Büyüyen tehlike: Şeker bağımlılığı
Türkiye, şeker tüketimi dünya sıralamasında 11. sırada yer almaktadır ve toplam tüketim oranının %1,69'una sahiptir. 2022/2023 piyasa yılında küresel şeker tüketimi 176,4 milyon tondur.
Dünya Sağlık Örgütü'nün günlük en fazla 50 gram şeker tüketimini uygun görmekteyse de Türkiye'de bu rakam maalesef 140 gramdır. Özellikle nişasta bazlı şekerden üretilen tatlıların tehlikeli olduğunu belirtmeliyiz.
Günümüzde şeker bağımlılık yapan bir toksik (zehir) gıda olarak dikkati çekmektedir ve şeker giderek daha tehlikeli bir hale gelmektedir.
Bir yiyecek lezzetli olduğunda, ağızda daha uzun süre kalması için düzenleme yaparız; onu daha yavaş çiğner, bundan memnun olur, tadını çıkarır, bize verdiği zevkten yuttuktan sonra da faydalanırız. Bu zevkten söz ederek, diğer insanlarla paylaşarak bu duyguyu daha da uzatırız, zevk büyük oldukça sindirim de o kadar iyi olur.
Biz yemek yerken tam anlamıyla gerçek bir zevk almasak beynimiz besinlerin sindirim ve emilimini yeterince sağlayamaz. Gıdaların kalitesi ve onların çiğnenmesi gibi zevk almak da fiziksel ve zihinsel selametimiz için gerekli bir şarttır.
Buradaki zevke dikkat edelim. Zararlı, yağlı, yumuşak, şekerli ve hatta sütlü çok büyük miktarlarda endüstriyel (işlenmiş) gıdaların zahmetsizce yeterince çiğnemeye gerek kalmadan ağızdan geçtiği, boğazdan hiç çabasız kaydığı gıdaların verdiği sanal hoşnutlukla bu zevki karıştırmayalım.
Aslında çiğnemenin zevki daha çocukluktan aşılanır. Anne tarafından emzirilmenin azalması, bebeklerin biberonla, çok şekerli sütlerle ve karışık besinlerle beslenmesi, sütlü ve yağlı besinlerin tat alma kapasitesine zarar vermesiyle sonuçlanır. Bu anne memesinin eksikliğini, o hiçbir şeye aldırmadan beslendiğimiz, taşındığımız, sadece yaşamaya bırakıldığımız zamana muhtemelen büyük bir geri dönme arzusu doğurmuştur. Bunu da büyük ihtimalle tıka basa yemek yiyerek doldurmaya çalışırız.
Bir bebek veya çocuğa her yemeğin sonunda şekerli bir hazır gıda ya da şekerli yoğurt verme şeker bağımlılığı oluşturacaktır. Sadece bu tarz tatlılarla büyümüş olanlar, daha sonra bunlardan yine isteyeceklerdir.
Bebeklerin bu şekilde şekere şartlanmış olduğunu görmek oldukça üzücüdür. Buna karşılık annesinin memesinde yetişmiş, sistematik olarak şekerli besinler verilmemiş bir bebek daha sonra pasta veya şeker düşkünü çocuklara dönüşmez. Vücudumuzun elbette şekere ihtiyacı vardır. Ancak doğal besinlerdeki doğal şeker oldukça yeterlidir.
Doğal gıdalarla beslenme bu tip beslenme yanlışlıklarından yavaş yavaş kurtulmanın harika bir şeklidir. Organik bir havuç, organik et, yumurtalar, yenildiğinde gerçek gıda lezzeti keşfedilir. Marulun, kıvırcığın, salatalığın, tam tahılların daha çok tadı, lezzeti vardır. Besinlerin kalitesi tat tomurcuklarının zevkini ortaya çıkarır.
Hazır pişmiş yemekler, konserveler, dükkânlarda satılan dondurulmuş gıdalar, tahıllı ve çikolatalı şekerlemeler, süt ürünleri, iştah açıcıları, aromalı ve şekerli tüm içecekler bu şekilde yeterince çiğnenmeye gerek kalmayan, bizleri hakiki yeme zevkinden mahrum bırakan besinlerdir.
Bu yüzden yemeklerimizi şekerli bir tatlı bitirmemekle zorlamalıyız. Yemeğin sonunda şekerli bir şey yuttuğumuzda ansızın bize dolgunluk ve doymuşluk hissi veren, midedeki duvarı geren mayalanmaya sebep oluruz. Bu iş bize artık aç olmadığımıza yani doyduğumuza inandırır. Bu alışkanlığı yavaş yavaş terk etmek çok faydalıdır, zira bu şekere bağımlılıktır ve büyük ihtimalle çocukluktan gelmektedir.
ŞEKERE BAĞIMLI MIYIZ?
Şekere bağımlı olup olmadığımızı kolaylıkla şu şekilde ölçebiliriz: Birkaç gün boyunca basit besinleri hiç şeker katmadan yemeyi deneyelim. Doğal olarak doğal şekerli meyvelerden yiyebiliriz ama şekerin diğer çeşitlerinden uzak durmalıyız.
Eğer şekere bağımlı isek birkaç günün sonunda yapay şekerli besinlere ihtiyaçla karşı karşıya kalırız. Beyinsel imgelemede, şekerden yoksun olma uyuşturucudan yoksun olma ile benzer mekanizmalara sahiptir.
Şekere ihtiyacımız var, ama bunu dediğimiz gibi meyve ve sebzelerde doğal olarak bulunan şekerden alırız. Bunun haricinde çikolata, tatlı ürünleri ve bilumum abur cubur diye nitelendirilen yiyeceklerimizde bulunan şeker bize tüketimi sayesinde bize keyif veriyor, fakat vücudumuzda tahribatlara sebep olur.
ŞEKER ZEHİRDİR
Şekerin tüketiminin aşırıya kaçması, fiziksel olmasıyla birlikte metabolik olarak da bizlere zarar vermektedir. Günümüzde maalesef fazla şeker harcıyoruz. Böylelikle birçok zarara maruz kalırız:
*Şekerin fazla tüketimi kalbi yorar, kalp hastalıklarına yakalanma riskini artırır. Şeker kalbin pompalama mekanizmasını etkilemekte ve kalpte arıza riskini yükseltmektedir.
*Şeker göbek ve bel çevresi yağlarını artırır. Günümüzün en önemli sağlık sorunlarından biri obezitedir. Çocuklardaki obezite vücudun belli yerlerindeki yağ birikiminin sonucudur.
*Şeker sessiz katildir. Obezite gibi birçok hastalığın öncüsü olmakla beraber, sessiz katil denmesinin sebebi, hiçbir belirti olmaksızın bir anda hastalığın etkisini göstermesidir.
*Şeker bağışıklık sistemini zayıflatır. Bakterilere, virüslere, parazitlere ve çeşitli mikroorganizmalara karşı mücadele yeteneğini önemli ölçüde zaafa uğratmaktadır.
*Şeker ve alkol vücutta karaciğere karşı aynı toksik etkiyi gösterir. Araştırmalara göre karaciğer hasarı aşırı kalori veya kilo artışı olmadan da ortaya çıkabilmektedir.
*Fazla şeker kan basıncımızı yükseltir veya kan dolaşımına daha fazla yağ salgılar. Her ikisi de kalp krizi, felç ve diğer kalp hastalıklarına yol açabilir. Tip 2 diyabeti davet eder: Özellikle şekerli içecekler, tip 2 diyabete yakalanma ihtimalini artırır.
*Şeker kronik hastalıkların öncüsüdür. Fazla miktarda ve sürekli şeker tüketimi kandaki insülin miktarını artırır. İnsülin pankreas tarafından kan şekerini artırmak için salgılanan bir hormondur. Şeker ne kadar fazla tüketilirse pankreas o kadar insülin salgılar.
*Ayrıca kanser hücrelerinin en önemli besin kaynağı şekerdir.
*Şeker psikolojimize ve zihinsel fonksiyonlarımıza da zarar vermektedir. Anksiyete bozukluklarına, bilişsel zayıflamaya, demansa, çocuklarda hiperaktivite ve dikkat eksikliğine sebep olabilmektedir.
Şeker denince akla pancardan elde edilen şeker gelir. Ancak 1960'larda glikozun fabrikalarda früktoza dönüştürülmesi ile glikoz ve früktoz içeren mısır şurubu ortaya çıktı.
Mısır şekeri diğer tüm şeker türleri içinde kamu sağlığı açısından en tehlikelisidir ve 'şeker' deyince insanların aklına gelen bu türdür.
Prof. Dr. Sefa Saygılı
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Yemeği daha lezzetli nasıl yapabiliriz? (24.11.2023)
- Yalnızlık psikolojisi (19.11.2023)
- Mikrobiyotayı nasıl güçlendirebiliriz? (16.11.2023)
- Afetlerde yaşlılar (13.11.2023)
- Yine yaz saati uygulaması tartışmaları mı? (09.11.2023)
- Depresyondan korunmanın yolları (07.11.2023)
- Panik atak soru ve cevapları - IX (02.11.2023)
- Özgür irade gerçekten var mı? (22.10.2023)