Mustafa Özcan

Çin usulü İslam!

Çin'in İslam yorumu nasıl bir şey olabilir? Sorusu bile şaka gibi. Dine, vahye inanmayan materyalist ve maddeperest (maddiyyun mesleği) bir anlayışın veya yapının din tanımı nasıl olabilir? Elbette inansa da inanmasa da herkesin kendine göre bir tanımı olabilir. Buraya kadar bir beis yok. Lakin inanmadığı halde dine ayar vermesi başka bir şey. Bu durum tanımlamaktan çıkar, inkâr ettiği ve karşıtı olduğu şeyi kendisine benzetmesi olur. Çin'in yapmak istediği de tam bu. İnanmadığı bir değeri dönüştürmek. Üstelik bunu zorbalıkla ve totaliter yöntemlerle yapıyor. Bu, elbette insani ve ahlaki değil. Bu çabalar hastalıklı bir kafanın ötesinde hastalıklı bir ideolojinin ürünüdür. Nitekim bu ideoloji geçmişinde benzeri kanlı bir kültür devrimine imza atmıştır.

ÇİN KÜLTÜR DEVRİMİ NEDİR?

Çin Komünist Partisi lideri Mao Zedong 1966'da "kapitalizmin etkilerini tamamen silmek" için Kültür Devrimi'ni başlattı. 10 yıl süren hareket Çin tarihinde tutuklama ve infazların en çok yaşandığı dönemlerden biri.

DÖRTLÜ ÇETE KİMLERDEN OLUŞUYORDU?

Söz konusu devrimin başlıca liderlerine "Dörtlü Çete" ismi verildi. Bu önderler Mao Zedong'un karısı Jiang Qing, Wang Hongwen, Zhang Chunqiao ve Yao Wenyuan idi. Kültür Devrimi büyüdükçe Dörtlü Çete'nin üyeleri yönetimde ve Komünist Parti içinde etkili bir konuma geldiler. Kızıl Muhafızların gücünden yararlanarak aydın eğitimi, öğretmen-öğrenci ilişkileri, bilim ve teknolojide temel kurallar gibi konular denetim altına alındı. 1969'da Kültür Devrimi'nin meydan verdiği ilk karışıklık dindikten sonra Dörtlü Çete basın-yayın organlarını ve propaganda araçlarını da ele geçirdi. Ancak, 1976'da Mao'nun ölümü üzerine Dörtlü Çete'nin üyeleri güçlerini kaybederek hapse atıldı. Daha sonra 1981'de, Kültür Devrimi sırasındaki eylemleri nedeniyle yargılandılar. Jiang ve Zhang ölüm cezasına çarptırıldıysa da cezaları ertelendi; Wang ömür boyu, Yao ise 20 yıl hapis cezası aldı.

Devrim döneminde 10 milyon kişi doğrudan öldürüldü. 30 ila 45 milyon kişi ise kıtlık nedeniyle yaşamını yitirdi. "Karşı devrimci" olarak nitelenen 20 milyon kişi ise ömürlerinin önemli bir bölümünü Çin komünizminin vahşetinin sergilendiği ceza evlerinde geçirdi. Pek çok köylü kollektifleştirmeye direndiği için öldürüldü, üniversite profesörlerine ise insanlık dışı işkenceler yapıldı.

İSLAM'A KARŞI KÜLTÜR DEVRİMİ

Kültür Devriminin başlamasından yaklaşık 50 yıl sonra bu sefer Müslümanlara karşı tek yönlü bir kültür devrimi daha başlatıldı. Bu yeni kültür devrimi ya da doğru ifadesiyle kültür istilası ve dayatmasına 'yeniden eğitim' kampanyası adı veriliyor. Çin Doğu Türkistanlılara karşı tek yanlı uygulanan kültür devrimi kampanyasını 'üç şer güç' doktrinine dayandırıyor. Etnik bölücülük, dini aşırılık, şiddet ve terör! Bu üç şerden birisinin etnik bölücülük olarak tayin edilmesi neden aynı kampanyanın Çin asıllı Hui Müslümanlara dönük olarak da uygulanmadığını da izah ediyor! Kampanyanın bir diğer ayağının adı ise: Radikalleştirmeden arındırma (de-radicalisation)! Milyonlarca insanı işkence ve açlıktan öldüren Maoculuk, İslam'ı radikallikten arındırıyor!

Uygur asıllı halk ozanı Abdurrehim Heyit'in temerküz kamplarında tutukluluğunun ikinci yılında vefat ettiği haberi üzerine Çin ile Türkiye arasında olaya ve sürece ilişkin bir tartışma-atışma yaşandı. Hariciye Sözcüsü Hami Aksoy Çin mezalimine ilişkin yaptığı değerlendirmede bu ülkenin Ekim 2017 tarihinden itibaren tüm din ve inanç gruplarının Çinlileştirilmesi siyasetine start verdiğini hatırlatmıştır. Hami Aksoy bir milyondan fazla Uygur asıllı Türkün bu kampanyaya ve beyin yıkama seanslarına maruz bırakıldığını ve muhatap kılındığını hatırlatmıştır. Cenevre'de yapılan Çin'de ayrımcılığa uğrayan topluluklarla ilgili toplantıya katılan insan hakları kuruluşları herhangi bir yargı kararı olmadan hürriyetinden alıkonan kişi sayısının 3 milyonu bulduğunu haber vermiştir.

Çin bu kampanyayı 'önleyici polisiye tedbir' makamında yürütüyor. Bu önleyici tedbir bize Bush'un Irak'a yönelik olarak delilsiz bir biçimde açmış olduğu önleyici savaşı hatırlatıyor. Çin de bir milleti ve ulusu sindirmek maksadıyla siyasi açıdan tehlikeli olarak değerlendirilen bireylerin herhangi bir yargı kararı olmaksızın 'siyasi eğitim merkezleri' denilen gerçekte temerküz kampları olan gözaltı merkezlerine gönderildiği belirtiliyor.

Esasında ABD'nin hayal ettiğini Çin hayata geçiriyor. İhtiyati tedbire paralel olarak suçsuzları derdest etmeye yarayan hukuk manipülasyonlarından birisi de ABD'de sık sık gündeme gelen gizli delil (secret evidence )meselesidir. Bu tedbiren veya ihtiyati olarak tutuklamalara izin ve imkân veriyor. Suriye ve Mısır'da da olağanüstü hal yasası gereği olarak sürekli olarak ihtiyati veya sorgusuz sualsiz tutuklamalar yapılabiliyor. Zaten bu ülkelerle Çin arasında bir anlayış birliği bulunuyor. Sözgelimi Sisi döneminde Ezher'de okuyan Doğu Türkistanlı talebeler Çin makamlarına teslim edilmiştir. Çin de önleyici savaş makamında önleyici tutuklamalar yapabiliyor (preemptive war/custody).

KOMÜNİST ENGİZİSYON YA DA ÇİN USULÜ BELENE KAMPLARI!

Müslümanlara karşı bugün dörtlü çetenin mirasını mevcut Cumhurbaşkanı Şi Cinping yürütüyor. Uluslararası sessizliğin de verdiği cesaret ve işbirliği ortamıyla birlikte Çin gemi azıya almış bulunuyor. Türkiye'nin haklı ve alttan alan tepkilerine rağmen hem suçlu hem güçlü pozisyonundaki Çin yönetiminin Ankara temsilcileri inkâr politikasına yelteniyor. İlgili açıklamada da görüldüğü gibi cürüm ve mezalimlerini şöyle kamufle ve örtbas ediyorlar: "Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün ilgili açıklamaları tamamen gerçek dışıdır. Çin tarafı buna şiddetle karşı çıkmaktadır. 20. yüzyılın 90'lı yıllarından itibaren, Çin'in içinde ve dışında bulunan "üç şer güç" (etnik bölücülük, dini aşırıcılık, şiddet ve terör), Çin'in Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi'nde binlerce şiddet ve terör olayı planlayıp düzenleyerek çok sayıda masum vatandaşın hayatını kaybetmesine, yüzlerce polisin şehit düşmesine ve sayılamayacak kadar mal kaybına yol açmıştır. Bu teröristlerin bu vahim suç eylemleri, sadece Xinjiang'nın (Doğu Türkistan) huzurunu ve dayanışmasını bozmakla kalmayıp aynı zamanda Xinjiang'daki tüm etnik gruplara mensup vatandaşların yaşam, sağlık, mülkiyet ve gelişme hakları gibi temel insan haklarını da zedelemiştir."

Uygur Türklerinin tutulduğu kampların toplama kampı olmadığının savunulduğu açıklamada; "Mesleki eğitim merkezleri kesinlikle Türk tarafının ifade ettiği gibi "toplama kampları" değillerdir. Mesleki eğitim merkezlerinin en önemli hedefi, terör ve aşırıcılıkla mücadeledir; ana programları "üç öğrenme ve bir giderme" olarak özetlenen bu merkezlerin amacı ulusal dili, hukuki bilgileri ve mesleki becerileri öğrenme ve aşırıcılığı gidermedir." ifadelerine yer verildi.

Çin'in bahaneleri Filistin'i işgal eden İsrail'in bahanelerine çok benziyor. Uygurları özgür bırakırlarsa adı geçen şikâyetlerden hiçbiri ortada kalmayacaktır. Galiba Türkistanlılardan işgalcilerden memnun kalmalarını bekliyorlar. Namaz, sakal ve oruç gibi hususlarda doğrudan ibadet ve dinin özüne ilişiyor ve buna ilişkin kısıtlamalar getiriyorlar. Bunu da ayrılıkçılık ve terör yaftasıyla kamufle ediyorlar. Bu olsa olsa komünist tarzı bir engizisyon uygulamasıdır. Zira Engizisyonun mahiyetinde kültürel kıyım vardır. Birisi bunu Kilise veya Katoliklik namına uygularken öteki ise komünizm adına uyguluyor. Ama ikisinin mahiyeti veya muhtevası de aynı. Tarih boyunca kültürel ve dini cezalandırmalar Engizisyon uygulamaları olarak bilinir ve bu tasnif altında anılır. Çin de Engizisyonda kendi tarzını geliştirdi.

Çin bu hususta Bulgarlardan ve özellikle de Todor Jivkov idaresinden ve rejiminden öğrendiklerini, kopya ettiklerini Doğu Türkistan halkına reva görüyor, uyguluyor.

1980'li yıllarda Jivkov idaresi Türklere yönelik olarak Bulgarlaştırma kampanyası başlatmıştı. Müslüman ve Türk isimleri değiştirilerek yerlerine Bulgar isimleri veriliyordu. Türkiye'den başka dünya, meseleyi veya kampanyayı sessiz, ilgisiz veya en azından müdahalesiz bir biçimde izliyordu. Kampanya 1989 yılında zirve noktasına çıktı ve Türkiye kapılarını açarak Bulgaristan'dan gelmek isteyen soydaşlarını buyur etti.

O günlerde bu kampanyayı merakla izleyenlerden birisi ise Çin yönetimi idi. Türkolog yetiştirmek üzere Türkoloji öğrencilerini Sofya'ya gönderiyordu. Hem Sofya'da Türkoloji öğreniyor hem de çevrelerini ve Türkiye'yi tarassut ediyorlardı. Bugünün Çin idaresi gibi Jivkov idaresi de toplama kampları kurmuş ve bunlardan Tuna boylarında, kıyılarında kalan Belene Kampı meşhur olmuştu. Kapitalist komünist Çin Jivkov'un geçmişte yürüttüğü milliyetçi politikaları Çin de hassaten Doğu Türkistan'da aşırılıkla mücadele adı altında yürütmektedir.

ÇİN'İN EMRE AMADE FASON İSLAM'I

Çin Ekim 2017 tarihinden itibaren kendi patentiyle milli bir İslam tarzı üretmenin yollarını arıyor. Avusturya'nın bile İslami anlayışta kendi tarzını üretme peşinde olduğu bir dünya düşünülürse Çin'in bu konuda kendisini ne kadar yetkin ve haklı görebileceği anlaşılabilir. Ekber Şah'tan itibaren konjonktürel veya coğrafi ya da zamani veya mekani boyutlara uydurulmuş İslam tarzı arayışlarına şahit olmaktayız. Bu arayışların tamamının hüsrana uğradığını görebilmekteyiz. İslam'a ömür ve sınır biçenler inkıraz oldu ama İslam dimdik ayakta! Bununla birlikte Müslümanların enerjilerini tükettikleri de söylenebilir. Nitekim Müslümanlar şeytan taşlamaktan salavat getirmeye vakit ve fırsat bulamıyor.

Amerikan tarzı ılımlı İslam markası gibi Çin de kendi tarzını ve sosyalizmle uyumlu İslam'ı üretmek peşinde. ABD liberalizm ve kapitalizmle barışık, uyumlu bir İslam tasarlarken Çin de sosyalizmle uyumlu hatta ateist bir İslam düşlemektedir.

Kabul ettiği yeni beş yıllık planda İslam'ı mümkün mertebe Çinlileştirmeyi tasarlıyor. Bunun yöntemlerinden birisi de Doğu Türkistan halkını toplama kamplarına doldurarak telkin ve beyin yıkama yöntemi ve suretiyle elekten geçirmek. Kendi eğilimlerini zerk etmek.

İslam'ı Çinlileştirme projesinin amacı kısaca şu: İslam'ı sosyalizmle uyumlu hale getirmek, dini Çinlileştirme önlemlerini hayata geçirmek ve vatanperverliği (Cin'i sevmeyi) teşvik etmek! Doğu Türkistanlı Müslümanlarla ümmet arasındaki ilintiyi ve bağları kesmek istiyor. Avrupa'da da zaman zaman bunun akisleri yaşanıyor. Avrupa ülkeleri özellikle de Müslüman göçmenlere bağlılık yemini yaptırmak isterken Çin bunu fiiliyata döktü, geçirdi bile. Çin Hotan'da toplama kampında düzenli olarak Uygur kadınlarına bağlılık yemini ettiriyor. İslam'a sadakatten feragat ederek tek sadakatlerini Çin'e göstermelerini istiyorlar.

İslam'la ilgili beş yıllık plandan bir yıl evvel (2018) Hristiyanlıkla alakalı olarak bir beş yıllık plan kabul edilmiş ve Hristiyanlığın Batı ile bağının kesilmesi gündeme alınmıştı. Şimdi İslam'ı da bu plana dahil etmek istiyorlar. Kısaca Çin, gençleri kendine çeken büyük dinleri ehlileştirmek ve sosyalizme uyumlu hale getirmek kısaca evcilleştirmek istemektedir. Bu anlamda Çin Roma gibi refleksler gösteriyor! Benzeri plan Çin'in resmi din kategorisine kattığı beş din için de geçerli bulunuyor. Budizm, Taoculuk, İslam, Katoliklik ve Protestanlık (sair Hristiyanlık). Benzeri bir uygulama Çinli Budistler için de geçerli. Bununla birlikte Doğu Türkistanlılar gibi toplama kamplarına tıkılan başka din mensubu bulunmuyor. Başkan Şi (Xi) Cinping dinleri Çinlileştirme kampanyasına 2016 yılında din üzerine milli konferans etkinliğiyle birlikte start verdi. Bu konferansta Komünist Parti'nin dinlere veya dini topluluklara rehberlik etmesi gerektiği üzerinde duruldu! Din mensuplarının ülkelerini sevmelerini, anavatanlarına dair kimliklerini muhafaza etmelerini istedi ve her şeyden öte Çin milletinin çıkarlarına sadakatle hizmet etmeleri gerektiğini söyledi.

Şi (Xi) Cinping ve öteki Çinli yetkililer özelde ise İslami aşırı akımların ve terörist grupların Sincan Özerk Bölgesi olarak bilinen Doğu Türkistan'daki Uygur halkına etki etmelerinden endişe ettiklerini sözlerine eklemiştir. Son sıralarda Müslüman azınlığa yönelik kampanyalar ve kısıtlamalar ise bazı batılı ülkelerin tepkilerine neden oldu. ABD, Fransa ve Almanya gibi ülkeler Yunnan Eyaleti sınırları içinde üç camiyi illegal dini eğitim verdiği gerekçesiyle kapatmasına tepki gösterdi. Hâlbuki yasak nedeniyle paralel eğitim komünizm döneminde Tacikistan, Özbekistan gibi ülkelerde de yaşandığı gibi aynı zamanda halkı Katolik olan Polonya gibi ülkelerde de yaşanmıştır. Bunlar temelsiz yasaklara bağlı olarak gelişen tepkisel süreçlerdir. Camilerin kapatılması dinine bağlı cami cemaatiyle güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmiştir. Gansu bölgesinde 34 yıllık Arapça eğitim verilen okul gerekli izne havi olmadığı bahanesiyle kapatılmıştır. Çin inkâr politikasına saptıktan bir müddet sonra temerküz veya toplama kamplarının varlığını kabul etmiş ve bunlarla ilgili düzenlemelerini kanuni çerçeveye almıştır. 11 Ekim 2018 tarihi itibariyle, Batı Sincan'da Çin'in milyonlarca Uygur Türkünü zorla tuttuğu iddia edilen kamplar yasalaştırıldı (1).

Ağustos 2017 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri bir milyon civarında Uygur Türkünün yeniden eğitim adı verilen (re-education camps) toplama kamplarında tutulduğuna dair bir rapor yayınladı. Bu raporlar üzerine insan hakları teşekkülleri doğrudan bölgeye girme izni istemişse de bu isteğine nail olamamıştır. Lakin Çinli yetkililer BM temsilcilerinin bölgeye girmekte serbest olduğunu açıklamıştır. Çin bu gibi talepleri başkalarının iç işlerine karışma ve hükümranlığına ilişme girişimi olarak değerlendiriyor (2).

BM'nin önde gelen insan hakları raportörlerinden Michelle Bachelet anılan kampları gezip görmek istediğini zira Müslüman azınlıkla alakalı bölgeden korkunç raporlar aldıklarını söylemiştir (3).

Singapur Ulusal Üniversitesi siyasal bilimler hocası Chong Ja Ian Cin'in dinin kitleleri harekete geçirebilme kapasite ve kabiliyetinden dolayı endişeli ve ihtiyatlı olduğunu düşünmekte ve sözlerini şöyle toparlamaktadır: "Çin komünist Partisi İslam'dan ürkmekte ve onun mensuplarını güçlü bir şekilde yönlendirme ve etkileme kabiliyetine sahip olduğuna inanmaktadır. Mensuplarından bir bölümü militan yollara başvurmak isteyebilir ama nihayetinde bunlar Müslümanların çok küçük bir bölümünü temsil ederler. Bu algı Pekin'deki yöneticilerin zihninde büyük bir yer işgal ediyor. Binaenaleyh terörizm algısı bu tür sert uygulamalar ve kısıtlamalar için münasip bir neden oluşturuyor…"

Hükümet yanlısı Global Times Editörü Hu Xijin bu uygulamaların İslam ve Müslümanları hedef almadığını sadece yerel şartlara uygunluğu sağlamaya çalıştığını ileri sürmektedir.

SOSYALİZME İNANMA DEĞİL UYDURMA

Esasında Uygurlara karşı uygulanan asimilasyon politikasının iki ucu var. Bunlardan birisi Uygurları Çinlileştirme ikincisi ise sosyalist kalıplara dökme veya uydurma. Dolayısıyla bu bir devlet politikası. Sözel telkinler uyguluyorlar ve bu suretle Uygurları Çinli kalıbına dökmek istiyorlar. Sosyalistleştirme ise bunun mütemmim bir parçası. Esasında Uygurları sosyalistleştirme projesi Abdullah Cevdet'in bir zamanlar yaptığı gibi ateist Müslümanlık üretme denemesi ya da önermesidir. O Türkleri değiştirmek için İtalya'dan damızlık erkek ithalini de savunmuş bir heriftir. Belki günümüzde yaşasaydı Çinlilerin işine yarayabilirdi. Bununla birlikte Çinlileştirme politikası doğru ifade edilmiş olsa bile İslam'ı sosyalizme uydurma ifadesi doğru değildir. Zira bu süreç ikna süreci olmayıp (China passes five-year plan to 'guide Islam to be compatible with socialism') zorla telkin ve kabul ettirme politikası ve sürecidir.

Sözgelimi Hindistan asıllı S. Müşir Hüseyin Kıdvai veya Mustafa Sıbai gibi sosyalist eğilimli Müslümanlar olmuştur lakin sonuçta bunlar Çin'in beklentilerinin hilafına ümmetçi Müslümanlardır ve sosyalizm dayatmalarına da taraftar değillerdir. Çin'in yaptığı ise dayatmadan veya devlet dini telkin etmekten başka bir şey değildir.

Çin bu tür zorba uygulamalarını renkli devrimlere veya kadife devrimlere karşı bir tedbir olarak sünüyor, pazarlıyor (4). Tabii ki kazın ayağı öyle değil. Ne tür pazarlarsa pazarlasın özrü kabahatinden büyüktür. Kabahati Doğu Türkistan'ı işgal etmesi ise özrü de halkı temerküz kamplarına doldurmasıdır.

Çin'in sosyalizm uygulaması nevi şahsına münhasır ve saçma olduğu gibi önerdiği İslam modeli de veya tarzı da hilkat garibesidir. Güncel ifadesiyle Frankenstein'dır!

Kaynakça

1- https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45816149

2-https://www.straitstimes.com/asia/east-asia/china-passes-five-year-plan-to-sinicise-islam-as-beijing-tightens-grip-on-major

3-https://www.dailymail.co.uk/news/article-6564821/China-passes-five-year-plan-guide-Islam-compatible-socialism.html

4-https://www.reuters.com/article/us-china-politics-police/chinese-police-must-guard-against-color-revolutions-says-top-official-idUSKCN1PC0BS

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.