Yapay deprem üretmek mümkün mü?
Depremin semavi mi yoksa arzi mi olduğuna dair tartışmalar dinmeden devam ediyor. Yabancı basına da yansıyor ve aksediyor. Kimileri insan eliyle yani yapay surette deprem üretmenin mümkün olduğu tezini savunuyor ve bunu HAARP teknolojine dayandırıyor. Buna dair bazı yazılı metinler gündeme gelmişti. Zaman zaman bu teori yeni kalıplarda karşımıza çıkıyor. Bazı kesimler 1999 Marmara Depreminin aynı yöntemle imal edildiğine ve üretildiğine inanmıştır. Bu teze karşı konunun uzmanlarından olan Prof. Şerif Barış (https://www.youtube.com/watch?v=hrpg3GtAXkI) Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin kozmik boyutta bir afet ve felaket olduğunu vurgulamaktadır. Kağıthane depreminin de aynı şekilde Amerikan kurgulu, insan eliyle üretilmiş bir deprem olmadığını ifade etmektedir. Nispeten küçük olan Kağıthane depreminde büyük uğultular duyulmuştur. Maraş depremlerinde ise garip ışık huzmeleri görülmüş ve bu surette gökyüzü aydınlanmıştır. Maraş depremine muhtemel Amerikan etkisi ile ilgili karine olarak George USS Nitze uçak gemisinin gelişi gösterilmiştir. Her nedense genellikle Amerikan gemileri geldiği zaman ya ideolojik kavgalara tutuşuruz ya da kendimizi teknik karakterli tartışmaların ortasında buluruz. 6'ncı Filo geldiğinde ülkemiz kuyruklu yıldız gelmiş gibi tartışmalara hatta kavgalara sahne olmuştur.
Suni deprem misalinde olduğu gibi suni veya kurgu ile rüya görmek veya üretmek de mümkün mü? Ya da ilahi karakterli olan rüyalar alemini beşeri olarak sızmamız mümkün mü? Rüyaları zihinde dizayn etmemiz imkan dahilinde mi? Mısırlı Doktor Mustafa Mahmut, bir gün rüyasında iki arkadaşını Kahire sokaklarında yürürken ve aralarında sohbet ederken görüyor. Rüya yoluyla onların konuşmalarına tanık ve muttali oluyor ve akabinde aklına suni rüya üretmenin imkan dahilinde olup olmadığı sorusu geliyor. İşin peşine düşüyor. Bununla gayp perdesini aralayacağını, gaybi bilgi elde edeceğini tasavvur ediyor. Lakin denemeleri cesaretini kırıyor.
Bu yöndeki çabaları sonuç vermiyor. Böylece bunun mümkün olmadığı kanaatine varıyor. Rüyalar perdeli ve ansızın yani vakitsiz olarak geliyor. Düzenli değil düzensiz olarak geliyor.
Rüya meselesine en çok kafa yoranlardan birisi de yazar Çetin Altan idi. Hedef gösteren ve uyarı içeren ya da müjdeli rüyalar kesilmeden dünyaya barış ve huzurun gelmeyeceğine inanıyordu. Onun da rüya teorisi vardı. Çetin Altan, bir köşe yazısında Japon icadı rüya makinesinden söz etmiştir. Bu makine uyurken güzel bir müzik ve albenili dekorlarla, istenilen her türlü düşü görmeyi sağlıyor! Araplar bu tür rüyaya hulm yani düş diyorlar. Hulm şeytandan rüya ise rahmandandır. Şeytan canibinden gelen rüyalar karmaşıktır lakin rahmani rüyalar sabah aydınlığı gibi parlaktır. Beşer eliyle üretilen rüya hangi kapsama girer? Rüya kısmına mı yoksa düş/hulum kısmına mı? Olursa rahmani mi olur yoksa şeytanın marifeti mi? Elbette makina vasıtasıyla görülecek rüyalar da teknoloji ve insan kaynaklı olup şuur üstü değil şuuraltı olacaktır ya da arzuların düşler vasıtasıyla zihne yansıtılmasından ibaret kalacaktır. Geleceğe ve gayba aşina ve köprü olmayacaktır. Dolayısıyla üretilen rüya beklenen faydayı temin etmeyecektir. Sadece zihinde, sesin duvara çarpmasıyla geri tepmesi veya karşılık bulması gibi bir yankılanma olacaktır. Kısaca rüyalar kısım kısımdır. Katmanlar halindedir. Çetin Altan'ın bu tezi kuvveden fiile çıkmamış fantastik bir arzu olarak kalmıştır. Rüya zaman ve mekan üstüdür. Dolayısıyla zamana ve mekana tahakküm edemeyen insan rüya üretemez. Rüyalar mucizedir ve beşer mucize üretemez. Bununla birlikte rüyalar duyular veya beden ile etkileşim halindedir. Arzular suretine girebilir ya da doğrultusunda rüyalar görülebilir. Sözgelimi birisi gelmiş arif zatlardan birisine Hazreti Peygamberi görmek istediğini söylemiş. O da tavsiye olarak bolcu tuzlu yiyecekler tüketmesini istemiştir. O da bunu yapınca kendisini sulak yerlerde görmeye başlamıştır. Tekrar aynı zata gelerek durumu arz etmiş. Arif zat da nasıl ki susayınca su görüyorsun aynı şekilde Hazreti Peygambere özlem duyarsan onu da görürsün demiştir. Fransız Bergson'un da buna benzer bir nazariyesi vardır. O rüyaların görülmesinde duyuların etkili olduğunu söylemiştir. Rüyalar bedenle etkileşim içindedir. Bedeni yön ağır basarsa düş kapsamına girer. Bu bir yönüyle doğru diğer yönüyle eksiktir. Hadiste belirtilen ve sabah aydınlığı gibi tarif edilen rüyalar semadan gelen rahmani rüyalardır ve onda nefsin payı yoktur. İlham kabilindendir. Gelecek veya geçmişten veya mevcut kapalı sırlardan bahsedebilir. Hadis-i nefs denilen yani şuur altı konuşmaların dışında kalan rüyalardır.
Suni deprem meselesine gelince… Rahman Suresi 33 ve müteakip ayetler şöyle demektedir: Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve arzın sınırlarını aşıp öteye geçebilirseniz haydi geçin! Ama (tarafımızdan verilmiş) bir güç olmadıkça geçemezsiniz.
Diyanet Tefsiri ayetin yorumunda şu değerlendirmede bulunmaktadır:
Evreni daha iyi tanıma merakı, yerin derinliklerine ve göğün en uzak noktalarına nüfuz etme arzusu yadırganacak bir şey değildir ve büyük bir güç oluşturularak bu konuda epeyce mesafe alınabilir; ama bu çabalar asla ilâhî iradenin egemenliğini alt etme gibi bir amaç taşımamalıdır. Zira bu, Allah'ın evrendeki mutlak gücünü ayan beyan gören şuurlu varlıklara yaraşmaz; kaldı ki böyle bir yöneliş başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkûmdur, böyle bir amaç taşıyanların akıbeti hüsrandır.
Uzay araçlarıyla göklere yükselmek gibi göklerden de hareketle yerin altına veya tabakalarına nüfuz etmek ve bu suretle suni devinim meydana getirmek mümkün mü? Prof. Şerif Barış bunun mümkün olmadığı görüşündedir. Gerekçelerini de ilgili kayıtlarda paylaşmaktadır.
Amerikan kaynaklı suni deprem meselesine gelecek olursak. ABD doğal afetlerle sınanmaktadır. Kelin merhemi olsa başına sürer dedikleri gibi pekala Türkiye gibi ülkeleri karıştıracağına kendi felaketlerini önlemeye çalışabilir. Ya da bu marifetini Türkiye yerine Çin gibi nefesini ensesinde hissettiği ve yerine göz diken ülkelerde sergiler.
Prof. Şerif Barış'a göre gökten ışınlarla yer tabakalarına nüfuz etmek, işlemek veya müdahil olmak mümkün değildir. O da Kur'an'daki ilgili ayetler gibi arzın sınırlarından bahsediyor ve bu sınırların beşer eliyle aşılamayacağını ya da harekete geçirilemeyeceğini ve bu suretle tektonik depremler üretilemeyeceğini ifade etmektedir. O da yer tabakalarının geçirmez sınırları olduğunu kabul ediyor. Bu sınırlar ilahi sınırlardır ve beşerin müdahalesine kapalıdır. Nükleer silahlar atarak dünyan sonunu getirebilirsiniz. Lakin teknoloji kullanarak deprem üretemezsiniz. Arzın katmanlarına sızmak mümkün olmadığı gibi nefsin katmanlarına sızmak da aynı şekilde kabil değildir. Veya bu sızma her iki halde de (afak ve enfüs daireleri) külli düzeyde değil kısmi düzeyde kalır.
HAARP teknolojisi gibi konular Çetin Altan'ın rüya fantezisinde olduğu gibi ilmin değil fantastik ilgilerin konusudur. Ama alıcısı çok.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Adıyamanlı depremzede Ebu Zer (10.02.2023)
- Türkiye yılı, Türkiye yüzyılı (06.02.2023)
- Hadis mucizesi ve Şerif Hüseyin’in lanetli mirası (31.01.2023)
- Hayat onlarla tatlıydı (27.01.2023)
- Kur’an’a profan saldırı (23.01.2023)
- Allah’a kafa tutan İlluminati (20.01.2023)
- Zaman ayarlı şifreler (16.01.2023)
- Mısır'ın yedinci harikası (13.01.2023)