Ezana saygısızlık daha büyük bir soruna işaret ediyor
Türkiye, 8 Mart Kadınlar Günü dolayısıyla Taksim'de gerçekleştirilen yürüyüş sırasında yaşanan olayla çalkalanıyor.
Protestolar devam ederken inşaatı devam eden Taksim Camii'nden yatsı ezanı okunmaya başlıyor.
Bazı protestocular ezanı duymalarına rağmen, kimi zaman ıslıkları ve seslerini daha da yükselterek protestoya devam ediyorlar.
Olayın gerçekleştiği yer sıradan bir mekân ve ezanın okunduğu cami herhangi bir cami değil.
Sembolik olarak değeri çok yüksek, Türkiye'deki toplumsal kamplaşmanın tam göbeğinde yer alan bir mekan.
Çevrecilik ile başlayan ve sonrasında mevcut iktidar üzerinden dindarlara ve İslam'a yönelik bir nefret kampanyasına dönüşen Gezi Parkı olaylarının yaşandığı Taksim Meydanı ve Türkiye'deki bağnaz laiklerce yıllarca karşı çıkılan Taksim Camii söz konusu olan.
Göstericilerin ezanı duymamaları mümkün değil, zira hemen yanı başlarındaki camiden okunuyor.
Dolayısıyla bir kısım göstericinin hem ezan sesini bastırmaya çalıştığı hem de Taksim Camii'ne yönelik tepki gösterdiği açık.
Bazıları ezan devam ediyorken protestoya ara vermenin bir tercih meselesi olduğunu iddia ediyorlar.
Halbuki dindar olsun olmasın Türk toplumunun kahir ekseriyetinin üzerinde ittifak ettiği temel meselelerden birisi de Cami'ye, Ezan'a ve Bayrak'a saygı gösterilmesidir.
Bundan dolayı dindar olsun olmasın Türkiye'de insanlar ezan okunurken müzik dinliyorlarsa müziği kapatır, yatıyorlarsa toparlanırlar, hatta meyhanede içkisini içen de rakısını masanın altına indirir.
Ramazan da oruç tutulmasa bile oruç tutanlara saygı gösterilir, yanlarında yenilip içilmez.
Bütün bunlar mahalle baskısından dolayı değil, aileden öyle görüldüğü için bu ülkenin geleneklerine, göreneklerine, dinine ve kültürüne saygı duyulduğu için yapılır.
Ama Türkiye'de maalesef son dönemde bazı marjinal kesimlerin İslam'a ve Müslümanlara yönelik nefret söylemlerinin arttırdığını ve ülkemizin ortak değerlerini açıktan ayaklar altına almaktan çekinmediğini görüyoruz.
Bundan dolayı bir taraftan bir vakıfta yaşanan tekil bir olay üzerinden tüm dindarlar sapık ya da bir belediye başkanının yolsuzluğu üzerinden tüm dindarlar hırsız ilan ediliyor.
Diğer taraftan 15 Temmuz gecesi sela okuyan müezzinler darp ediliyor ya da başörtülü kadınlar sokakta yürürken veya bir kafede oturuyorken dış görünüşlerinden dolayı sözlü ve fiziki tacize uğruyorlar.
Bu saldırıların bir kısmı öteden beri İslam'a, Müslümanlara ve İslam kültürüne düşman olan militan laikçi marjinal bir grup tarafından yapılıyor.
Diğer kısmı ise mevcut iktidara yönelik tepkisini İslam dinine ve dindarlara yöneltmiş olan muhalefet içerisindeki marjinal bir grup lümpen tarafından gerçekleştiriliyor.
Halbuki ne bütün dindarlar AK Partili ne de bütün sekülerler CHP'li.
Buradaki sorun muhalefetin liderliğine oynayan ve sesi çok çıkan çevrelerin bu ülkenin değerleri ve kültürü ile kavgalı militan laik ve lümpenlerden oluşması.
Bundan dolayı 8 Mart akşamı Taksim'de yaşanan olay çok daha derin bir meseleye yani bu azgın azınlığın İslamofobik zihin dünyasına işaret ediyor.
Türkiye'yi kamplaştıran esas mesele de öteden beri bu İslam düşmanlarının İslam'a ve Müslümanlarına yönelik nefretlerini irtica ile mücadele ve benzeri kisveler altında devam ettiriyor oluşudur.
Enes Bayraklı
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sisi’nin AB’si (28.02.2019)
- Almanya’da NSU terör örgütü ve Neo-nazileri kim koruyor (16.02.2019)
- Avusturya’daki bozkurt ve rabia yasağı neyi hedefliyor? (14.02.2019)
- Avrupa çatırdarken (10.02.2019)
- PKK için Suriye'de çember daralıyor (24.01.2019)
- Seçim güvenliği tartışmaları neye hizmet ediyor? (18.01.2019)
- Avrupa'nın krizi: Brexit (17.01.2019)
- Mülteci meselesini kim kaşıyor? (14.01.2019)