Horasan'ın sönmeyen yıldızı “Ömer Hayyam”
İranlı astronom, bilim adamı, şair, bilgin ve filozoftur. Asıl adı Giyaseddin Ebu'l Feth Bin İbrahim El Hayyam' dır. Ömer Hayyam, İran ve doğu edebiyatında rubai türünün kurucusudur.
"Bir geldi mi derin ölüm uykusu,
Biter bu dünyanın dedikodusu.
Ölenden bir haber bekler insanlar:
Ne söylesin? Bilmez ki ne olduğunu!
Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde:
Senden ayığız bu sarhoş halimizde.
Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı:
İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?"
Batı ülkelerinde adına birçok dernek kurulmuş, rubaileri bütün batı dillerine çevrilmiştir. Matematik, fizik, astronomi ve tıp alanlarında birçok icadı ve önemli eseri bulunmaktadır. İbn-i Sina'dan sonra Doğu'nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul edilmiştir.
18 Mayıs 1048'de İran'ın Nişabur kentinde doğdu. Ömer Hayyam, bir çadırcının oğlu olup bu yüzden acem dilinde çadırcı anlamına gelen soyadını babasının mesleğinden almıştır. Ömer Hayyam, yaşadığı dönemde daha çok bilgin olarak ün kazandı.
"Kendi içmez, içeni kınamaya bayılır,
Yüzünden aldatmaca, sahtekârlık yayılır.
Şarap içmiyor diye kasılıp gezer ama:
Yedikleri yanında şarap meze sayılır."
Matematik, fizik, astronomi ve tıp gibi rasyonel ilimler dışında müzik ve şiirle de yakından ilgilendi. İran'ın, Selçuklular yönetiminde olduğu dönemde yaşayan Hayyam, Horasan ülkesindeki büyük şehirleri, Belh, Buhara ve Merv gibi bilim merkezlerini gezdi, Bağdat'a da gitti. Zamanının hükümdarlarından, özellikle Selçuklu Sultanı Melikşah ve Karahanlı Şemsülmülk'ten büyük yakınlık gördü. Saraylarına ve meclislerine sık sık konuk oldu.
Residüddin'in "Cami-üt-Tevarih" adlı eserinde anlattığına göre Nizamülmülk ve Hasan Sabbah, Ömer Hayyam ile okul arkadaşları ve yakın dosttular. Nizamülmülk, bilgisine çok güvendiği için devlet yönetimi konusunda kendisine yardımcı olması için Hayyam'dan yardım istedi, ancak o, saray entrikalarından hayatının sonuna kadar uzak kalmayı yeğlediği için bu teklifi geri çevirdi.
MATEMATİK BİLGİSİ VE YETENEĞİ ZAMANIN ÇOK ÖTESİNDEYDİ
"Yaşamanın sırlarını bileydin
Ölümün sırlarını da çözerdin;
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:
Yarın, akılsız, neyi bileceksin?"
Gerek kendi yaşadığı dönemde, gerekse sonraki çağlarda yazılan tüm kaynaklarda, Ömer Hayyam'ın çağının bütün bilgilerini edindiği, o alanlarda derin tartışmalara girdiği, fıkıh, ilahiyat, edebiyat, tarih, fizik ve astronomi okuttuğu yazılıdır.
Hayyam, fizik, metafizik, matematik, astronomi ve şiir alanlarında değişik eserler yazdı. Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar arasında İbni Sina'nın Temcid (Yücelme) adlı eserinin yorum ve tercümesi, Cebir ve Geometri Üzerine, Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet, Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer aldı.
En büyük eseri Cebir Risalesi'ydi. Matematik bilgisi ve yeteneği zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar yaptı. Bunun yanısıra, binom açılımını ve bu açılımdaki katsayıları da bulan ilk kişiydi.
RUBAİLER VE HAYYAM
Yaşadıklarını ve gözlemlediklerini olduğu gibi dile getirdi.
Ömer Hayyam'ın edebiyat tarihindeki yerini belirleyen, sonraki yüzyıllarda da İslam dünyasının en büyük şairlerinden biri olarak anılmasına neden olan, yazdığı rubailerdi. Ömer Hayyam, İran ve doğu edebiyatında rubai türünün kurucusuydu. O günlerden bugüne dilden dile dolaşarak gelen sayısının iki yüz kadar olduğu tahmin edilen rubaileri, sonraki çağlara da damgasını vuran eserler oldu.
Hayyam, rubailerini yazarken oldukça kolay anlaşılan, akıcı ve açık bir dil kullandı. Şiirlerinde gerçekçiydi. Yaşadıklarını ve gözlemlediklerini olduğu gibi dile getirdi. Ona göre, en şaşmaz ölçü akıl ve sağduyuydu. İnsanoğlu, gerçeğe ancak akıl yolu ile ulaşabilirdi.
Şiirlerinde zamanının haksızlıklarını ve saçmalıklarını ince ve alaycı bir dille yerdi. Dörtlüklerinin konusunu aşk, şarap, dünya, insan hayatı ve yaşama sevinci gibi temalardan seçti. İnsan hayatının ana dokularına felsefi bir gözle baktı.
"Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz:
İki başımız var, bir tek bedenimiz.
Ne kadar dönersem döneyim çevrende:
Er geç baş başa verecek değil miyiz?"
Hayyam kendisinden sonra gelen pek çok şairi etkilemiş, rubai alanında tek örnek olarak benimsenmiştir. Batı ülkelerinde adına birçok dernek kurulmuş, rubaileri bütün batı dillerine, bu arada birçok defa Türkçeye Rubaiyat-i Hayyam, Hayyam'ın Rubaileri, Ömer Hayyam ve Rubaileri, Dörtlükler adı altında tercüme edilmiştir.
BİLİMSEL ARAŞTIRMALARA ADANMIŞ BİR YAŞAM
Kendisine büyük ilgi gösteren Selçuklu sultanlarının, Vezir Nizâmülmülk'ün saraylarında görev yapmaktan hoşlanmayan Hayyâm, bilimsel araştırmalara adanmış sakin bir hayatı seçerek, zaman zaman Semerkant, Buhara, Belh ve İsfahan gibi bilim ve sanat merkezlerinde dolaşmayı tercih etmiştir. Semerkant'ta iken Ebû Tâhir isminde yüksek makam sahibi bir memurun himayesine girmiştir. Hayatının son demlerini Nîşâbur'da geçiren Hayyâm'ın, net bir tarih olmamakla birlikte 1123 – 1132 yılları arasında 85 yaşlarında öldüğü tahmin edilmektedir.
"Dünyayı süslediler, bir şey kalmadan.
Bu süslere inanma, akıl olmadan.
Giden de çok dünyadan, gelen de ama;
Sen payını al ondan, seni almadan!"
Hayyam, yaptığı çalışmaların çoğunu kaleme almamıştır, ancak kendisi birçok teori ve icadın isimsiz kahramanıdır. 21 Mart 1079 yılında tamamladığı, "Celali Takvimi" olarak bilinen takvim için büyük çaba sarf etmiştir. Güneş yılına göre düzenlenen bu takvim 5000 yılda bir gün hata verirken, bugün kullandığımız "Gregoryen Takvimi" 3330 yılda bir gün hata vermektedir.
Çeşitli bilim dallarında birçok eser yazan Ömer Hayyam'ın eserlerinden 18 tanesinin adı bilinmektedir.