Fethin ilk şehitleri: Şuhedâ Kuyusu
Bugün, İstanbul'un fethinin 568. yıl dönümü. Biz, her ne kadar farkında olmasak da dünyanın en önemli olaylarından birinin yıl dönümü. Hem Batı hem de bizim için çok önemli bir tarih. Roma'nın, Türklerin eline geçmesinin Batı için ne anlam ifade ettiğini Avrupa tarihini çalışanlar çok iyi bilir. Osmanlıları cihan imparatorluğuna taşımasını ise tarihçilerimiz çok iyi bilir.
Bu kutlu fetih birden olmadı. Uzun yıllar süren hazırlık aşaması oldu. Fethe giden yolların taşları teker teker döşendi, ilmik ilmik dokundu. Fetih için yapılan hazırlıklardan biri de bugün Boğaziçi Üniversitesi'nin bulunduğu tepede inşâ edilen tekkenin öncesinde yapılanlar idi.
MAKAM-I ŞUHEDÂ
Fatih'in otağını kurup namaz kıldığı ve fetih duası yaptığı söylenilen yerin adı Duatepe. Aklına İstanbul'u fethetmeyi koyan Fatih, Bizans hakkında bilgi toplamak üzere görünüşte tarım ve hayvancılık yapmak üzere bölgeyi kiralar ve Akşemseddin'in de arkadaşı olan Seyyid Mahmud Bedreddin ve ailesini yerleştirir. Fatih'in buraları kendine teslim edecek kadar güvendiği bu mübarek zât, Seyyid Mahmud Bedreddin, devrinde önemli biri olmalı.
Kaleleri fethetmeden gönülleri fetheden ecdâdımız, Seyyid Mahmud Bedreddin ve dervişlerinin himmeti ve gayreti ile bölge halkının gönüllerini de kazanır. Yardımlarına koşar, ihtiyaçlarını karşılar, yaralarına merhem olurlar.
Görünüşte çiftçilikle uğraşan gerçekte ise bilgi toplayan aile görevini bihakkın îfâ eder. Vaktâ ki Rumeli Hisarı inşaatı başlar, Bizans uyanır ve Mahmud Bedreddin'in sıradan bir çiftçi olmadığı fark edilir. Ani bir baskınla Mahmud Bedreddin ve dervişleri şehit edilir. Şühedâ, şehit edildikleri yere defnedilir. "Hâzâ makâm-ı şühedâ sene 855" yazılı kitabesinden olayın 1451 yılında gerçekleştiğini anlıyoruz.
Prof. Dr. Ahmet Kala, halen kampüs sınırları içinde yer alan "Şühedâ makamı" veya "şühedâ kuyusu" adı verilen şehitliğin ilk toplu şehitlik olduğunu söyler.
Fatih Sultan, İstanbul'u aldıktan sonra bu azizleri unutmaz ve buraya Şehitlik Dergâhı adı verilen bir tekke kurulur. Tekke, 19. asırdan itibaren ise Nâfî Baba Tekkesi olarak bilinir.
Maalesef, şehitlik ve hazîre, 1980 darbesinde Sarıyer Belediye Başkanlığına bakan kişi tarafından dümdüz edilir. Bunun benzerini Yunanistan ve Bulgaristan'daki tekkeler yok edilirken de görüyoruz.
KİMLERİN MEZARI VAR?
Konu ile ilgili çalışmaları olan Prof. Dr. Ahmet Kala, etrafı taş duvarla çevrili alanda bulunan makam için hazırlanmış 1451 tarihli bir makam taşı olduğunu söyler. Yani fetihten iki yıl önce buraya dervişler ve askerler defnedilmiş. O tarihten de önce gelmiş olduklarını düşündüğümüzde fetih hazırlıklarının ne zaman başladığına dair fikir edinebiliyoruz. Sadece makam taşı dikilip şehitlerin ismi yer almadığına göre toplu bir mezarlık olmalıdır.
Prof. Kala, hazîrede altı mezar taşı bulunduğu ve bunların da fotoğraflarının mevcut olduğunu söyler. Üç şehide ait beş mezar taşı ile makam taşı olmak üzere altı mezar taşı kalmış. Fotoğrafı elimizde olan taşlardan ise bugün sadece üçü var, diğer üçü kaybolmuş.
Elimizde olan mezar taşlarına bakıldığında biri tekkenin şeyhine ait. Şeyh Mahmud Bedreddin. Hz. Peygamber'in soyundan gelen bu mübârek zât, Fatih ile birlikte buraya gelmiş. Akşemseddin'in de refiklerinden yani mektep arkadaşı. Belki de ihvânı ve pirdaşı idi. Eğer böyle ise Hacı Bayram Velî, bendelerinden olmalı. Bu durumda Ankaralı Hacı Bayram Velî, İstanbul'un fethini manen ve fiilen desteklediğine dair kuvvetli bir delil olmakta.
Hazîrede mezar taşı bulunan bir diğer şehit, Mahmud Çelebi. Çelebi olduğuna göre okumuş yazmış bir derviş olmalı. Bir de sadece adı yazılı olan Saka Baba var. Ancak bir yeniçeri olduğu düşünülen Saka Baba, eceliyle vefât edip buraya defnedilmiş.
Bu iki taş da bugün kayıp. Elimizde sadece fotoğrafları var. Tekkenin hazîresi ise asırlar boyunca mezarlık olarak da kullanılmış.
NÂFÎ BABA TEKKESİ
Şehitliğin olduğu yerde bir tekke inşâ edildiğinden bahsetmiştik. Konu ile ilgili çalışmaları olan İbrahim Ethem Gören buranın bir Bektâşî tekkesi olduğunu söylüyor. Yüzyıl öncesine kadar ayakta duran tekkenin şeyhlerinden biri de Şeyh Bedreddin'in neslinden gelen Nâfî Baba'dır.
İbrahim Ethem Gören, şehitlikte yapılacak çok iş olduğunu söyledikten sonra sıralar:
Öncelikle bir süre önce başlatılan Rumelihisarı Birleşik Alan Projesi hayata geçirilmelidir. Duatepe, dua mahalline dönüştürülmelidir. Ahmet Nazif Zorlu, köşkünü başka bir sırça saraya nakletmelidir. Namazgâh ibâdete açılmalıdır. Şühedâ Kuyusu, Şeyhler Sofası ve Şehitlik Kabristanlığı ihyâ edilmelidir, bölgedeki köpek barınağı ve Cumartesi pazarı kaldırılmalıdır. Ve dahi bölgedeki kaçak yapılar derhal yıkılmalıdır.
Nasıl yapılır bilmiyorum ama Ayasofya Cami'inin ibadete tahsis edilişini ve Taksim Cami'inin gördükten sonra buranın da bir gün İstanbul'a yakışır bir şekilde bize tarihi unutturmayacak şekilde yeniden inşâ edileceğine inanıyorum.
Dünyanın en güzel şehrini bize armağan eden ve Ali Kuşçu'nun "İmâmu'l-guzât ve mücâhidîn fî sebîli'l-Allah" olarak tanımladığı o kutlu kumandanı ve askerlerini minnet ve şükranla anıyor, aziz hatıraları karşısında hürmetle eğiliyorum.
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Kulak mollası yahut Google Mollası (26.05.2021)
- İyi, doğru ve güzel düşünmek sıradan eylem değildir (24.05.2021)
- Z ama kuşağı değil (21.05.2021)
- Araplar Türkleri sevmez mi? (16.05.2021)
- Bayram namazı salâsı (13.05.2021)
- Masal deyip geçmeyin! (10.05.2021)
- Kadir gecesinde Mevlevîler (07.05.2021)
- Cami cemaati olmak (02.05.2021)