Mustafa Özcan

Ramazan ikliminde Doğu Türkistan ve alimleri

'Meryem Cemile ile Mevdudi arasındaki Mektuplaşmalar' kitabında yer aldığı gibi, SSCB döneminde Ramazan aylarında yeşeren kutsi havayı ve ona eşlik eden, karşılık veren halkın dini coşkusunu bastırmak, kırmak ve dağıtmak için Müslüman cumhuriyetlerde ve Müslümanlar arasında ateizm çalışmalarına hız verilir ve dinsizlik propagandaları katlanır ve tavan yapardı. 1991 sonrasında SSCB dağıldı şimdi yerinde yeller esiyor, yuvalarında baykuşlar ötüyor. 1971 yılından itibaren ise Çin kapitalizme açıldı ve Batı'yı keşfetti ve onunla ortak oldu. Şimdi ise boynuz kulağı geçerek kapitalizmde Batı'nın da üstadı haline geldi . Öncülük ediyor. Bununla birlikte eski alışkanlıklarından da pek kurtulamıyor. Sadece Müslümanlara karşı eski komünist uygulamaları ve tortuları sürdürülüyor. Özellikle de ateizm meselesinde. Bilhassa Uygur asıllı Müslümanlara karşı her türlü kısıtlayıcı uygulama yapılıyor, tedbirler alınıyor. Yeryüzünde İslam ve Müslümanlarla en katı surette mücadele eden iki ülkeden birisi Myanmar diğeri de Çin'dir. Sovyetler Birliği döneminde olduğu gibi Çin de mübarek Ramazan ayı geldiğinde ve Müslümanların dini duyguları coştuğunda, kabardığında bunları bastırmak için kısıtlamalar getiriyor hatta kısıtlamalarını katlıyor. Manevi duygu selini ters yüz etmeye çabalıyor. Bulgarların Belene kampında uygulamalarına benzer icraatlar yapıyor. Kısaca, Çin bugün Jivkov'un mirasını sürdürüyor. Çinli Türkologların bir kısmı da zaten Bulgaristan'da oryantalizm okullarında yetiştiriliyor ve eğitim alıyorlar. Velhasıl Doğu Türkistanlılara yönelik Çin mezalimi bütün şiddetiyle sürüyor. Bu mezalime karşı iki kesim öne çıkıyor. Bunlardan birisi Uygur kadınları. Bunların başında da Rabia Kader geliyordu. 2009 yılı Temmuz ayında Doğu Türkistan bölgesinde patlak veren Urumçi merkezli olaylarla birlikte Rabia Kader ismi öne çıkmıştı. Bununla birlikte Türkiye'de Hürriyet gazetesi o zaman Rabia Kader'in yakışıksız bir fotoğrafını ön sayfadan, manşetten vererek adeta Çin'in kampanyalarına ortak olmuştur. Ekmeğine yağ sürmüştür. Böyle taraftar varken Çin'e ihtiyaç kalmıyor. O günkü gazete yönetimi Doğu Türkistanlıların davasını kendi magazin anlayışına kurban etmişti.

Şanlı mücadelede Uygur kadınlarının veya analarının katkısı çerçevesinde öne çıkan ikinci sembol isim ise kocası için polis ve askerler karşısında tek başına dikilen Tursun Gül hanım olmuştur. Doğu Türkistan'da Çin mezalimine tek başına 'dur' demiştir. 5 Temmuz 2009 tarihinde patlak veren olaylar sırasında Urumçi'de Çin polisi ve zırhlı araçlarının önünde tek başına durarak adeta destan yazmıştır. Polislerin yüzüne "Özgür olmak ve kocamı geri almak istiyorum" diye haykırmıştır. Daha sonra kendisiyle kurulan bağlantı ve temaslarda kocası ve oğlundan haber alamamaktan yakınmıştır.

Çin ramazan ikliminin manevi havasıyla mücadele ettiği kadar aynı zamanda bu manevi havaya önderlik eden Uygur alimleriyle de mücadele etmektedir. Bu uğurda Çin'in uzun kolları dünyada sınır tanımamakta, her noktasına uzanmaktadır. Söz gelimi, bir iki yıl önce Ezher'de okuyan bazı Uygur talebeleri resmi sıfatları olmadığı gerekçesiyle Sisi rejiminden istemiş; Ezher'in çekince ve kayd-ı itiraz ve ihtirazlarına rağmen Mısır rejimi tarafından derdest edilen Uygur Türk talebeleri ne yazık ki Çin'in ellerine veya çelik kabzasına teslim edilmiştir.

Son sıralarda birer ikişer art arda Uygur bölgesinden, Doğu Türkistan'dan tanınmış İslam alimlerinin hapiste vefat haberleri alınıyor. Hepsinin ortak vasfı alim ve yaşlı olmalarıdır! Son günlerde bu tür vefat haberlerine bir yenisi daha eklendi. Doğu Türkistan'ın tanınmış alimlerinden Abdulehad Mahdum bölgenin tarihi şehirlerinden Hutan'da zorla tutulduğu, alıkonulduğu hapishanede 88 yaşında Hakka yürümüştür. Çin idaresi Bulgaristan'ın Belene kampını model aldığı gibi aynı zamanda Doğu Türkistan'da sere serpe ABD'nin Guantanamo modelini uygulamakta, bu modeli çağrıştıran uygulamalara imza atmaktadır. Yoksa 80'i geçkin alimleri zindanlarda tutmasının, çürütmesinin başka ne anlamı olabilir? ABD 11 Eylül tertibi ve senaryosuyla birlikte küresel anlamda İslam ve Müslümanlarla mücadelenin önü açmış ve Rusya ve Çin'e çığır, koruyucu zırh olmuş ve onlar da bu açılan çığırda rahatça yürümüşlerdir. ABD 11 Eylül süreciyle birlikte bu ülkelere öncü olmuş ve onları pervasızlaştırmıştır.

Doğu Türkistanlı ünlü alim Abdulehad Mahdum, 27 Mayıs 2018 tarihinde yani bir kutlu ramazan ikliminde kaldığı hapishanede Hakka yürümüştür. Mekanı cennet olsun. Umarız, bu şekilde vefatı unutulmaz ve Doğu Türkistanlıların uzun soluklu mücadelelerinde yabancı esaretinden kurtulmalarında bir kilometre taşı, bir meşale, bir çentik olur.

Yine bu yılın başlarında; 24 Ocak 2018 tarihinde bir başka ünlü Türkistan alimi Muhammed Salih Hacim de cennet bahçelerinden bir bahçeye yürümüştür. Kur'an-ı Kerim'i ve Riyazüs Salihin'i ilk kez Uygur Türkçesine çevirerek İslami hayata önemli bir hizmet ifa etmiş, katkıda bulunmuş 82 yaşındaki âlim Muhammed Salih, Çin tarafından tutulduğu Urumçi Hapishanesinde Hakkın rahmetine kavuşmuştur. İsmiyle müsemma bir özellik arz eden Muhammed Salih Hacim, kaderin cilvelerinden biri olarak ismindeki Salih'e bir katkı olarak İmam Nevevi'nin hadis derlemesi olan Riyazü's Salihin kitabını ana diline; Uygurca'ya çevirmiştir. Bu kutlu bir çabadır. Kitabın açılımı Salihler Bahçesi demektir. Üçlü ismindeki Salih, çevirdiği Salihler Bahçesi ile bütünleşmiştir. Fuzuli'nin Hadikatü's Süeda'sı veya Saadete Ermişler Bahçesi benzetmesinde olduğu gibi inşallah mekanı Salihlerin Bahçesi olduğu gibi orada Salihlerin Efendisi Hazreti Peygambere de kavuşur, onunla buluşur ve dünya gözüyle hadislere hizmeti ahirette vicahi ve şifahi sohbete dönüşür. Burada kaldığı yerden orada devam eder. Buradaki numune oradaki aslına, hazinesine kavuşur.

Muhammed Salih Hacim'den önce 2017 yılı Haziran ayında, yine Doğu Türkistan alimlerinden Abdulhamid Damolla da aynı şekilde hapishanede Çin mezaliminin pençesinde Hakka yürümüştür.

Kızı araştırmacı yazar Nezire Muhammet Salih'le birlikte tutuklanan Muhammet Salih Hacim, Doğu Türkistan'ın yetiştirdiği göz dolduran en önemli İslam bilginleri arasında sayılıyordu.

Doğu Türkistan'ı işgal altında tutan Çin yönetimi bir müddetten beri alim, aydın ve sanatçılara yönelik sistematik ve acımasız bir tutuklama furyası, kampanyası yürütüyor. Tanınmış sanatçı Abdurrahim Hayit de tutuklananlar arasında bulunuyordu.

Demek ki halkı irşat eden alimlere vermediği gibi Abdurrahim Hayit örneğindeki gibi kitle önderlerine de aman vermiyor. Bu yolla Uygurları alimlerinden ve önderlerden soyutluyor, mahrum bırakıyor. Başsız kalan vücut da nihayetinde Çin'e ram ve teslim olacaktır!

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.