Nüktedan ozan Âşık Veysel, nasıl bir âşıktı?
“Senden aldım bu feryadı / Bu imiş dünyanın tadı/ Anılmazdı Veysel adı/ O sana âşık olmasa” diyordu âşıklık geleneğinin son üstadı Veysel Şatıroğlu. Bir nesil onun dizeleriyle sevmenin ve sevilmenin güzelliğini anlamıştı. Son nefesine kadar "Kürt'ü Türk'ü ne Çerkez'i/ Hep Adem'in oğlu, kızı/ Beraberce şehit, gazi/ Yanlış var mı ve neresi" dizeleriyle birlik ve beraberliğe vurgu yaptı. Ama o sadece duygularını dile getirmekle yetinmedi, doğup büyüdüğü ekmeğini yediği köyünü de mısralarına ilmek ilmek işledi.
Hiçbir zaman kalbimizden ve hafızalarımızdan silinmeyecek büyük ozanımızı ölümünün 45'inci yılında saygı, sevgi ve rahmetle anıyoruz.
Asıl adı Veysel Şatıroğlu olan Âşık Veysel, Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde 1894 yılında doğdu. Gülizar Hanım ve Karaca Ahmet çiftinin çocuklarından biri olan Âşık Veysel'in iki kız kardeşi, çiçek hastalığı yüzünden hayatını kaybetti. Yedi yaşına girdiği 1901 yılında Sivas'ta çiçek hastalığı salgınının yaygınlaşması üzerine Âşık Veysel de bu hastalığa yakalandı. Çiçek hastalığı yüzünden 7 yaşında bir gözünü kaybeden Âşık Veysel'in diğer gözü de kısa süre sonra kör oldu.
Veysel hastalığını kendi anlatımıyla şöyle ifade eder: 'Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kaydı ve düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım... Çiçek zorlu geldi. Sol gözümde çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bugündür dünya başıma zindan.'
10 YAŞINDAYKEN SAZ İLE TANIŞTI
Gözlerini kaybettikten sonra, 10 yaşındayken babasının oyalanması için aldığı sazı çalmaya başlayan Veysel, saz ustaları Çamşıhlı Ali ve Molla Hüseyin'den ders aldı. İlk evliliğini 1919 yılında Esma Hanım ile yapan Âşık Veysel, 1920 yılında anne ve babasını kaybetmenin hüznünü yaşadı. Veysel, eşinin kendisini terk etmesi üzerine ikinci evliliğini ise 1928 yılında Gülizar Hanım ile yaptı. Veysel'in bu evlilikten Zöhre, Ahmet, Hüseyin, Menekşe, Bahri, Zekine ve Hayriye adlarında 7 çocuğu dünyaya geldi. Çocuklardan Hüseyin birkaç aylıkken hayatını kaybederken, büyük oğlu Ahmet Şatıroğlu ise 84 yaşında 11 Ocak 2018'de yaşamını yitirdi.
Saklarım gözümde güzelliğini
Her neye bakarsam sen varsın orda
Kalbimde gizlerim muhabbetini
Koymam yabancıyı sen varsın orda
Âşık Veysel, 1930 yılının başlarında Sivas'ta edebiyat öğretmeni olarak görev yapan Ahmet Kutsi Tecer ile tanıştı. Tecer'in davetiyle köy enstitüsünde saz hocası olarak görev yapan Veysel'in adı ilk kez 5 Ocak 1931'de düzenlenen "Sivas Âşıklar Bayramı"nda duyuldu.
ÖZEL BİR KANUNLA AYLIK BAĞLANDI
Ömrü yoksulluk ve zorluklarla geçen Âşık Veysel'in Cumhuriyet'in 10. yılı için yazdığı destanın yayınlanması ve Sivas Âşıklar Bayramı'ndaki başarısı dikkati çekti. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1965 yılında özel bir kanunla Âşık Veysel'e "Anadilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden ötürü" 500 lira aylık bağladı. Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden olan Veysel Şatıroğlu, 1971 yılında Nevşehir'in Hacıbektaş ilçesinde son konserini verdi.
Âşık Veysel, 21 Mart 1973 günü saat 03.30'da doğduğu köy olan Sivrialan'da, şimdi adına müze olarak düzenlenen evde hayata gözlerini yumdu.
KÖYÜNÜ DE İLMEK İLMEK İŞLEDİ MISRALARINA
Sivas'ta gazetecilik yapan ve 16 yıl boyunca Âşık Veysel Şatıroğlu'nu yakından takip eden Yücel Yönal, ozan ile yaptığı ilk röportajıyla ilgili şunları aktarıyor:
"1964 yılında bölge âşıkları Sivas'ta toplandı ve gece düzenlendi. O geceden sonra Âşık Veysel ile daha kaynaştım. O din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmazdı. Âşık Veysel'in her hareketi benim için haber oluyordu. Âşık Veysel Hakk'a yürümeden 48 saat önce ağır hasta olduğu haberini aldım. Hemen Âşık Veysel'in köyüne gittim, haberini yaptım. Hasta olduğunu yazdım. Arzun, isteğin var mı dediğimde 'Beni yazma, Ortaköy ve Sivrialan üzerine köprü yapılmasını yaz.' dedi. Dönemin Valisine durumu anlattım ve Âşık Veysel'i iyi görmediğimi söyledim. Ertesi sabah Sivrialan'a tekrar gittik. Hasta olmasına rağmen Vali'den Sivrialan ve Ortaköy arasına köprü yapılmasını istedi. Vali Celal Kayacan köprü sözünü verdi fakat Veysel göremedi. 22 Mart'ta da dini tören ve saz ile gömülen ilk âşık oldu."
Yönal, Aşık Veysel'in Sivas'a her geldiğinde bir restoranda birlikte yemek yediklerini ve sonrasında da bağlama çaldığını aktardı:
"Konserlerinde halk 'kara toprak' diye bağırdığı zaman Veysel baba da 'Bir avuç toprağım var, hanginizi örteyim, o da bana kâfi.' derdi. Çok nüktedan bir adamdı. Aşık Veysel bir gazeteciyle röportajında gözlerinin açılmasını istemediğini söylemiş. Bu olaydan sonra Veysel'e tekrar sordum, hastaneye götürelim dediğimde bana 'Benim gözüm açılırsa dünyam kaybolur.' dedi. Gözünün açılmasını istemezdi, 'Ben dünyamla baş başa kalayım.' derdi."
VEYSEL NASIL BİR ÂŞIKTI?
Âşık Veysel'in, âşıklık geleneği içerisinde nerede ve hangi noktada olduğunu değerlendirmek gerekirse, bunu ilk olarak saz çalma özelliğinden yola çıkarak yapabiliriz. Çünkü saz, âşıklık geleneğinde oldukça önemli bir yere sahip. Öyle ki, saz ile âşık bütünleşir, bir nevi aşığın sembolü haline gelir. Halk arasında söylenen bir söz de sazın bu önemini vurgular: "Sazsız âşık, kulpsuz testiye benzer…"
Bağlandım köşede, kaldım bir zaman
Nice kimselere dedim el'aman
On on beş yaşıma girince hemen
Yavaş yavaş düzen ettim sazımı
Veysel'in saz çalma hikâyesi bilinen âşıklık geleneklerinden çok farklı. Onun saza başlama nedeni tamamen geçim derdi nedeniyle olur. Bu nedenle ilk yıllarında pek umut görünmez saz çalma hususunda; ancak 15 yaşına geldiğinde öğrenir. İşte kendi anlatımıyla Âşık Veysel'in saz ile tanışma anı:
"Ben, henüz on – on bir yaşlarına değmiştim... Babam, benim için düşünürdü: 'Bu çocuk, biz ölenden sonra ne olacak, kim bakar?' diye. Babam bana, üç telli bir saz getirdi. Elime verdi. 'Bu ne baba?' dedim. Babam: 'Oğlum, bu bir sazdır,' dedi. Elime aldım, bir iki evirdim çevirdim. Sonra, 'Baba, bu ne olacak?' dedim. Babam da: 'Oğlum, bu sana bir eğlence, çalıp öğreneceksin' dedi. Köyümüzde Molla Hüseyin diye bir komşumuz var. Molla Hüseyin, güzel bağlama çalar. Babam, sazımı ona götürür, düzen ettirir getirir. Molla Hüseyin, beni çok sever. O güzel güzel Çamşıhı havaları çalar, ben dinlerim... Saz öğrenme merakım arttı amma, bir türlü öğrenemiyorum. Hüseyin Dayının yanından ayrılınca sazı bir tarafa atıyorum. Rahmetli babam saz öğrenmemde ısrar ediyor; hatta beni dövüyordu. 'Oğlum, biz ölürsek sana kim bakar?... Mutlaka seni bir sanat sahibi etmek istiyoruz. Sen ise sazdan başka ne iş yapabilirsin? Çift süremen, tohum ekemen, ekin biçemen... Bunu öğrenirsen, köy odalarında, toplantılarda, kahvelerde çalarak ekmek paranı çıkarırsın' dedi. Ondan sonra saza ısındım; çalmağa başladım. Teli kırılırsa, doğru Hüseyin dayıya koşardım." (Özen1998: 13).
Ben gidersem sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı âşikâr etme
Lâl olsun dillerin söyleme yâda
Garip bülbül gibi ah ü zar etme
Sen petek misali, Veysel de arı
İnleşir beraber yapardık balı
Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı
Ben babamı, sen ustanı unutma
VEYSEL, SEFİL VEYSEL, ÂŞIK VEYSEL VE VEYSEL ŞATIR
İkinci olarak ise mahlas almasını âşıklık geleneği içinde değerlendirmek uygundur. Mahlaslar, çeşitli sebeplerle; pir, derviş, usta veya herhangi bir kişi tarafından verilir. Âşıklar, mahlas olarak çeşitli olaylara bağlı olarak değişik isimleri tercih ederken, bazen de ad, soyad veya hem ad hem de soyadlarını mahlas olarak kullanırlar. Âşık Veysel, mahlas olarak adını kullanmayı tercih eder. Ama bazen adının başına "âşık" ve "sefil" gibi sıfatları getirir, bazen de soyadını "Şatır" olarak kullanır. Veysel, Sefil Veysel, Âşık Veysel ve Veysel Şatır, onun şiirlerinde kullandığı mahlaslarıdır.
ÂŞIK VEYSEL VE BÂDE İLİŞKİSİ
Bir diğer özellikle de âşıklık geleneğinde bâde içme olarak nitelendirilir. Âşıklığa başlamanın çeşitli sebepleri vardır. Kimileri, ustalarından aldıkları feyz ile kimileri diğer âşıkları dinleyerek, kimileri herhangi bir dert veya sevda nedeniyle, kimileri de rüyada, pir elinden, bir güzelin aşkına bâde içerek âşıklık kabiliyetini kazanırlar. Veysel, bâde içmediği gibi, birçok âşıkta doğuştan veya on-on beş yaşından itibaren görülmeye başlayan şiir söyleme kabiliyetini 40 yaşında kazanır. Bu durumu, âşığımız şöyle ifade eder:
"... Vallahi, önceleri pek heves etmedim. Hoşuma gidenleri yazdırır, okutur, ezberlerdim. O zamana kadar ben, hiç şiir yazmadığım için usta malları satıyordum. Her şeye bir sebep lâzım. Ali Rıza Bey, Nahiye Müdürümüzdü. Köye geldiğinde bana; 'Cumhuriyetin onuncu yılı için güzel bir destan hazırla. Bayramda nahiyeye (Ağcakışla'ya) gel, okursun,' dedi. Ben de ilk defa bu destanı yazdım..."
İlk şiiri "Atatürk Destanı" ile Âşık Veysel'in yüreğindeki kilit çözülür. Ondan sonra birbirinden güzel şiirler, Veysel'ce bir ifadeyle peş peşe sıralanıp gelir. Tâ ki ölümüne kadar... İşte, 40 yaşından sonra kendine ait şiirler söylemeye başlayan Veysel'i, bazı araştırıcılar "bâdeli âşıklar" arasında değerlendirseler de bu durum net değildir.
Her sabah her sabah suya giderken
Yar yolunda toprak olsam toz olsam
Bakıp dört köşeyi seyran ederken
Kara kaş altında ela göz olsam
USTA-ÇIRAK İLİŞKİSİ
Veysel'i bu başlık altında değerlendirdiğimizde, tam anlamıyla bir usta-çırak ilişkisinin olmadığını görürüz. Ancak O'na saz çalma ve deyiş söylemede iki isim etkili olmuştur. Bunlar, Molla Hüseyin ve Camşıhlı Ali Ağa. Camşıhlı Ali Ağa, saz dersinin yanında, ona bildiği bazı parçaları da ezberletir. Bunların dışında, Pir Sultan, Hüseyin, Kul Sabrî, Veyselî, Kemter Veli ve Sıtkî gibi şairler Veysel'i etkilemiş ve bunların şiirlerini usta malı olarak söylemiştir. Ancak Veysel'in, yanında çırak olarak yetiştirdiği herhangi bir âşık yoktur.
Veysel'de âşıklık geleneğinin ilkelerinden olan Âşık karşılaşmaları/atışma, lebdeğmez: "dudakdeğmez" de denilen şiir şekli, dedim-dedi tarzı şiir söyleme gibi türlerin örnekleri yoktur. Muamma sorma geleneği ile ilgili ise Maraşlı Kul Ahmet ile yaptığı şu atışma mevcuttur:
Veysel:
O nedir ki, canlı gezer doğurmaz
O nedir ki, gönülde var elde yok
O nedir ki, dili vardır çağırmaz
O nedir ki, deryada var gölde yok.
Kul Ahmet:
O katırdır, canlı gezer doğurmaz
O sevdadır, gönülde var, elde yok
O ölüdür, dili vardır çağırmaz
O incidir, deryada var, gölde yok.
Daha çok divan şairlerinin "ebced" hesabıyla, önemli olaylara tarih düşürmeleri, âşıkları da etkilemiştir. Ancak, onlar bazen şiirlerinde kendi devirlerinde cereyan önemli olaylara "ebced" hesabına bağlı kalmayıp, doğrudan tarihleri zikrederek lafzen tarih söylemişlerdir. Âşık Veysel de birçok şiirinde, çeşitli olayları, lafzen tarihleri ile verir:
Kendi doğum tarihi:
Üç yüz onda gelmiş idim cihana
Dünyaya bakmadan ben kana kana
Kader böyle imiş, çiçek bahana
Levh-i kalem kara yazmış yazımı
Sel felaketi:
Sekizinci ayın yirmi ikisi
Emeklerim zay'eyledi sel benim
Sele gitti hasılatın hepisi
Emeklerim zay'eyledi sel benim
1946 yılında yaşanan Erzincan depremi:
Dokuz yüz kırk altıda uğradım gördüm
Veysel der, içimden ağladım durdum
Bu ulu Tanrı'dan isteyin yardım
Gayret kuşağını kuşan Erzincan
Kısaca değerlendirirsek; Âşık Veysel, âşıklık geleneğini birçok yönüyle yaşatmasa da, kendine mahsus bir üslupla, engin hayal dünyasıyla, mısralarıyla, adını ölümsüzler arasına yazdırdı. (Dergipark, Âşık Veysel'in âşıklık geleneği içerisindeki yeri, Akra Kültür Sanat Ve Edebiyat Dergisi 2016 (s.9) s. 117-126)
Uyandım kuşların ince sesine
Seherle birlikte iniler durur
Ses verdim sesine bilircesine
Aşıkın derdini yeniler durur.
SAZIMDAN SESLER VE DOSTLAR BENİ HATIRLASIN
Âşık Veysel'in ilk şiir kitabı "Deyişler", 1944 yılında yayımladı. Sazımdan Sesler ve Dostlar Beni Hatırlasın isimli şiir kitapları bulunan Âşık Veysel'in ölümünden sonra ise 1984 yılında Bütün Şiirleri adlı eseri tekrar yayınlandı.
Ölümünden birkaç saat öncesine kadar bile ''Birbirinizle, konu komşuyla iyi geçinin, dirliğiniz, düzeniniz bozulmasın'' diyerek, ''Kürt'ü Türk'ü ne Çerkez'i/Hep Adem'in oğlu, kızı/Beraberce şehit, gazi/Yanlış var mı ve neresi'' dizeleriyle birlik ve beraberliğe vurgu yapan ünlü halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu, şiirlerinde yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk iç içe olan, aşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden biri oldu.
"Gine mi ağladın kirpikler nemli
Dostum niçin giyinmişsin karalar
Çiğ düşmüş gül gibi yüzünden belli
Senin derdin bu sinemi yaralar"
"Atatürk'e ağıt", "Beni hor görme", "Beş günlük dünya", "Derdimi dökersem derin dereye", "Dostlar beni hatırlasın", "Güzelliğin on para etmez", "Kahpe felek", "Kara toprak", "Uzun ince bir yoldayım" gibi eserleri hafızalara kazınan ve Türkçe'yi en yalın ve güçlü şekilde kullanan Aşık Veysel, şiirlerinde verdiği mesajlarla Türk milletine her zaman birlik ve beraberliği öğütledi.
Aşık Veysel'in vatan, tabiat, birlik, çalışma, yardımlaşma konularını işlediği şiirlerinde, vatana bağlılık ve idealistlik dikkati çeken en önemli nokta oldu.
"Dileğin var ise Allah'tan
Almak için uzak gitme topraktan
Cömertlik toprağa verilmiş Hak'tan
Benim sadık yârim kara topraktır"
ÂŞIK VEYSEL KÜLTÜR VE SANAT EVİ
Sivas'ta, ünlü Halk Ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu'nun adının yaşatılacağı Aşık Veysel Kültür ve Sanat Evi'nin açılışı gerçekleştirildi. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile Orta Anadolu Kalkınma Ajansı iş birliğinde 355 bin liraya mal edilen sanat evinin açılışı, ozanın ölümünün 45. yılında düzenlenen törenle yapıldı.
Vali Davut Gül, açılış öncesi yaptığı konuşmada, Sivas'ı güzel şehir yapan şeylerin başında aşıkların geldiğini söyledi. Aşık Veysel'in, ozanların içinde özel bir yere sahip olduğunu dile getiren Gül, "Sivas'ta Aşık Veysel adına bir kültür mekanı olması isabetli oldu. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum." diye konuştu.
Allah birdir Peygamber Hâk
Rabbil alemindir mutlak
Senlik benlik nedir bırak
Söyleyim geldi sırası
Kürt'ü Türk'ü ve Çerkes'i
Hep Adem'in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi?
İl Kültür Turizm Müdürü Kadir Pürlü de Sivas'ta Aşık Veysel'in adına bir mekan bulunmadığını belirterek, "Aşık Veysel'in hatırasını yaşatan bir mekan olacaktır. Ozanlık geleneğinin de hatıralarını burada yaşatacağız. Burada çeşitli kurslar düzenlenecek. Geleneksel kültürümüze yönelik çalışmalar yapılacak. Şehirdeki insanlar için buluşma noktası olacaktır." ifadelerini kullandı.
Aşık Veysel'in torunu Sebahattin Şatıroğlu ise dedesi adına yapılan kültür ve sanat evinin hayırlı olmasını dileyerek, "Burası gelecek nesillere aktarılacak bir kültür mirası oldu." dedi.
Beni hor görme kardeşim
Sen altınsın ben tunç muyum?
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben saç mıyım?
Konuşmaların ardından Vali Gül, Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Özaydın, Cumhuriyet Başsavcısı Murat İrcal, İl Jandarma Komutanı Albay Sinan Şen, Şarkışla Kaymakamı Akif Pektaş, Aşık Veysel'in torunu Sebahattin Şatıroğlu, kurdele keserek sanat evinin açılışını gerçekleştirdi.
ÂŞIK VEYSEL'İ ANMA PROGRAMLARI
Programlar yarın memleketi Sivas'ın Şarkışla ilçesinde gerçekleştirilecek. Şarkışla Kaymakamlığınca hazırlanan anma programı, yarın Âşık Veysel'in Sivrialan köyündeki kabrinin ziyaret edilmesiyle başlayacak. Köydeki Aşık Veysel Müzesi'nin gezilmesinin ardından ilçe merkezindeki Aşık Veysel Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilecek programla ünlü ozan anılacak.
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Derlenmiştir.