Bir sineğin bir kartalı devirdiği dünya
Üstad Ekrem Demirli son yazısında gözle görünmeyen bir virüsün koca ülkeleri batma noktasına getirmesine ve güçlü ve sağlıklı olduğunu düşünenlerin kendilerini korkudan eve hapsetmesinden hareketle Yunus Emre'nin meşhur şathiyesini hatırlattı bizlere.
Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu
Demirli, bu beyitte ilahi tecellilerin gücüne vurgu yapıldığını zikrettikten sonra malum ve meşum virüs olaylarını bu beytin yardımıyla açıklıyor. Ben de Ekrem Demirli'nin bıraktığı yerden devam ederek meseleye bizden öncekilerin yaptıkları yorumlarla devam edeyim.
Bu beyit Yunus Emre'nin;
Çıktım erik dalına anda yedim üzümü
Bostan ıssı kakıyıp der ne yersin kozumu
Beytiyle başlayan meşhur şathiyesinin beşinci beyti. Bu şiir başta Niyazi Mısrî ve İsmail Hakkı Bursevî olmak üzere birçok mutasavvıf tarafından şerh edildi. Bu şerhlerin bir kısmı da yayınlandı.
Niyazi Mısrî'ye göre Yunus Emre bu beyitte kartal ile üç grup insanı kasteder. İlki makam ve mevkilerine güvenen tekebbür ehlidir. İkincisi dinin görünüşüne olduğundan fazla önem verdiğini gösteren ama özüne mütallık hususlarda bir şey yapmayan gösteriş düşkünü ve riyakar dindarlardır. Üçüncüsü de dervişleri hor ve hakir görenlerdir. Sinek ise bu üç grubun hor ve hakir gördüğü miskin dervişler, zayıf ve fakir kimselerdir. Ama Fuzulî'nin dediği gibi;
Hakîr bakma bana kimseden sağınma kemem
Fakîr-i pâdişâh-âsâ gedâ-yı muhteşemem
Bu kimseler padişahlar gibi fakirlerdir, muhteşem dilencilerdir, Allah dostlarıdır. Görülen toz ise bu fakir ve zayıf dervişlerin kendilerinden katbekat kuvvetli ve zengin olduklarını düşünen kartalları devirmesidir ve tarihte örneği çoktur.
Bursevî meseleye Niyazi Mısrî'den farklı bir zaviyeden bakar. Ona göre sinek de kartal da insanın hallerindendir. Kartal insanın haktan ve hakikatten en çok uzaklaştığı yukarıda sıralanan üç grubun müşterek halidir ve bu halin iki özelliği vardır. Biri kibir, diğeri de merhametsizliktir. Bursevî'nin kartalın kendisine benzettiği vicdansız ve merhametsizlik hali veya inançsızlık hali kişinin başından geçen bir olay, duyduğu bir söz ve şahit olduğu bir şey ile değişebilir, o taş gibi kalp yumuşayıp lokum gibi olabilir.
Bir diğer yorum dervişin süluku ile ilgilidir. Bir derviş sülukunda, ariflerin satrancında da gösterildiği gibi kişi terakki eder, kartallar gibi yükseklere çıkar. Ancak küçük bir nesneye meyil verir, kendini ve mertebesini unutup değeri sinek kadar olmayan küçücük bir hata, sıradan insanlar için herhangi bir olumsuzluk ifade etmeyen küçük bir söz veya değersiz bir davranıştan dolayı tenezzül bulup yerlere düşer. O yüzden kartal oldum dememeli, an gelir, sinek gibi küçük bir hal seni o yükseklerden alır, yerlere yapıştırır, demek istemektedir.
Bir diğer husus ise bazı marifet sahibi dervişlerin ve gönüller sultanı ehl-i kemalin önemsiz görünen sözlerinin nice anlı şanlı alimlerin sözlerinden daha değerli ve tesirli olmasıdır. Hâl ehli kîl u kâl ehlinin tozunu attırır.
Yunus Emre kanaatimce bu beyti söylerken kartal ve sineği Nemrut hikayesinden mülhem yazdı. Malumunuz Nemrut'un hayatında her iki hayvan da mühim bir rol ifâ eder. Nemrut, Allah ile savaşmak için kartalların bağlandığı sepet ile göklere yükselir. Ama en sonunda kulağından veya burnundan giren bir topal sinek helakine sebep olur.
Farklı bir açıdan değerlendirdiğimizde kartalın insanı kibire sevk eden ilmi olduğu, sineğin ise o bilgileri sorgulatan ve kişiyi mahveden vesvese olduğunu da söyleyebiliriz.
Yunus Emre bize ne ilmine ne ibadetine ne de malına güven diyor. Gün gelir küçük gördüğün biri veya önemsemediğin bir şey seni helak eder. Eğer hilm yoksa ilim faydasızdır. Eğer sadaka yoksa zenginlik hamallıktır. Eğer samimiyet yoksa ibadetler beyhudedir.
Bir husus daha var. Yunus Emre'nin "ben de gördüm tozunu" demesi de boşuna değil. Belli ki başından geçmiş. Kartal iken tozlara bulaşmış. Kendisi bir kadı iken, bir medreseli iken hor ve hakir gördüğü bir dervişe bende olmuş, Taptuk Emre Yunus'un tozunu attırmış, Yunus'un o kartal gibi mağrur halinden eser bırakmamış.
Bir diğer güzel örnek de Üftade'nin üftadesi Mahmud'un aziz olmasıdır.
Ez cümle kartallığınıza güvenmeyin, bir sinek gelir, tozunuzu attırır. Nâbî merhumun dediği gibi;
Çok da mağrûr olma kim meyhâne-i ikbâlde
Biz hezârân mest-i mağrûrun humârın görmüşüz
Bir gün eyler dest-beste pâygâhı câygâh
Bî-aded mağrûr-ı sadr-ı itibârın görmüşüz
(İkbal meyhanesinde kendine fazla güvenip gururlanma, kendini beğenme. Biz mağrurluk sarhoşluğu ile başı ağrıyan binlerce kişi gördük.
Gün gelir işgal ettiğiniz makamınız ayaklarınızın bağlandığı yer olur, zindanınız olur. Biz itibarın en tepesinde iken mağrur olup daha sonra zelil olmuş nice kimseleri gördük.)
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Dünyaya Geldim Gitmeye’den inci mercanlar (23.03.2020)
- Miracı daha iyi nasıl öğreniriz? (21.03.2020)
- Bedr’in Aslanları (18.03.2020)
- Akademisyen ve tatil (15.03.2020)
- İstiklal Marşı’nın diğer milli marşlardan farkı ne? (12.03.2020)
- Eğitime ara vermeye hazır mıyız? (09.03.2020)
- Şehitler tepesi boş değil (06.03.2020)
- MEB'in sessiz devrimi: EBA (04.03.2020)