Almanya’nın ‘kültür savaşı’ ve Türk diasporasının zor seçimi
Seçim barajını geçmesi muhtemel görülen partilerin programları incelendiğinde Türk kökenli seçmenler için maalesef bir alternatif bulunmamaktadır. Yeşiller ve Sol Parti’nin içinde olacağı bir koalisyonun ise Almanya-Türkiye ilişkilerini bugün olduğundan da kötü bir sürece götüreceği söylenebilir. 24 Eylül’de gerçekleşecek parlamento seçimlerinde Almanya’daki Türk diasporası için tercih yapmak zor gözükmektedir. Bu süreçte Türk toplumu büyük yaralar almıştır.
Türk kökenli 3 milyondan fazla insanın yaşadığı Almanya'da, yaklaşık 1 milyondan fazla civarında Türk kökenli seçmenin eylül ayında yapılacak Federal Meclis seçimlerinde oy kullanılacağı öngörülmektedir.(1) Toplamda 61,5 milyon seçmenin varolduğu Almanya'da bu rakam siyasi partilerin seçim programlarında ve vaatlerinde büyük dönüşüm yaratacak bir etkiye sahip olmasa da hatırı sayılır bir oran olarak dikkatleri celbetmektedir.
Seçim barajını aşma olasılığı bulunan partiler iktidarda bulunan Hıristiyan Demokrat ve Hıristiyan Birlik partileri (CDU/CSU), koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD), muhalefetteki Birlik 90-Yeşiller Partisi (B'90/Grüne), Sol Parti (Die Linke), geçen dönem parlamento dışında kalan Hür Demokrat Parti (FDP) ve yine parlamentoda olmayan ama son dönemde bir çok eyalet seçiminde barajı geçen ve aşırı sağcı, popülist bir parti olarak bilinen Almanya için Alternatif Partisi (AfD) olarak sıralanabilir.
Almanya'daki siyasi partilerin seçim programlarında Türk kökenli seçmeni doğrudan yada dolaylı bir biçimde ilgilendiren başlıca konular Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri, İslam ve uyum üst başlıkları altında incelenebilir. İlk etapta iktidar partilerinin bu konulardaki görüşleri ve seçim programları ele alındığında Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ile ilgili Hıristiyan Demokratlar (CDU) ve koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti (SPD) birbiri ile benzeşen bir tavır sergilemektedir. Hıristiyan Demokrat ve Birlik Partileri Türkiye'nin gerekli şartları yerine getirmediğinden AB üyeliğine karşı çıkmakta, Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise ne Türkiye'nin ne de Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin yakın gelecekte AB'ye katılımı için uygun bir konjonktüre sahip olmadığını belirtmektedir. Her iki iktidar partisi de AB ve Türkiye arasında dış politika ve güvenlik politikaları konusunda yakın bir stratejik işbirliği yapılması gerektiği belirtilmekte ve Türkiye'nin izole edilmesinin Avrupa'nın menfaatine olmayacağı kanaatini taşımaktadır.
TÜRKİYE KARŞITLIĞI PARTİ PROGRAMINDA
Muhalefetteki Yeşiller Partisi (B'90/Grüne) kendi seçim programında AB-Türkiye ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesini istemekte ve bunun yanında Almanya'nın Türkiye'ye silah ihracatını durdurması gerektiğini ifade etmektedir. Diğer muhalefet partisi olan Sol Parti (Die Linke), Avrupa ve Almanya'nın Türkiye politikasında radikal bir değişim istemekte ve AB üyelik müzakerelerinin durdurulmasını talep etmektedir. Ayrıca Türkiye'ye yapılan silah ihracatının hemen durdurulması talebiyle de seçim programında Türkiye karşıtı tavrını daha görünür kılmaktadır.
Kamuoyunda Liberaller olarak bilinen meclis dışındaki Hür Demokrat Parti (FDP) ise mevcut haliyle Türkiye-AB müzakerelerini bitirmek ve Türkiye ile yakın güvenlik politikası ve ekonomik işbirliği temelinde yeni ilişkiler geliştirmek istemektedirler. Liberallere göre Türkiye mevcut durumda hukuk devleti kriterlerini yerine getirmemektedir. Bunun yanında Türkiye'nin NATO üyesi olduğunu, NATO üyesi olarak kalacağını, vazgeçilmez bir partner olduğunu ifade etmekte ve aynı zamanda Türkiye'nin AB ile olan işbirliğine bağımlı olduğu belirtilmektedir.
Yine parlamento dışında olup 24 Eylül'de barajı geçmesi kuvvetle muhtemel görünen aşırı sağcı, popülist bir parti olarak bilinen Almanya için Alternatif Partisi (AfD) de Türkiye'yi kültürel anlamda Avrupa'nın bir parçası olarak görmemekte ve Türkiye'nin AB'ye girmesini kesinlikle reddetmekte ve NATO üyeliğinin de sonlandırılmasını istemektedir.
Yüzde 5'lik seçim barajını geçebileceği düşünülen bütün partilerin ortak tavrı Türkiye-AB ilişkilerinin bir şekilde sonlandırılmasıdır. Ayrıca bu partilerin tümü Türkiye'deki mevcut hükümete ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşıt bir tavır sergilemektedirler. Avrupa Birliği'nin lideri konumundaki Almanya'da iktidara gelecek bütün koalisyon ihtimallerinin ortak tavrı da bu minval üzere olacaktır.
DİTİB'E TERÖRİST MUAMELESİ
Türk kökenli ve Müslüman seçmenleri ilgilendiren diğer bir başlık ise Almanya'daki siyasi partilerin İslam'ın Almanya'daki varlığı konusundaki programları ve söylemleridir. Bu bağlamda partilerin bir çoğu anayasa ve hukuk devletine bağlı bütün İslami cemaatler ile işbirliği yapılabileceğini ifade etmektedirler. Fakat bu söylem gerçeği yansıtmamakta, kendi belirledikleri paradigma çizgisinde olmayan cemaat ve derneklerin ötekileştirilmesi ve yaftalanması için bir argüman olarak kullanılmaktadır. Örneğin DİTİB gibi Almanya'da anayasal düzene karşı tek bir faaliyeti olmamış aksine uyuma hizmet eden ve radikal hareketlere karşı mücadele vermiş bir teşkilat, Yeşiller Partisi'nin seçim programında işbirliği için gerekli koşulları yerine getirmeyen bir yapı olarak tanımlanmaktadır. Partilerin genel kanaati ancak Almanya'nın tanımladığı ve belirlediği bir İslam anlayışı sınırları içinde hareket eden dini cemaat ve topluluklar ile ortak çalışmalar yapılabileceği yönündedir. Bütün bunların yanında aşırı sağ ve ırkçı teröre yapılan vurgu, "İslamcı terör" ile mücadele vurgusuna kıyasla oldukça cılız kalmaktadır.
Bunun yanı sıra Almanya için Alternatif Partisi (AfD) "İslam Almanya'ya ait değildir ve sayıları 5 milyonu bulan ve sürekli artan Müslümanlar Almanya için büyük bir tehlike oluşturmaktadır" ifadeleri ile seçim beyannamesinde İslam ve Müslümanlar konusundaki tavrını ortaya koymaktadır.
Bu atmosfer ile birlikte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Almanya'daki Türklere 24 Eylül'deki seçimlerde "Türkiye'ye saygısızlık yapan siyasi partilere oy vermeme" çağrısı da Almanya'da adeta bir deprem etkisi yarattı. Bütün siyasi partiler ve hükümet bu açıklamaya sert tepkiler gösterdi. Cumhurbaşkanı'nın çağrısını bir tarafa bırakalım, Alman siyasi partilerinin Türk kökenli seçmen tarafından hala seçilebileceklerini düşünüyor olmaları oldukça ilginçtir. Alman siyasilerin Recep Tayyip Erdoğan'a kızmak yerine partilerinin seçim programlarını inceleyip hangi yüzle Türk kökenli seçmenden oy isteyeceklerini düşünmeleri daha faydalı olacaktır. Almanya Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sigmar Gabriel ile Adalet Bakanı Heiko Maas, bir haber portalı için "Erdoğan'ın kültür savaşına Almanya'da yer yok" başlıklı ortak kaleme aldıkları makalede Türk basınını eleştirip bundan sonraki süreçte Erdoğan'a yakın olduğu düşünülen dernek ve camilerin sıkı denetime tabi tutulacağını ifade ettiler. Dışişleri ve Adalet Bakanları, Türk hükümetinin Almanya'da nüfuz oluşturma girişimlerine, Alman topraklarında PKK gibi kriminal, terörist ve aşırıcı faaliyetler içindeki Türk örgütlere karşı aynı şekilde karşı koyulacağını ve cezai işlem uygulanacağını belirttiler. Yarım asırdan beri Almanya'da barışa hizmet eden sivil toplum kuruluşlarının PKK ile aynı kefeye konulması ve kriminalize edilmesi abesle iştigal olup Almanya'ya hizmet etmiş Türk toplumuna da büyük bir hakarettir. Ayrıca Erdoğan'a "Kültür savaşı yürüttüğü" ithamında bulunurken Almanya'da faaliyet gösteren Türk kökenli insanlardan müteşekkil sivil toplum kuruluşlarının dışarıdan emir aldığı, paralel toplum oluştuğu iddiaları ve Türk diasporasına yönelik sadakat çağrıları tam bir ironi olup kültür savaşının hadd-i zatında bizzat Almanya'da yaşayan Türk göçmenlere karşı verildiğinin bariz bir göstergesidir. Zira "kültür savaşı" kavramı bizzat Sigmar Gabriel'in 2017 yılının Ocak ayında Der Spiegel dergisine verdiği bir mülakatta siyasi arenada ve tartışmalarda tekrar gündeme getirilmiştir.2 Dini cemaatlerin kendi içeriklerini belirleme özgürlüğünü yok saymak ve ana akım paradigmaya ters düşen söylemlerde bulunmanın suç sayıldığı bir politika aynı zamanda anayasal düzene de aykırı bir tavırdır.
TERCİH EDİLEBİLECEK PARTİ YOK
Seçim barajını geçmesi muhtemel görülen partilerin programları detayıyla incelendiğinde Türk kökenli seçmenler için maalesef bir alternatif bulunmamaktadır. Fakat Yeşiller Partisi ve Sol Parti'nin içinde bulunabileceği muhtemel bir koalisyonun Almanya-Türkiye ilişkilerini bugün olduğundan daha kötü bir sürece götüreceği de bilinmektedir. Bu bağlamda 24 Eylül'de Almanya'da gerçekleşecek parlamento seçimlerinde Almanya'daki Türk diasporası için tercih yapmak zor gözükmektedir. Bu süreçte Türk toplumunun aldığı yaralar kolay kapanmayacak gibi gözükmektedir.
STAR/ AÇIK GÖRÜŞ
Aydın Enes Seydanlıoğlu