İran milletini yeniden dirilten eser: Şehnâme
Sözlük anlamı olarak şehname; Divan Edebiyatında, hükümdarların yaşam öykülerini, özelliklerini, üstün başarılarını anlatan, mesnevi biçiminde yazılmış koşuk olarak bilinir. Doğu hükümdarlarının hayatlarını, özellikle savaşlarını, savaşlardaki başarılarını, kahramanlıklarını, mübalâğalı bir üslûp ve heyecanla dile getiren eserlerdir. En ünlüsü ise Firdevsî'nin Şehnâme (Şâhnâme) adlı eseridir.
Çok sıkıntı çektim bu otuz yılda,
Dirilttim İranlıyı ben bu Farsçayla
İran'ın millî destanı ve Fars edebiyatının en büyük eserlerinden biri kabul edilen Şehnâme, bütün dünya klasikleri arasında da eşsiz bir yere sahiptir. İlk insanın (Keyûmers) yaratılışından başlayan Şehnâme, İran'da Arapların egemen olduğu döneme kadar geçen zaman sürecindeki İran'ın destansı tarihiyle gerçek bilgileri harmanlayarak verir.
Şehname Türkler 'de ilk defa Selçuklular devrinde görüldü. Osmanlı padişahları arasında şehnamecilik görevini ilk kuran Fâtih Sultan Mehmet'tir. II. Selim devrinde göreve başlayan Seyyid Lokman'ın "Hünername-i Al-i Osman" adlı şehnamesinin son derece güzel ve sanatlı minyatürlerle süslü el yazması nüshası bugün Topkapı Müzesi kitaplığında bulunmaktadır.
ŞEHNAME ESERİNİN ÖZELLİKLERİ
Şehnâme, tarihte yaşandığı kabul edilen İran-Turan savaşlarına ve ilişkilerine ışık tutması bakımından da önemli bir kaynaktır. Firdevsî'nin zaman zaman övdüğü, zaman zaman da kendi milletini yüceltme adına küçümsediği Efrasiyâb'ın İskit destan kahramanı olduğu pek çok kaynakta belirtilmektedir. İskitler çoğu araştırmacıya göre irani bir kavim ve Medler arasında absorbe olup kayboldular.
Eserin kaynaklarını IX. yüzyılın sözlü gelenekleriyle mensur ve manzum şâhnâmeler oluşturur. Bunlar sırasıyla Sâsânî Hükümdarı I. Hüsrev (Enûşirvân) devrinden (531-579) kalma bir tür resmî İran tarihi olan mensur Ħudâynâme, Ebü'l-Müeyyed-i Belhî'nin mensur Kitâb-ı Gerşâsb'ı, Sâmânîler devri Horasan sipehsâlârı ve Tûs hâkimi Ebû Mansûr Muhammed b. Abdürrezzâk'ın dört yazara hazırlattığı mensur Şâhnâme-yi Ebû Manśûrî (346/957) veMes'ûdî-yi Mervezî ile Dakīkī'nin manzum şâhnâmeleridir.
Şehnâme'nin (Şehnâme) ilk redaksiyonuna muhtemelen 370 (980) veya 380'de (990) başlanmış ve 408 (1018) yılının ardından son biçimini almıştır. Firdevsî eserini bölümler halinde yazmaya başlamış ve yazımı tamamlanan bölümler arasında bağlantı kurduktan sonra 394'te (1004) ilk redaksiyonunu bitirmiştir. Bu sırada otuz yedi yaşındaki oğlunu kaybeden Firdevsî eserini ithaf edeceği bir hükümdar arayışına girmiştir. O zamana kadar Gazneli Hükümdarı Sultan Mahmud ile tanışma fırsatı bulamadığından hükümdarın kardeşi Nasr b. Sebük Tegin ile Vezir Ebü'l-Abbas Fazl b. Ahmed el-İsferâyînî sultanla tanışmasını sağlamıştır. Bu arada muhtemelen Şâhnâme'nin ikinci redaksiyonu tamamlanmışsa da Vezir Fazl b. Ahmed'in 404 (1014) yılında ölümüyle Firdevsî eserini Sultan Mahmud'a sunamamıştır.
ŞEHNÂME'NİN SUNULAMAYIŞINA DAİR RİVAYETLER
Şehnâme'nin Sultan Mahmud'a sunuluşu meselesinin şüphe ile karşılanmasına sebep, bazı rivayetlerdir. Bir rivayete göre Firdevsî, Gazne'ye giderek Sultan Mahmud'a eserini takdim etmiş, fakat sultan, yeni vezir Ahmed b. Hasan-ı Meymendî'nin müdahalesiyle esere lâyık bir ödül vermemiştir. Bunun üzerine Firdevsî aldığı 60.000 dirhemi hükümdarın gözdesine, hamamcıya, meyhaneciye, bozacıya dağıtmış ve bir hicviye yazıp Gazne'den ayrılmıştır. Diğer bir rivayete göre Sultan Mahmud Şâhnâme'yi okuduktan sonra şaire, "Benim ordumda Rüstem'den güçlü nice pehlivan var" deyince Firdevsî, "Ama Tanrı Rüstem gibisini bir daha yaratmadı" cevabını vermiş, bu söze hiddetlenen sultan Firdevsî'yi öldürtmek istemişse de şair Herat'a kaçmış ve Sultan Mahmud için 100 beyitlik bir hicviye kaleme almıştır. Üçüncü bir rivayete göre Gazne'den ayrılan Firdevsî Taberistan'a gitmiş, burada Bâvend hânedanından Emîr İspehbed Şehriyâr'a sığınarak hem Şâhnâme'yi hem Sultan Mahmud hakkındaki hicviyeyi takdim etmiştir. Ancak İspehbed Şehriyâr, Sultan Mahmud'a duyduğu saygıdan dolayı hicviyeyi satın alıp yakmış ve Firdevsî'ye de bundan kimseye bahsetmemesini tembihlemiştir. Buradan memleketi Tûs'a dönen Firdevsî yoksulluk içinde yaşamış ve burada ölmüştür. Bazı araştırmacılar, Sultan Mahmud ile Firdevsî arasındaki anlaşmazlığın temelinde hükümdarın Sünnî oluşunun yattığını, bu yüzden Şiî olan Firdevsî'ye karşı soğuk davrandığını, ayrıca Şâhnâme'de Türkler hakkında iyi bir tablo çizilmediğini, hatta bir kölenin oğlu olması dolayısıyla Sultan Mahmud'un eski İran şahlarına karşı öfke duyduğunu ileri sürer.
ŞEHNÂME'NİN KONUSU
Şâhnâme'de Pîşdâdîler, Keyânîler, Eşkânîler ve Sâsânîler dönemine ait destansı olaylar ele alınır. Cemşîd, Dahhâk, onunla savaşan demirci Gâve, Ferîdun, yedi güç işi başaran Zaloğlu Rüstem, Turan ülkesinin hükümdarı Efrâsiyâb (Alp Er Tonga), Keykâvus, Keyhusrev, İsfendiyâr, Dârâ, İskender gibi simalar eserde yer alır. Bu arada Türk kültürüyle ilgili bilgiler de aktarılır.
Güçlü doğa ve savaş tasvirlerinin yer aldığı esere zaman zaman Bîjen ile Menîje öyküsünde olduğu gibi aşk hikâyeleri de serpiştirilmiştir. Şâhnâme'de az miktarda Arapça kelime bulunur. Eserde modern Farsça'da kullanılan bazı kelimelerin eski biçimlerine ve fazla kullanılmayan fiillere sıkça rastlanır. Bazı ifadeler sehl-i mümteni niteliği taşır. Mesnevi tarzında, mütekārib bahrinin "feûlün feûlün feûlün feûl" vezniyle yazılan Şâhnâme'deki beyit sayısı yazmalara göre 48.000 ile 52.000 arasında değişmektedir.
1971 yılında Şâhnâme'yi edebî, tarihî, sosyal vb. açılardan incelemek, tenkitli neşrini yapmak üzere İran Kültür Bakanlığı'na bağlı olarak Bünyâd-ı Şâhnâme-i Firdevsî oluşturulmuştur. Bu kurumun ilk başkanı Müctebâ Mînovî'nin denetiminde yürütülen çalışmaların uzun zaman alacağı görülünce eserin parçalar halinde yayımına karar verilmiş ve ilk defa Dâstân-ı Rüstem ü Sührâb, Dâstân-ı Fürûd ve Dâstân-ı Siyâvûş basılmıştır. Celâl Hâlikī Mutlak birçok nüshaya dayanarak Şâhnâme'yi yeniden neşretmiş, B. W. Robinson eserin tamamını İngilizce'ye çevirmiştir.
Şâhnâme'de anlaşılmayan bazı kelimeler için Abdülkādir el-Bağdâdî Luġat-i Şâhnâme adıyla Farsça-Türkçe bir sözlük hazırlamıştır. Eserde Şâhnâme'nin kelime kadrosunu incelerken açıklanması gereken Farsça kelimelere, ülke ve yer adlarına, ayrıca nâdir kelimelere yer verilmiştir. Bazı kelimelerin gramer özellikleri hakkında bilgi verilmiş, ayrıca şâhid beyitler yazılmıştır. Bu çalışma Carolus Salemenn tarafından yayımlanmıştır (Lexicon Şâhnâmianum, Petersburg 1895). Şâhnâme'nin minyatürlü çeşitli yazmalarının neşirleri gerçekleştirilmiş, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde bulunan minyatürlü yazmaların on altısından yapılan seçmeler İran hükümdarlığının 2500. yılı dolayısıyla hazırlanan albümde yer almıştır. Şâhnâme ayrıca birçok yönüyle çeşitli araştırmalara konu olmuştur.
ŞEHNÂME'NİN TERCÜMELERİ
Şâhnâme ilk defa II. Murad'ın emriyle Türkçe'ye çevrilmiştir. Mensur olan bu tercüme, eserin ikinci bölümünü ihtiva eder. Tercümenin muhtemelen XVI. yüzyılda istinsah edilmiş bir diğer nüshasında (İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, nr. 101) dokuz adet minyatür bulunmaktadır.
Şâhnâme'nin tamamı Memlük Sultanı Kansu Gavri'nin isteği üzerine Şerîfî-i Âmidî tarafından manzum olarak Türkçe'ye çevrilip Zilhicce 916'da (Mart 1511) hükümdara sunulmuştur. Eserin, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi dönüşünde İstanbul'a getirildiği düşünülen iki ciltlik mütercim hattı nüshası (TSMK, Hazine, nr. 1519) 56.506 beyit ihtiva etmektedir.
Eserin üçüncü tercümesi II. Osman'ın emriyle Mehdî mahlaslı Derviş Hasan tarafından yapılmıştır. Şâhnâme'nin I. cildini içeren bu eserde otuz adet minyatür vardır. Aynı tercümenin diğer bir nüshası Paris Bibliothèque Nationale'de olup eserin ikinci bölümünü ihtiva etmektedir. Bu nüshada da bir adet minyatür bulunmaktadır.
İlk defa Orhan Şaik Gökyay'ın bahsettiği Şâhnâme'nin mensur tercümesi (Destursuz Bağa Girenler, s. 48) İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde kayıtlı olup (TY, nr. 6131-6133) üç cilttir ve mütercimi belli değildir. Eserde 104 adet minyatür mevcuttur. I. cildin sonunda istinsahının Derviş Mustafa tarafından 1187 (1773) yılında tamamlandığı kaydedilmiştir. Serbest bir tercüme niteliğinde olan bu çeviriye halk arasındaki çeşitli rivayetler ilâve edilirken Süleymannâme ve Tevârîh-i Kebîr gibi eserlerden faydalanılmıştır. Hikâye üslûbuyla kaleme alınan bu tercümede geçen deyimler ve atasözleri, savaş tasvirlerindeki yansıma sözler, argo diye nitelendirilebilecek kelimeler dönemin söz varlığını ortaya koyması bakımından önemlidir.
İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı Muallim Cevdet yazmaları arasında bulunan, baş tarafı eksik mensur Şâhnâme Tercümesi muhtasar bir çeviridir, mütercimi ve tercüme tarihi bilinmemektedir. Muallim Cevdet eserin bazı bölümlerinin tercümesini Şark İlyadası Şâhnâme adıyla neşretmiştir.
Eyüp Sabri Paşa'nın Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki çevirisi de (Hüsrev Paşa, nr. 370) muhtasar bir çeviri olup 1227'de (1812) istinsah edilmiştir. Rıza Nur, Türk Bilik Revüsü'nün 4. sayısını Şâhnâme'nin bazı bölümlerinin tercümesine ayırmıştır.
Şâhnâme'nin günümüz Türkçe'sine tam bir çevirisi henüz yapılmamıştır. Eserin ilk 20.000 beyti Necati Lugal tarafından Şâhnâme'nin Vullers baskısı (Leiden 1877-1884) esas alınarak Türkçe'ye çevrilmiş, bu çeviri Kenan Akyüz'ün önsözüyle birlikte yayımlanmıştır. (TDV, İslâmansiklopedisi, ŞÂHNÂME, Mehmet Kanar- Zuhal Kültüral)
ŞEHNÂME'NİN EDEBİYATA ETKİLERİ
Şhnâme'nin Firdevsî tarafından 10. Yüzyıl'ın sonunda kaleme alınmasından sonra, Doğu edebiyatlarında Şehnâme yazma geleneği başlamıştır. Pek çok şair, Şahnâme kahramanları etrafında oluşturdukları müstakil eserlerle bu geleneğin yerleşmesini ve devamını sağlamıştır. Türk edebiyatında, Arapça ve Farsça tercümelere dayalı hikâyeler anlatan meddah tipindeki hikâyecilere Firdevsî'nin Şahnâme'sinden hareketle " Şâhnâme-hân (Şâhnâme) anlatıcısı" denildiğini de görmekteyiz. Evliya Çelebi'de, Şahname'nin Bursa içindeki kahvelerde meddahlar tarafından ezberden okunduğunu anlatır.
Osmanlı sahasına baktığımızda, Osmanlı şairlerinin de bu gelenekten oldukça etkilendikleri görülür. Özellikle Divan edebiyatının kuruluş ve gelişme yıllarında bu etki oldukça üst düzeydedir. Şiirde övülen kişiler Şehnâme kahramanlarıyla karşılaştırılmış; bu beyitlerin anlamsal kurguları, yine onlara telmihlerde bulunularak oluşturulmuştur.
Şahnâme'nin Divan edebiyatı üzerindeki etkisi bununla sınırlı kalmamıştır. Bazı şairler, Şahnâme'yi manzum veya mensur olarak dönemin Türkçesine aktarmışlardır. Doğu kültürüne ait kimi mitolojik ögeler, imgesel değerleriyle, her devir Türk şiirine kaynak teşkil etmiştir. Özellikle Şahnâme'den etkilenme ve Şehnâmenin kahramanlarından esinlenme, Klasik edebiyatımız içerisinde daha yoğun olarak hissedilmekle birlikte; Halk edebiyatımızın çeşitli anlatım türlerinde (destan, masal, efsane vd.), Halk şiirimizin içeriğinde ve çağdaş Türk şiirinde de sıkça karşılaşılan bir olgudur.
ŞEHNÂME'NİN EN ÜNLÜ DESTANLARI:
1. Dahhâk ve Kâve'nin ona karşı ayaklanması.
2. Feridûn ve üç oğlu: Selm, Tûr, Îrec.
3. Zâl, dünyaya gelişi, Simorg tarafından büyütülmesi.
4. Rüstem'in ilginç hayat serüveni ve savaşları.
5. Rüstem'in Mazenderan'da savaşları ve Heft Han'ı.
6. Rüstem ve Sohrâb destanı.
7. Siyâveş destanı ve onun zulümle öldürülmesi.
8. Siyâveş'in çocuklarının, Keyhüsrev ve Furûd'un destanları.
9. Bîjen ve Menîje, Rüstem tarafından kurtarılmaları hikâyesi.
10. İsfendiyâr ve Turanlı Ercâsp'ın esaretinden kurtulmak için aştığı heft hân.
11. Rüstem ve İsfendiyâr mücadelesinin destanı.
12. Rüstem'in kardeşi Şeğad tarafından öldürülmesi hikâyesi.
13. İskender, İran'da egemen oluşu, ilginç hayat hikâyesi.
14. Behram-i Çubîn, IV. Hürmüz ve Hüsrev Pervîz'e karşı ayaklanması destanı.