İlmiye sınıfı mensupları neden mavi çizme giyerdi?
Divan şiirinde hakikat ve mecaz paralelliği halinde yer alan sosyal yaşama ait unsurlardan birisi de Şeyhülislamların, daha doğrusu ilmiye sınıfı mensuplarının mavi çizme giydikleri bilgisidir. Bu teşrifat kuralının çok önemli bir sembolik değeri vardır. O da, Osmanlı sisteminde ilim adamlarına verilen yüksek değer ve onların rütbece adeta gökyüzünün üzerinde kabul edilmiş olmalarıdır…
Osmanlı'da başta askerler olmak üzere bütün devlet görevlilerinin kılık kıyafetleri çok renkli ve zengin bir görünüm arz eder. Saray görevlileri sadrazamlar, paşalar, divan kâtipleri, harem ağaları, cariyeler, ihtisap memurları, bostancı başları, asesler, askerler, ilmiye sınıfı mensupları vs. görevlerine münasip çeşitli şekil ve renkteki kıyafetleri ile Osmanlı hayatına ait sahnede arz-ı endam ederler. Bu şekiller ve renkler bazen kişilerin sahip oldukları ünvanlara ve sosyal konumlarına göre sembolik anlamlar da taşırlar.
BİLİM VE DÜŞÜNCE ADAMLARINA VERİLEBİLECEK EN YÜKSEK DEĞER
Divan şiirinde hakikat ve mecaz paralelliği halinde yer alan sosyal yaşama ait unsurlardan birisi de şeyhülislamların, daha doğrusu ilmiye sınıfı mensuplarının mavi çizme giydikleri bilgisidir. Bu teşrifat kuralının çok önemli bir sembolik değeri vardır. O da, Osmanlı sisteminde ilim adamlarına verilen yüksek değer ve onların rütbece adeta gökyüzünün üzerinde kabul edilmiş olmalarıdır. Osmanlı devlet sisteminde ilmiye sınıfı mensuplarının mavi çizme giymeleri âdeti kabul edilerek, sembolik olarak gökyüzünün rengi olan mavi veya yeşil onların ayaklarını altına konulmakta ve böylelikle ilim adamlarının rütbelerinin gökyüzünden daha üstün olduğu ima edilmektedir. Bu bir toplumda bilim ve düşünce adamlarına verilebilecek en yüksek değerdir.
Avrupalı seyyahlardan biri olan Edmondo De Amicis, Osmanlı ülkesine yaptığı geziden sonra kaleme aldığı İstanbul 1874 adlı seyahatnamesinde devlet görevlilerinin kılık kıyafetleri ile ilgili şu bilgileri vermektedir:
"…bütün bu insanlar, vazifelerine göre, sarıklarının şeklinden, elbise kollarının kesiminden, kürklerin cinsinden, astarların renginden, eğer süslerinden, bazıları çember sakalından, bazıları da bıyığından tanınabiliyormuş. Bu kalabalıkta hiçbir karışıklık yokmuş. Şeyhülislam beyaz giyiyor; vezirler açık yeşil, mabeynciler kızıl renkten tanınıyormuş; koyu mavi ilk altı kanun zabitini, emirlerin başını, Mekke, Medine ve İstanbul kadılarını belli ediyormuş; büyük ulemanın üstünde mor; şerhlerin ütünde açık mavi varmış; çok açık mavi, tımarlı çavuşları ve vezir ağalarını işaret ediyormuş; koyu yeşil, üzengi ağalarının ve Sancak-ı Şerif'i taşıyanın imtiyazıymış; ıstabl-ı âmire hizmetkârları soluk yeşil giyiyorlarmış; ordu paşalarının ayaklarında kırmız; kapı zabitlerinin sarı; ulemanın mavi çizme varmış ve renklerin derecesine göre selamlaşma derecesi değişiyormuş…"
ŞAİRLERİN MAVİ ÇİZME YORUMLARI
Nedim
18'inci yüzyılın güçlü şairi Nedim bir gazelinde şöyle der:
"Menhec-i ilmin nice hasm olmasın erbabına
Çarhı pâ-mâl etmelidir kasd âsmâni müzeden
(İlim adamlarına düşmanlık yapılmamasına şaşılır mı? Çünkü (onların) mavi renkli çizme giymelerinden kasıt, gökyüzünü (bile) ayaklarının altına almış olmalarıdır.)
Sabit
Yine 18. yüzyılın bir başka önemli şairi olan Sabit de devrin Şeyhülislamı Feyzullah Efendi'nin övgüsünde kaleme aldığı bir kasidesinde ondan bahsederken şöyle diyor:
Aceb mi müze-i mahsüsına ola muhtas
Şu dâne-dâr u cilâ-dâde âsmâni edim
(Şu dane dane ve cilalı rugan deriye benzeyen mavi gökyüzü, onun şeyhülislamlara mahsus çizmesine has ise buna şaşılır mı?)
Sabit, geceleyin içinde görülen çok sayıdaki yıldızları ve parlak hali ile mavi rugan deriye benzettiği gökyüzünü, Şeyhülislam'ın çizmesine has bir deri gibi görmekte ve böylelikle onun manen gökyüzünü bile ayağının altına alacak derecede yüksek bir makam sahibi olduğunu ima ediyor mısralarında...
Bakî
16'ncı yüzyılın dahi şairi Bakî ise padişah II. Selim için yazdığı kasidesinde padişahı överken, ilim ve irfan sahiplerinin, bilim ve sanat adamlarının onun devrinde manen gökyüzü bile ayaklarının altına alacak derecede yükseldiklerini şöyle ifade etmektedir:
Felekler farkına basdı kadem devründe fazl ehli
Nice pâ-mâl ide dünya-yı fani ehl-i irfanı
(Ey padişah; şu fani dünya ilim ve irfan sahiplerini nasıl çiğneyebilir ki senin saltanatında fazilet sahipleri gökyüzünün en yüksek noktasına ayaklarını bastılar.)
Padişah devr-i saltanatında ilim ve irfan sahipleri öyle el üstünde tutulmuştur ki bu yüzden neredeyse ayaklarını gökyüzünün en yüksek noktasına basmışlar ve böylelikle fâni dünya onları aşağılama imkânı bulamamıştır.
Tokatlı Kâni
17'nci yüzyıl şairlerinden Tokatlı Kâni de bir kasidesinde ilkbahar tasviri yaparken pembe beyaz çiçekler açan gül ağacını birçok özellikleri bakımından gezici kadıya benzetmekte ve bu vesile ile bize dönemin örf ve adetleri ile alakalı ilginç bilgiler vermektedir:
Geyüp örf-i izâmın verd-i zîbâ
Ayağına geyindi âsmânî
Ayak naibliği eyler çemende
Alur üşkûfeden bâc-ı keyânı
Didi zerrÎne kandilünde yok yağ
Yıkup dögdi bu suçla bâğbânı
Su kuşına didi kırbun küçükdür
Suladı kırbasıyla bûstânı
Kızıl divane idi çünki lâle
Kodu dârüşşifâ-yı bâğâ anı
Didi sünbüllere gök sarmayun siz
Bilelüm kâfir ile müslümanı
Pembe renkli gül, kocaman kavuğunu başına koyup ayağına mavi çizmesini giyerek çemende gezici kadılığa başladı ve çiçeklerden vergi topladı… Kardelen çiçeğine, kandilinde yap kalmadığını söyledi ve bahçıvanı bu suçtan dolayı falakaya yatırıp döğdü. Su kuşuna kabının küçük olduğunu bildirdi ve kırbası ile bostanı suladı. Gelincik çiçeği, kızıl deli olduğu için onu da bağın tımarhanesine yatırdı. Sümbüllere de dedi ki: "Siz sakın başınıza mavi sarık sarmayın ki, kâfir ile Müslümanı birbirinden ayırabilelim!" (Eski Şiirin Bahçesinde, Muhammet Nur Doğan, Şeyhülislamlar neden mavi çizme giyerdi? sf. 170-177 arası)