Arama

İsmail Güleç
Mayıs 24, 2021
İyi, doğru ve güzel düşünmek sıradan eylem değildir
Sesli dinlemek için tıklayınız.

İbrahim Kalın, geçtiğimiz günlerde, müsebbibi olmadığı gereksiz bir tartışma ile kamuoyunda yer aldı. Tartışmaya girmeden ve uzatmadan, kendine yakışan bir üslup ve vakar içinde, bilgece sözünü söyledi ve çekildi.

Oysa İbrahim Kalın, gözümüz gibi sakınmamız gereken değerlerimizden. Cumhurbaşkanlığı sözcülüğü gibi önemli bir görevi üstlenen Kalın, dünyanın en zor coğrafyasında bulunan ve dört bir yanı sorunlu ülkelerle çevrili ülkemizin en çok çalışan bürokratlarından biri. Bir başka ülkenin bir sene boyunca karşılaştığı sorunların daha büyükleri ile bir hafta içinde karşılaşan güzel ülkemiz için canla başla çalışan bir devlet görevlisi. Üstlendiği ağır sorumluluğun stresini ve yoğun çalışmanın yorgunluğunu, fırsat buldukça sesi ve sazı ile atıyor.

Bürokrat, diplomat ve sanatçı kişiliğinin yanında akademisyen kimliğini de muhafaza eden İbrahim Kalın, ne ara ve nasıl yazdığını bilemediğimiz kitapları ile de bizi, kendisine hayran bırakıyor.

İbrahim Kalın büyük bir iddia sahibi. İddiası, Batı karşısında yeni şeyler söylemeye çalışması, ayakta durması ve göz hizasında konuşması. Onda bir eziklikle karışık hayranlık göremezsiniz. Hem Batı'yı hem Doğu'yu günümüz ve geçmişi ile biliyor olması ise onun en büyük artısı. Bizde örnekleri pek görülmeyecek şekilde hem tarih hem felsefe alanlarında uzmanlaşması söylediklerini ve yazdıklarını farklılaştırıyor ve değerli yapıyor.

Kalın'ın en son kitabının adı Açık Ufuk başlığını taşıyor. Alt başlığı ise İyi, Doğru ve Güzel Düşünmek Üzerine. Kalın, kitabında düşünmenin ne kadar çileli bir iş olduğunu bize örneklerle anlatmaya çalışıyor. Mefhumların ve kelimelerin aslında ilk başta akla gelen anlamlarından çok daha fazlasına sahip olduğunu bize göstermeye çalışıyor. Aklın, bilginin ve hikmetin sınırlarını ve birbirleriyle olan ilişkileri üzerinde durması, bize hayatı ve anlamını da düşündürtüyor. Hayatın anlamını bilmeden kendimizi bilmemiz, yani bulmamızın mümkün olmadığını anlatıyor bize. Bugün, bizim bilgi dediğimiz malumat yığınını Kalın'ın enformatik çağın enkazı olarak tarifi meseleyi gayet vazıh bir şekilde izah ediyor.

İbrahim Kalın bu kitapta önemsediğim çok önemli iki şey yapıyor. Bir yandan içinde bulunduğumuz dünyanın güncel sorunlarını anlamamıza yardım ederken öte yandan geleceğe ümitle bakmamızı sağlayacak bilgiler veriyor. Bilgi ve iman olmadan bu ikisini yapmanın mümkün olmadığını ifade etmeliyim.

Kitap, "İyi nedir?" "Anlamlı bir hayat yaşayabilir miyiz?" sorularına aranan cevaptan oluşuyor. Bu sorulara tarih boyunca mutlak ve kesin bir cevap veren olmadığı gibi İbrahim Kalın da kesin cevap vermiyor ama bizi arayışına ortak ediyor. Ona göre marifet, bu soruları sorabilmeyi akıl etmek ve daha sonra da cevabını aramaya çalışmak.

Salgın ile iyice yalnızlaşan ve bir tüketici derekesine indirgenen çağdaş bireyin yaratıcı ile başlayan sorunları ve bu sorunların sonucu ortaya çıkan inançsızlık hallerinin toplumu nereye sürükleyeceğini dert edinen Kalın, karşılaşmamız muhtemel ve mukadder sorunlara dikkatimizi çekiyor ve bizi iyi, doğru ve güzel düşünmeye davet ediyor. Çünkü düşünmeden ne yerimizi ne yurdumuzu bulabiliriz.

Modernizmizi, Yaratıcı'nın yerine konulmak üzere üretilen sahte ilahların üretilmesi olarak gören Kalın, akıl, bilim, kültür, tabiat, toplum, devlet, ulus, hümanizm, Geist, spor, eğlence, haz kültürü ve bunların bilumum türevlerinin öldürdüğü Tanrı yerine ikame edilen ve insanı aslından uzaklaştıran küçük tanrılar olarak tanımlıyor.

İbrahim Kalın geleneğin çok önemli bir bilgi kaynağına işaret ediyor kitabında: Sohbet kültürü. Sohbet, birbirine sahip çıkan insanlar arasında olur. Biri birine sahip olunamadığında ise efendilik-kölelik başlar ve insanlar, Kalın'ın ifadesiyle ontolojik olarak fakirleşir. Sohbetten mahrum olmak ise, varlığın dokusunu, kokusunu, sesini, rengini ve ahengini ortadan kaldırır. Bunlar ortadan kalktığında ise kuru bir dünya kalır ve bizi insanlıktan uzaklaştırır. Maalesef dünya zenginleştikçe insanlık fakirleşmekte. Savaşılması gereken de bu fakirlik.

Güçlü bir modernizm eleştiri de barındıran kitapta Kalın, modenizmin paradokslarından birinin eşyanın tabiatını dikkate almakla ona zorla şekil vermek arasındaki uçurumun olduğunu söyler. Ona göre bu sorunu düşünmeden çağı anlamamız mümkün değil. Malumunuz, teşhis olmadan tedavi mümkün değil.

Bunlarla başa çıkmanın yolu ise yola düşmek. İntisap olmadan tefekkür olmaz. İslam geleneğinde tefekkür, zikir, tezekkür, teemmül, itikaf, inziva gibi birden fazla kelime ile ifade edilen uygulamalar birer basit meditasyon tekniği değildir. Yolculuğun temel şartıdır. Çünkü bizde düşünmek sıradan bir eylem değildir, varlığın anlamını kavramak için çıktığımız yolculuktur. Ve bu yolun menzili de kendimizi bilmektir. Zenginlik, bu düşünme eylemleri sonunda ulaşacağımız sadelikte. Yolculuk, yüklerden kurtulmak demek. Modernizm ise sırtımıza ha bire yük yüklüyor.

Düşünmenin önündeki engellerden biri de dildeki sadeleştirme adına yapılan kelime düşmanlığı. Sadeleştirdiğimizi sandığımız dilimizi hem anlam hem de kelime bakımından fakirleştiriyoruz. Bu fakirlik doğal olarak düşünce hayatımızı da etkiliyor ve etkisizleştiriyor. Fakir bir dille zengin bir düşünce dünyası kurulmaz. Kainat boşluğu sevmez. Attığımız her kelime ile boşalttığımız anlam dağarcığı, başkalarının kavramları ve anlamları ile doluyor hemen. Bu da bizi kavramlarını ödünç aldığımız kültürün esiri yapıyor. İbrahim Kalın bize, bu esaretten kurtulmamız gerektiğini söylüyor ve bunu yapabilmenin yollarını gösteriyor.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN