Tartışıp durmayın, yetti artık!
İlahiyatçılar ilahiyatçılarla, herkes ilahiyatçılarla tartışıyor...
Tarihçiler tarihçilerle, herkes tarihçilerle tartışıyor...
Hekimler hekimlerle, herkes hekimlerle tartışıyor...
Sonuç?
Kulakları sağır eden, zihni bulandıran bir patırtı, ardından gelen büyük bir boşluk duygusu.
O kadar mı?
Hayır!
Muhafazakar muhafazakarla, liberal liberalle, Atatürkçü Atatürkçüyle, milliyetçi milliyetçiyle, sonra hepsi birbiriyle kıyasıya tartışıyor.
Tartışmak için tartışılan bir ortamda iddia, bilgi, fikir yaşar mı?
Milli spor olup çıktı tartışmak.
***
Artık durup ciddi ciddi içimden sormaya başladım...
Bir sihirli el 2011'den geriye, yani Twitter'ın Türkiye'de yaygınlaşmaya başlamasından önceye döndürseydi hepimizi, daha iyi olmaz mıydı?
Hatta Facebook'tan da önceye gitsek?
Hep aklıma Elias Canetti'nin sözü geliyor: "Sadece ve durmaksızın tartışacak kadar sersemlemiş insanlar..."
Bu kadarla kalsa, ona da kabul!
Gelip geçer diye, şimdi sersemledik belki ama sonra açılır, uyanırız diye avunacağım.
Fakat esas hikaye tartışa tartışa aramıza ayrılık girmesinde...
Hiç umursamadığımız konularda taraf olduk.
Acil önemi olmayan meseleleri acil kılıp karşılıklı restleştik.
Fikir tartışmalarını futbolun ezeli rekabetine çevirdik.
En fenası, dine, diyanete ilişkin konularda tartışıp kapışmalara doyamıyoruz ki, nifak dediğin buradan yürür.
Şimdi kalkıp "yeter yahu!" diye haykırsam; "bitsin bu sosyal medya!" desem haksız mıyım?
***
Biliyorum...
Ne sosyal medyadan ne de dijital paylaşım ortamından geri dönüş yok!
Bu konuda önlemlerden söz etmek bile boş iş. (Bu konuda ilerde daha kapsamlı yazacağım.)
Elbette yakınmak yerine sosyal medyayı "yönetme"yi öğrenmemiz gerekiyor.
Ama işte dikişi tutmamış, adabı oturmamış ne kadar yönümüz varsa, ortaya çıkıverdi. En azından bunu kabullenmeliyiz.
Hepsini geçtim...
Yahu hayatında Twitter'a girinceye kadar hiç dert etmediğin bir meselenin nasıl "uzmanı" olup çıkıyorsun?
Normal hayatta hiç kavga etmediğin konuları neden şimdi kanlı bıçaklı kavga konusu haline getiriyorsun?
Delirdin mi?
Delirdik mi?
***
AYNA
Nasıl ki ölçülmemiş kumaşı biçmek olmaz ise, dizilmemiş sözü de söylemek gerekmez. ŞİRAZLI SADİ
Haşmet Babaoğlu
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Zaman gelip geçerken: Alınganlık (22.12.2018)
- Manyaklığı tanıyalım (20.12.2018)
- Altını çizdiğim satırlar - 55 (16.12.2018)
- Hayat gelip geçerken: Çarşılarda akşam... (15.12.2018)
- Nüfus korkusu... Yalanlar, şüpheler... (14.12.2018)
- Hepsi yalan, bir Mars mı gerçek? (11.12.2018)
- Sahnenin arkasında ne oluyor? (10.12.2018)
- Altını çizdiğim satırlar-54 (09.12.2018)