanımı Hz. Aişe ile birlikte seyredip Hz. Ömer'in müdahalesini de doğru bulmadığı bilinmektedir.
Hz. Peygamber zamanında, hanımlar da bayram namazlarına katılmışlardı. Özürlü hallerinde bile, yine bayram namazı kılınan yere gidip, arka saflarda yer alarak, Peygamberimizin hutbesini dinlemişler ve yapılan dualara iştirak ederlerdi. Onlar, bayram gününün bereketini ve günahlardan arınmayı ümit ederdi. O (sav)'nun zamanında kadınlarla birlikte çocuklar da bayram namazına katılırdı. Allah'ın elçisi çocuklara ilgi gösterir, selam verir, başlarını okşar, şakalaşır ve hediyeler verirdi. O (sav), yalnız bayramlarda değil, senenin her gününde çocukların yardımcısı, koruyucusu ve şefkat kaynağı oldu.
İlk bayram tebrikleşmesi
Peygamberimiz, her zaman arkadaşlarıyla görüştüğü gibi bayramlarda da onları evlerinde ziyarete gider, ikramlarını kabul ederdi. Kendisi de misafirlerine ikramda bulunurdu. O (sav), Müslümanlar arasında dargınlığı hoş görmemiş ve "Bir Müslüman'ın diğer Müslüman'a üç günden fazla dargın durması helal olmaz" (Buhârî, Edeb, 57; Müslim, Birr, 23-25) buyurur. Allah Rasûlü, hastaları ziyarete önem verir; bunun, Müslümanlar için bir vazife olduğunu bildirirdi. Ayrıca O (sav), Müslümanların kabirlerini de ziyaret eder, duada bulunur ve buralardan ibret alınmasını isterdi. Peygamberimizin zamanında bayramlarda tebrikleşme de vardı. İlk Müslümanların muhtemelen Hz. Peygamber'in bir kurban bayramı günü kurban keserken, "Allah'ım, Muhammed'den, Muhammed ailesinden ve Muhammed ümmetinden kabul et!" (Müslim, "Edâhî", 19) demesinden mülhem olarak "Allah bizden ve sizden kabul etsin" (Buhari, II/2-12) duasıyla tebrikleştikleri rivayet edilir.
Bayramların huzur, mutluluk ve sevinç günleri olduğunu ilan eden Hz. Peygamber o günlerin kalabalıkla ve büyük bir coşku içinde kutlanmasını arzu ederdi. Mescid-i Nebevinin toprak zemini üzerinde bir grup Habeşlinin oynadığı mızrak kalkan oyunlarını hanımı Hz. Aişe ile birlikte seyredip Hz. Ömer'in müdahalesini de doğru bulmadığı bilinir. Ayrıca, kendisi seyretmemekle beraber, Hz. Aişe'nin yanında câriyelerin def çalıp oynamalarına da müsaade etmiştir. Ancak cahiliye döneminin hurafeye dayalı ve tevhit inancına aykırı geleneklerine ve bayram kutlamalarına izin vermedi. Bilmeden bu tür taleplerde bulunan Müslümanlara da kesin bir şekilde red cevabı verirdi.
Dr. Emine Gümüş Böke