İyi nedir: Faydalı olanın ötesinde iyi var mıdır?
Bilgi kavram ve önerme olarak tanımlanır filozoflar tarafından. Kavram önermenin unsurlarını oluşturan yapı taşı gibi nesneleri kendiliğinde tanımak, nesneler ile dil arasındaki ilişkiyi tesis ederek, onları gerçeğe yakın bir şekilde taşıyarak zihinde tasavvur etmek demektir. Söz gelimi 'dünya' dediğimizde bir kavram oluşturmuş oluruz; kavram dünya denilen şeye mutabıktır ve nesnel dünya bu şekilde dilde tasarlanmış olur. Buradaki mutabakat ne ölçüde mümkündür sorunu ayrı fakat kavram nesneler ile dil arasındaki ilişkide ortaya çıkan bir tabirdir. Bunun ardından ise kavramlarla önermeler kurulur, bilgiler hüküm cümlesi olarak anlatılır. Bu bakımdan kullanabileceğimiz herhangi bir kavramın gerçekte neye karşılık geldiğini tahlil etmemiz gerekir. Bunun ardından da önermeler oluşturur, hükümler veririz. İkinci kısmın doğruluğu birinci kısmın yani kavramların gerçekten içerikleri başka yüklerden boşaltılmış 'kavram' olmasına bağlıdır. Bir şey 'iyidir' veya 'kötüdür' derken ihmal ettiğimiz şey kavram, yani önermeyi oluşturan iyinin mahiyetidir. Sınırları belirsiz bir şekilde kullanılan 'iyi' tabirinin mahiyeti üzerinde düşünmek başlı başına bir tefekkür yolculuğu olabilir, metafizikçilerin yapabildiği bir soyutlama kadar olmasa bile, kavramı günlük hayattaki yoğun ve bileşik anlamlarından ayrıştırarak iyiyi 'doğru' şekilde tanımlamak gerekir. Felsefe okumanın gayesi kavramlar ile kelimeler arasındaki ayrımı tesis etmek, kavramlarla şeyler arasındaki yalın ve basit ilişkiyi tartışmaktır.
O zaman 'iyi' nedir ve insan neye 'iyi' der diye başlamak düşünmenin ilk şartı olabilir. İyi kelimesi genellikle ahlaki bir kavram olarak kullanıldığı kadar bazen sağlık veya başka bir durum için olması gereken durumu anlatmak için de kullanırız. Bir şey için 'iyi' dediğimizde onun kötü, hasta, zararlı vs. olmadığını kast ederiz. Belki bir çok anlam daha tabire ekler, oldukça geniş anlamda kullandığımızı dikkate almadan tek bir durum gibi kullandığımızı düşünürüz. Bütün kavramlar gibi tahlil ihtiyacı hissetmediğimiz lakin hakkında az şey bildiğimizi kavramların başında iyi gelir. Arapçada iyi için hüsün veya hasen tabiri kullanılır. Bu tabirler bizim dilimizde de yakın anlamda kullanılır. İslam geleneğindeki ilk kelam tartışmaları arasında hüsün-kubuh yani iyi ile kötünün kaynağı sorunu ciddi görüş ayrılıklarına yol açmış, şeylerin sabit doğasının olup olmadığı meselesi üzerinde farklı kanaatler ortaya çıkmıştı. Hasen aynı zamanda güzel ve doğru anlamına gelir. Metafizikçilerin daha sık kullandıkları bir tabir ise hayır tabiridir. Hayır tabiri metafizikçi filozoflar tarafından varlığın ayrılmaz niteliği olarak kullanılır. 'Varlık hayır, yokluk şerdir' cümlesi bütün metafizik metinlerinde bulunabilecek yaygın bir cümledir. O zaman iyi tabirini kullanırken bazen doğru, bazen yokluğun zıddı olan varlığın niteliği olmak üzere hayır, bazen güzel anlamında da kullanabiliriz. Fakat bütün bunlara rağmen insan zihninde 'iyi' kavramını şekillendiren esas gerekçeyi tespit için bunlar yeterli değildir. Bu meyanda özellikle metafizikçilerin Tanrı için hayr-ı mahz yani saf iyi tabirini kullandığını hatırda tutmak gerekir. Tanrı saf varlık olduğu gibi saf hayır yani mutlak iyiliktir.
'İyi' kelimesinin nasıl kullanıldığını düşünürken geçmişte dinlediğim bir hadise aklıma geliyor: Ülkemizin mühim iş adamlarından birisine torunları 'nasılsın?' diye sorduklarında 'iyiyim, bir ziyanım olmadı' demişti. Galiba iyi kelimesinin esas anlamını fark edebileceğimiz nokta burasıdır. Biz bir şeye iyi derken onda bir fayda mülahaza eder, onu faydalı olmakla nitelendirmiş oluruz. Herhangi bir fiile 'iyi' derken yine hareket ettiğimiz nokta burasıdır. İnsan zihni dünyayla ilişkisinde mutlaka bir kar ve zarar üzerinden meseleye bakarak 'iyi' tabirini yararlı ve faydalı olandan ayrıştırmıyor veya ayrıştıramıyor. Akla şu soru gelebilir: Ayrıştırmak gerekir mi?
Düşünmek insanın dünyayla kurduğu fayda-zarar ilişkisiyle sınırlı bir zeminde sürdürülecekse hiç gerek yoktur. Bu durumda iyi yerine faydalı, verimli gibi tabirler kullanmak mümkündür. Bu durumda en iyi olan en çok fayda verendir. Yok şayet düşünmek, tasavvufun kabul ettiği gibi, 'benin dünyasından çıkarak' eşyayı bulunduğu hal üzere idrak etmek yolculuğu ise o zaman kar ve zararın ötesinde bir iyi tanımını düşünmek gerekir. Şeyleri bu haliyle bilebilmek, metafiziğin büyük iddiasıdır. Fakat Müslüman gelenek dahilinde tasavvuf başından beri böyle bir amaç gütmüş, 'kendine göre bilmek (bi-nefsihi, kendinle bilmek)' denilen başlama halinden 'maluma göre göre' veya 'onunla bilmek' diye ifade edilen dereceye terakki etmek ister. Tecrit veya terakki denilen şey bu demektir. Erken dönemde böyle bir yolculuk, Tanrı hakkındaki bilgiyle ilgili ve O'nunla sınırlıydı. Metafizikçi düşünürler Tanrı'yı bilmek ile eşyayı bilmek arasında sebep-sonuç (belki telazüm ilişkisi denilebilir) ilişkisi tesis edince, yöntem şeyleri olduğu hal üzere tanımak için insanın değer ve anlam dünyasından külliyen koparak hakikate hakikatin dünyasında ulaşma olarak kabul edildi. En azından tasavvufun gayesini -bu kavramla ilişkili düşünürsek- 'iyi' kavramını insan için geçerli ve insan dünyasıyla sınırlı kar-zarar ilişkisinin ardına taşımaktır. Bu durumda iyi kavramının hangi muhtevada kullanıldığını henüz bilmeyebiliriz, iyiyi bu seviyede tanımlama imkanı bulmak için erken olabilir lakin en azından bir kritik elde etmiş olabiliriz. Metafizikçiler için iyi 'karlı' ve faydalı demek değildir; en azından insanın günlük hayatındaki kar ve zarar kavramını aşmaksızın 'iyi' tabirini anlamış olmayacağız. Yunus buna işaret ediyor olmalıdır:
Canlar canını buldum bu canım yağma olsun
Issı ziyandan geçtim dükkanım yağma olsun
Ben benliğimden geçtim gözüm hicabın açtım
Dost vaslına ulaştım gümanım yağma olsun
Ekrem Demirli
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Her insan iyidir: Kötülükler niçin var? (24.02.2024)
- Nefs kötülüğü emreder mi? (22.02.2024)
- Ben ve İdeal Ben arasında daralan nefesimiz: Ahlak kendini sevebilmektir (21.02.2024)
- Zihin ve Ahlakın Üç Merhalesi: Sabi, Feta ve Racül Olarak İnsan (26.01.2024)
- Mevlânâ ve Dîvân-ı Kebîr (31.12.2023)
- Beni Kimse Anlamadı: Mevlânâ’yı Anlamalı mıydık? (29.12.2023)
- Din evrensel olabilir mi? (25.12.2023)
- Evrensellik ve Yerellik: Dinlerde Tekamül Meselesi veya İslam’a Doğru Akan Tarih (22.12.2023)