Arama

Prof. Dr. Sefa Saygılı
Eylül 20, 2023
Yaşlılık ve normal yaşlanma

Yaşlı Kimdir?

Yaşlanma; kronolojik, biyolojik, fizyolojik, sosyal ve psikolojik boyutları olan, doğumdan başlayarak ölüme kadar süren ve kaçınılmaz olan bir büyüme ve gelişme sürecidir. Organizmanın molekül, hücre, doku, organ ve sistemler düzeyinde, zamanın ilerlemesiyle ortaya çıkan, geriye dönüşü olmayan, yapısal ve fonksiyonel değişikliklerin tümü olarak tanımlanmaktadır. Ölümle sonuçlanacak şekilde canlılık faaliyetlerinde giderek azalma söz konusudur. Yaşın ilerlemesiyle birlikte kalp, dolaşım, boşaltım, solunum ve bağışıklık sistemlerinin işlevlerinde sürekli bir gerileme olmaktadır. Fakat bu durumda çok önemli bireysel faktörler geçerlidir. Bazı kişiler ileri yaşa ulaşmasına rağmen yaşlılık belirtileri göstermeyebilir veya kronolojik yaşının genç olmasına rağmen ileri derecede bireysel yaşlılık belirtileri ortaya çıkmış olabilir.

Yaşlanma süreci beslenmeden egzersize, zihinsel faaliyetlerden genel sağlık kurallarına uymaya kadar hayatın her alanında gerekli çabanın gösterilmesiyle yavaşlatılabilir.

Yaşlanmanın getirdiği biyolojik ve psikolojik değişiklikler, yıllar veya on yıllar içinde yavaşça ortaya çıkar, dolayısıyla insanların genel olarak yaşlı kabul edilebileceği tek bir yaş yoktur. Günümüzde genel olarak 65 yaş ve üstü kişiler yaşlı kabul edilmekteyse de ABD'de 1960 ve sonrasında doğmuş kişiler için bu sınır 67'ye yükseltilmiştir. Bu değişiklik öncelikle maddi sebeplere dayansa da yaş sınırının yükseltilmesi yaşlı nüfusun üretkenlik ve yaşayabilirliğindeki artışı da göstermektedir.

Bu dönemde beden fonksiyonlarında yavaşlama ve hastalıklar başlar. Fakat diğer yanda yaşlı, hayatının son yıllarında tüm deneyimini başkalarıyla paylaşarak insanların sağlıklı ve doğru kararlar alması için katkıda bulunur.

Yaşlılığın Türleri

Yaşlılığın çeşitli tarifleri yapılmakla beraber bu tanımlarda her araştırmacı kendi alanına dönük faktörleri öne çıkarmaktadır. Belli başlı bu faktörleri 5 bölümde toplayabiliriz.

1. Kronolojik yaşlanma: Doğum veya takvim yaşı olarak bilinmektedir.

2. Biyolojik yaşlanma: Vücut yaşıdır. Kişinin sağlık durumuna, çevre şartlarına, yaşanılan yer ve zamana göre değişiklikler göstermektedir.

3. Psikolojik yaşlanma: Daha çok öğrenme, ezberleme ve duygusal alanlarda öne çıkmaktadır.

4. Fonksiyonel yaşlanma: Bir toplumda veya bir çevrede sosyal yönden iyi bir uyum kabiliyetidir. İnsanın kabiliyet ve becerilerini toplum içinde yerine göre kullanabilmesine denilmektedir.

5. Sosyal yaşlanma: İnsanların hem kendi açısından hem de toplumdaki diğer kimseler yönünden beklenti ve rolleridir.

Örnek verirsek: 70 yaşındaki bir insanın (kronolojik yaşı), sağlık durumu çok iyi olabilir (biyolojik yaşı), bu insan dikkat toplama ve hatırlama konusunda çeşitli problemlerle karşılaşmaktadır (psikolojik yaşı). Aynı kimse yaşlı karısının hastalık durumunda ortaya çıkan yeni sorunları gayet iyi karşılayabilmekte ve halledebilmektedir (fonksiyonel yaşı). Bu kimse kendisini bir dede olarak görmekten çok yürüyüş yapmayı ve sosyal ilişkileri seven emekli bir iş adamı olarak görmektedir (sosyal yaşı).

Yaşlılığı çeşitli bölümlere ayırarak incelesek de yaşlılık kavramının göreceli olduğunu söyleyebiliriz. Kronolojik yaş bakımından çok yaşlı olan bir kimse biyolojik ve ruhsal bakımından çok sağlıklı ve yeterli olabilmektedir. Buna karşılık doğum yaşı genç, fakat biyolojik ve psikolojik bakımından çok yaşlı kimselerin önemli sayıda olduğu da bilinmektedir. Her yaşlının ayrı bir biyolojik geçmişi, doğuştan getirdiği kalıtım özellikleri, aileden gelen etkileri, eğitim ve iş deneyimleri ile duygusal bir tarafı vardır. Böyle olunca kronolojik yaş bakımından yaşlı sayılan bir kimse, tıbbi verilere göre belirlenen biyolojik yaş açısından yaşlı sayılmayabilir.

Sağlıklı ve Başarılı Yaşlanma

Bunun için şu faktörler öne sürülmüştür:

• Düşük hastalık ve hastalığa bağlı özürlülük ihtimali

• Hastalık için düşük risk faktörü

• Yüksek derecede fiziksel ve bilişsel kapasite

• Sosyal hayata aktif katılım, bağımsızlık, aile ve arkadaşlık bağlarının sürdürülmesi

• Pozitif maneviyat

Yaşlılık Sürecinde Oluşan Bedensel Değişiklikler

Yaşlı insanlar homojen bir grup oluşturmazlar, hem fizyolojik hem de psiko-sosyal özellikleri çok değişik olabilir.

Bedensel değişiklikler yaşlanma sürecinde devam eden psikolojik, sosyal, biyolojik ve çevresel olayların biriken etkisiyle vuku bulur. Bu değişiklikler tüm insanlarda aynı şekilde oluşursa da bireylerin yaşam tarzlarına ve onların hayatlarındaki çevresel özelliklerine bağlı olarak değişik hızlarda gerçekleşir.

Deri: Saçlar zayıflar ve beyazlar. Saç çizgileri çekilir. Tırnaklar zayıflar, ter bezlerinde atrofi (küçülme) meydana gelir ve terleme azalır. Deri buruşur, zayıflar, kurur, kolayca incinir.

Görüş: Gözyaşı azalır, göz kapakları sarkar. Yakın nesneler üzerine odaklanmada yetersizlik, ışığa uyumda azalma meydana gelir.

İşitme: İşitme refleksi azalır, özellikle yüksek tonlarda işitmede zorluklar olur.

Dokunma: Soğuk, ısı ve dokunma duyuları ile ağrı eşiğinde azalma ortaya çıkar.

Koku: Koku duyusu azalır.

Tad: Tad duyusu azalır. Tükürük salgıları azalır, ağız kuru olur.

Kas iskelet sistemi: Kas hacmi ve uzunluğunda azalma, kaslarda gevşeme, daha az enerji ve daha çabuk yorulma, adımlarda kısalma ve yavaşlama, sarkık postür, boyun kısalması söz konusudur.

Kalp dolaşım ve solunum sistemi: Vital kapasite ve göğüs genişlemesinde azalma, nabızda yavaşlama olur. Damarlarda aterosklerotik değişiklikler görülür.

Mide-bağırsak: Salgı azalır, alkali derecesi artar. Diş sayısında azalma olur. Çiğneme fonksiyonları bozulur. Midenin boşalması yavaşlar, susuzluğa duyarlık azalır.

Genitoüriner sistem: Prostat bezlerinde genişleme, mesane hacminde azalma vardır. Seksüel fonksiyonlar düşer.

Sinir sistemi: Beyin ağırlığında ve belli bölgelerdeki hücrelerin sayısında azalma, uyku tarzında değişiklik, rüya görmede azalma ve uyanıklık periyotlarında artma, reflekslerde zayıflama olur.

Ömer Hayyam'ın dediği gibi:

"Zaman büktü belimi, ne el tutar ne ayak;

Oysa ne güzel işlerim var yapacak.

Can kalktı gitmeye; aman dur diyorum:

Ne yapayım, diyor, evin yıkıldı yıkılacak."

Bilişsel Yaşlanmayı Etkileyen Faktörler

Yeterli eğitim görmek gibi kişilerin daha önceki yıllarda kazandığı avantajlara ek olarak sağlıklı ve kişiyi zinde tutan yaşam şekilleri faydalı olmaktadır. Fiziksel ve zihinsel egzersizin sağlıklı beslenmenin ve sosyal desteğin iyi olması çabuk yaşlanmaya karşı koruyucu faktörlerdir.

Aile desteği

Geleneksel ailelerde yaşlılar, aile tarafından desteklenirdi. Ancak çocuklardan tarafından destek ekonomik gelişimle birlikte giderek zayıflamaktadır. Bunun çeşitli sebepleri vardır:

• Geniş ailenin yerini çekirdek ailenin alması,

• Çocukların yetişmesi ve ekonomik gücü ellerine alması sebebiyle yaşlı bireylerin ekonomik kaynaklarının ve statüsünün azalması,

• Finansal bağımsızlığa kavuşan kadınların özgürleşmesi, dolayısıyla bakım veren durumunda zorlanmalar. Dolayısıyla yaşlıya bakacak ve eşlik edecek evde bir kişinin bulunmayışı,

• Şehirde değişen sosyal yaşam sonucu kırsal kökenli yaşlılarla aile içi uyumsuzluklar,

• Gençlerin kırsal kesimden göç etmeleri, dar ve orta gelirliyse ekonomik sebeplerle küçük konutlarda oturması ve yaşlılarına ayırabilecekleri bir mekânın olmayışı,

• Şehirde çalışmış statü sahibi yaşlıların da akraba yanında, sığıntı şeklinde bir hayat sürmeyi kabullenememeleri,

Sağlık alanındaki gelişmelerle daha uzun yaşama ve dinç kalabilme imkânlarıyla kendi sosyal hayatından ve çevresinden kopmadan bağımsız yaşamını sürdürme isteği.

Yaşlılık ve Stres

Zihinsel açıdan sağlıklı yaşlılar duygularını gençlerden daha iyi kontrol ederler, duygu yüklü ikilemlerde daha esnek düşünürler ve duygusal olayları tarafsız olaylardan daha iyi hatırlarlar.

Yaşlılar strese yol açan olaylarla gençlerden daha farklı şekillerde baş edebilmektedir; yaşlılar sorunları eylemci, mücadeleci bir tavırla çözmek yerine; duygu odaklı bir yaklaşımla çözebileceklerine daha çok güvenirler. Bu yumuşak ve hoşgörülü bir yol demektir.

Yaşlılar depresyona veya anksiyete bozukluklarına gençler ya da orta yaşlılardan daha yatkın değildir ve yaşlıların özgüvenlerinin düşük olması genel bir kural değildir.

Yaşlanmanın Sosyal Yönü

Yaşlılıkta rol değişikliği ve sıklıkla da rol kaybı olur. İnsanların çoğu aile, toplum ve meslek hayatı içindeki rollerinde değişiklik olmasını bekleyebilir ve çoğu kişi için üstlenilen farklı rollerin sayısı ilerleyen yaşlarda azalır.

İş yaşamının bitişi toplumsal ilişkileri ve arkadaşlık bağlarını zayıflatarak kişiyi yalnızlığa sürükleyebilir. Emekli olan kişiler kazançlarını kaybettiklerini ve çalışmanın sağladığı her gün insanlarla temas etme fırsatını kaçırdıklarını söyleseler de çoğu emekliliği kabullenip işinin yerini dolduracak yeni meşguliyetler edinirler. Emeklilik, beklenen zamandaysa veya kişinin kendi isteğiyle olmuşsa ve emekli olduktan sonra kişinin yeterli bir geliri varsa kişiler emekliliğe bu tip bir uyum sağlayabilirler.

Az da olsa emekli maaşı alan yaşlıların yakınları tarafından daha çok sahip çıkıldığını görüyoruz. Bir belediye başkanı bize kasabalarındaki yalnız ve kimsesiz kadına maaş bağlattıktan sonra 3 ailenin birden uzaktan akrabası olduğunu söyleyerek bakmak istediklerini anlatmıştı.

Arkadaşlık ve Grup İlişkisi

Gençlerle karşılaştırıldığında, yaşlıların insanlarla iletişimi, teması daha azdır. Yaşlılar önemli konularda aile bireylerine ve uzun sürmüş dostluklara gençlerden daha çok güvenirler. Güvenli, yakın ilişkiler yaşlılıkta kendini iyi hissetmesi ve ruh sağlığı için son derece değerlidir. Sosyal bir hayatı olan ve aranan bir kişi olmak yaşlanma sürecinin başarılı geçmesi için önemlidir.

Amerikalı yaşlıların yaklaşık yarısı düzenli olarak kiliseye gitmektedir ve altı ABD'liden yaklaşık biri kilisede gönüllü olarak çalışmaktadır. Dini inançlar yaşlılığa uyum sağlamada önemli bir rol oynamaktadır. Ülkemizde de düzenli camiye giden yaşlıların daha sosyal olduklarını, yalnızlık çekmediklerini görmekteyiz.

Başkalarının ihtiyaç duyduğu bir kişi olmak ve kişinin kendi ailesine veya topluma katkısı olması kişinin kendini değerli hissetmesi için önemlidir. Yaşlıları fiziksel veya zihinsel melekelerindeki değişikliklere rağmen hayata bağlayacak önemli yolların belirlenmesi konusunda onlara yardım etmek, artık yapamadıkları şeylerin ya da kaybettikleri sosyal rollerin yasını tutmamaları için onlara fırsat tanımak kadar önemlidir.

Emeklilik

Çalışmak insan hayatını düzene sokar, disiplin kazandırır. Can sıkıntısına zaman kalmaz. Ayrıca bir kimlik kazandırır, kendine olan güveni, saygıyı artırır. Sosyal ilişkiler, yeni dostluklar ve arkadaşlıklar demektir. Beyni ve bedeni uyarır, aktif tutar ve meşgul ederek mutlu kılar.

Yaşlı, görevinden emekli olup meşguliyeti kalmayınca kendini işe yaramaz ve boş hissedebilir. Burgess bu konuda, "Emeklinin rolü, hiçbir rolü oynamamaktadır" demektedir. Emekliliğe ayrılan kişinin saygınlığı azalır, toplumsal faaliyet alanı daralır.

Aynı zamanda ekonomik kazançta da bir kayıp söz konusudur. Ayrıca toplumumuzda emekli yaşlı olarak görülmekte ve bu da kişinin kendisini yaşlanmış görmesini artırabilmektedir.

Emeklilikle birlikte duygusal bir çöküntü, davranış ve konuşmalara yansıyan öfke ve kızgınlık, keyifsizlik, işe yaramazlık duygusu ve ümitsizlik, yeme ve uyku bozuklukları, heyecan ve ilgi kaybı görülebilir.

Bu belirtiler emekliliğe hazır olmayan bireylerde daha şiddetli hissedilir. Zihinsel ve fiziksel çöküş hızlanabilir. Çünkü toplum içinde statü sağlayan ve rolleri belirleyen mesleki kimliğin kaybı, bireyin aktif ve üretken hayat sürmesine engel olabilmektedir.

Aslında emeklilik yılları; artan boş zaman, aile ve iş sorumluluklarının azalması gibi sebeplerle yaşlılık için planlar yapmak ve yeniden sosyalleşmeyi başarmak üzere kullanılabilir. Yani emeklilik iyi değerlendirilirse yaşlı için yeni açılımlara fırsat olabilir. Az sayıda ama yakın arkadaşlıklar kurulabilir, aile bağları güçlendirilebilir. Yaşlanmayı iyi yönetenler daha az gerilimli, daha huzurlu, sakin ve mutlu bir emeklilik dönemi yaşarlar.

Yaşlılıkta Kronik Hastalıklar

Yaşlı nüfusun getirdiği en önemli sağlık sorunu "kronik hastalıklar"dır. Daha önceleri gelişmiş ülkelerin önemli bir sağlık sorunu olarak görülen kronik hastalıklar, Dünya Sağlık Örgütü'nün raporlarına göre artık gelişmekte olan ülkelerin de önemli sorunudur. Bu ülkelerde kronik hastalıkların görülme sıklığı çok hızlı artış göstermektedir. Kalp hastalığı, hipertansiyon, diyabet, astım, tıkayıcı akciğer hastalıkları gibi kronik hastalıklar Amerikan toplumunun % 30-46'sını etkilemektedir. Her 10 ölümün 7'sinin sebebi kronik hastalıklardır. ABD'de 65 yaş ve üstü popülasyonu yaklaşık %80'inde en az bir, %50'sinde ise en az 2 kronik hastalık olduğu tespit edilmiştir. Söz gelimi diyabet 65 yaş üstü grubunda olan 5 kişiden 1'ini (%18.7) etkilemektedir. Yaş ilerledikçe görülme oranı yükselmektedir. 79 yaşın üzerindekilerin % 75'inde ise en az 4 hastalığın birden görüldüğü belirlenmiştir. Özellikle yaşlılar düşme ve diğer kazalar açısından topluma kıyasla 3 kat daha fazla risk altındadır. Ayrıca osteoporoz ve osteoartroz gibi kemik yapısındaki değişikliklerden dolayı kırıklara daha yatkındırlar.

ABD'de sağlık harcamalarının %75'inin kronik hastalıklar için yapıldığı, bu hastalıkların maliyetinin 1 trilyon dolara yaklaşmakta olduğu ve bu harcamalara rağmen beklenen sağlık sonuçlarına ulaşılamadığı bildirilmektedir.

2000 yılında İngiltere'de, 65 yaş ve üzerindeki insanlar genel ve acil hastane yataklarının neredeyse üçte ikisini kullanmışlardı ve uzun dönem bakım için 10,5 milyar ödenmişti. Yaşlıların hastane ortamında uzun dönem bakılmasının ülkelere getirdiği maddi yük, günümüzde hızla artan yaşlı nüfus, kişi başına düşen hastane sayısında azalma, hastada hastaneye yatış ile ilgili birçok fiziksel (hastane enfeksiyonlarına maruz kalma), psikolojik ve sosyal problemlerin eklenmesine sebep olabilmektedir. Bu durumda uzun süreli hastane bakımı, aile ve ülke bütçesine yük getirmektedir.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Marmara Üniversitesi'nce yapılan araştırmada; ülkemiz yaşlılarında en sık rastlanan sağlık problemleri olarak hipertansiyon, diyabet, kolesterol yüksekliği, kalp, romatizma, görme ve duyma bozukluğu, artroz, prostat, kemik erimesi olarak sayılmıştır.

YAŞLILIK NE DEĞİLDİR?

• Yaşlılık, çaresiz bir hastalık değildir.

• Yaşlılık cehalet, yoksulluk, muhtaçlık değildir.

• Yaşlılık boşa geçirilen zaman değildir.

• Yaşlılık, hayatın son dönemi değil ikinci dönemidir.

• Yaşlılık, her şeyin kötüye gittiği bir dönem değildir. Bazı şeyler kötüleşirken bazı şeyler iyileşir. Yaşlılık, insan ömrünün doğal, kendine göre olumlu ve mutlulukla karşılanması gereken yönleri olan bir dönmedir.

• Yaşlılık, belli, değişmez bir yaşta ve topyekûn bütün organlarda başlamaz.

• Yaşlılık, herkeste aynı gelişen bir süreç değil; bireyseldir.

Mevlâna'nın Mesnevi'sinde anlatılır:

Yaşlanan biri hekime müracaat eder. Ayaklarının yürüyünce ağrıdığını söyler, hekim muayene ettikten sonra "yaşlılıktan" der. Kulaklarının iyi işitmediğinden, gözlerinin iyi görmediğinden şikâyetçi olur. Hekim yine muayene sonrası "yaşlılıktan" deyince yaşlı adam sinirlenir ve "Sen ne biçim hekimsin, neden yakınsam yaşlılığa bağlıyorsun" diye çıkışır. Hekim, "bu sinirliliğin ve çabuk öfkelenmen de yaşlılıktan" diye cevap verir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN