Mekke'nin çobanlığını yapıyordu. Arkasını dayayacak güçlü bir ailesi, güveneceği bir serveti ve gurur duyacağı bir bedeni yoktu. Aksine bacakları adeta bir oklava inceliğinde, çelimsiz ve ileri gelenler nazarında değer verilecek hiçbir şeye sahip olmayan biriydi. Ama ilk görüşte kimsenin fark etmediği bir hasleti vardı: Sağlam karakter.
Onun sağlam ve cesur karakteri daha gencecik bir delikanlıyken belliydi. Çobanlık yaptığı günlerden birinde ıssız bir vadide yanına gelen iki heybetli adam ondan süt istemişler o da sahibinin izni olmadan veremeyeceğini söylemişti. Konuştuğu iki kişiden birinin Rasulullah diğerinin ise Ebû Bekir olması onun cevabını etkilememişti.
Hakkı söyleme konusunda kimseden çekinmemek onun için o kadar kolay bir şeydi ki altıncı kişi olarak İslam'a girişinden bir süre sonra sahabeler "içimizde soyu sopu kuvvetli biri olsa da şu Mekkelilere Kur'an okusa" dediklerinde içlerinde büyük büyük sahabelerin olduğu topluluktan bir o çıktı en çelimsizleri olduğu halde…
Müslümanların Mekke'deki en zor günleriydi. Hz. Ebû Bekir gibi herkes tarafından sevilen bir insan dahi Mekke'yi terk etmek için yola çıkmış, bir kabile reisinin "senin gibi bir adam bir şehri terk etmek zorunda kalırsa oraya bela iner" deyip onu himayesine aldığını ilan etmesi üzerine geri dönmüştü. O ise kabilesi zayıf, hamisi yok, kendisi çelimsiz bir çobandı. Ama dimdik Kabe'ye yürüdü ve müşriklerin gözlerinin içine baka baka Rahman Suresi'ni okudu. Bir an durakaldılar. Cesaretine şaştılar. Bir çoban bütün Mekke reislerinin karşısına geçmiş, onların şiddetle karşı oldukları bir metni yüzlerine karşı okuyordu. Sonra hep birlikte üzerine hücum ettiler. Yüzü gözü kan revan içinde kaldı ama o okumaya devam etti. Ne kadar okumak istiyorduysa o kadar okudu. Sahabenin yanına döndüğünde "Vallahi benim gözümde Allah düşmanları hiç bu kadar zavallı olmamışlardı. İsterseniz yarın da gidip aynı şeyi yapayım." diyecek bir yüreği olan dev adamdı o!
Aradan yıllar geçmiş, Bedir'de Rasulullah'ın en büyük düşmanı ebû Cehil'i ağır yaralı olarak yerde yatarken görmüş ve ayağını göğsüne koymuştu. Ebû Cehil yattığı yerden "Ey koyun çobanı! Pek sarp bir yere çıkmışsın. Ben şimdi ölüyorum. Fakat Muhammed'e haber ver, onun en büyük düşmanı olarak ölüyorum." demişti. Bunu duyan Efendimiz "Benim firavunum Musa'nın firavunundan daha şiddetli" buyurmuştu. İşte o böyle küfürleri şedid bir topluluğun yüzüne karşı (onların güçlerini ve kendisine yapabileceklerini hiç umursamadan) Kur'an okuyordu.
Hayatı boyunca insanları "imme'a" (silik, düşük,fırsatçı, çıkarcı, eyyamcı, karaktersiz, kararsız, zayıf ahlâklı kişi) olmamaları konusunda uyarmıştı. Biz de bugün çocuklarımızı ezik, silik, karaktersiz ve kararsız olmamaları konusunda uyarıyoruz. Bugünün çocukları da kendilerine kimseyi karıştırmama ve özgürlüklerini sonuna kadar kullanma konusunda çok kararlılar. Özet olarak "bana karışma" onların ortak sloganı. Ama o bu cesaret ve özgünlüğün nerede kullanılması gerektiğini şöyle ifade ediyordu: "Sakın insanlar ne yaparsa ben de öyle yaparım demeyin! Bütün insanlar küfre dönse ben müslüman kalmakta kararlıyım deyin!"
Sahabe içinde Kur'an'ı en iyi bilen dört kişiden biriydi. Kur'an'a çok düşkündü, sesi de çok güzeldi ve çok güzel Kur'an okurdu. Şimdi bize "Kur'an, Kur'an" diyenlerin Kur'an'ın dilini bilip bilmedikleri, hatta namazları sahih olacak kadar Kur'an okuyup okuyamadıkları meçhulken o Peygamberimizin kendisinden Kur'an dinlemek istediği kişiydi.
Peygamberimiz'in o kadar yakınında bulunur ve evine o kadar çok girip çıkardı ki bilmeyenler onu ehli beytten sanırlardı. Efendimizin hususi eşyalarını taşır ve daima yanında yürür, zorunlu olmadıkça ondan asla ayrılmazdı. Henüz hayatta iken cennetle müjdelenmiş, Efendimizin sırdaş edindiği ve itina ile yetiştirdiği çok değerli bir kimseydi. Adeta Efendimizin gölgesiydi. Bedir günü düşman ordusunu gören Peygamberimiz Rabbine zafer için yalvarırken o hemen yanı başındaydı. Uhud ve Huneyn gününde Efendimiz savaş meydanında birkaç kişiyle kaldığında yine yanındaydı. O çelimsiz vücudun içinde dev bir yürek, o oklava gibi bacaklarda asla gevşemeyen sağlam bir duruş vardı. Mekke'nin fethi için yola çıkıldığında bir mola sırasında herkes hurma ağaçlarına tırmanmışken o da Efendimiz'e hurma takdim etmek için bir ağaca tırmandı. Bacaklarının inceliği gülüşmelere neden olunca Efendimiz şöyle buyurdu: "Onun bacakları mîzanda Uhud dağından bile daha ağır olacaktır."
Sahabe içinden Efendimizin huyuna suyuna en çok kim benziyor diye soranlara hep onun adı verilirdi. Hayatını Kur'an'a adamış, Rasulullah'ın yanından hiç ayrılmamış, onun huzuruna teklifsiz girip çıkacak kadar ona yakın olmuş bu genç "Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın Kitabı'ndan hiçbir sûre yoktur ki, onun nerede indiğini en iyi bilen ben olmayayım! Hiçbir âyet yoktur ki, niçin indiğini en iyi bilen ben olmayayım. Develerin ulaşabileceği yerde Allah'ın Kitabı'nı benden daha iyi bilen birinin olduğunu bilsem, mutlaka deveye binip ona giderdim." diyen biriyken Rasullullah'ın sözlerini de muhafaza edip aktarmış; hadis rivayet ederken benzi solup renkten renge girse ve çoğu zaman "Rasulullah şöyle buyurdu" diyemese de ondan bugüne 848 hadis ulaşmıştır.
Tefsir ve Hadis ilmindeki bu mümtaz yerine ilaveten fıkıhta da önde gelen sahabelerdendi. Hz. Ömer onu Kufe'ye muallim olarak gönderdiğinde Kufelilere hitaben bir mektup yazdı ve onu oraya göndermekle onları kendisine tercih etmiş olduğunu söyledi. Yetiştirdiği öğrenciler Kufe ekolünün ve doğal olarak Hanefi mezhebinin ataları oldular.
Gençler! Yüreğinize cesaret, aklınıza kuvvet, bacaklarınıza Uhud sağlamlığı gelsin isterseniz adı Abdullah b. Mes'ud, lakabı (Abdullah b. Abbas'la beraber)"Kur'an'ın tercümanı" olan bu gencin öncelikleri neymiş, ömrünü nerelerde harcamış, bu kuvveti nereden bulmuş bir bakın bakalım. Öncelikleri ile vakitlerini harcadığı yerler birbirine uymayanlarımız da iradelerini bir yoklasınlar. O, Rabbine sık sık şöyle dua edermiş: "Allah'ım! Senden geri dönüşü olmayan bir iman, tükenmeyen nimetler ve ebedi cennette Rasûlün Muhammed'in dostu olmayı isterim." Ben de "Allahım senden gençlerimizin kalbini oyunlardan soğutmanı diliyorum" diye dua ediyorum.