Kıyametin kapısı
2019 yılında başlayan olaylar 2023 yılında ete kemiğe büründü ve elle tutulur hale geldi. Bilindiği gibi olaylar 2019 yılında covid-19 salgını ile başlangıç yaptı. Arkası kesilmedi. Bununla birlikte yeni bir döneme girdik. Bu herhalde kıyametin ayak seslerinin duyulduğu yeni bir dönem olmuştur. Hastalıklar, sosyal afetler ve tabiat olayları peş peşe geldi. Avustralya'da çıkan yangın söndürülemedi ve 6 ay boyunca devam etti. Mecusilerin sönmeyen ateşi gibi oldu. Sonrasında Avrupa'yı kasıp kavuran kuraklık yaşandı ve nehirler kurudu. Adeta dünya çığlık atıyor ve kendisini saran felaketlerin altında inliyordu.
2022-2023 kış mevsiminde ise adeta buzul çağına yakalandık ve başta ABD olmak üzere Afganistan gibi ülkeler kara kışın altında kaldı. Avrupa'da kuraklık devam ederken onlara isabet eden yağış miktarı bu defa yön değiştirerek Arabistan'a kaydı. Hadislerde beyan edilen olaylar bir bir gerçekleşti. Arabistan'da nehir damarları oluştu ve hadiste haber verildiği gibi toprak yeniden yeşermeye başladı. Hadiste, kıyamet öncesinde malın çoğalacağı ve zekât vermek isteyen kimsenin zekâtını alan çıkmayacağı ta ki döngünün Arap diyarlarını yeniden çayır çimen ve nehirler haline getirmesine kadar bu halin devam edeceği haber verilmektedir.
Zekât bahsi belki malı sayarak değil saçarak vereceği ifade edilen Mehdi meselesi ile alakalıdır lakin kalan bölümler 2023 yılında hayata geçmiştir. Bol yağan yağmurlar sonrası Arabistan'da nehir damarları ve yatakları oluşmuş ve dağlar yeşillik ve çimene bürünmüştür. Hatta birkaç ülke arasında kalan ve kapalı bölge olarak bilinen Rub'ul Hali'de canlanma belirtileri görülmüş ve seller nedeniyle bu bölge de yeşillenmeye başlamıştır. Rub'ul Hali, menhus sayılan vaktiyle felaket geçirmiş kapalı bölgelerden birisidir. Zira Ahkaf Suresinde burası ve ehli anlatılmaktadır. Rub'ul Hali bölgesinde Ad Kavmi yaşıyor ve azgınlıkları nedeniyle felakete uğruyorlar. Kur'an, Ad es Saniye'den bahsetmektedir. İkinci Ad Kavmi'nden bahsetmektedir ve günümüzdeki bazı müfessirler bu vasfa en uygun ülkenin ABD olduğunda hemfikirdir.
Esasında dünya, "daru ceza" olmayıp "daru bela" veya ibtiladır. Lakin azgın kavimler bazen haddi aşarak dünyada bile azaba "düçar" olmakta ve geride kalıcı ibretler bırakmaktadır. Kur'an'da 'ayetlerimiz sadece korkutucu veya uyarı mahiyette göndeririz' ifadesine rağmen bazen ve istisnaen ceza suretine inkılap etmektedir. Nuh (AS) ve Lut (AS) ve benzerlerinin kıssaları bunu göstermektedir.
Burada mucize ifadelerden birisi ise 'hatta teude/yeniden dönüşünceye veya eski haline gelinceye kadar' ifadesidir. Yani Arap diyarlarının eski hali olan yeşillik ve nehirlere yeniden kavuşuncaya kadar bu gelişme devam eder.
Hz. İsa (AS)döneminde yani 2000 yıl önce Libya ve Mısır gibi topraklar Anadolu ve Roma İmparatorluğunun tahıl ambarıdır. Bu topraklar zamanla kurak hale gelmişler ve bırakın tahıl ambarı olmayı aksine gıda ihtiyaçlarını dışarıdan temin eder duruma düşmüşlerdir. Bugün durum bu mahiyettedir.
Lakin Arap Yarımadası'nın durumu Mısır ve Libya ile mukayese edilemez. Farklı olduğu Kur'an ayetleri ışığında anlaşılmaktadır. Hz. İbrahim (AS) eşi Hacer ile oğlu İsmail'i Mekke'ye yerleştirdiğinde burasını şöyle tanımlar: Gayri zi zer'in inde beytike'l muharrem. "Rabbimiz! Gerçekten ben, neslimden bir kısmını sahipsiz, ekine elverişli olmayan vadiye; Beyt-i Harâm'ın¹ yanına yerleştirdim." Hz. İbrahim (AS) beri kurak ve ekim ve dikime elverişli olmayan Mekke dışarıdan gelen yiyecek ve besinlerle beslenmektedir. Adeta taşıma suyla ve erzakla geçinmektedir.
Buradaki turnike veya çarkı ve zinciri Cenab-ı Hak şöyle anlatıyor:
"Seninle beraber doğru yolu izlersek yurdumuzdan sökülüp atılırız" diyorlar. Peki biz onları dokunulmaz, güvenli, katımızdan bir rızık olarak bütün ürünlerin toplandığı bir yere yerleştirmedik mi? Fakat çoğu bunun şuurunda değildir."
'Yücba ileyhi semaratu külli şey' ibaresi çok çarpıcıdır ve Kur'an icazını ortaya koymaktadır. Tahıl ambarı olmayan bölge, tahılın toplandığı yer haline gelmiştir. Bunu ancak mucize ve bereketle tanımlayabiliriz. Mekke'de hiçbir ürün yetişmemekte lakin her şey onun ayağına gelmektedir. Peki, bu nasıl oluyor? O da aynı ayetin devamında. İbrahim Suresi'nin 37'nci ayetinde Hz. İbrahim (AS) devamla Allah'a şöyle yakarmaktadır: "Sen de insanlardan bir kısmının gönlünü onlara çevir ve onları çeşitli ürünlerle rızıklandır ki sana şükretsinler." Kâbe ve Mekke'nin manevi cazibe merkezi olmasıyla birlikte tarımsız bir bölge, manevi ilgi neticesinde ticaretle bayındır hale geliyor. Her şey ayaklarına geliyor.
Âlimlerin dediği gibi "bölgenin ve dünyanın karakteri hızla değişiyor." 2023 kıyamet alametlerinin en yoğun yaşandığı bir yıldır veya yıllardan birisidir. Kur'an ayetlerden, hadisler ise fitnelerden söz etmektedir. Bunların toplamı insanın karşısına bela ve ibtila olarak çıkmaktadır. Lakin dünya ceza değil bela yani imtihan diyarıdır. Sünnetullah ya da maddi esbap ile gaybi sebepler arasında salınım vardır. Biz sadece depremin dilini veya mesajını okumaya çalışıyoruz.
Elbette insanların hayat tarzlarıyla depremler arasında bazen bir ilişki olabilir. Bu nedenle de Hz. Ömer (RA) çevresine 'ihdas ettiğiniz fenalıklar yüzünden ahir zamanda meydana gelecek depremler hızlandı ve günümüze yansıdı. Vallahi bir daha olursa ben sizinle birlikte aynı yerde kalmam' buyurmuştur. İnsanların hayat tarzlarıyla deprem arasında birebir ilişki de olmayabilir. Aksi takdirde bu gabya taş atmak (recmen bilgayb) olur. Lakin insana düşen sorumluluk gereği kendisini ve yaptıklarını muhasebe etmektir. Ömer bin Abdulaziz de depreme sahne olan bölge valisine gönderdiği talimatnamede ondan sadaka vermesini yani hafifletici nedenlere başvurmasını istemiştir. Kıyamet öncesinde fitneler ve herc-merc gibi kargaşalar olacağı haber verildiği gibi zelzelelere de işaret edilmiştir.
Zelazil ve belabil
Mısırlı davetçi Ragıp Sercani bu süreçte dünyada deprem ortalamasında bir artış olmadığını ve bu nedenle de Türkiye ile Suriye'de yaşanan depremlerin kıyamet alametleri kapsamına girmeyeceğini, normal depremler zinciri içinde sayılması gerektiğini söylüyor. Bunu bir hadise dayandırıyor. Hilafet Kudüs'e indiğinde depremler (zelazil) ve karmaşa (belabil) artar. Dolaysıyla hilafet Kudüs'e inmediği için şu zamandaki depremlerin kıyamet alameti sayılamayacağını ifade etmektedir. Yine şu andaki depremlerin yıllık deprem ortalamasına uygun olduğunu ifade etmektedir. Paylaştığı veriye göre Richter ölçeğinde 8 gücünde ve üzerindeki deprem miktarı yıllık olarak ya bir defa gerçekleşiyor ya da gerçekleşmiyor. 7 ve üzeri depremlerin sayısı ise 17'ye kadar çıkıyor. Bunun dışında irili ufaklı depremlerin sayısı 20 bini buluyor. Genellikle hissedilmeyen titreşimlerin ise yarım milyonu bulduğunu ifade ediyor.
Ragıp Sercani, mühim başka bir şey daha söylüyor. Kıyametin küçük ve büyük alametleri tasnifinin Hz. Peygamberin (SAV) değil uleman tasnifi olduğunu ifade ediyor. Kıyametin on büyük alameti, âlimlerin tasnifidir. Bu bana usuluddin ile furu'ud din ayrımını hatırlattı. Bu ayrım veya tasnif ise Mutezile'nin yaptığı bir ayrım veya tasniftir. Lakin daha sonra genel kabul görmüştür.
Kuveytli davetçi Nebil el İvadi ise Kahramanmaraş Depremi'nin kıyamet alametleri arasında sayılabileceğini ve olabileceğini ifade etmektedir.Nebil Ivadi daha da ötesinde küçük büyük ayrımına tabi olmadan depremlerin her iki fasılda da sektirmeden devam edeceğini söylüyor. Demek ki depremler ya da benzeri afatlar küçük büyük alamet ayrımına tabi değil.
Deprem uzman Prof. Naci Görür'ün ifadelerine göre bu bölgede Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi öncesi 7.2 büyüklüğünde bir deprem görülmüştür. Bu deprem ile birlikte Sin Şın'a yani Selim Şam'a girmiştir. Kur'an'da müstakil olarak Deprem/Zilzal Suresi olduğu gibi aynı zamanda surelere serpiştirilmiş ayetler de vardır. Bunlardan birisi de gece yarısı gelen depremlerle alakalıdır. Yoksa o belde halkı azabımızın geceleyin gelmeyeceğinden emin mi oldu? Kahramanmaraş Depremi sabaha doğru gerçekleşmiştir ve sabah ezanının hemen öncesidir. İnşallah Ümmeti Muhammed için fecri sadığın acılı da olsa başlangıcı olur. Çileden saadet doğar. Mihen (çileler) ile minah (armağanlar) ikizdir ve nöbetleşme halindedir.
Mustafa Özcan
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Yapay deprem üretmek mümkün mü? (13.02.2023)
- Adıyamanlı depremzede Ebu Zer (10.02.2023)
- Türkiye yılı, Türkiye yüzyılı (06.02.2023)
- Hadis mucizesi ve Şerif Hüseyin’in lanetli mirası (31.01.2023)
- Hayat onlarla tatlıydı (27.01.2023)
- Kur’an’a profan saldırı (23.01.2023)
- Allah’a kafa tutan İlluminati (20.01.2023)
- Zaman ayarlı şifreler (16.01.2023)