Merkel sonrası Türk Alman ilişkileri
Bir önceki yazımda Merkel sonrasında Alman siyasetinin temel özelliğinin siyasi parçalanmışlığın getireceği zayıf koalisyonlar ve buna bağlı olarak ortaya çıkacak olan siyasi istikrarsızlık olacağını belirtmiştim.
Diğer taraftan aşırı sağcı söylemlerin gün geçtikçe daha güçlü bir şekilde Alman siyasetinin merkezine doğru yürüyeceği bir döneme girmiş durumdayız.
Yani bir taraftan aşırı sağcı AfD oylarını arttırarak normalleşirken, diğer taraftan bu gidişatı tersine çevirmek adına CDU/CSU'nun hem söylem hem de politika düzeyinde aşırı sağa doğru kaydığı bir döneme girmiş durumdayız.
Aslında tüm Batı siyasetinde İslamofobi ve kimlik tartışmalarının yönlendirmesiyle Yeşiller ve Sol partiler de dahil olmak üzere tüm siyasetin sağa doğru kaydığına şahit olmaktayız.
Bütün bu resme bakıldığı zaman Almanya'da hem Türkleri hem de Müslümanları zor günlerin beklediği bir döneme girdiğimiz açık.
Batı ve Alman siyasetinde yaşanan bu büyük dönüşümün Türk Alman ilişkileri üzerinde etkilerinin olmaması imkansız.
Zira aşırı sağcı söylemlerin hakim olduğu bir siyasi atmosferde Alman karar alıcıların bir Alman İslam'ı oluşturma ve asimilasyon hedefiyle Müslüman cemaatlerin üzerindeki baskıları arttıracakları açık.
Bu noktada Almanya'daki en büyük Müslüman topluluğu oluşturdukları için Türk cemaatlerin ana hedef haline getirileceğini tahmin etmek güç değil.
Zaten 11 Eylül sonrası Almanya'nın İçişleri Bakanlığı inisiyatifiyle başlattığı İslam Konferansı girişimi ve DİTİB ile ilgili attığı adımlarla bu süreç çoktan başlamış durumda.
Türk Alman ilişkilerini negatif olarak etkileyecek olan bu gelişmelerin Türkiye tarafından uzun vadeli politikalarla dikkatli bir şekilde yönetilmesi elzemdir.
Diğer taraftan böyle bir siyasi atmosferde nüfusunun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu Türkiye gibi bir ülkenin AB üyeliğine Alman karar alıcıların daha güçlü bir şekilde karşı çıkacağı açıktır.
Alman iç siyasetindeki bu gelişmelere bağlı ortaya çıkan bütün bu negatif gelişmelere rağmen geniş jeopolitik resimde Türkiye ve Almanya'yı birbirine yakınlaştıran ve daha çok işbirliğine zorlayan birçok faktör bulunmaktadır.
Bu noktada Türkiye, Almanya ve AB'nin Amerika ile yaşadığı sorunlar, Avrupa üzerindeki artan Rusya baskısı, terörle mücadele ve mülteci meselesini zikretmek gerekir.
Yeni dönemde Almanya'nın asimilasyoncu politikaları ve İslamofobik tutumu nedeniyle Türk Diasporası maalesef Türk Alman ilişkilerinde bir köprü görevi görmek yerine sorunlu bir alan olarak kalmaya devam edecek gibi gözüküyor.
Diğer taraftan jeopolitik düzlemdeki hayati çıkarlar ikili ilişkilerin temelini oluşturacak gibi gözüküyor. Bu noktada iki aktörün de diaspora ile ilgili anlaşmazlıkları krize sürüklemeden yönetmeleri dış politikadaki ortak çıkarları açısından elzemdir.
Enes Bayraklı
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Merkel sonrası Alman siyasetini istikrarsızlık bekliyor (02.11.2018)
- Havalimanı değil, bağımsızlığımızın nişanı bir “zafer anıtı!" (29.10.2018)
- Cumhurbaşkanı’nın Kaşıkçı cinayeti açıklamalarındaki kritik dört nokta (24.10.2018)
- Prens Selman'ın koltuğunu koruması artık çok zor (19.10.2018)
- Bavyera seçimleri ve Alman siyasetinin geleceği (17.10.2018)
- Türk-Alman ilişkilerinde beyaz sayfa (04.10.2018)
- Fırat Kalkanı'ndan İdlib’e Suriye politikamız (21.09.2018)
- Türkiye-Avrupa Birliği yakınlaşmasının nedenleri: Mülteciler (15.09.2018)