Beytullah’tan dönmek olmaz!...
Tavaf'ın sahih (geçerli) olmasının şartlarından biridir, Beytullah'a sırtını dönmemek… Bu sebeple kalbimizi Kâbe'ye sabitleyerek döneriz, mütemadiyen… Bu dönüş, dünyamızın, Güneşin etrafında dönüşüne benzer… Güneşin etrafında pervane olduğu dünya gibidir, dünyanın her bir köşesinden gelen müminler… Dönerler, Kâbe-i Muazzama'nın etrafında pervaneler misâli… Her dönüşleri bir şavt; her yedi şavt bir tavaf olur… Her bir tavaf, Beytullah'ta dönmenin adıdır, bir anlamda… Peki, Beytullah'tan dönmek olur mu? Bu soruya verilecek cevap bellidir: Beytullah'tan dönmek olmaz!...
Beytullah'tan dönmenin, Beytullah'tan dönüşün mümkün olmadığını, gitmeyen bir kimsenin anlamasının mümkün olmayacağını ifade etmeliyiz, baştan… Zira, "Tatmayan bilmez!" sözüyle ifade edildiği üzere, tadılarak anlaşılabilecek durumlardan biridir, burada yaşanılanlar… Sözlerimizi şiirle takviye edecek olursak, anlatılmak istenen mana şu dörtlüktedir, kanaatindeyiz:
"Bir zaman derdim ki, Ya Rabbi neden?
Bir daha istiyor, bir kere giden.
Meğer bilemezmiş insan, gitmeden.
Aldım cevabımı Beytullah'ta ben…
(C. Numanoğlu)
Değerli okuyucum.
Her hacca gidenin, her umre yapanın elbette memleketine dönüşü söz konusudur. Çünkü gelenin işi gitmektir. Ahirete gitmek için bu dünyaya geldiğimiz gibi, neticede memleketimize dönmek için geliriz bu mübarek topraklara… Ancak nedir, "Beytullah'tan dönmek olmaz" sözündeki mana, nedir burada gizlenen sır?...
İlk defa mübarek topraklara gelenleri dikkatle gözlediğiniz zaman onlardaki şu hali müşahede edebilirsiniz. Kâbe'yi ziyarete gelen her bir mümin, tavaf ederken, o farkında olmasa da âdeta ruhu bedeninden ayrılıp Kâbe'nin örtüsüne takılır, kalır. Gözümüzü cezb eden hayran bırakan bu saf güzellik, kokusuyla da bizi mest eder… Belki bu sebeple, Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimiz, "Ey Kâbe! Ne kadar güzelsin! Kokun da ne güzel!.." buyurmuştu. Bu zahirî güzelliği bizi cezbederken, bizi âdeta mest ederken, onun manevi güzelliklerine ruhumuzun kayıtsız kalması düşünülemez. Ve biz ruhumuzu Kâbe'ye kaptırırız da farkında olmayız. Ne zaman ki, veda vakti gelir de, Harem-i Şerif'ten ayrılmak icab ettiği saat gelip çattığında, işte o vakit bir acının yüreğimize çöktüğünü hissederiz. Bu hissiyatı tarif etmek ise mümkün olmaz... Çünkü herkeste farklı şekillerde tecelli eden ve tam anlamıyla kişiye "özel bir hal"dir, bu durum… Ancak, hemen herkes, döndükten sonra, hep burada yaşadıklarını hatırlar ve buradaki hatıralarından bahsetmek ihtiyacı duyar. Zaman zaman, buraya tekrar gelmenin hesaplarını yapar, tekrar ziyaret arzusunu dile getirir… Çünkü ruhu Kâbe'nin örtüsünde takılı kalmıştır; ve aslında o, ruhuyla bedenini yeniden kavuşturmak istemektedir! İşte bunun için Beytullah'tan dönmek olmaz. Gerçekte bir mümin için, Beytullah'tan dönüp gelmek söz konusu olmaz, diyebiliriz…
Biraz önce, veda vaktinden bahsetmiştik. Hac'da "Veda Tavafı" şart iken, Umre için böyle bir şart söz konusu değilse de doğrusu, Kâbetullah ile vedalaşmak, müminin zarafetine yakışan bir durumdur. O halde, yola çıkış hazırlıkları tamamlandıktan sonra, son kez bir tavaf yaparak bu vedâlaşmayı, akabinde bir dua ile Rabbinden niyaza dönüştürmelidir, mümin… Kim bilir belki Rabbinin rızası, onun bu son ameline/duasına gizlenmiştir?...
Vedâ Tavaf'ının akabinde yapılabilecek dualardan biri ise şöyledir:
VEDA TAVAFINDAN SONRA YAPILACAK DUA
"Allah'ım! Burası Senin evin, ben ise Senin kulunum. Nimetler verdin, nasib ettin, beni buraya getirdin. Yardım ettin, vazifelerimi tamamlattın. Eğer benden razı oldun ise, rızanı arttır Ya Rabbi! Değil ise, evime dönmeden önce beni rızana nâil eyle Allah'ım!...
Ey sesleri işiten es-Semî'! Ne olur bana kulak ver!
Ey kusurları örten es-Settâr! Hatalarımı örtüver!
Ey merhameti bol olan er-Rahmân! Bana merhamet eyle!
Ey kullarını döndürüp getiren Rabbim! Bu ziyaretimi son ziyaretim eyleme! Tekrar tekrar Beytini ziyaret etmeyi bana nasib eyle!
Göz açıp kapayıncaya kadar da olsa beni bana bırakma Ya Rabbi!
Sağımda ve solumda; önümde ve arkamda bir nûr ver bana. Aileme kavuşuncaya dek, muhafazan altına al beni.
Şüphesiz Sen, her şeye kâdirsin Allah'ım! Âmin…"
İslâm büyükleri der ki: "Haccın, kabulünün işaretlerinden biri de kişinin döndükten sonraki halinin, gitmeden önceki halinden farklı olmasıdır." Umre'nin de "Küçük Hacc" olarak kabul edildiğini hesaba katacak olursak, umreden döndükten sonraki halimizin, önceki durumumuzdan farklı olması beklenir. Tüm çabamız ve gayretimiz; Umre ile imar ettiğimiz gönül ülkemizi, günahlar ve isyanlar ile târümâr etmekten son derece kaçınmak olmalıdır. Buna gösterilecek gayret ve bu konudaki başarı, beraberinde her bir umrenin bir öncekine nazaran daha farklı güzelliklere vâkıf olmayı getirecektir.
Günahların affına, gönül dünyamızın imarına vesile olan mebrur ve makbul olan umreler dileğiyle…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Sa’y-i Meşkûr: Sonunda mükâfât olan çaba… (27.01.2018)
- Hz. Hâcer’den iki hâtıra: Sa’y ve Zemzem… (26.01.2018)
- Misafirin ev sahibi’nden dilekleri: Tavaf duaları… (25.01.2018)
- Tavaf duâlarının önemi: Ne istediğinin farkında olmak!.. (24.01.2018)
- Kâbe: Yeryüzünde inşa edilen ilk mabed… (21.01.2018)
- Telbiye: Davetine icabet ettim, emrine boyun eğdim. Buyur Allah’ım buyur! (18.01.2018)
- Umre: Gönül ülkesini imar etmek… (15.01.2018)
- “Bâtıl’ı tasvîr, saf zihinleri idlâl eder” (11.01.2018)