Yola nasıl gidilir?
Gazali hac yoluna girecek kişinin evvela tüm günahlarından tevbe ederek arınmasını söyler. Emanetler ödenmeli, geride bırakılanların nafakası temin edilmeli, zamanında yapılmış haksızlıklar varsa cümlesiyle helalleşilmelidir. Yola girmeden önce sadakalar vermeli ama hepsinden önce "evvel refik sonra tarik" kuralınca yol arkadaşını dikkatle seçmelidir. Bakalım şimdi Gazali'ye göre hac yolcusunun arkadaşı nasıl olmalıymış: Salih ve hayırsever, unuttuklarını kendisine hatırlatan, hatırladıklarını yapmasına yardım eden; korktuğunda cesaret, acizliğinde kuvvet, sıkıntı anında sabır tavsiye eden bir arkadaş… (Böylesini nerede bulmalı derseniz dikkatlerimizi bulmaktan önce olmaya yöneltelim derim. Çok çok sevdiğim bir söz der ki: Gökteki kuşlar bile yerdeki benzerlerinin yanına konarmış.)
Arkadaşı bulduk, üzerimizde hakkı olanlarla (ki bunlar tanıdığımız herkes demektir) helalleştik, günahlara tevbe istiğfar ettik sıra yola çıkmaya geldi. Evden çıkmadan iki rekat namaz kılmalı sefer duasını okuyup yola girmelidir. Gazali imkan bulanın hacca yaya olarak gitmesini tavsiye eder. (Biz bunu geçtik bari hacda yürünecek yerlerde yürüyebilecek kadar idmanlı olun demekle iktifa ediyoruz.) Evin kapısından çıktıktan sonra artık dünya arkada kalmıştır. Şeytanın vesvesesinden Allah'a sığınmalı, kalp ve dil zikirle dolmalı, iniş biniş v.s. her hareket tekbirlerle tehlillerle dualarla yapılmalıdır. Tüm himmet Allah'ın rızasına yönelmeli, adeta istediğini elde etmeyi mutlaka aklına koyan biri gibi o kapıdan affolmadan ayrılmamaya azmetmelidir.
Yola çıkmadan sadakalar verileceği gibi yol boyunca etrafındakilere yedirip içirmek, haremeynin fakir fukarasına ihsanda bulunmak üzere fazladan infak kesesi düzmelidir. Kendisi için asla israf etmemeli ama sadaka ve ihsanlarda cömert olmalıdır. Gazali burada hayat boyu düstur olacak şu sözü aktarır: İsrafta hayır, hayırda da israf yoktur. Bu meyanda süslü püslü kıyafetleri ve çeşit çeşit yemekleri de haccın ruhu ile bağdaşmaz bulur. Böyle yapanların mütekebbir ve müsrifler defterine yazılacağını söyler. Hac yolunda kişinin malına veya bedenine bir zarar isabet etmesini ise o kişinin haccının kabul olunacağına delil sayar. Zira der, hac yolunda musibet cihad yolunda çekilen sıkıntı ve meşakkatler mesabesindedir. (Kur'an'da ekseriya haccın cihadla bir arada zikredilmesi de buna işarettir.)
Hac yolunun adabında en mühim nokta diline hakimiyettir. Her türlü kötü ve kırıcı söz, tartışmanın her çeşidi ve cinsellik içeren telmihler yol boyunca yasaktır. Çünkü bu haller güzel ahlaka aykırıdır ve himmeti dağıtır. Bu yolda gereken güzel ahlak kimseye eziyet etmemek ve sana yapılan eziyet sebebiyle de kimseyle tartışmamak; Allah'ın beytini ziyaret eden herkese kanatlarını germektir. Bırakın insanları, Gazali bir hayvana binerek hac yoluna çıkana hayvana nasıl davranılacağına varıncaya kadar konuşur ve "bineğe şefkat göstermek" diye bir başlık açar. Burada ölüm döşeğinde devesiyle helalleşen Ebu'd-Derdâ'yı örnek verdikten sonra her ciğer sahibinden sorumlu olduğumuzu söyler. Peki bu güzel ahlak sadece hacca gidip gelene kadar mı lazımdır? Elbette hayır! Gazali'ye göre kişinin haccının kabul olunduğunun alametlerinden biri de eski günahlarını terk etmesi, boş insanları bırakıp salih dostlar edinmesi, vaktini gafletle geçirmek yerine zikir ve irşad meclislerine devam etmesidir. Yani kabul olunan hac bizi dönüştüren hacdır.
Haccın bu dönüştürücü gücü onun önceki milletlerin dinlerinde bir erdem vesilesi olan ruhbanlığın (Maide 5/82) yerine geçmesinden gelir. Gazali bu durumu şöyle açıklar: "Bilmiş ol ki, Cenab-ı Hakk'a ancak şehvetlerden uzaklaşmak, lezzetleri azaltmak ve zaruri ihtiyaçlarla yetinmek suretiyle vasıl olunur. Bir kimse bütün hareket ve sekenelerinde her şeyden tecerrüd ederek (yani tüm davranışlarında bütün maksatları bırakıp) kendini sadece Allah'a adamakla o makama varır. İşte bu mertebeyi elde etmek için eski milletlerin ruhbanları halktan kaçınarak dağ başlarını ihtiyar etmiş ve bunu Allah ile ünsiyet peydah etmek için yapmışlardır. Bu devir inkıraza uğradıktan sonra Cenab-ı Hak Peygamberi Muhammed Mustafa'yı ahiret yolunu ihya etmek üzere gönderdi. Geçmiş milletlerin mensupları Hazreti Muhammed'e İslam dininde ruhbanlık ve din adına seyyahlık olup olmadığını sorduklarında Allah Rasulü ruhbanlık yerine bize cihad ve haccın verildiğini söyledi. Bu Cenab-ı Hakk'ın bu ümmete büyük bir nimet ve ihsanıdır." Bunun için Gazali'ye göre haccın evveli bu anlayışa ulaşmak, yani haccederken aslında ne yaptığının farkında olabilecek bir bilince ulaşmaktır. Bu da haccın dindeki yerini kavramadan olmaz. Bunu kavrayan ona karşı dayanılmaz bir şevk duyar, engelleri gidermeye çalışır, haccın bütün erkanını azimle yerine getirir. Burada ilginç bir şekilde haccın ruhunu ancak sadakat ve zeka sahiplerinin anlayabileceğini; kendisinin açıklamalarının da sadece düşünen ve ibret alan insanların işine yarayacağını vurgular. Bunun için de haccın sırlarını anlatmaya fehm (idrak), şevk (arzu) ve azmi (kararlılık) anlatarak başlar. Şevk idrake bağlıdır. Kişi haccın anlamını idrak ederse ona şevk duyar ve o yorucu (ve insan aklına kalsa anlamsız birçok hareketten oluşan) ibadeti yapacak azme de ancak bu idrak ve şevkten sonra ulaşır. Ahrete ve orada Rabbi ile buluşacağına iman eden kul bu buluşmanın dünyadaki tezahürüne de şevk duyar. Nasıl aşık maşukunun uzaktan yakından ilgili olduğu her şeye müştaksa Allah aşığı olan da Rabbe izafe edilerek "Beytullah" denmiş olan Kabe'ye sırf bu izafet sebebiyle müştaktır. (Belki de bu yüzden tavaf edenleri, bir anlığına da olsa sevdiğini görebilmek için evinin etrafında dönüp duranlara benzetirim.)
İşin başına bu idrak ve şevki koyan Gazali'ye göre diğer ibadetlerdeki hikmetler aklın idrak edebileceği türden olduğu için insan doğal olarak onlara meyledebilir. Zekatın şefkat, orucun irade, namazın tevazu ve boyun eğiş sağladığı açıktır. Manası akıl tarafından idrak edilen davranışlara insan tabiatı biraz da olsa meyleder; bu meyil de o emirlere uyulmasını kolaylaştırır. Fakat haccın erkanına baktığımızda akıl bunlardaki sırları hemen çözemediğinden hac insanın Allah'a karşı kulluğunun kemalini gösterir. Zira onda tam bir teslimiyet vardır. İbrahim'in, İsmail'in ve Hacer'in teslimiyetinin kuşaklar boyunca insanlığa aktarıldığı bir mecradır hac.
Devam edecek…
Fatma Bayram
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.