Böyle olur şuaranın atışması
Şairler arasındaki tartışmaları takip etmek zevkli olur ve öteden beri okumayı birbirlerine yazdıkları şiirleri okumayı severim. Birini sizinle paylaşayım, bakalım bana hak verecek misiniz?
16. asrın önde gelen üç şairinden birinin, belki de birincisinin, gerçi Hayâlî Bey için daha büyük şairdir diyenler de vardır, Bâkî olduğu konusunda edebiyat tarihçileri hemfikirdir. Bâkî'nin sınıf arkadaşları, kendisi gibi ileride meşhur olacak Nev'î, Üsküplü Vâlihî, Edirneli Mecdî, Hoca Sâdeddin, Karamanlı Muhyiddin gibi âlim ve şairlerdir.
MÜLâZIMLAR ARASI REKABET
Bâkî'nin yaşadığı çağda, medresede mezunlarının mülâzemet adı verilen müderris ve kadı olmak için sıra bekleme düzeni vardı. Medrese sayısının artması ile mezun sayısı da çoğalınca birikmeler olur. Bunun üzerine, medreseden mezun olan dânişmendlerin âdil bir şekilde göreve başlamasını sağlamak için sıra bekleme düzeni getirilir. Sıraya giren danişmende mülâzım, mezun olduğu tarihten atanacağı güne kadar geçen süreye de mülâzemet süresi denilir.
Bâkî ve arkadaşları da mezun olunca mülâzemet defterine adlarını kaydederler ve sıralarını beklerler. Nev'î, defterde adı Bâkî'den sonra olmasına rağmen ondan önce müderris olarak atanır. Eh Bâkî'yi kızdırmak için eline bir fırsat geçmiştir ve o bunu hiç kaçırmak istemez:
Meclis-i nazmı tamâm etdim selâm olsun sana
Nev'îyâ yâ hû bugün uşşâka bâkîler geri
Nazım meclisini tamamladım, mezun oldum, sana da geride kalanlara da selâm olsun. Ey Nev'i, bugün geride kalan âşıklara Allah'a ısmarladık, elveda deme zamanı.
Bu beyti gören, işiten ve okuyan Bâkî, bozulur haliyle. Arkadaşının kendisini küçük gördüğünü ve laf çaktığını düşünür ve biraz da üzülür. Bu beyte hemen cevap vermez ama unutmaz da.
Bâkî'nin yaşadığı devir, ulema ailelerin çocuklarının da ulema olduğu zamanlardır. Nev'i'nin babası kadı iken Bâkî'nin babası Fatih Camii müezzinidir. Dolayısıyla ulema çocukları arasında yükselebilmesi, arkasında sağlam bir dayanak bulması ile mümkündür. Bâkî'nin ise kendini destekleyecek bir ailesi yoktur. Tüm gücünü kendi zekâsından alır. O da bu zekâsını sonuna kadar kullanır.
Mülâzım olarak sırasını bekler, şiir söylemeye devam eder. Yazdığı şiirlerden birini okuyan Kanûnî, defterde ismi ondan önce yazılı birkaç mülâzım olmasına ve Rumeli kazeskerinin düzeni bozacağı endişesiyle karşı çıkmasına rağmen Bâkî'yi, maaşını kendi cebinden vermek koşulu ile, Silivri'deki Pirî Paşa Medresesi müderrisliğine tayin ettirir. Müderrisliğe atanan Bâkî, Nev'î'nin beytini unutmadığını söylediği şu beyitle gösterir:
Semend-i tab'a süvar oldı azm ider Bâkî
Belâgat ehline yâ Hû gönüller alçakda
Bâkî, kabiliyetinin atına binip gidiyor yani zekasının gücü ile atandı ve müderris oluyor. Gönülleri alçakta olan belâgat ehline, yani işi sadece konuşmak olanlara veya araya adamlar sokarak atananlara selâmlar olsun.
Nev'i, Bâkî'nin irâde-i şâhâne ile müderris atanmasını mı kıskandı yoksa yazdığı beyit ağırına mı gitti, bilinmez, hislerine mağlup olur ve Bâkî'yi en zayıf noktasından vurmak ister:
Firâz-ı serve çıkup zaglar salınmakda
Nevâ-yı nâleleri andelîbün alçakda
Servi ağacının tepesinde kargalar salınırken bülbüllerin nağmeleri ise alçakta.
Bâkî'ye karga diyen sadece Nev'î değil ama o kabil eleştirilere alışmış olacak ki kendine karga diyenlerin hepsini susturan şu cevabı verir:
Kesdi ırkın Karga-zâdedür diyen düşmenlerüñ
Zâglanmış bir kılıçdur Bâkıyâ şi'rüñ senüñ
Ey Bâkî, düşmanların, ataların Kargazâde diyerek seni kötüler, aşağılar. Oysa senin şiirin bileylenmiş [keskin] bir kılıçtır.
Şu beyit tek başına Bâkî'nin ne kadar büyük bir şair olduğunu göstermeye yeter. Kesmek, hem arkasından konuşmak hem de kesmek; zağlanmak, hem bileylenmek hem de karga gibi olmak; ırk, hem soy hem damar anlamına gelecek şekilde kullandığı beyit üzerinde düşündükçe başka anlamlar da çıkmakta. Bileylenmiş kılıca benzettiği şiirinin, kendine yapılacak her türlü eleştiriye cevap vermeye hazır olduğunu ve yeteceğini söylemekte. Biz yine konumuza dönelim.
Nev'î, her ne kadar aralarında rekabet olsa da Bâkî'nin ardından mersiye yazacak kadar onu sevmekte ve şairliğine saygı duymaktadır.
Yıkılıp kasr-ı âlemin tâkı
Oda yansın sipihrin evrâkı
İle başlayan terci-bendin vasıta beyti olan şu dizeler;
Yere çal câm-ı şevki ey sâkî
Gitdi bezm-i zemâneden Bâkî
Bâkî zamanımızın bezminden gitti, ey sâkî, şevk kadehini yere çal, artık gerek kalmadı. Onsuz ne meclisin tadı olur ne de yaşamanın.
Derken oldukça üzgün, hisli ve samimidir. Her iki şaire de rahmet diliyorum.
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Edebiyatta kediler yahut kedilerin edebiyatı (04.04.2021)
- Bina yapmak ile kütüphane kurulmaz (01.04.2021)
- Üniversite kütüphaneleri (29.03.2021)
- Günahlardan kurtulabileceğimiz gece: Berat Kandili (27.03.2021)
- Câh ile gelmez fazîlet câhile (24.03.2021)
- İlmi dimağında meknûn bir âlim Mehmet Genç Hoca (19.03.2021)
- Akif’in bestelenmiş tek şiiri (17.03.2021)
- Mi’racı şiirlerden okumak (10.03.2021)