Tahran’ı Yoklayan Terör
İhtimallerden ilki şudur: Tahran ile, ilgili terör örgütü (IŞİD) arasındaki bağın aşınması, zımni anlaşma, ve mutabakatın sona ermesidir. Yoksa son eyleme kalkışan örgüt bu eylemi daha önce de yapabilirdi. Onu bundan ne alıkoymuş olabilir? Geçmişte kalkışmadığı böyle bir eyleme neden şimdi kalkıştı? Karşı cevap sadedinde, gerekçesinin olmadığı ya da böyle bir imkan bulamadığı söylenebilir. Böyle bir imkan bulamadığı tezi sakıttır. Belki buna kalkışmak için bir saik ve nedeni bulunmuyordu. Neden bulunmadığını da Tahran ile IŞİD arasındaki gizli mutabakata bağlayabiliriz. IŞİD ile İran arasında mutabakat ifadesi belki şaşırtıcı gelebilir. Bununla birlikte herkesin teslim ettiği gerçek şudur, Kaide ile İran arasında uzun üreli bir ilişkinin varlığı sabittir. Pakistan'da sığınma imkanı bulamayan ve Afganistan'dan kaçan Kaide elemanlarının sığınma alanı İran olmuştur. Buna dair belgeler, bulgular kitap hacmine ulaşmış ve aşmıştır. Bu ilinti veya ilişki Cheney'in 11 Eylül sonrası Saddam ile Kaide arasında kurmaya çalıştığı türden düzmece ve imalat bir ilişki değil. 'İran'daki Kaide Elemanları' kitabı buna dair yazılmış belgesel türünde eserlerden birisi. Bu hususta sayısız makale ve belge var. Bin Ladin'in Kuveytli damadı ve örgütün sözcülerinden Süleyman Ebu'l Geyt bu karmaşık bağlantının yüzeye vuran kanıtlarından birisi olmuştur. Kaide İran'la karmaşık ilişkilerini IŞİD'e devretmiş midir? Şimdiye kadar IŞİD terörünün uğramadığı 'güvenli' ülkelerden birisi İran olmuştur. Diğeri de İsrail. İsrail'deki 'Tikun Olam' isimli internet sitesinin haberine göre, eski İsrail Savunma Bakanı Moşe Yaalon, Suriye'de IŞİD'in kontrolünde bulunan bölgelerden İsrail'e saldırı olduğunda, örgütün kendilerinden özür dilediğini söylemiştir. Bu da gösteriyor ki, IŞİD'in davranışları salt ideolojik olmaktan öte, çevresiyle pragmatik, hesaplı ilişkiler içindedir.
Peki bu çifte saldırıyı bir milat kabul edecek olursak; Tahran eylemi Musul'dan sonra Rakka'yı da kaybetme sürecine giren Örgütün yeraltına inme aşamasında başvurduğu vur-kaç eylemlerinden biri olabilir mi? Hala 'yıkılmadın, ayaktayım' mesajı mı vermek istiyor? Belli ki karşılıklı kollama dönemi sone ermiş ve ilişkiler başka bir noktaya gelmiştir.
***
İkinci ihtimal ise Tahran saldırısı, Suriye rejiminin zaman zaman başvurduğu gibi fason örgütleri kullanarak teröre karşı savaşta uluslararası cephenin aktif ve yararlı üyelerinden biri olduğunu ispat etmeye adanmış bir eylem midir? İran hem terör imal eden hem de maharetle kullanan ülkelerden birisidir. Dolayısıyla ikinci ihtimale göre bu eşzamanlı çifte saldırı bizzat Tahran'ın imzasını, damgasını taşımaktadır. Veya hini hacette kullandıkları fason bir örgüt işi olabilir. Suriye rejiminin belli amaçlar için ürettiği ve kullandığı Fethülislam örgütü ve başkanı Şakir el Absi örneğinde olduğu gibi. Bu gibi örgütler üzerinden muayyen imajlar, algılar oluşturmak ve muayyen mesajlar iletmek istiyorlar. Kaide ve türevleri veya IŞİD fitne örgütlerinden birisidir ve denildiği gibi birçok kuluçkanın görev aldığı anonim bir örgüttür. Üreticileri arasında İran ekseni baş sıradadır. Trump'ın dediği gibi üreticileri arasında keza Obama idaresi de vardır.
Tahran'daki saldırı asimetrik bir saldırıdır. Sembolik ve stratejik boyutlar ihtiva etmektedir. Meclis'e saldırı işin stratejik boyutunu temsil etmektedir. Humeyni'nin türbesine saldırı da sembolik boyutu çağrıştırmaktadır. Bu da bizi 2006'da Samarra'da, Merkadeyn veya Çifte Türbe saldırısını akla getirmektedir. Hasan Askeri ve Mehdi Türbelerine saldırı beklendiği gibi Şiileri galeyana getirmiş ve bu vesile ile İran destekli Şii hükümet Irak'ta tam kontrolü ele geçirmiştir. Ülkeyi tamamen ele geçirmek ve Sünnileri sindirmek, Bağdat'tan sürmek için saldırı adeta bir start noktası olmuştur. Amerikalı General George W. Casey Jr. 2006 yılında Samarra'yı hedef alan saldırının İran Devrim Muhafızlarının imalatı, eseri olduğunu ifade etmiştir. Bu ülke üzerindeki nüfuzlarını artırmak için bu tarz provokatif eylemlere başvurmaktan çekinmemişlerdir. (http://alarab.co.uk/?id=29353 ). Londra'da ikamet eden Şiilerin Ahbari kolundan Yaser Habib de Mukteda Sadr taraftarlarına dayandırdığı sözlerinde aynı tezi işlemektedir (https://www.youtube.com/watch?v=NyHTlYJ2MHc ). 'Kendi çıkarını korumak için İran Şiilerin kanını dökmekten çekinmez' demektedir. 'Onların dini, siyaset ve koltuktur' demektedir. İyad Allavi de aynısını söylemiş bazı mollaların kendinden Necef'teki Hazreti Ali Türbesini bombardımanına tutmasını istediklerini ifade etmiştir ( http://www. thebaghdadpost. com/ar/story/31335). IŞİD veya Kaide sütre olmaktan öte bir şey değildir. 9/10/ Haziran 2014 tarihinde Musul'un 500 kişilik IŞİD konvoyunun işgaline uğraması da benzeri bir tezgah ve oyundur. Bunu İran-ABD ittifakı, zor görevlerin adamı olan Nuri Maliki'ye ısmarlamış, havale etmişlerdir.
Şimdi içeride ve dışarıda sıkışan İran bir çıkış formülü arıyor. Bunun için de terörden medet umuyor. Tahran'da eşzamanlı çifte saldırılarla birlikte karşı atak geliştirmek istiyor. Samarra saldırısından sonra nasıl tekfirciler veya Vehhabiler suçlanmışsa Tahran saldırısından sonra da Devrim Muhafızları kanıta ihtiyaç duymadan olağan zanlı durumundan doğrudan Suudi Arabistan'ı suçlamıştır.
Üçüncü ihtimale gelince; Tahran'ı dizginlemek için Batı'nın tertip ettiği veya yönlendirdiği bir terör eylemidir. Son sıralarda Siyasal İslam olarak anılan İhvan gibi hareketlerle birlikte İran da Körfez ülkeleriyle birlikte ABD'nin gündemindedir. Son sıralarda Tahran göze batmaya başlamış ve görünüme göre Körfez ülkeleriyle Trump İran'ı dizginlemek için mutabık kalmışlardır. Tahran'ı dizginlemenin yollarından birisi terörü başına sarmak, musallat etmektir. Bağdat veya Irak'ta olduğu gibi İran'ı da terör cenderesine almaktır.
Siyasi açıdan da Arap Baharından sonra açılan parantezin kapatılması vakti gelmiştir. Neden? İran sayesinde Arap Baharı amacından sapmış ve yaratıcı bir kaos ortamına yuvarlanmıştır. İran Batı ve İsrail'e vekaleten bu görevi deruhte etmiştir. Ama parsayı toplamasına müsaade edecekler mi? İran'ın kaosun meyvelerini devşirmesine izin verme taraftarı değiller. Tam bu sırada devreye ABD girmeli ve parsayı toplamalı. Arap Baharından sonra Katar ile Türkiye dışlanırken BAE ve İran'a alan açılmıştır. Dubai'ye açılan alan devam ediyor lakin İran'a açılan alan veya parantezin kapatılması vakti gelmiştir. Bundan dolayı da başına terör belası sarılıyor. Son sıralarda İran terör üzerinden hem Pakistan hem de Türkiye ile sürtüşme içine girmiştir. Buna bir de Suudi Arabistan eklenmiş görünüyor.
Görüldüğü gibi, terörün Tahran'a uğraması veya yoklamasına dair üç tez veya ihtimal serdediliyor. Bana göre doğruya en yakın olanı ikinci tez veya ihtimaldir.
Mustafa Özcan
Fikriyat.com
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.