Üniversiteler halka nasıl açılır?
Birkaç günden beri sosyal medyada yayınlanan bir fotoğrafla başlayan tartışmalara şahit olduk, oluyoruz. Fotoğraf İstanbul Üniversitesi merkez kampüsü ziyaret edenlerin amfilere kadar girdiğini gösteriyordu. Daha sonra üniversite yönetimi de bir açıklama yaptı ve ziyaretleri sınırlandırdığını duyurdu.
Günlük tartışmalara girmeden öğrenci olmayanların üniversitelere nasıl girebileceklerine dair birkaç hususa dikkatinizi çekmeye çalışacağım.
Tartışmanın biri İstanbul Üniversitesi'ne diğeri de genel olarak üniversitelere has iki veçhesi var. İstanbul Üniversitesi'ne has veçhesi ile başlayayım.
Yüzlerce yıllık üniversiteleri dünyanın her tarafında görmek ve ziyaret etmek isteyenler olur ve ziyaret de ediyorlar. Bugün Oxford ve Cambridge başta olmak üzere tarihi çok eskilere giden üniversiteleri görmek için binlerce insan seyahate çıkar. Hatta bazı üniversiteler bu ziyaretleri müze ziyareti gibi paralı yapıp küçük bir meblağ karşısında üniversitenin özellikle sembolik mekanlarının belli gün ve saatler içinde ziyaret edilmesine müsaade eder. Küçük gelirleri de başta temizlik olmak üzere ziyaretten kaynaklanan birtakım masrafları karşılamada kullanırlar. Ülkemizde kampüsü ziyaret edilecek kadar tarihi binaya sahip üniversite maalesef çok yok. Boğaziçi Üniversitesi'nin güney Kampüsü, Mimar Sinan Üniversitesi'nin Fındıklı Kampüsü, Galatarasay Üniversitesi, İTÜ'nün Taşkışla Kampüsü ilk aklıma gelenler.
İstanbul Üniversitesi'nin Beyazıt Kampüsü de meraklısı için görülmeye değer tarihi mekanlardan biridir. Türkiye'de üniversite denilince akla ilk gelen fotoğraf İstanbul Üniversitesi'nin saray girişini andıran meşhur kapısıdır. Kapıdan girince karşımızda muhteşem bir bahçe içinden geçilerek görülen görülmeye değer bir bina çıkar. Bir zamanlar Savunma Bakanlığı olarak kullanılan, günümüzde ise rektörlük olan bina bir dönemin mimarisini yansıtması bakımından çok önemli ve değerlidir. Bahçedeki Beyazıt Yangın Kulesi ise görülmeye değer bir diğer yapıdır. Yemekhane veya Hukuk Fakültesi Kütüphanesi'nden görülen manzara ise muhteşemdir. Süleymaniye Camiin ihtişamı hiçbir yerden bu kadar açık ve net bir şekilde seyredilemez.
Tarihi açıdan oldukça önemli bir mekânı ziyaretçilerin ziyaretine açmakta bir beis yok. Ancak böylesine kıymetli bir kampüsü ziyaret etmenin birtakım kuralları olmalıdır. Belirlenen mekanlar yine belirlenen gün ve saatlerde, makul bir ücret karşılığında bir rehber eşliğinde sınırlı sayıda kişiye kontrollü bir şekilde gezdirilmesinden daha doğal bir şey olamaz.
Üniversitede halka açık dersler
Tartışmanın diğer yönü amfilere öğrenci olmayanların girmesi idi. Önüne gelenin amfiye girmesi kabul edilebilir bir şey değil elbette. Bununla birlikte üniversite tarihine baktığımızda kimi hocaların derslerine halkın dinleyici olarak katılmasına izin verildiği görülür. Muhammed Hamidullah, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde misafir öğretim üyesi olarak bulunduğu dönemde verdiği derslere halktan meraklı ve ilgili kişilerin katılmasına izin verilirdi. Hatta bu derslere öğrenci olmayıp ilgili olan kimselerin gelmesi teşvik edilirdi. Bunun bir adabı ve erkanı olduğunu, belli kurallar dahilinde olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Kimsenin dersin huzurunu bozmasına izin verilmediğini de ilave edeyim.
Günümüzde ortadan kalkan bu gelenek İstanbul Üniversitesi'nin öncüsü olan Dârü'l-Fünûn açıldığı zaman da vardı. O dönemlerde bazı dersler hoca efendiler tarafından halka açık olarak verilirdi. Bunda da dersiâmlık müessesinin etkisi olduğu ve geleneği cami yerine üniversite bünyesinde devam ettirme niyeti olduğunu düşünebiliriz.
Halka açık dersleri her hoca veremezdi. Ancak tecrübeli ve alanında ülke çapında meşhur olan büyük hocalar verebilirdi. Günümüzde halka açık düzenlenen seminer, konferans ve benzeri toplantılar bu bağlamda değerlendirilebilir. Belli kurallar ve adap içinde kampüs içinde bu tür dersleri dinlemek ve istifade etmek isteyenler amfilerde öğrencilerle birlikte oturabilir ve dersi dinleyebilir.
Üniversitelerimizin çok güzel konferans salonları var. Halka açık dersleri konferans salonlarında yapmak en uygunu görünüyor. Bu derslerin ne olacağına, nerede ve ne şekilde yapılacağına ise her üniversitenin yönetimi karar vermelidir. Çünkü her üniversitenin imkanları ve şartları aynı olmadığı gibi bulunduğu şehrin ihtiyaçları da farklı olabilir.
Bugün artık hocalarımız Youtube gibi ortamlarda açtıkları kanallar ile veya televizyon ve radyolar yoluyla bildiklerini halka aktarma imkanına sahipler. Ben, belki de eski kafalı olduğum için, halka açık derslerin üniversite bünyesinde verilmesinin ayrı bir havasının olduğunu ve üniversite kültürü ile yakından ilgili olduğunu düşünüyorum.
Sözlerimi toparlayayım. İstanbul Üniversitesi merkez kampüsünün halkın ziyaret etmesine izin verilebilir. Bir üniversitede verilecek derse halktan ilgi duyanlar da katılabilir. Yapılması gereken şey, üniversiteye yakışır bir şekilde olması, eğitim-öğretimi aksatmaması, öğrenci ve hocaların rahatsız edilmemesi ve daha önce belirlenen makul kurallar çerçevesinde yapılmasıdır.
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Cemal Süreya'ya göre ders kitaplarında olması gereken metinler (14.02.2024)
- Gitti ‘İstanbul Beyefendiliği, geldi ‘İstanbulinsanı’ (10.02.2024)
- Nâyî Osman Dede’nin Mi‘râciyye’si (06.02.2024)
- Okyanusların taşmasına izin vermeyeceğiz (03.02.2024)
- Cumhuriyet tarihinde dini hayatın resimli geçidi (31.01.2024)
- Dua kısa ama anlamı uzun (27.01.2024)
- Örnek bir uygulama: SADEP (24.01.2024)
- Kim Kaf dağından kar bağışlayabilir? (21.01.2024)