Osmanlı Dönemi'nde İstanbul'un su kaynakları ve isale hatları
Osmanlı’nın her alanda ileri bir medeniyete sahip olduğunun bir göstergesi de su ile ilgili mühendislik sorunlarını, büyük bir uzmanlık ve ciddiyetle çözmeleriydi.
Manevî dünyanın sağladığı gücün, su ile ilgili benzersiz bir sosyokültürel ve sanatsal uyuşuma zemin hazırlamış olduğunu biliyoruz. Yine de bir konunun altını özellikle çizmemiz gerekiyor: Su temini yani suyun toplanması, ulaştırılması ve dağıtımı, büyük bir teknik birikim ve beceri gerektiren mühendislik sorunlarının çözümünün ardından mümkün olabiliyordu. Söz konusu mühendislik sorunlarını, Osmanlıların büyük bir uzmanlık ve özgünlük ile çözdüğünü söylemek yanlış olmaz. Daha da önemlisi, Osmanlıların mühendislik sorunlarını hallettikleri oranda, inşa edilen yapıların kalitesini, her yapı için olabilecek en iyi düzeyde tutmuş olmaları, yapıların inşasına verdikleri önemin bir göstergesidir.
HALİÇ
İstanbul'un alınmasından sonra, özellikle Suriçi bölgesine su temin edilmesi sorunu, muzaffer sultanın acil çözüm bulması gereken sorunların başında gelmekteydi. Fetihten çok önce, Konstantinopolis'in geneli gibi, su temini için inşa edilen tesislerin de harap hale gelmiş olduğunu (bkz. Roma ve Bizans Dönemlerinde İstanbul'da Su ve Su Mimarisi adlı makale) Osmanlılar'da görmüşlerdir. Önce amcası Cebe Ali Bey ile daha sonra tek başına İstanbul'un taşınmazlarının listesini çıkarmakla görevlendirilmiş olan Tursun Bey (Tursun Beg); Geç Roma ve Bizans dönemlerinden kalan su yapılarını yakından görmüş ve gördüklerini Tarih-i Ebü'l-Feth adlı eserinde kaydetmiştir. Tursun Bey, nesnel bir tarih yazıcılığı eserinden çok, bir methiye olan Tarih-i Ebü'l- Feth'de:
"Meğer İstanbul'un ma'murlığı hâlinde, altı yidi günlük yoldan su gelmiş. Eski kâh-rizler bulundı ki tağlar ciğerlerin delüp geçürmüşler ve kar-ı zemine müvâzî derelerden, tâk-ı-ber-tâk kemer-ber-kemer yonma ruhâm-ı hâm ile tarsif idüp, üzerinden bir nehri akıtmışlar. Ammâ havâdis-i rüzgâr ve savârif-i leyl-i nehâr ile harâb-ü yebâb olmış..." şeklindeki ifadelerle, alışılmadık şekilde, biraz da gıpta ile eski su yapılarından bahsetmektedir.
Çok sayıda eserle başkentin yeniden inşasını gerçekleştirecek olan Sultan II. Mehmed (Fatih), su temini için eski su yollarının onarılması, genişletilmesi ve yeni suyollarının yapılması çalışmalarını da derhâl başlatmıştır. 1453'ten itibaren yaptırılan ya da onarılıp kullanılan su yolları şunlardır:
1- Beylik Su Yolları (Ma'azulkemer'den geçen suyolu, aslında Fatih Su Yolu'dur.)
2- Fatih Su Yolları.
3- Cebeciköy'den Bozdoğan Kemeri'nin altındaki çeşmeye kadar olan eski Roma su yolunun tamiri ve ilâvelerle ihyâsı ile Kırkçeşme Su Yolu.
4- Turuçluk Su Yolları.
5- Şadırvan Su Yolları.
Görüldüğü gibi; Fatih'in inşa ettirdiği ya da onarttığı yeni su yollarının ağırlığını, Istranca Dağları'ndan ve Belgrad Ormanları'ndan gelen sulardan farklı olarak, gerçek memba suları olan36 ve 18. yy'a kadar yeni tesis, çeşme ve eklentilerle geliştirilecek olan Halkalı Suları meydana getirmektedir. Söz konusu su yollarının, İstanbul'un farklı yerlerine su götürdüğü anlaşılmaktadı r. Örneğin; Fatih Su Yolları, Eski Saray'a; Beylik Su Yolları'da Yeni Saray'a (Topkapı Sarayı) su veriyordu. Topkapı Sarayı'nda (TSM 1815) bulunan Beylik Su Yolları Haritası ile (H.1 Zilkâde 1161/M.25 Ekim 1748 tarihli), Halkalı bölgesinden gelen bu suların, Topkapı Sarayı'na kadar takip ettiği güzergâh detaylı olarak izlenebilmektedir.
KAĞITHANE
İstanbul'un su kaynakları ve su yolları için çok önemli bir bölge olan Kağıthane'ye bakış.
Yapılanlar Osmanlı İstanbul'u için henüz bir başlangıç niteliğini taşıyor olmasına rağmen, nüfusu yeniden artan İstanbul için, bir müddet rahatlık sağlamış olduğu muhakkaktır. Osmanlıların Suriçi İstanbul'una su temin edilmesi yönünde başlattıkları bu erken dönem çalışmaları, Sultan II. Bayezid tarafından, yine Halkalı sularının getirilmesi için Cebeciköy civarından Bayezid Külliyesi'ne ulaşan su yolu ile devam ettirilmiştir. Bayezid Su Yolu adı verilen isale hattını gösteren iki harita bulunmaktadır. Aslında biri şehir dışı isale hattını (TİEM 3338), diğeri suyun şehir içi dağılımını (TİEM 3339) gösteren iki parçalı tek bir harita gibi olup, 1825-1829 yılları arasında, mühendis Kulekapılı Seyyid Hasan tarafından yapılmışlardır. Suriçi bölgesini gösteren harita sayesinde, Bayezid Su Yolu'nun Suriçi'ndeki dağılımını adım adım izlemek olanağı bulunmaktadır. Kanûnî Sultan Süleyman dönemi her alanda olduğu gibi, İstanbul'un imarı ve su temini konusunda da büyük başarılar dönemini işaret eder. Yapılan ilk büyük isale hattı, Süleymaniye İsale Hattı olarak bilinir. 1550-1557 yılları arasında inşa edilmiş olan bu hat, Süleymaniye Külliyesi ve fiehzâde Camii'ne su sağlamayı amaçlıyordu. 18. yüzyılın ikinci yarısında yapıldığı anlaşılan ve günümüzde Türk ve İslâm Eserleri Müzesi'nde bulunan Süleymaniye Su Yolu Haritası sayesinde, söz konusu su tesisleri hakkında da ayrıntılı bilgiler elde etmek mümkün olmaktadır.
İSTANBUL'UN TOPOGRAFİK HARİTASI
Antoine Ignace Melling, Voyage pittoresque de Constantinople et des du Bosphore, 1819.
Plan Indicatif des Points d'où A.I. Melling a dessiné les vues qui composent 'Le Voyage Pittoresque de Constantinople et des Rives du Bosphore' ([A.I.Melling'in] "Le Voyage Pittoresque de Constantinople et des Rives du Bosphore" adlı eserini oluşturan görünümleri çizdiği noktaların belirtildiği harita). Harita üzerinde, İstanbul'un su ihtiyacını karşılayan akarsular, bu akarsuların üzerindeki bentler ve su kemerleri gibi tesislerin yerleri işaretlenmiştir.
Fatih ve Bayezid Su Yolları ve kısıtlı bir hacmi olan Süleymaniye Su Yolu, kudretinin doruğundaki Osmanlı Devleti'nin başkentinde nüfusun hızla artması nedeniyle zamanla yetersiz kalmış, su sıkıntısı yaşanmaya başlanmıştır. Sıkıntının önü bir türlü alınamamış, şehre atların üzerine bağlanan tulumlarla getirilen sular dahi pahalılaşmıştır. Durum o noktaya varmıştır ki, en sonunda önemli derecede su sarfiyatında bulundukları düşünülen bazı hamamların yıktırılması gerekmiştir. Kanûnî Sultan Süleyman, yaşanan kötü durumun ardından, soruna acilen kalıcı bir çözüm bulmak gerektiğini görmüş; "Mi'mâr-ı kârı güzâr bu âb-ı revânın şehr-i Sitanbul'a gelmesi bâbında dikkat ü ihtimâm etsün ki bu hayr-i bî-nazîr tamam olması maksûd-ı şerif-i âlem-gîrimdir" diyerek, Mimarbaşı Koca Sinan'ın Kırkçeşme Suları adını alacak proje üzerinde çalışması emrini vermiştir.
BEYAZID SU YOLLARI HARİTASI
Kulekapılı Seyyid Hasan tarafından, olasılıkla 1825-1829 yılları arasında çizilmiş olan Bayezid Su Yolları Haritası'nın İstanbul-Suriçi bölgesini gösteren bölümü.
Türk ve İslam Eserleri Müzesi- Envanter No: 3339
Sularını, İstanbul'un 25 km. kadar kuzeybatısında bulunan Belgrad Ormanı civarındaki kaynaklardan alması öngörülen Kırkçeşme Tesisleri'nin, çeşitli nedenlerle, dönemin sadrazamı Rüstem Paşa dâhil, saraya yakın birçok önemli kimsenin muhalefeti ile karşılaşmış olduğu anlaşılmakadır. Muhalefete karşın, tesislerin inşasına 1554 yılında başlanmış, büyük paralar harcanarak, askerî birliklerin yardımı ve yabancı işgücü kullanılarak ancak 1563 yılında bitirilmiş ve şehre su verilmeye başlanmıştır. Hemen hemen aynı tarihlerde yaşanan (20 Eylül 1564) sel nedeniyle su tesislerinin bir kısmı yıkılmış, bir kısmı da hasar görmüştür. Yıkılan ya da hasar gören tesisler çok kısa bir zamanda yeniden işler hâle getirilmişlerdir.
Kırkçeşme Tesisleri, ana hatlarıyla Belgrad Ormanı bölgesindeki küçüklübüyüklü kaynaklardan çeşitli yollarla toplanıp yönlendirilen suyun, yine aynı şekilde birçok küçük kolun birleşmesiyle oluşan iki ana isale hattı ile aktarılmasına dayanır. Fakat, arızalı coğrafî yapının varlığından dolayı, hattın kemerli büyük dayanak yapılarının, yani birçoğu günümüzde de görülebilen su kemerlerinin üzerinden geçirilmesi gerekmiştir. İşgücünden ve zamandan tasarruf sağlamak için olsa gerek, Mimar Sinan'ın birçok yerde yeni yapılar inşa etmekle birlikte, Osmanlı öncesi dönemden kalan su yapılarından haberdâr olduğunu, yer yer eski su kemerlerini onararak kullanıma sokmayı amaçladığını ve bunun için kazılar yaptırmış olduğunu öğrenmekteyiz.
TAKSİM MAKSEMİ
Şehre suyun dağıtıldığı yer olan Taksim Maksemi, 1731 yılında Taksim suyu tesisleriyle birlikte tamamlandı.
Sultan III. Ahmed tarafından 1723-24 yıllarında inşa ettirilen Bend-i Kebîr, Sultan III. Mustafa'nın 1765 yılında inşa ettirdiği Ayvat Bendi, Sultan II. Mahmud tarafından inşa ettirilip 1818 yılında hizmete giren Kirazlı Bent ya da Sultan I. Mahmud'un inşa ettirdiği Topuzlu Bent, sularını Sultan Süleyman'ın inşa ettirdiği su yoluna katıyorlar ve hepsine birden Kırkçeşme Suları deniyordu.
Kırkçeşme Tesisleri'nin verimi 18. yüzyıla kadar çeşitli ilaveler yapılarak artırılmaya çalışılmış olsa da, zamanla yetersiz hâle gelmiş, özellikle şehrin kuzeyindeki Kasımpaşa, Galata, Beyoğlu ve Boğaz'daki Fındıklı ve Beşiktaş gibi nüfusu hızla artan yerleşim bölgelerine hiç su verilememiştir. Lâle Devri'nin padişahı Sultan III. Ahmed (1703-1730), şehrin su sorunuyla da yakından ilgilenmiş, Halkalı Su Yolları'nın genel bakımını ve onarımını yaptırmış (1708), daha önce değinildiği gibi, Belgrad Köyü yakınlarına kâgir bir su bendi inşa ettirmiştir. İstanbul'un su ihtiyacının karşılanması için büyük çaba gösterdiği anlaşılan Sultan I. Mahmud'un döneminde (1730-1754) ise, üç büyük bend, iki büyük su kemeri, birçok havuz, su terazisi, çeşme ve Taksim meydanındaki maksemden oluşan yeni bir su yolu inşa edilerek bu bölgelere su getirilmiştir.
15. yüzyıldan itibaren yapılan çok sayıdaki isale hattında, hemen hemen aynı teknik çözümlerin uygulanmış olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre; sular pişmiş toprak künkler aracılığıyla getirilmiş ve dağıtımları da yine bu çeşit künklerle yapılmıştır. Suyun basıncını ölçmek için ise su terazileri kullanılmıştır. Su terazileri fazla basıncın künkleri patlatması nın önüne geçmek amacıyla gerekli görülen noktalara inşa edilir, gelen sulara gerektiğinde buradan kollar verilirdi. Örneğin; Bayezid Su Yolu, Karagümrük Meydanı'ndaki su terazisine girdikten sonra dört kola ayrılırdı. Ayrıca su yolları üzerindeki maslaklardan (havuz) ya da "Taksim/Maksem" denilen su taksimi için inşa edilmiş tesislerden daha küçük kollar verildiği de olurdu. Taksim ya da maksemlerde, sular mermerden yapılmış teknelerin cidarlarındaki deliklere takılan ve "Mesura/Masura" denen ölçüye göre dağtılırdı. 19. yüzyılda, su temin etmek için yapılan yeni çalışmaların en büyük ve en verimlisi olan Terkos Gölü'nden su getirilmesi projesi; suyun taşınması ve dağıtımı konusunda birçok yenilik getirmiş olmakla beraber, esasında Osmanlılar için yeni bir teknolojiyi, pompa kullanımını hayata geçirecektir.
Terkos Gölü'nün işletme imtiyazı 1874 yılında Hariciye teşrifatçısı Kâmil ve mühendis Temo adına 40 yıllığına alınmıştı. Ancak bu imtiyaz, halk arasında "Terkos Şirketi" olarak bilinen ve gerçek adı "Dersaadet Anonim Su Şirketi" olan bir Fransız şirketine devredilmiş, 1887'de düzenlenen bir antlaşma ile, imtiyaz süresi 1882 yılından geçerli olmak üzere 75 yıla çıkarılmıştır. Yapılan çalışmalar sonunda, 1883 yılında kurulan pompa istasyonuyla suyu şehre getirmek mümkün olabilmiştir. Terkos Gölü'nden basıncı arttırılarak getirilen su, imtiyaz maddesi gereğince evlere abonelik ile bağlanmış ve zamanla İstanbullular için içme-kullanma suyunun adı hâline gelmiştir. Cumhuriyet dönemi ile birlikte başlayan millîleştirme çabalarının önemli bir örneği olarak, önce yabancı sermayeli Terkos Şirketi'nin adı "İstanbul Türk Anonim Su Şirketi"ne çevrilmiş ve kullanım imtiyazı 1932'de devlet tarafından satın alınmıştır. Daha sonra, 1 Ocak 1933'ten başlamak üzere, 1 Haziran 1933'te yürürlüğe giren 2226 sayılı yasa ile kurulan İstanbul Sular İdaresi'ne imtiyaz hakkı verilmiştir.
BENTLER
İstanbul'a su kazandıran tesislerin en önemlileri arasındaydı. Sultan III. Ahmed'in 1723-1724 yıllarında inşa ettirdiği Bend-i Kebir.
19. yüzyılın sonlarında, şehrin ana su şebekesinden ayrı olarak, Yıldız Sarayı gibi özel yerlere su götürmek için de çalışmalar yapıldığı anlaşılmaktadır. Yine de, özellikle 19. yüzyılın sonlarında çok büyük bir nüfusa ulaşan Yıldız Sarayı ve çevresinde su sıkıntısı baş göstermiş ve bunun üzerine oluşturulan komisyon tarafından Kemerburgaz'ın güneydoğusundaki Karakemer ve Kovukkemer civarındaki memba sularının getirilmesine karar verilmiştir. Resmî kabulü 1902 yılında yapılan ve Haliç'in kuzeyindeki bölgeye su veren tesisler, Sultan II. Abdülhamid'in adına izafeten "Hamidiye Suları" olarak adlandırılmıştır. Hamidiye Suları, 20 kadar maslakta toplanıp, özellikle Yıldız Sarayı ve Beşiktaş bölgesindeki 126 çeşmeye su veriyordu.
SU YOLLARI HARİTASI
Beylik Su Yolları Haritası'ndan detay.
Topkapı Saray Müzesi
Envanter No:1815
Osmanlı döneminde, kentin daha küçük bir bölümünün bulunduğu Anadolu Yakası'ndaki halkın su ihtiyacını karşılamak için de, çok sayıda su yolu inşa edilmiştir. Anadolu Yakası'nda, çok rastlanan yeraltı kaynaklarını çeşmelere ulaştırmak üzere; Kayışdağı, Atikvâlide, Küçükçamlıca, Alemdağ ve Beykoz'da On Çeşmeler, Karakulak ve İshak Ağa suları gibi kaynaklardan isale hatları çekilmiştir. Yalnız Üsküdar'ın içinde cami, çeşme, sebil gibi yerlere su sağlayan 18 ayrı büyük ve yalnızca bir çeşmeye su sağlayan çok sayıda küçük isale hattı bulunmaktaydı.
OSMANLI SU KEMERİ
Büyükdere
Adell Armatür Koleksiyonu
Üsküdar sularının kaynağı, Çamlıca'nın eteklerindeki memba sularıdır ve özellikle Bulgurlu taraşarındaki sular, İstanbul'u gezen yabancı seyyahların anlatılarında yer edecek kadar güzeldi. Söz konusu kaynaklardan su alan tesislerin sayısı Vakıf Defteri'nde 144 olarak kayıtlıdır.
Anadolu Yakası'ndaki Osmanlı su yollarını gösteren ayrıntılı haritalar yapılmıştır. İbrahim Paşa Su Yolu Haritası olarak adlandırılan harita, Üsküdar'daki vakıf sularının en önemlilerinden biri olan Damad İbrahim Paşa Su Yolu'nu göstermekte olup, 1752-53 yıllarına tarihlenmektedir. Su yolu haritaları, su tesislerinin yer aldığı güzergâhı başından sonuna kadar gösteren ayrıntılı bir belge niteliğindedir ve şüphesiz ki İbrahim Paşa Su Yolu Haritası bu açıdan da oldukça önemlidir. Kazım Çeçen'in yaptığı araştırmalar sonucunda, söz konusu haritadaki çeşmelerin büyük kısmının yerleri tespit edilebilmiştir.
SU YOLLARI HARİTASI
Süleymaniye Su Yolu Haritası, detay.
Türk ve İslam Eserleri Müzesi
Envanter No: 3337
19.yüzyılın sonlarında, suyun iletimi ve dağıtımı konusunda, Anadolu yakası için de, yeni isale hatları yapılması, yeni dağıtım sistemi kurulması ve bunun için Avrupa yakasındakine benzer bir şebeke sistemi oluşturulması yönünde karar alınmıştır. Anadolu yakasına şehir suyu sağlanması yönündeki kararın ilk adımı olarak, imtiyaz hakkı 1888'de yine bir Fransız şirketinin temsilcisi olan Karabet Sıvacıyan'a verilmiştir. Yabancı sermayeli "Üsküdar-Kadıköy Su Şirketi", Göksu'da Elmalı Deresi Üzerinde 1. Elmalı Barajı'nı 1893'te inşa ederek Anadoluhisarı'ndan Bostancı'ya kadar giden kesimde su şebekesi kurmuştur.88 Üsküdar-Kadıköy Su Şirketi'ne 1937 yılında devlet tarafından el konulmuş ve böylece İstanbul'un sularının tek kuruluş altında toplanması sağlanmıştır.
HİSSE SENEDİ
Üsküdar ve Kadıköy Su Şirketine ait hisse senedi.
Adell Armatür Koleksiyonu
Osmanlı döneminde, özellikle su yolları padişahlar tarafından yaptırılmış olup, herhangi bir kimsenin suyu kaynağından alıp künklerle İstanbul'a getirmesi çok ender görülen (Davud Paşa Külliyesi gibi) bir durum olarak kalmıştır. fiahıslar, daha çok buldukları suları künklerle belli bir yere kadar getirir, orada sultanların yaptırdığı ana şebeke suyuna dahîl eder, daha sonra kattıkları su kadarını kendi yaptırdıkları hayır kurumları için alırlardı.
Kaynak: Ab-ı Hayat Sergisi