Mihrâb ve cami âdâbı
Son iki yazıda mihrâbın ne anlama geldiğini anlatmaya çalışmıştık. Mihrapların özel mekanlar olduğunu ve imam efendilerin de Hz. Peygamber'den tevarüs ettikleri bu özel mekânın mehâbetine riâyet etmeleri gerektiğinden bahsetmiştik.
Ne yazık ki imamlarımız arasında sayıları çok az da olsa mihrâbın mehâbetinin farkında olmayanlar ve ihmâl edenler var. Kimi imam efendilerin, vekili oldukları kişinin ve bulundukları makamın farkında değillermiş gibi davranmaları bizi çok üzmekte.
ESKİ KÖYE YENİ ÂDET
Daha önce görmediğimiz yeni uygulamalara da şâhit oluyoruz zaman zaman. İki gün şahit olduğum birini anlatayım. Bir yakınımızın cenaze namazını kılmak için camiye gittik. Vakit ikindi idi. Ezan okundu, camiye girdik. Önce sünnet kılındı, sonra farz. Müezzin, olmayan bir köy camisiydi. Hoca efendi hem imamlık hem müezzinlik yaptı. Namazdan sonra tesbihâtı yaptırdı ve camiden çıkmamız da doğal olarak gecikti.
Maalesef bu manzara ile ilk defa karşılaşmamıştım. Yine bir cenaze namazı ve yine ikindi vakti. Ancak aylardan şubat. Cemaat kalabalık, yağmur sicim gibi yağıyor. Hoca efendi ise içeride önce tesbihât sonra nasihât ile meşgul, sanki normal bir vakit namazı imiş gibi cemaati çok görünce sesinin güzelliğini duyurmak için olsa gerek bir de aşır okudu. Oysa bizim geleneğimizde cenaze olduğu vakitlerde tesbihât olmaz, hatta sünnet kılınıp farz beklenirken okunan üç ihlas da okunmaz. Hoş şimdi o normal vakitlerde de okunmuyor ya, o başka bir konu. Çünkü bizde mevtâ da bekletilmez cemâat de. Kış günü hava hemen kararır ve akşam çabucak olur. O yüzden ikindi vakti kıldırılan cenazelerde hem işler karanlığa kalmadan tamamlansın hem de cemâat vakitlice evine dönebilsin diye namaz bir an önce uzatılmadan kılınır.
UZATILAN VAAZLAR
Bir kandil gecesinde, sonradan müftü olduğunu öğrendiğim hoca efendi ezan okunduktan sonra tam yarım saat daha vaazına devam etti. Söylediği şeyler de tekrardan başka bir şey değildi. İki dakikada söylenecek sözleri uzattı da uzattı. Gecenin tüm maneviyâtı ve ruhâniyetini dağıttı. Neden vaazı o kadar uzatırlar, anlamam. Bırakın o mübarek gecede camiye gelenler gönüllerinde o ruhâniyeti yaşasın, Rabbine dilediğince yakarsın, yalvarsın.
BU DA NEREDEN ÇIKTI
Eskiden görmediğimiz ve bilmediğimiz bir adet daha çıktı. Camide vaaz ederken cemaati ayağa kaldırıp dua ettirmek.. Bu da nereden çıktı, anlamadım. Aklıma kiliselerde, özellikle Protestan papazların şovu andıran Pazar vaazları geldi. Biri başlattı, diğerleri de takip etti ama nereye varacağını hiç düşündünüz mü? Yarın biri de hoplatırsa ne olacak hâlimiz. Ecdâdımız gibi oturduğumuz yerde efendice duamızı edelim. Ayağa kalkınca, hoplayıp zıplayınca, ağlayıp zırlayınca izlemesi eğlenceli olabilir ama duanın samimiyeti ve mahremiyeti ortadan kalkar. Özellikle ABD'deki kiliselerde örneklerini gördüğümüz bu tür hareketlerden şiddetle sakınmalıyız.
DEĞİŞEN BİR BAŞKA UYGULAMA
Eskiden Cuma namazlarında imam efendiler minberin önünde durur, müezzin efendi iç ezana başladığında ayağa kalkar, kimseyi rahatsız etmeden hutbe vermek üzere minbere çıkardı. Şimdi ise imam efendiler sünneti mihrâbda kılıyor ve ezanla birlikte cemâatin arasından geçerek minbere gidiyor.
Yine eskiden, müezzin efendiler kamete başladıklarında cemaat kendini toparlar ve hayyelessalah ile birlikte imam efendiler mihrâba geçerdi. Böylece cemaati rahatsız etmeden kimsenin ensesine basmadan ve üzerinden atlamadan mihrâba geçerdi. Şimdi ise mihrâba geçerken cemaati yararak paldır küldür geçenleri görüyorum. Tabi burada cemaatin de bilmesi gereken şeyler var. Müezzin kamete başladığında mihrâba giden hat üzerinde oturanların her iki yana kayarak imam efendilere yol açması gerekiyor. Cemaat bunu görerek ve imam efendilerin uyarıları ile öğrenecek.
Eskiden de müezzini olmayan camiler olurdu. Ancak imamlar, köylerde veya mahallelerde bu işlere hevesli birilerini bulur, onlara müezzinlik yapmayı öğretirdi. Şimdi hem müezzinlik yapan imamların sayısı da arttı. Bu da sadece imamların değil bizim de sorumluluğumuz.
Dikkatimi çeken diğer uygulamaları ise aklımda kaldığı kadarı ile maddeler halinde yazayım:
- Beş cemaati olan hoca efendilerin mikrofon açmalarındaki hikmeti anlayabilmiş değilim.
- Sureyi okur okumaz bir es vermeden hemen Allahü ekber deyip rükua gitmeleri.
- Akşam ezanı okunur okunmaz hiç beklenmeden namaza geçilmesi.
- İmam efendilerin özellikle sesli okudukları vakitlerde kısa sureler okumaları, ihlas ve kevserle namaz kıldırmaları.
- İmam ve müezzin arasındaki uyumsuzluk.
- Musiki bilmeyen hoca efendilerin tilaveti düz okumaları, kendilerince makamlar icat etmeleri.
- Minberde, hutbenin sonunda para istenmesi
CAMİLER
Benzer durumları camilerde de görüyoruz. Dikkatimi çekenleri aklımda kaldığı kadarı ile yazayım.
- Caminin içini bozacak ve pencereleri kapatacak şekilde caminin içine göre büyük ve yakışmayan minber ve kürsü yaptırmak.
- Camilerin çatılarına veya girişlerine Latin harfleriyle lafzatullah yazılması ve akşamları ışıklandırılması.
- Cami giriş kapılarına lüzumlu-lüzumsuz levhalar çakmak ve duyurular asmak.
- Cami içine projeksiyon cihazı koymak
- Minberin girişini store perde ile kapatmak,
- Mihrâbın iki yanına ucuz Çin işi şamdanlar almak,
- Camiinin her tarafını süslemek, nakışla doldurmak.
- Avlularını değerlendirme adına bir sürü lüzumsuz oda ve benzeri şeyle doldurmak
- Özellikle tarihi camilerin duvarlarına bir şeyler çakmak, çok değerli ahşap kapılara çivi çakmak.
- Plastik rahleler ve taburelerle doldurmak,
CEMÂATE DAİR
Bir de cemâat olarak bizim yaptıklarımız var.
- Saf konusunda gereken hassasiyeti göstermemek,
- Çıkarken ayakkabılarımızı yere usulca bırakmak yerine atmak,
- Hutbe esnasında cep telefonu ile uğraşmak, mesajlaşmak,
- İmam efendi hutbe okurken "burada yer var", diye bağırmak,
- Milletin geçişini hesap etmeden cami girişlerine namaza durmak,
- Namaz kılanın önünden geçilmez, kuralına riayet etmeden seyre çıkmış gibi dolaşmak,
- Çıplak ve ıslak ayaklarla camiye girmek,
Hiç şüphesiz bunlardan çok daha fazlası var. İmam efendiler kendilerine biz de camilerimize çok dikkat edeceğiz. Tarihin hiçbir döneminde imamlarımızın vazifesi bugünkü kadar önemli olmadığı gibi camilerimiz de bu kadar değerli olmadı.
Câmi âdâbı çok önemli. Gözümüz gibi korumalıyız.
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Dünyanın güneşe en uzak olduğu gün (05.07.2021)
- Mihrabın verdiği mesuliyet (02.07.2021)
- Dört kapının dördüncüsü: Mihrap (28.06.2021)
- Afganistan bize uzak bir yer değil (24.06.2021)
- Tedbîri terk mi edelim, derk mi edelim? (21.06.2021)
- Ebussuud Efendi fetvaları (17.06.2021)
- MYO hocalarının tez danışmanlığı meselesi (12.06.2021)
- Bir üniversitede böyle şeyler olmaz! (09.06.2021)