Arama

Ekrem Demirli
Aralık 22, 2023
Evrensellik ve Yerellik: Dinlerde Tekamül Meselesi veya İslam’a Doğru Akan Tarih
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Zihin dinlerdeki bozulma ve yenilenme ilişkisini günlük hadiselerdekine benzer şekilde yorumlamaya meyillidir. Eskiyen eşyanın yerini yenisinin alması gibi Adem'den itibaren dinlerin ortaya çıkışı bozulma-yenilenme şeklinde bir ilişki dahilinde izah edilir. Allah önce sahih din gönderdi, insanlar onu tahrif ettiler, akabinde yenisini gönderdi, insanların bir kısmı yeni dine iman etti, bir kısmı iman etmedi. Yeni dine iman edenler ise zaman içinde o dini tekrar bozdular, Tanrı yeniden bir din gönderdi vs. Müslümanlar için bu süreç son din olarak gönderilen İslam ile birlikte nihayetlendi. Nihai din olan İslam en azından ana kaynağı bakımından sahih bir şekilde korunduğu için yeni bir dine lüzum kalmadı.

Dinler tarihine böyle bir yaklaşımda iki nokta dikkat çekiyor: Birincisi Tanrı'nın rahmetinin ve iyiliğinin sürekliliğidir. Tanrı sürekli yeni bir din göndererek insanlara inayetini ve lütfunu gösterir, herhangi bir zorunluluk olmasa bile, onları hüsrandan kurtarır. Dinlerin tahrifi üzerinden meseleye ele almada en müspet nokta Tanrı hakkındaki bu tasavvurdur. Öte yandan dinler arasında herhangi bir ayrım görmeden veya peygamberler arasında derecelenme dikkate almadan eşit bir çizgi üzerinde bütün dinler ve peygamberler Tanrı'nın sonsuz rahmetinin bir delili olarak gelirler. İkinci nokta ise insanın bozucu ve yıkıcı eğiliminin bu anlayışın ana fikrini teşkil etmesidir. Kanaatimce dinin doğasıyla ve Tanrı'nın insan ve alemin varlığı hakkındaki iradesiyle çelişen esas konu budur: Sürekli bozan, sürekli tahrif eden insan Tanrı'nın halifesi nasıl olabilir ki? Dinler tarihi üzerindeki yaklaşımda değiştirmemiz gereken ana yaklaşım insan hakkındaki bu karamsar ve suçlayıcı tutum olmalıdır.

Dinler tarihini bozulma-yenilenme ilişkisi üzerinden kurgulamak İslam'ın tarih sahnesine çıkışını izah ederken makul ve yeterli bir yaklaşım olarak görünmüyor. İslam'ın tarih sahnesine çıkışı daha tümdengelim bir yolla izah edildiğinde konunun anlaşılma ihtimali daha güçlenebilir. Bu tümdengelim yaklaşıma göre meseleyi şöyle vaz etmek mümkündür: İslam bir din bozulduğu veya insanlarca tahrif edildiği için gelmiş değildir veya Hz. Peygamber öteki peygamberlerin mesajlarındaki başarısızlığı telafi eden birisi olarak gelmiş değildir. Müslüman metafizikçilerin yaklaşımıyla meseleye bakacak olursak, İslam ve Hz. Peygamber gelecek diye öteki peygamberler geldi demek gerekir. O zaman meseleyi bozulma-yenilenme ilişkisinin ötesine taşıyarak başka bir kavramlaştırma üzerinden tespit etmek gerekir. İslam'ın tarih sahnesine çıkışını tespit ederken başvurmamız gereken kavram çifti yerellik ve evrenselliktir. İslam ile birlikte din evrenselleşerek Tanrı ve insan, insan ve doğa ilişkisini kapsayan nihai yorumuna ulaştı. Dinlerin doğasına bakıldığında bu durum pekâlâ takip edilebilir.

Yahudilik için Tanrı'nın muradının tevhit üzere yaşayan sınırlı bir cemaatin teşkil edilmesi olduğunu düşünmek bizi herhangi bir çelişkiye düşürmez. Belki onların dışındaki insanlar da -mesela Mısırlılar- başka bir dini geleneği takip ediyordu, başka bir inanca göre ibadet ediyorlardı. Yahudilerin zannettikleri gibi Mısır'ın veya yeryüzünün öteki kısımlarının müşrik ve pagan olması gerekmiyor. Lakin Yahudilik özel bir dini cemaat olarak ötekilerden ayrıştırılıyor, bu ayrışma sürecinde ise din sadece onlara mahsus hükümler getirmiş olmalıdır. Gerçi Kur'an-ı Kerim'de Hz. Musa'nın Firavun ve halkına öncelikle dini tebliğ etmesi bu açıklamayı -dinin Yahudilere mahsus olması- tezyif edebilir. Bununla birlikte ilahi kitap bize Hz. Musa'nın kavmine tebliğde bulunduğunu anlatmıyor, sanki onlar doğal bir şekilde 'mümin' kabul ediliyor. Akabinde Hz. Musa bütün gayretini Yahudi cemaatini irşat etmek üzere harcadığına göre Hz. Musa'nın tebliğinin onlarla sınırlı kalmış olması çelişki teşkil etmiyor. Aynı durum Hristiyanlık için geçerlidir. Çünkü Hz. İsa'nın daveti sadece vaaz ve irşat üzerine kurulu fakat somut bir yapı (şeriat) ihdas etmek amacı gütmeyen sınırlı bir dini hareket idi. Hristiyan dininin öteki dinlere göre -hatta kısmen İslam'a kıyasla- daha geniş kesimlere yayılabilme kabiliyetine sahip olmasının nedeni budur. Hz. Peygamber'in davetinde ise dinin bütün özellikleri birleşir: evrensellik, yasalar, vaaz, hikmet ve kılıç. Kabul etmek gerekir ki 'kılıç' da davetin bir parçasıdır. Çünkü Hz. Peygamber öteki toplumlardan farklı olarak kurulu bir cemaate değil, bir cemaat kurmak, daha sonra ise bu cemaat üzerinden bütün insanlara davetini ulaştırmak üzere gönderildi.

İslam kelimenin her anlamıyla evrensellik ilkesi üzerine kurulmuş bir dindir. Bu meyanda İslam herhangi bir zaman ve mekân ayrımı olmaksızın bütün zamanlara gelmiştir. Bu durum Hz. Peygamber'in 'Benden sonra peygamber yoktur' hadisiyle izah edilebilir. Başka bir yorumla Hz. Peygamber kıyamet peygamberi olarak bütün alanlarda sonuncu olmayı temsil eder. Bu durum yani bütün zamanlarda ve bütün mekanlarda hakikati getirmiş olmak hiç kuşkusuz birçok sorunu beraberinde getirir. Bunların başında zaman şartlarıyla ilgili hükümlerin başka zamanlara nasıl tatbik edilebileceği meselesidir. Bu sorun İslam geleneğinde hükümlerdeki değişim meselesiyle çözülmek istenmiştir. Bununla birlikte mesele günümüzde daha bariz bir şekilde olmak üzere varlığını sürdürmeye devam ediyor. İkinci mesele ise mekân şartlarıyla sınırlı olmamaktır. Bu ikinci mesele kısmen birinci konuyla yani zamanla birlikte değerlendirilebilir, fakat mekân koşulları özellikle dil ve düşüncenin oluşumu bakımından hususi olarak dikkate alınmaya uygun bir konudur. İslam her yer için geçerli bir inanç ve hükümler getirdiğini kabul eder. Üçüncüsü ise insan ayrımı yapmaksızın bütün insanları kapsamaktır.

Hiç kuşkusuz bu üç madde yani zaman, mekanla sınırlı olmamak ve bütün insanları kapsamak kendi içinde birçok sorunu da beraberinde getirir. Bunlar ise Müslüman düşüncenin ana konularını teşkil eder.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN