İsmail Güleç

Deprem ve Müslüman

Günlerden beri sosyal medyayı takip ediyorum ve kimi grupların sohbetlerini dinliyorum. Deprem olduğu andan beri ortada büyük bir yarılma ve kavga olduğu çok açık. Bir tarafta eleştiriyi sonraya bırakıp önceliği tüm eksiğine gediğine rağmen enkaz altındakileri kurtarmak ve depremzedeleri ayakta tutmak için çalışan devlet kurumları ile devlet ile eşgüdüm içinde yardım etmeye çalışan STK'lar ve milletimiz. Öte yanda içindeki din ve devlet düşmanlığını kusmak için depremi bahane eden, devletin ve kendilerinden olmayan STK'ların çalışmalarını görmezden gelip tüm çalışmaları kendilerinden olanlar yürütüyormuş gibi anlatan iflah olmaz din ve devlet düşmanları.

Bir kesim, her şeyi akılla ve bilimle izah ederek Allah'ı ve dinini hayatımızdan çıkarmak istiyor. Bilim, din düşmanlığı, daha da öte giderek İslam düşmanlığı yapmanın meşru zemini oldu. Şurada fay hattı var, şu şiddette olursa şu kadar tehlikeli olur, dolayısıyla binalar şöyle yapılmalıdır, şeklinde yapılan konuşmalar sonunda İslam düşmanlığına evrilir oldu. Müslümanlar bu hakikatleri inkâr mı ediyorlar? Aksine onları sünnetullah görüp Allah'ın ayetleri olarak değerlendirir ve tedbir için gayret eder.

Deprem bahane edilerek inançlarıma edilen hakaretlerin ve aşağılamanın haddi hesabı yok. Bu şiddet ve baskı terörü karşısında millet, Allah ve din demeye korkar oldu. Müslümanım diyenlere deprem karşısında ne düşüneceği, neye inanacağı, nasıl davranacağı bilim kılıfı altında dayatıldı, dayatılıyor. Batı'dan aparılan duygu ve düşüncelerle zihinler bulandırılıyor.

Mesela şu kelimeleri kullanmamız yasak: Kader, sabır, rahmet, tevekkül, metanet, birlik, dua. Bunlardan birini kullandığımızda hemen bilim düşmanı gerici yaftasını yiyoruz. Birbirimize sabrı tavsiye edip mütevekkil bir şekilde, metanet içinde Allah'tan inayetini ve merhametini isteyeceğimiz, daha büyük bela ve musibetlerden bizi koruması için dua edeceğimiz ve daha çok çalışacağımız günlerden geçiyoruz.

Bizim bize dayatılan dile ihtiyacımız yok. Böyle durumlarda kullanabileceğimiz mükemmel bir dilimiz ve sağlam imanımız var. Böyle söylediğim için bilim düşmanı olmakla itham edileceğim. Ama umurumda değil, inandığım değerleri bildiğim lisan ile tekellüm etmeye devam edeceğim.

Bir Müslüman her türlü afet, bela, sıkıntı ve hastalığı ya yaptıklarının karşılığı olarak Allah tarafından bir ikâz veya bir imtihan olarak görür, ona göre tedbir alır. Varsa hataları düzeltmenin, eksikleri tamamlamanın yollarını arar. Hata ve eksik yoksa bunu bir imtihan olarak görür, sabır ve metanet içinde kurtulmanın yollarını arar. Maneviyatı güçlü olanların bu tür travmalarda daha sağlam oldukları bilimsel araştırmalar ile sabit iken hocaların kendilerine güvenen ve inanan insanları ayakta tutmak ve mücadele etmek için yapmış oldukları sohbetlerin neresi kötü?

Depreme sabretmek ve metin olmak, olanları kabul etmek, suçluları masum ilan etmek anlamına gelmez. Sabretmek, felaketi göğüslemek için dayanmak ve ümidimizi kaybetmeden çalışmak anlamına gelir. Suçluları bulmak bizim değil, devletin görevidir.

Deprem bu ülkenin kaderidir. Deprem kuşağında yaşıyoruz. Dün de oldu, yarın da olacak. Dolayısıyla deprem kaderimizdir. Tedbir de kaderden bir cüzdür. Dolayısıyla Müslüman olarak tedbiri alıp takdiri Allah'a bırakırız. Belli ki bu depremden önce yeterince tedbir almamışız, kaderimizi ihmal etmişiz.

Kolon kesmek, alüvyonlu alanlara yüksek bina yapmak, kaçak inşaat yapmak, yapılan inşaatları görmemek yoluyla masum insanların canına kastetmek hangi Müslüman tarafından kabul edilebilir?

Meselenin birden fazla veçhesi var. Depremden önce ve sonra yapılacak işler farklı. Savcı olsam sorumluluğu olan, yıkılan binalarda imzası olanlar hakkında soruşturma açarım. Belediye başkanı olsam yıkılan binalara ruhsat veren görevlileri kovarım. Çevre müdürü olsam onayladığı binaların yıkıldığı yapı-denetim firmalarının lisansları iptal eder, haklarında suç duyurusunda bulunurum. Ama vatandaş olarak yapabileceğim şey dua etmek, gücüm nispetinde depremzedelere yardım etmek olur. Ben şimdi dua ediyorsam, Allah'ın adını anıyor ve ona sığınıyorsam savcının görevini yapmasına mâni mi oluyorum?

DÜNYANIN EN BÜYÜK TIMARHANESİ

Sosyal medyayı bir tımarhaneye çevirip giren herkesi delirtenlerden uzak durmak, imanı ve ahlakı korumak için çok önemlidir. Sosyal medya özgürlük ve haberleşme imkânı değil, bir ahlak ve güvenlik sorunu haline geldi. Buna mutlaka hak ve özgürlükleri kısıtlamadan bir çözüm bulmamız gerekiyor.

Sosyal medyanın bir diğer kirlettiği alan yardımlar oldu. Amaç yardım etmek mi yoksa fotoğraf verip sosyal medyada paylaşmak mı, belli değil. Kimin ne kadar çalıştığı ve yardım ettiğini sosyal medyada yayınlanan resimlere göre mi karar vereceğiz?

Bir Müslüman yaptığı yardımı göze sokar gibi göstere göstere yapmaz, başa kakmaz. Yardıma muhtaç birine dinini, mezhebini, milletini sormaz. Diğer insanları teşvik etmek amacıyla göstererek yapılan yardımlar dozunda yapılması şartı ile kabul edilebilir.

GÜNAH KEÇİSİ ARAMAK

Bir binanın yapılmasında; yaptıran kişi, kalfa veya müteahhit, o binanın mimarı, inşaat, elektrik, jeoloji, harita mühendisi, inşaata beton veren ve inşaat malzemeleri satan firmalar ve o firmada çalışan mühendisler, belediyenin imar-iskân ile fen işlerinde çalışan mühendis ve mimarları, yapı-denetim firmasında çalışan en az üç farklı mühendis ve mimar, ruhsata aykırı yapılan binaları yıkmayan belediye başkanı, kiraya veren ve satan emlakçı ile kiralayan ve alan kişinin farklı düzeyde de olsa sorumluluğu var iken bunlardan birini seçip günah keçisi yapmanın hangimize faydası var? Hepimiz suçluyuz, demedikçe sorun devam edecek.

Bir binanın yasa ve yönetmeliğe göre yapılmasını engellemek için küçük yasakları çiğneyenlere büyük ceza vermedikçe ve her türlü affı gündemimizden bir daha girmeyecek şekilde çıkarmadıkça kurallar yazılı olarak kalmaya devam edecek. Küçük ihlallere verilecek cezalar toplumu daha büyüklerini yapmaktan caydıracaktır.

SORUN AHLÂK SORUNUDUR

İleride bugünlerde yaşananlar ayrıntılı bir şekilde yazılacak, kimin kusuru ve eksiği varsa ortaya çıkarılacak ve hesabı sorulacak. Ancak söylenen yalanlar, atılan iftiralar ve edilen hakaretler, utanma sahipleri için hayatları boyunca hatırladıkça hissedecekleri pişmanlık olarak kalacak. Allah bizi bu utançtan korusun.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.