1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü: Yaşlılık ve Problemleri
"Bir toplumun kalite ve dayanıklılığı, yaşlı vatandaşlarına gösterilen özen ve saygıyla ölçülür." Arnold Toynbee
"Bir genç yaşından dolayı bir ihtiyara hürmet ederse, Cenab-ı Hak da ihtiyarladığında ona hizmet edecek kimseler yaratır."
Hadis-i Şerif
YAŞLANMA
Yaşlanma; kronolojik, biyolojik, fizyolojik, sosyal ve psikolojik boyutları olan, doğumdan başlayarak ölüme kadar süren ve kaçınılmaz olan bir büyüme ve gelişme sürecidir. Organizmanın molekül, hücre, doku, organ ve sistemler düzeyinde, zamanın ilerlemesiyle ortaya çıkan, geriye dönüşü olmayan, yapısal ve fonksiyonel değişikliklerin tümü olarak tanımlanmaktadır. Ölümle sonuçlanacak şekilde canlılık faaliyetlerinde giderek azalma söz konusudur. Yaşın ilerlemesiyle birlikte kalp, dolaşım, boşaltım, solunum ve bağışıklık sistemlerinin işlevlerinde sürekli bir gerileme olmaktadır. Fakat bu durumda çok önemli bireysel faktörler geçerlidir. Bazı kişiler ileri yaşa ulaşmasına rağmen belirgin yaşlılık belirtileri göstermeyebilir veya kronolojik yaşının genç olmasına rağmen ileri derecede bireysel yaşlılık belirtileri ortaya çıkmış olabilir.
Yaşlanma süreci beslenmeden egzersize, zihinsel faaliyetlerden genel sağlık kurallarına uymaya kadar hayatın her alanında gerekli çabanın gösterilmesiyle yavaşlatılabilir.
YAŞ KAÇ OLUNCA YAŞLI KABUL EDİLİR?
Yaşlanmanın getirdiği biyolojik ve psikolojik değişiklikler, yıllar veya on yıllar içinde yavaşça ortaya çıkar, dolayısıyla insanların genel olarak yaşlı kabul edilebileceği tek bir yaş yoktur. Günümüzde genel olarak 65 yaş ve üstü kişiler yaşlı kabul edilmekteyse de ABD'de 1960 ve sonrasında doğmuş kişiler için bu sınır 67'ye yükseltilmiştir. Bu değişiklik öncelikle maddi sebeplere dayansa da yaş sınırının yükseltilmesi yaşlı nüfusun üretkenlik ve yaşanabilir oluşundaki artışı da göstermektedir.
Bu dönemde beden fonksiyonlarında yavaşlama ve hastalıklar başlar. Fakat diğer yanda yaşlı, hayatının son yıllarında tüm deneyimini başkalarıyla paylaşarak insanların sağlıklı ve doğru kararlar alması için katkıda bulunur.
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU'NUN (TÜİK) 2022 İSTATİSTİKLERİYLE YAŞLILAR
Yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus, 2017 yılında 6 milyon 895 bin 385 kişi iken son beş yılda % 22,6 artarak 2022 yılında 8 milyon 451 bin 669 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2017 yılında % 8,5 iken, 2022 yılında % 9,9'a yükseldi. Yaşlı nüfusun 2022 yılında % 44,4'ünü erkek nüfus, % 55,6'sını kadın nüfus oluşturdu.
Nüfus projeksiyonlarına göre yaşlı nüfus oranının 2030 yılında % 12,9, 2040 yılında % 16,3, 2060 yılında %22,6 ve 2080 yılında % 25,6 olacağı öngörüldü.
Yaşlı nüfusun % 64,5'inin 65-74 yaş grubunda yer aldığı görüldü.
Yaşlı nüfusun % 0,1'ini oluşturan 100 yaş ve üzerindeki yaşlı kişi sayısı, 2022 yılında 5 bin 344 oldu.
TÜRKİYE NÜFUSUNUN YAŞ YAPISI DEĞİŞTİ
Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranının %10,0'u geçmesi nüfusun yaşlanmasının bir göstergesidir. Türkiye'de yaşlı nüfus, diğer yaş gruplarındaki nüfusa göre daha yüksek bir hız ile artış gösterdi.
Türkiye, yaşlı nüfus oranına göre sıralamada 184 ülke arasında 66. sırada yer aldı.
Birleşmiş Milletler dünya nüfus tahminlerine göre 2022 yılı için dünya nüfusunun 7 milyar 975 milyon 105 bin 156 kişi, yaşlı nüfusun ise 782 milyon 998 bin 642 kişi olduğu tahmin edildi. Bu tahminlere göre dünya nüfusunun % 9,8'ini yaşlı nüfus oluşturdu. En yüksek yaşlı nüfus oranına sahip ilk üç ülke sırasıyla % 29,9 ile Japonya, % 24,1 ile İtalya ve % 23,3 ile Finlandiya oldu. Türkiye, 184 ülke arasında 66. sırada yer aldı.
YAŞLI NÜFUSU NİÇİN ARTIYOR?
Genel nüfus içerisindeki yaşlı oranındaki bu artış;
• Başta teşhis ve tedavi yöntemleri olmak üzere sağlık alanındaki çarpıcı ilerlemeler ve hizmetlere,
• Enfeksiyon ve hastalıklara bağlı ölümlerin azalmasına,
• Bebek ve anne ölüm hızının düşmesi ve doğuştan beklenen hayat süresinin uzamasına,
• Eğitim imkânları ve seviyesinin artmasına,
• İnsanların yaşam standartlarının artmasına,
• Ailelerin artık daha az çocuğa sahip olmasına,
• Evlenenlerin oranının düşmesi ve evlenme yaşının giderek büyümesi gibi faktörlere bağlanabilir.
FRANSA'DAKİ SON DURUM
Ünlü Le Figaro Dergisi 29 Sep 2023 sayısında ülkedeki doğum oranının azalması ile ilgili bir dosya yayınladı. Buna göre Fransız doğum oranı 1946'da bu yana en düşük oranda gerçekleşti. Sebep olarak da çocuk bakım sorunları, mali zorluklar ilk başta gösterildi.
DEĞİŞEN DEMOGRAFİNİN GETİRECEĞİ SORUNLAR
Gerek ABD'de gerekse Avrupa ülkelerinde yaşlı nüfustaki bu artışı dikkate alarak yapılan çalışmaların sonuçlarına bakılırsa, tüm dünyayı bundan sonraki 30-50 yıl zorlayacak olan problemler şunlardır:
1. Yaşlanan nüfus ve en yaşlıların (85 üzeri) hızı artışı,
2. Uzayan hayat süresi,
3. Gelişmiş ülkelerde toplam nüfusta azalma (yaklaşık %13),
4. Kamu sosyal güvenlik sistemi ve sağlık sistemi harcamalarında şişme ve zorlanmalar, yine sosyal güvenlik ve emeklilik sistemi üzerinde baskı,
5. Görülme sıklığı gittikçe artan kronik hastalıklar,
Yapılan araştırmalar, 65 yaş üstündeki bireylerin % 70'inde; 80 yaş üzerindeki yaşlıların ise yaklaşık % 90'ında çeşitli seviyelerde sosyal destek ve bakım ihtiyacının varlığı tespit edilmiştir.
6. Enfeksiyon hastalıkları ve kronik hastalıkların birlikte getirdiği "çifte yük",
7. İyi yetişmiş sağlık çalışanı ihtiyacının artması,
8. Bugünkü sağlık sistemlerini yetersiz kalacağı beklentisi,
9. Yaşlı nüfusa sahip çıkma veya bakımını yüklenme sorumluluğunda ailenin rolünün azalması (gelişmiş ülkelerde yaygın olarak görülen bu yaklaşımın gelişmekte olan toplumlarda da yaygınlaşması).
YAŞLILIK SÜRECİNDE OLUŞAN BEDENSEL DEĞİŞİKLİKLER
Yaşlı insanlar homojen bir grup oluşturmazlar, hem fizyolojik hem de psiko-sosyal özellikleri çok değişik olabilir.
Bedensel değişiklikler yaşlanma sürecinde devam eden psikolojik, sosyal, biyolojik ve çevresel olayların biriken etkisiyle vuku bulur. Bu değişiklikler tüm insanlarda aynı şekilde oluşursa da bireylerin yaşam tarzlarına ve onların hayatlarındaki çevresel özelliklerine bağlı olarak değişik hızlarda gerçekleşir.
Deri: Saçlar zayıflar ve beyazlar. Saç çizgileri çekilir. Tırnaklar zayıflar, ter bezlerinde atrofi (küçülme) meydana gelir ve terleme azalır. Deri buruşur, zayıflar, kurur, kolayca incinir.
Görüş: Gözyaşı azalır, göz kapakları sarkar. Yakın nesneler üzerine odaklanmada yetersizlik, ışığa uyumda azalma meydana gelir.
İşitme: İşitme refleksi azalır, özellikle yüksek tonlarda işitmede zorluklar olur.
Dokunma: Soğuk, ısı ve dokunma duyuları ile ağrı eşiğinde azalma ortaya çıkar.
Koku: Koku duyusu azalır.
Tad: Tad duyusu azalır. Tükürük salgıları azalır, ağız kuru olur.
Kas iskelet sistemi: Kas hacmi ve uzunluğunda azalma, kaslarda gevşeme, daha az enerji ve daha çabuk yorulma, adımlarda kısalma ve yavaşlama, sarkık postür, boyun kısalması söz konusudur.
Kalp dolaşım ve solunum sistemi: Vital kapasite ve göğüs genişlemesinde azalma, nabızda yavaşlama olur. Damarlarda aterosklerotik değişiklikler görülür.
Mide-bağırsak: Salgı azalır, alkali derecesi artar. Diş sayısında azalma olur. Çiğneme fonksiyonları bozulur. Midenin boşalması yavaşlar, susuzluğa duyarlık azalır.
Genitoüriner sistem: Prostat bezlerinde genişleme, mesane hacminde azalma vardır. Seksüel fonksiyonlar düşer.
Sinir sistemi: Beyin ağırlığında ve belli bölgelerdeki hücrelerin sayısında azalma, uyku tarzında değişiklik, rüya görmede azalma ve uyanıklık periyotlarında artma, reflekslerde zayıflama olur.
Ömer Hayyam'ın dediği gibi:
"Zaman büktü belimi, ne el tutar ne ayak;
Oysa ne güzel işlerim var yapacak.
Can kalktı gitmeye; aman dur diyorum:
Ne yapayım, diyor, evin yıkıldı yıkılacak."
Mevlâna'nın Mesnevisinde anlatılır:
Yaşlanan biri hekime müracaat eder. Ayaklarının yürüyünce ağrıdığını söyler, hekim muayene ettikten sonra "yaşlılıktan" der. Kulaklarının iyi işitmediğinden, gözlerinin iyi görmediğinden şikâyetçi olur. Hekim yine muayene sonrası "yaşlılıktan" deyince yaşlı adam sinirlenir ve "Sen ne biçim hekimsin, neden yakınsam yaşlılığa bağlıyorsun" diye çıkışır. Hekim, "bu sinirliliğin ve çabuk öfkelenmen de yaşlılıktan" diye cevap verir.
BİLİŞSEL YAŞLANMAYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Yeterli eğitim görmek gibi kişilerin daha önceki yıllarda kazandığı avantajlara ek olarak sağlıklı ve kişiyi zinde tutan yaşam şekilleri faydalı olmaktadır. Fiziksel ve zihinsel egzersizin, sağlıklı beslenmenin ve sosyal desteğin iyi olması çabuk yaşlanmaya karşı koruyucu faktörlerdir.
AİLE DESTEĞİ
Geleneksel ailelerde yaşlılar, aile tarafından desteklenirdi. Ancak, çocuklardan tarafından destek ekonomik gelişimle birlikte giderek zayıflamaktadır. Bunun çeşitli sebepleri vardır:
• Geniş ailenin yerini çekirdek ailenin alması,
• Çocukların yetişmesi ve ekonomik gücü ellerine alması sebebiyle yaşlı bireylerin ekonomik kaynaklarının ve statüsünün azalması,
• Finansal bağımsızlığa kavuşan kadınların özgürleşmesi, dolayısıyla bakım veren durumunda zorlanmalar. Dolayısıyla yaşlıya bakacak ve eşlik edecek evde bir kişinin bulunmayışı,
• Şehirde değişen sosyal yaşam sonucu kırsal kökenli yaşlılarla aile içi uyumsuzluklar,
• Gençlerin kırsal kesimden göç etmeleri, dar ve orta gelirliyse ekonomik sebeplerle küçük konutlarda oturması ve yaşlılarına ayırabilecekleri bir mekânın olmayışı,
• Şehirde çalışmış statü sahibi yaşlıların da akraba yanında, sığıntı şeklinde bir hayat sürmeyi kabullenememeleri,
Sağlık alanındaki gelişmelerle daha uzun yaşama ve dinç kalabilme imkânlarıyla kendi sosyal hayatından ve çevresinden kopmadan bağımsız yaşamını sürdürme isteği.
YAŞLILIK VE STRES
Zihinsel açıdan sağlıklı yaşlılar duygularını gençlerden daha iyi kontrol ederler, duygu yüklü ikilemlerde daha esnek düşünürler ve duygusal olayları tarafsız olaylardan daha iyi hatırlarlar.
Yaşlılar strese yol açan olaylarla gençlerden daha farklı şekillerde baş edebilmektedir; yaşlılar sorunları eylemci, mücadeleci bir tavırla çözmek yerine; duygu odaklı bir yaklaşımla çözebileceklerine daha çok güvenirler. Bu yumuşak ve hoşgörülü bir yol demektir.
Yaşlılar depresyona veya anksiyete bozukluklarına gençler ya da orta yaşlılardan daha yatkın değildir ve yaşlıların özgüvenlerinin düşük olması genel bir kural değildir.
YAŞLANMANIN SOSYAL YÖNÜ
Yaşlılıkta rol değişikliği ve sıklıkla da, rol kaybı olur. İnsanların çoğu aile, toplum ve meslek hayatı içindeki rollerinde değişiklik olmasını bekleyebilir ve çoğu kişi için, üstlenilen farklı rollerin sayısı ilerleyen yaşlarda azalır.
İş yaşamının bitişi toplumsal ilişkileri ve arkadaşlık bağlarını zayıflatarak kişiyi yalnızlığa sürükleyebilir. Emekli olan kişiler kazançlarını kaybettiklerini ve çalışmanın sağladığı her gün insanlarla temas etme fırsatını kaçırdıklarını söyleseler de çoğu emekliliği kabullenip işinin yerini dolduracak yeni meşguliyetler edinirler. Emeklilik, beklenen zamandaysa veya kişinin kendi isteğiyle olmuşsa ve emekli olduktan sonra kişinin yeterli bir geliri varsa kişiler emekliliğe bu tip bir uyum sağlayabilirler.
ARKADAŞLIK VE GRUP İLİŞKİSİ
Gençlerle karşılaştırıldığında, yaşlıların insanlarla iletişimi, teması daha azdır. Yaşlılar önemli konularda aile bireylerine ve uzun sürmüş dostluklara gençlerden daha çok güvenirler. Güvenli, yakın ilişkiler yaşlılıkta kendini iyi hissetmesi ve ruh sağlığı için son derece değerlidir. Sosyal bir hayatı olan ve aranan bir kişi olmak yaşlanma sürecinin başarılı geçmesi için önemlidir.
Amerikalı yaşlıların yaklaşık yarısı düzenli olarak kiliseye gitmektedir ve altı ABD'liden yaklaşık biri kilisede gönüllü olarak çalışmaktadır. Dini inançlar yaşlılığa uyum sağlamada önemli bir rol oynamaktadır. Ülkemizde de düzenli camiye giden yaşlıların daha sosyal olduklarını, yalnızlık çekmediklerini görmekteyiz.
Başkalarının ihtiyaç duyduğu bir kişi olmak ve kişinin kendi ailesine veya topluma katkısı olması kişinin kendini değerli hissetmesi için önemlidir. Yaşlıları fiziksel veya zihinsel melekelerindeki değişikliklere rağmen hayata bağlayacak önemli yolların belirlenmesi konusunda onlara yardım etmek, artık yapamadıkları şeylerin ya da kaybettikleri sosyal rollerin yasını tutmamaları için onlara fırsat tanımak kadar önemlidir.
EMEKLİLİK
Çalışmak insan hayatını düzene sokar, disiplin kazandırır. Can sıkıntısına zaman kalmaz. Ayrıca bir kimlik kazandırır, kendine olan güveni, saygıyı artırır. Sosyal ilişkiler, yeni dostluklar ve arkadaşlıklar demektir. Beyni ve bedeni uyarır, aktif tutar ve meşgul ederek mutlu kılar.
Yaşlı, görevinden emekli olup meşguliyeti kalmayınca kendini işe yaramaz ve boş hissedebilir. Filozof Burgess bu konuda, "Emeklinin rolü, hiçbir rolü oynamamaktadır" demektedir. Emekliliğe ayrılan kişinin saygınlığı azalır, toplumsal faaliyet alanı daralır.
Aynı zamanda ekonomik kazançta da bir kayıp söz konusudur.
Ayrıca toplumumuzda emekli yaşlı olarak görülmekte ve bu da kişinin kendisini yaşlanmış görmesini artırabilmektedir.
Emeklilikle birlikte duygusal bir çöküntü, davranış ve konuşmalara yansıyan öfke ve kızgınlık, keyifsizlik, işe yaramazlık duygusu ve ümitsizlik, yeme ve uyku bozuklukları, heyecan ve ilgi kaybı görülebilir.
Bu belirtiler emekliliğe hazır olmayan bireylerde daha şiddetli hissedilir. Zihinsel ve fiziksel çöküş hızlanabilir. Çünkü toplum içinde statü sağlayan ve rolleri belirleyen mesleki kimliğin kaybı, bireyin aktif ve üretken hayat sürmesine engel olabilmektedir.
Aslında emeklilik yılları; artan boş zaman, aile ve iş sorumluluklarının azalması gibi sebeplerle yaşlılık için planlar yapmak ve yeniden sosyalleşmeyi başarmak üzere kullanılabilir. Yani emeklilik iyi değerlendirilirse yaşlı için yeni açılımlara fırsat olabilir. Az sayıda ama yakın arkadaşlıklar kurulabilir, aile bağları güçlendirilebilir. Yaşlanmayı iyi yönetenler daha az gerilimli, daha huzurlu, sakin ve mutlu bir emeklilik dönemi yaşarlar.
YAŞLILIKTA KRONİK HASTALIKLAR
Yaşlı nüfusun getirdiği en önemli sağlık sorunu "kronik hastalıklar"dır. Daha önceleri gelişmiş ülkelerin önemli bir sağlık sorunu olarak görülen kronik hastalıklar Dünya Sağlık Örgütü'nün raporlarına göre artık gelişmekte olan ülkelerin de önemli sorunudur. Bu ülkelerde kronik hastalıkların görülme sıklığı çok hızlı artış göstermektedir. Kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabet, astım, tıkayıcı akciğer hastalıkları gibi kronik hastalıklar Amerikan toplumunun % 30-46'sını etkilemektedir. Her 10 ölümün 7'sinin sebebi kronik hastalıklardır. ABD'de 65 yaş ve üstü popülasyonu yaklaşık % 80'inde en az bir, % 50'sinde ise en az 2 kronik hastalık olduğu tespit edilmiştir. Sözgelimi diyabet 65 yaş üstü grubunda olan 5 kişiden 1'ini (% 18.7) etkilemektedir. Yaş ilerledikçe görülme oranı yükselmektedir. 79 yaşın üzerindekilerin % 75'inde ise en az 4 hastalığın birden görüldüğü belirlenmiştir. Özellikle yaşlılar düşme ve diğer kazalar açısından topluma kıyasla 3 kat daha fazla risk altındadır. Ayrıca osteoporoz ve osteoartroz gibi kemik yapısındaki değişikliklerden dolayı kırıklara daha yatkındırlar.
Ülkemiz yaşlılarında en sık rastlanan sağlık problemleri olarak hipertansiyon, diyabet, kolesterol yüksekliği, kalp, romatizma, görme ve duyma bozukluğu, artroz, prostat, kemik erimesi sayılmıştır.
YAŞLILIKLA BİRLİKTE ORTAYA ÇIKABİLEN RUHSAL ÖZELLİKLER
Yaşama enerjisinde azalma: Yaşlılıkta fiziksel ve psikolojik gerilemeye bağlı olarak yaşama gücü ve isteği de giderek azalır. Ruhsal yönden çevreye karşı ilgisizlik, içe kapanma, hayattan zevk alamama gibi değişimler olur. Bu değişimler karşısında yaşlı kötümserliğe kapılabilir. Özellikle sevme içgüdüsü önemli ölçüde sarsıntı geçirir. Yaşlılık dönemi boyunca, kişi içindeki gençliğin ölmesinden ve yaşlı birisi olarak kısa ve saçma bir yaşlılık dönemi yaşayacağından korkar.
Yalnızlık hissi: Yalnızlık duygusu; bireylerde sevgi, şefkat, bağlanma, değerli olma gibi hissi ihtiyaçların karşılanmaması ve güvenilir ilişki eksikliği sonucu sosyal ilişkilerin gerçekleştirilememesi durumunda ortaya çıkmaktadır. Yaşlı birey, fiziksel güçlerinin sınırlaması sebebiyle hareket yetisinin azalması sonucunda, bağımsız iken yardıma muhtaç biri haline dönüştüğüne tanıklık ederken sağlığını da kaybettiği endişesi taşır. İş yaşamının bitişi toplumsal ilişkileri ve arkadaşlık bağlarını zayıflatarak kişiyi yalnızlığa sürükleyebilir. Giderek eşinin, arkadaşlarının ve özellikle yaşıtlarının ölmesiyle yaşantısı durgunlaşır, yaşama sevinci azalır. Öte yandan vücudun yapabileceği hareketler sınırlanmakta, duyular körelmektedir.
Uyku bozukluğu: Uyku düzensizlikleri yaşlı insanın hem kendisi hem de çevresi için tedirgin edici bir olaydır. Çoğu insan zaman zaman uykusuzluk çeker. Yaşlı nüfusun ise yüzde 40-70 arasında değişen bir bölümü kronik uykusuzluktan yakınır. Bunda uyku süresinin yaşla birlikte doğal olarak azalmasının da rolü vardır.
Yaşlılıkta en çok rastlanan uyku bozukluğu, gece uykusunda uyanmaların sıklaşması ve uzamasıdır. Özellikle sabahın ilk saatlerinde uzun süreli sık uyanmalar ve yeniden uykuya dalmanın çok zaman alması, yaşlıların gündüzleri yorgunluk duymalarına sebep olur.
Eskiye bağlılığın artması: Yaşlılar için eski her zaman güzeldir, rahattır. "Keşke fırsat olsa da o yıllara geri dönebilsek" diye düşünürler. Her geçen gün, yeni olan her şey, onları korkutmaktadır. Dünya her gün kötüye gitmektedir. Küçük büyük arasında saygı ve sevgi kalmamıştır.
Maddiyata bağlılık: Paraya ve maddi olan şeylere ilgisi artmış, bunları biriktirmekten zevk almakta, sadece kendini düşünmektedir. Daha cimri olmuştur.
Sözgelimi yaşı 70'i geçmesine rağmen şehrin merkezi yerindeki arsasının "daha kıymetlenecek" diye satmaz ve bekler. Bazen de tam tersine cömertleşebilirler. Yaşlanma özgecilik yani "iyi kalplilik" veya "cana yakınlık" duygularını artırır. Hoşgörü ve yardımseverlik de buna dâhildir.
Ölüm korkusu: Yaşlanan kişilerde ölüm, soyut bir kavram olarak değil de her an yaşanabilecek yakın bir ihtimal şeklinde algılanmaya başlar. Hiç kimse, kendisinin olmadığı ve öldüğü bir dünya düşleyemez. En çok, kendinin seyirci olduğu bir dünyayı hayal edebilir. Bu sebeple yaşlılıkta ölüm kavramı farklı bir anlam kazanır. Yaşıtları dünyayı terk ettikçe ölümü daha yakın hisseder.
Şair Nazım Hikmet bu korkuyu şöyle anlatmıştır:
Geliyor sıram, ansızın atlayacağım boşluğa
Ne çürüyen etimden haberim olacak
Ne gözlerimin çukurunda dolaşan böceklerden
Durup dinlenmeden ölümü düşünüyorum
Sıram yakın demek.
Şu faktörler ölüm korkusunu azaltır:
• Bireyin sahip olduğu dini inançlar ve bu inançlar gereği ölüm sonrası hayata inanması,
• Hayatı boyunca güzel işler ve iyilikler yapması, eserler bırakması,
• Sahip olduğu ana-babalık hissiyatı,
• Yaşamı süresince bir hedefinin olması ve bu doğrultuda yaşaması,
• Zaman zaman ölümü düşünmesi ve cenaze merasimlerine katılması,
• Kabir ziyareti yapması,
• Bir yakını öldüğünde gözyaşı dökmekten çekinmemesi,
• Yaşlanmayı istenmeyen değil hayatın doğal bir süreci kabul etmek.
Huy değişikliği: Geçmişte var olan ancak kontrol edilebilen bencillik, cimrilik, tutuculuk gibi özellikler yaşlılıkta aşikâr hale gelebilir. Sosyal değişimin meydana çıkardığı yeni ortam ve içinde yaşanılan zamana uyum sağlayamama "neofobi" (yeni olandan korku) ortaya çıkabilir. Bu nedenle sevgi, saygı, güven verici ve yapıcı bir ortamın hazırlanması, yaşlı bireyin çevresi ve ailesi ile işbirliği ve dayanışma içinde tutulması, yaşlının gelecek endişelerinden korunmasına fayda sağlar. Ayrıca yaşlının bireyselliğine, kültürel özelliklerine, mahremiyetine özen göstermek ve sıcak, destekleyici bir ilişki içinde olmak ruh sağlığı yönünden önemlidir.
Zihinsel değişiklikler:
• Yaşlanırken yeni bilgileri akılda tutma becerisi zayıflar.
• Düşünce hızı, yoğunlaşma ve zihinsel esneklik de (farklı düşünceler arasında) zayıflar.
• Yaşlanırken genel kültür ve kelime dağarcığı gibi zihinsel fonksiyonlarımız zarar görmez, hatta daha iyi seviyeye bile gelebilir.
• Bilgelik; yaşama ile ilgili meselelerde iç görü sahibi olmak, şüpheli durumlarda dengeli seçimler yapabilmek olarak tanımlanabilir. İşte yaşlılıkta bir yandan beynin daha yavaşlaması ve bu sayede akıllıca tepkiler verilebilmesi, diğer yandan genel kültür ve bilgi dağarcığının zarar görmemesi sebebiyle bilgeleşirler. Yaşlılar, sahip oldukları geniş bilgi ve deneyim birikiminden yararlanabilirler ve karışık kararları sezgisel olarak alabilirler. Finansal konularda da daha dikkatli davranırlar. Ünlü filozof Platon (Eflatun), "Aklın gözleri, vücudundakiler görmemeye başladığı zaman keskinleşir" derken tecrübe ve birikimin önemini kast etmiştir. Ahmet Haşim bu dönem için, "Ne yazık ki vücudun çökmesi, zekânın olgunluk zamanına rastlar." demiştir.
• Yaşlılığa ve ölüme pozitif bakış, sigara kullanmamak ve dengeli bir kiloya sahip olmak önemlidir.
• Yaşlanırken negatif duygulardan daha az rahatsız olmaya başlarız. Yaşlılar daha dengeli olurlar ve duygularıyla daha iyi baş edebilirler. Buna rağmen de kendilerini 20-40 yaş arası kişilere oranla daha mutlu hissederler.
Yaşlılığın Tehlikeleri
- Ölüm korkusu
- İntihar
- İlaç problemi
- Akli denge raporu ve vasi tayini
- Psikiyatrik hastalıklar
- Alzheimer: 50 yaşın altında nadirdir ve 65 yaşından sonra kademeli olarak sıklaşır. 60 yaşlarında % 1 iken, 75 yaşlarında % 7, 85 yaş civarında % 30 ve 95' geçenlerin yarısının Alzheimer olması beklenir.
- Yaşlıya karşı işlenen suçlar, dolandırıcılık
- Yaşlıyı ihmal ve istismar
Yaşlıların Tedavisinde Genel Prensipler
• Öncelikle zarar vermemek
• Klinik tabloyu tam bir sendrom olmadığını düşünerek tedavi etmekten kaçınmamak.
• Gerektiğinde psikoterapötik teknikleri değiştirmek
• İlaç tedavisinden önce hastanın fizyolojik ve farmakolojik açıdan durumunu belirlemek
• Yaşı ve yaşına ait direncini göz önüne almak
Maalesef ilaçların uygun olmayan şekilde kullanılması, etkisiz ve maliyeti yüksek olan ilaçların verilmesi ile çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Hekimlerin zaman darlığından yeterli bilgiyi hastaya aktaramaması gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Böylelikle yaşlıların hareket kabiliyeti zayıflamakta, yan etki ve sağlığın kötüleşmesine, bilişsel fonksiyonlarda bozulmaya yol açılabilmektedir.
YAŞLILARIN RİSK GRUPLARI
Yaşlılar için sosyal iyilik halinin belirlenmesinde kullanılan ölçütler Dünya Sağlık Örgütü tarafından geliştirilmiştir. Bu ölçütlere göre yaşlılar; sık izlenmesi gerekenler ve bazı hizmetlere (beslenme, rehabilitasyon vb) özellikle gereksinimi olanlar olmak üzere iki gruba ayrılabilir. Bu gruplamaya göre:
SIK İZLENMESİ GEREKENLER:
*Çok yaşlı insanlar (Genellikle 80 yaşın üzerindekiler),
*Yalnız yaşayan yaşlılar,
*Özellikle bekâr veya dul olarak yaşayan kadınlar,
*Kuruluşlarda yaşayan yaşlılar yüksek risk grubundaki yaşlılar olarak tanımlanmıştır.
Bunun yanında düzenli takip gerekenler:
*İzole yaşayan yaşlı insanlar (bireyler veya gruplar),
*Çocuksuz yaşlılar,
*Ciddi hastalık veya maluliyetinden mustarip yaşlı insanlar,
*Beraber yaşadığı eşinin çok ciddi hastalığı veya engeli olan yaşlılar,
*Devlet veya sosyal güvenlik kuruluşlarından çok az yardım alabilen yaşlılardır.
Bir birey bu gruplardan birden fazlasına girebilir. Örneğin, 80 yaşında, çocuksuz, kısmen sakat, dul, izole bir ortamda minimum kaynaklarla yaşayan bir kadın söz konusu risklerden birden fazlasına sahip demektir. Bu durumun daha yüksek bir risk oluşturabileceği açıktır.
YAŞLILARIN AİLEYE KATKILARI
Sanayileşme, şehirleşme ve teknolojik hızlı gelişme ve değişmelere bağlı olarak toplumsal yapı da değişmiş bu da başta aile olmak üzere sosyal kurumları, davranış şekillerini ve geleneksel değerleri önemli ölçüde etkilemiştir. Bu etkiler; bireyselleşmede ve yalnız yaşamada artış, arkadaşlık bağlarının zayıflaması, yaşlıların kurumlarda hayatlarını sürdürmeleri vb şekillerde karşımıza çıkmaktadır.
Her yaşta üyesi bulunan geniş ailede her birey vefat edene kadar sorumluluk taşıyordu. Geleneksel toplumsal ilişkilerde yaşlıların da ekonomik ve sosyal görevleri vardı. Aile içinde en yaşlı üye aile reisiydi ve bugün de kısmen devam eden şu fonksiyonları yürütüyordu:
• Koruyuculuk: Aileye dıştan gelecek maddi ve manevi zararlara karşı aile üyelerinin korunmasıdır. Ailenin sözcüsü ve toparlayıcı durumundadır.
• Psikolojik görev: Aile üyeleri arasındaki sevgi bağını kuvvetlendirir.
• Ekonomik görev: Ailenin alışveriş ihtiyaçlarına ve birtakım ödemelerine yardımcı olur.
• Torunlara bakım ve sevgi: Ailenin küçük bireyleri büyük anne ve babanın sevgisine, ilgisine ihtiyaç duyarlar. Ailenin köklerinin geçmişe dayandığını görür, kendilerine ve çevreye güvenleri artar. Özellikle annelerin çalıştığı ailelerde büyükannelerin yeri doldurulamaz.
Torun ilgilenme ve torun sevgisi yaşlıları da mutlu eder, aile bağlarını sağlamlaştırır, sağlık sorunlarını azaltır ve ömrü uzatır. Genelde yaşlılar, "En mutlu vakitlerim torunlarımla geçirdiğim zamandır, onlar hayatımı daha anlamlı kılıyor" demektedir.
Yaşlılar kendi çocuklarını ayıramadıkları kadar çok zamanı torunlarına ayırır, onlarla ilgilenirler, çocuklarından daha çok sever ve onların kıymetlerini daha çok bilirler. Çünkü kendi çocuklarını büyütürken çektikleri sıkıntı, sorumluluk ve telaş olmadan torunları ile rahat ilişki içindedirler.
Çin'de yapılan bir araştırmada; emekli maaşı olan, torunlarına bakan ve çocukları ile sürekli temasta olan yaşlıların ruh sağlığında önemli ölçüde iyileşmeler belirlenmiştir.
• Dini görev: Dini bilgilerin çocuklara öğretilmesini kapsar. Ayrıca ailenin adet, gelenek ve göreneklerini torunlarına öğretmede fonksiyon görür.
• Deneyimlerinden yararlanma: Türk toplumunda yaşlılar, toplumdaki geçmişe ait olay ve bilgileri, değerleri gelecek nesillere aktararak bu toplumsal rolü özellikle sosyal açıdan yerine getirirler. Deneyimlerinden yararlanılır, fikrine başvurulur. Çünkü yaşlılar yaşamsal zenginlikleri ve birikimleriyle, deneyim ve donanımlarıyla bilgilidir. Sakin ve kendine güveni yüksek kişilerdir.
YAŞLI İHMALİ VE İSTİSMARI
Yeni Türk Ceza Kanunu'nun 97. maddesinde; "Yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi hâline terk eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırır" hükmü yer almaktadır. 98. maddede ise "Yaşı, hastalığı veya yaralanması dolayısıyla ya da başka herhangi bir nedenle kendini idare edemeyecek durumda olan kimseye hâl ve koşulların elverdiği ölçüde yardım etmeyen ya da durumu derhâl ilgili makamlara bildirmeyen kişinin, bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılacağı" belirtilmektedir.
Her birey gibi yaşlı kişi de beslenme, barınma, sağlık haklarından istifade etme, hatta ilgi ve şefkat görme haklarına sahiptir.
Geleneksel toplum ve geniş aile tipi, yaşlılara bu hakların uygulanması yönünden örgütlenmiş bir yapı gösterirken, büyük şehirlere göç ve burada yaşamanın ekonomik zorlukları kişilerin bu hakları yeteri kadar alamamaları sonucunu da doğurmaktadır.
Aile bireyleri arasında yaşlının bakımının dönüşümlü paylaşılması, bu kişileri zaman zaman birbirlerine kırgın yapabilirken, yaşlı açısından kendini bir külfet gibi algılamasına ve dolayısıyla ruhsal örselenmesine de sebep olmaktadır.
YAŞLILIKTA ADLÎ PSİKİYATRİK SORUNLAR
Yaşlı kişilerde kognitif (bilişsel) bozukluk ve yetersizlikler ortaya çıkabilir. Bu da kişinin günlük sosyal ve yaşam faaliyetlerini olumsuz yönde etkiler.
Türk Medeni Kanunu'nun "ayırt edebilme yeteneğinden yoksunluk" diye tanımladığı bu durum; mevcut konu ile alakalı bilgiyi anlayabilme, alternatif ihtimalleri mantıklı düşünebilme ve doğru tercih yapabilme, tek başına karar verebilme ve kendine zarar verebilecek riskleri tahmin edebilme melekelerini kaybetme anlamına gelir.
Kısacası; karar verme yeterliliğini veya başka bir deyişle kendisi hakkında herhangi bir zamanda makul ve mantıklı karar verme yeteneğini araştırmak ve raporla belgelendirmek şu hallerde söz konusu olur:
- Miras bırakma, vasiyetname düzenleme, vakıf kurabilme, bağış yapma.
- Tapu işlemleri (gayrimenkul alım satımı).
- Evlenme, boşanma, evlat edinme.
- Resmi işlemleri yürütebilmesi için uygun gördüğü kişiye noterlik kanalıyla vekâletname verebilme.
Kendisine uygulanacak tıbbî bir girişim için onay verme eylemlerinin yasal geçerliliği için aklî dengesini, kârını ve zararını tefrik edip edemeyeceğini belirlemek gerekir.
Yaşlıyı muayene eden psikiyatri uzmanı uygun gördüğünde, "hukukî ve fiilî ehliyetine haiz olduğu"na karar vererek aklî denge raporu düzenler. Ülkemizde bu tür işlemleri yapmak isteyen 65 yaş ve üzeri her yaşlı ile daha küçük yaşta olup şüpheli bir durumu olanlardan noterler ve tapu müdürlükleri rapor istemek zorundadır.
Deliryum gibi rahatsızlıklarda günler içinde zihin berraklığında dalgalanmalar olduğundan aklî denge raporları düzenlendiği gün içinde geçerlidir.
KARAR VERME MELEKESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Esas olarak kişiyle klinik görüşmeye dayanır. Muayenede kişinin söz konusu olan kararının ekonomik ve sosyal yönlerini anlayabilmesine, kârını ve zararını tefrik edebilmesine bakılır. Gerekirse yakınları dinlenir, tıbbî geçmişi sorgulanır, psikolojik testler istenerek elde edilen bulgular hep birlikte değerlendirilir.
Yaşlılardan bu tür rapor isteme sebeplerine gelince:
Yaşlının bakımını sağladığı veya güvendiği biri bu yakınlığını kötüye kullanabilir.
Yaşlılık döneminde duyu organlarındaki yetmezliğin etkisiyle, olayları algılama ve dikkat toplama yeteneğinde azalma olduğu, daha yavaş ve dikkatsiz hareket edildiği bilinmektedir. Kognitif yetersizliğe ve akıl zayıflığına bağlı olarak yaşlı üzerinden haksız kazanç sağlanabilir.
Yaşlının sıkıntısı ve zor durumundan, ikna edilmeye ve telkine yatkınlığından acımasızca yararlanmak isteyenler olabilir.
VASİ TAYİNİ
Yaşlı muayene edildikten sonra sağlıklı bulunmazsa iki ihtimal önümüze çıkar:
Ya bu klinik tablo, birkaç gün içerisinde düzelebileceği öngörülen "delirium" yani zihin bulanıklığı halidir. O zaman bu hukuki prosedürler bir süre ertelenerek kognitif süreçlerin normale dönmesi beklenir.
Veya bu klinik tablonun kısa sürede veyahut hiç düzelmeyeceği tıbbi kanaatine varılarak kendisine "vasi" atanması uygun görülür.
Medeni Kanunu'muz vasi tayin edilmesi gereken durumları şöyle sıralamıştır:
a) Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebi ile işlerini görmekte yetersiz yahut sürekli bakım ve gözetim gereken kişiler.
b) Yaşlılığı, fiziksel ve bedensel yetersizliği veya tecrübesizliği sebebiyle işlerini gereği gibi yürütemediğini kanıtlayan kişiler.
c) Savurganlık, alkol ve madde bağımlılığı veya gelirini kötü yöneterek ailesini ekonomik zorluk içinde bırakan yetişkinler.
Mental bozukluklar (akıl hastalığı) sebebiyle vasi tayin edilebilmesi için, ilgili mahkemeye gönderilmek üzere tam teşekküllü bir sağlık kurumunun sağlık kurulunca düzenlenecek bir rapor gereklidir.
Bu rapora dayanarak mahkeme kişiye bir vasi atar. Vasi tayininde, kişinin yakın akrabalarından bu göreve gönüllü bir kişi varsa öncelik ona tanınır. Yoksa hâkimin tayin ettiği bir kişi vasi olur.
Yaşlılık veya fiziksel yetersizlik sebebiyle vasi tayin edilebilmesi için, kişinin ilgili mahkemeye kendi talebi gerekir. Vasi seçiminde, vesayet altına alınacak kişinin tercihi öncelik taşır.
Vasi tayin edilmesinde amaç; kişinin haklarının, onun ve mirasçılarının adına korunması ve kollanmasıdır.
SONUÇ OLARAK:
Yaşlıya Düşen Görevler
• Sosyal aktif olması
• Öğrenme
• Zihnen aktif olma
• Egzersiz yapma
• Hayata olumlu bakma ve gülümseme: Gülümsemek yüzümüzdeki başlıca kasları gevşetir. Yaşlının espri ve nükteye önem vermesi, gereksiz üzüntülerden kaçınması, olayların olumlu ve komik yönlerine bakmasını bilmeleri gerekir. Böylelikle kendilerini daha iyi hissederler.
Yaşlanmayla ilgili pozitif bakış açısına sahip olan kişilerin negatif yaklaşanlara oranla yaklaşık 7,5 yıl daha uzun yaşadıkları ortaya çıkmıştır.
Ünlü edebiyatçımız Rıfat Ilgaz yaşlılık dönemine olumlu bakmış ve şu mısralarla anlatmıştır;
"Yüzyılımı dörde böldüm
Her bölümü bir mevsim
Biri kaldı üçü gitti
Yazı gitti, güzü gitti
Karlı tipili kışı gitti
Yemyeşil bir bahar kaldı."
Ünlü şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı ise yaşlılık dönemine oldukça karamsar bakmaktadır:
"Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?"
"Yaş ilerliyor artık geçti bizden
Kış, ev bark edinmeli vakitken
Gün gelince biz değil miyiz ölen
Cenazemiz yerde kalmasın dostlar."
Bu bakış açısından mıdır bilinmez, Cahit Sıtkı 46 yaşında hayata veda ederken, Rıfat Ilgaz 82 yaşına kadar yaşamıştır.
Prof. Dr. Sefa Saygılı
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Panik Atak Soru ve Cevapları - V (28.09.2023)
- Mucizevi gıda: Ceviz (23.09.2023)
- Yaşlılık ve normal yaşlanma (20.09.2023)
- Panik atak soru ve cevapları IV (19.09.2023)
- Uzun ve sağlıklı yaşamak için nelere dikkat etmeliyiz? (17.09.2023)
- Panik atak soruları - III (11.09.2023)
- Eğlence mutluluk mudur? (06.09.2023)
- Hayatın anlamı (01.09.2023)