Prof. Dr. Teoman Duralı

Protestantlık, insan elinden çıkma bir itikât nizâmıdır

(4) Çağdaş İngiliz-Yahudî medeniyetinin, dolayısıyla da İmperyalisminin üç merkez ülkesi ile toplumu var: Anavatan İngiltere, yavruvatan A.B.D. ile İslâm âleminin yüreğine hançermişcesine saplanmış Ziyoncu Israil. Yeryüzü ve insan sâkinleri, değişen ölçülerde, işte bu üç merkez ülke tarafından sevk ve idâre olunmaktadır. Her şey bu üçünden neşet eden değer yargıları ile anlayışları doğrultusunda ayarlanıp düzenlenmektedir. Dünyaya ve insanlığa iktisâtca ve siyâsetce hâkim olma gâyesine ulaştıran bütün yollar mubâhtır. Bu yollardan özellikle Protestanlığın İngiliz çeşidi yahut şubesi olan Anglikanlık, sağladığı yararlar açısından kendini kanıtlamıştır.

Protestanlığın, tutumluluğa yöneltip girişimcilik ile çalışmağı teşvik buyurduğu, başta Alman toplum ile iktisât filosofu Max Weber (1864 - 1920) olmak üzre, birçok aklıevvel tarafından ileri sürüledurulmuştur. Tek kelimeyle, lâfıgüzâf! Bir kere, emek, çalışma, alın teri yoluyla geçimin temîni Müslümanlıkta ibâdet mesâbesindedir: "Herkes, kendi yükünü taşır; kimsenin sırtına başkasının yükü vurulmaz; kişinin nesi varsa, o, emeğinin ürünüdür; emeğinin semeresini er geç görür" —Necml53 (38, 39, 40).[i] Sömürü aracılığıyla emeksiz elde edilmiş servet, harâmdır. Nitekim fâiz, bu meyânda yasaklanmıştır.

Ayrıca, Protestantlık, doğal Tanrı vergisi bir din olduğu iddiasını taşımaz. İnsan elinden çıkma bir itikât nizâmıdır. Başlıbaşına mezheb olmayıp bir mezhepler câmiasıdır. Ona mensup mezheplerden her biri, bağlı bulunduğu devlet ile toplumun çıkarları ile duyarlılıklarını dikkate almak mecbûriyetindedir: Millî kilise. Zâten bahse konu kiliseleri devletler kendi hesaplarına kurmuş yahut, en azından, desteklemişlerdir. Ardından da onlardan yararlanmışlardır.

Emek, İslâmda da öteki bellibaşlı dinlerde de yaşamakçin elzem hasâdın yoluyken, Sermâyecilikte, kârın aracıdır. Sermâyecilik ile Milliyetciliğin sırtlarını dayadıkları Protestant kiliseleri, sefihliğe dek uzanmaktan kaçınmayan kazanç sağlayıcı etkili iş görmeye, yânî işletmeciliğe hayatı dar eden yahut edebilen cümle dinî-ahlâkî etkenlerin temizlenmesine cevâz vermelerinden ötürü, Sömürücü - Sermâyeci - Laik çevrelerin takdîrleri ile desteklerine mahzar olmuşlardır.

(5) Dinyayma etkinliği, Hırıstıyanlığın esâslarındandır. Bu temel yönelimi ilkin Katoliklik, öncelikle Güney Amerika, Doğu Asya ile Güney Afrikada uygulamağa sokmuştur. Cihânşumûl olmak gâyesi ile iddiasını taşımakla birlikte, Katoliklik dahî, millî duyarlılıklar ile çıkar çekişmelerinden kendini tümüyle azât kılamamıştır. Bu durum kendini dinyayma etkinliklerinde bile göstermiştir. Ispanyollar ile Portekizlilerin, 1500lerin sonuna değin sürmüş keskin, zaman zaman kanlı safhalara sürüklenmiş denizaşırı diyârlarda hâkimiyet tesîs etme hususundaki çekişmelerine[ii] dinyayma etkinlikleri de karışmıştır. Katolik dinyayma çabalarına 1600lerde Fransızların da katıldığını görüyoruz. Gerçi onların bu doğrultudaki etkinlikleri Ispanyollar ile Portekizlilerinkisi kadar teşkilâtlı, sebâtlı ve yoğun olmamıştır. Zirâ İhtilâlikebîrle birlikte kendini laik ilân eden Fransa, dini resmen dışlamıştır.

1650lerden sonraysa, esâs hız ile yoğunluk kazanan, Protestant olan millî kiliselerin dinyayma etkinlikleri olmuştur. Bunların başını, özellikle 1750lerden itibâren İngiliz Anglikan, Iskoç Presbiteryen ile Felemenk kiliseleri çekmişlerdir. Her kilise kendi millî hükümrânlığı peşinde koşmuştur. Bu uğurda birbirlerine düşüp birbirlerini baltalamışlardır. Bunun çarpıcı örneklerinden biriyle Güney doğu Asyada karşılaşıyoruz. Bölgeye başkalarından önce Portekiz, nufuz edip hâkim olmuştur. Portekizli kâşif kaptan Alfonso de Albuquerque (1453 - 1515), birkaç gemilik ufak donanmasıyla Malaka Boğazının Malay kıyılarına 1511de ulaşmıştır. Burada Portekizliler, yurdundan sürülen Sultanın sarayının bulunduğu yere müstahkem mevki ile büyük kilise inşâa etmişlerdir. Yüz otuz yıl sonra Portekizlilerin Malakası Felemenklilerin eline geçmiştir. Neredeyse yemeden içmeden Portekizlilerin Katolik kilisesini yıkıp yerine Felemenk Protestant kilisesini inşâa etmiş, ellerinden geldiğince, ahâlîyi kendi dinlerine kazanmağa çaba harcamışlardır.[iii] Şehrin Portekiz mimârî uslubundan olan taş yapı ustalığı yerini, zamanla Felemenklilerin kiremetli dik çatılı ve tuğladan inşâa olunmuş binâlarına bırakmıştır. Nihâyet İngilizler, 1786da Penang ile 1819da Singapur adalarının ardından 1824te Malakayı zaptedip kiliseleri ile diğer yapılarını inşâa etmişler, Anglikanlığı öncelikle oradaki Çinli azınlık arasında yaymağa koyulmuşlardır.[iv]

Benzer durumlarla yeryüzünün dörtbir yanında karşılaşmak mümkün. İngilterenin Atlas Okyanusaşırı devâmı olan Yeni İngiltere, yânî A.B.D., henüz devletleşme aşamasında bulunduğu 1700lerin son çeyreğinden itibâren bahsi geçen sahnenin baş oyuncularından olmağa soyunmuştur. Bağımsızlığının ilânından yarım yüzyıl geçmemişti ki, Yeni İngiltereden dinyayıcılar, Osmanlının Batı ile Güney Anadolu, Kuzey Afrika, Lübnan ile Filistin kıyılarına çıkmış, Anadolu ile Kafkasyanın içlerine doğru keşîf gezileri tertipler olmuşlardır. Bu keşîf gezilerinin temel amacı, başlıca görevi Protestant dinyayma (Fr evangelisation) etkinliklerini yürütmek olan okulların, nerelerde, hangi şartlar altında açılabileceklerine ilişkin malûmât derlemekti. Okul açmanın yanısıra, Ortodoks ile Katolik Hırıstıyan ahâlîyi Protestantlaştırmağa yönelik dinî yayım yapılmağa başlanmıştır. Başta Rum ile Ermeni olmak üzre, bir miktar Hırıstıyan çocuk A.B.D. ile İngiltereye, zamanla Fransa ile Rusyaya da götürülüp eğitilmiştir. Istanbuldan tâ Anadolunun kuş uçmaz kervân geçmez köşe bucaklarına dek dinyayma maksadına yönelik tam kadro eğiticileri öğreticileriyle mücehhez okullar kısa sayılabilecek sürede faaliyete geçmişlerdir. Buralarda öncelikle Rum, Ermeni, Nasturî, Süryanî ile Kaldanî gibi yerli Hırıstıyan çocuklar ile gençlere Protestant İngiliz-Amerikan fikriyâtı zerkolunmuştur.[v] Buralardan yetişen nesiller, anne-babalarının inançlarına ters düşmenin[vi] yanında, Milliyetci ile Ayrılıkcı eylemlere dahî tevessül etmişlerdir. Sonuçta, gâye hâsıl olmuş, İngiliz-Yahudî medeniyeti ile İmperyalisminin baş hasmı İslâm âlemi ile bunun taşıyıcısı ile hâmisi Osmanlı parçalandı parçalanacak duruma getirilmiştir. Artık iş, öldürücü darbenin ne zaman indirileceğine kalmıştır. Bu darbe sâdece bedene değil, daha önemlisi, ruha yönelik olmalıydı. Darbeye maruz kalan canlının bünyesi bozulur. Ne var ki bozulan bünye yeniden onarılabilinir. Ölümse, kimliğin dağılmasıdır. Tarihte baş rollere çıkabilmiş toplumların yahut devletlerin yüksek ülküleri yıkılırsa, kimlikleri de dağılır. Bunun en sağlam ve kestirme yolu, eğitim ile öğretim yapısının baştan aşağı değiştirilmesidir. Bahis konusu maksada yönelik İngiliz-Yahudî odaklar, bir taraftan Osmanlı ülkesinin dörtbir köşe bucağında Protestant dinyayma esâslı okullaşmayı gerçekleştirirlerken, öte yanda Ondokuzuncu yüzyılın başlarından itibâren Devletiâliyenin seçkin askerî ile mülkî zevâtını yetiştirmekle yükümlü Mülkiyeye, Tıbbiyeye, Harbiye ile Mektebisultaniyeye yerli Yahudî çevrelerin kurup önderlik ettiği Farmasonluk marifetiyle Müslümanlık karşıtlığı, Positivcilik ile Kavmî Milliyetcilik görüşlerini yerleştirmiştir. Bahsi geçen görüşlerle yetişen zevât, Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibâren Osmanlı Türklüğünün kaderine hükmedebilecek mevkileri tutar olmuştur. Giderek, söz konusu zevâtın yönetim şemsiyesi altında Türklük, tarihî birikimi ile ülküsünü, yânî 'İslâm kızılelması'nı terketmek zorunda kalmıştır. Böylelikle yalınkat bedeninin ortadan kaldırılmasından daha da etkili bir çâreye başvurulmuştur: Kimlik, kişilik tahrîf ve tahrîb edilmiştir.

Bahsi geçen çökertme ile yıkma etkinliği, dışarıdan Londra, içerideyse Selânik merkezli tasarlanıp yürürlüğe sokulmuştur. Üçüncü merkez Nev York - Vaşington ekseni, 1950ye değin, ilk ikisi kadar etkili gözükmez. Niye? İngiliz-Yahudî medeniyeti ile onun 'omurga'sını teşkîl eden İmperyalismin 'merkez karargâhı' İngiltereden Okyanusun öbür yakasına, yânî A.B.D.ne temelli nakli İkinci Dünya Savaşı sonrasına rastlar da ondan. Bununla birlikte, Ziyonculuğun ilk esâslı teşkilâtlanışını ifâde eden B'nai B'rith, 1843te Amerika Birleşik Devletlerinde kurulmuştur. Farmasonluğa koşut teşkilâtlanan B'nai B'rith, mahfiller hâlinde iş görür. Avrupadaki ilk locasını (Augustin Keller) 23 mayıs 1909da İsviçrenin Zürih şehrinde açmıştır.[vii] Nasıl, İhtilâlikebîrin arkasında Farmasonluğu görürsek, benzer biçimde, B'nai B'rith'in, 1862 - 1864 Amerikan iç savaşının ve ondan Konfederasyonculara (İng Confederate) karşı zaferle çıkan Birleşik Devletlerinin en önemli belirleyicilerinden olduğunu teslîm etmemiz lazım gelir. İşte adı sanı hemen hemen işitilmeyen bu Ziyoncu teşkilât, Farmasonluk ile Palmerston[viii] İngilteresi el ve işbirliği yaparak Devletiebedmüddetin ipini çekmişlerdir. Bu uğurda aklı havsalayı durduracak tezgâhlar tertiplenmiştir. En sık başvurulan yöntem ise, Devletin ipini bir kısım kendi vatandaşına çektirmek olmuştur. Bu meyânda ilk önemli teşebbüs, 1870lerin ortalarında 'Yeni Osmanlılar'ın Londrada teşkilâtlanmasıdır. Bunların devâmı 'Genç Türkler'dir. İngiliz-Yahudî imperyalismi, imparatorluğu dağıtıp yıkmak amacıyla bütün yolları mubâh saymış, ziyâdesiyle başvurduğu araçsa, milliyetcilik ile mezhep-tarîkat sekterliğidir. Osmanlı şemsiyesi altında yer alan toplumlar arasında milliyetcilik tohumları serpilirken, İngiliz istihbâratına çalışan Macar Yahudîsi Ziyoncu ve Türkiyât araştırmalarının kurucusu sayılan Arminius Vambery (1831 - 1913) de meselâ, Devletiâliyenin asıl taşıyıcısı Türkleri daha 1860larda 'Tümtürkcülüğ'e (Fr Panturquisme) doğru yönlendirmeğe çaba harcamıştır. Birara Sultan II. Abdülhamît Han'a (1842 - 1918) danışman dahî olma becerekliliğini gösteren Vambery, Pâdişâh ile Ziyonculuğun öncülerinden, yine, bir Macar Yahudîsi Theodor Herzl (1860 -1904) arasında köprü kurmuştur. II. Abdülhamît Han, Herzl'in Filistini Yahudî yerleşimcilere açma talebini reddedince[ix] sonun başlangıcı iyice hızlanmıştır. Evvelemirde o vakte değin 'Sâdık kavim' diye anılan Ermeniler kışkırtılmış, çıkan çatışmalar fecîi sonuçlar doğurmuştur. İngiliz-Yahudî imperyalisminin, "zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi kalmamış"[x] 'helâl-lokma-ehli'[xi] cümle ezilenlerin ortak mücâdele narası ve davâsı demek olan İslâm[xii] ve onu yüklenmiş bulunan Osmanlı devletini târümâr etme hesaplarını, hiç olmazsa belli bir süre, akîm bırakan Sultan II. Abdülhamît Han, sonuçta, 'Kızıl sultan' ile 'Zalîm' nitelemeleriyle birinci dereceden hasım ilân olunmuştur.

Sultan II. Abdülhamîd'in 26 nisan 1909da halliyle[xiii] Osmanlı devletinin sonu gelmiş oldu. Bu yıkımı tertîpleyenler, İttihât ve Terakkî adı altında partileşen 'Genç Osmanlılar'ın devâmı 'Genç Türkler'di. Onları teşkilâtlandıransa, B'nai B'rith'ın İtalya koluna mensûp ve yine İtalyadaki Farmason localardan birine kayıtlı Selânikli Yahudî Emmanuel Karasso efendiydi (d: ?, Selânik - ö: 1934, Venedik). Selânikte ilk Farmason locasını teşkîl eden, B'nai B'rith'in Avrupa cihetindeki, demekki 1860da kurulan 'Evrensel Israil İttifâkı'nın (Fr 'Allience Israelite Üniverselle') önderi, İtalyan milliyetciliğinin öncü kuruluşlarından 'Genç İtalya'nın (İ 'Giovane Italia') başını çekmiş Giuseppe Mazzini'den (1805 - 1872) de etkilenmiş olan Venedikli Yahudî Emmanuel Veneziano'dur. Bu kişi ve onun yanısıra Baruh Kohen'in Selânikte kurmuş olduğu Iskoç ritine bağlı İtalyan locasında ('Macedonia Risorta') toplanan 'Genç Türkler', 1903te 'İttihât-Terakkî' adıyla partileştiklerinden az önce söz edildi. İkinci Meşrûutiyetin ilânıyla iktidâra gelen 'İttihât-Terakkî', Osmanlının sonunu getirecek Trablus ile Balkan savaşları ve nihâyet 'Harbıumumî'yle kaderimizi tayîn eden baş etken olmuştur. Bahsi geçen dönem, İngiliz-Yahudî küresel imperyalisminin de altın çağıdır. Bu çağa iki İngiliz ile bir Amerikalı Yahudî damgalarını basmışlardır. Birincisi Kraliçe Victoria'nın (1819 - 1901) başbakanlarından[xiv] Benjamin, First Earl of Beaconsfield, Disraeli (1804 - 81); ikincisi İtalyan Yahudîsi asıllı İngiliz işadamı Sir Moses Haim Montefiore (1784 - 1885); ve nihâyet üçüncüsü Almanyadan A.B.D.ne hicret etmiş hariciyecisi, 1913ten 1916ya değin de adı anılan ülkenin Devletiâliye nezdinki büyükelçisi baba Henry Morgenthau' dır[xv] (1856 - 1956).[xvi]

(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Çağdaş Küresel Medeniyet – Çağdaş Küreselleştirilen İngiliz Yahudi Medeniyeti – Anlamı, Gelişimi ve Konumu' isimli kitabından alıntılanmıştır.)

Ş. Teoman Duralı


[i] Ahtiatîkte de çalışma ve onunla bağıntılı olarak alınteri kutsal addolunmaktadır: "Kendisinden alındığın toprağa dönünceye değin ekmeğini alnının teriyle sulayarak yiyeceksin; zirâ tozdan topraktansın, sonundaysa yine toza toprağa karışacaksın" —Tekvîn, 3(19).

[ii] İberik yarımadasının sırt sırta vermiş bu iki Katolik ülkenin, keşif ile fetih furyasında, kıyasıya çatışmalarına son vermek amacıyla Papa VI. Alexander (Rodrigo Borgia: 1431 - 1503), yeni ele geçirilmiş toprakları onların arasında bölüştürmüştür. Bu maksatla Ispanyanın kuzey batısındaki Tordesillas'ta Portekiz ile Ispanya arasında 7 haziran 1494te antlaşma imzâlanmıştır. Batı Afrika açıklarında bulunan Cape Verde adalarının 370 fersah (yaklaşık 1850 km) batısından Kuzey Kutbundan Güneye uzanan boylam hattı, ayırım çizgisi olarak kabul olunmuştur. Boylamın batısında kalan topraklar Ispanyaya, doğusundakilerse Portekize bırakılmışlardır. Tordesillas antlaşması, 1506 Zaragossa antlaşmasıyla tadîl ve teyît olunmuştur —bkz: "Oxford Dictionary of World History", 629. s.

[iii] Ekim 1992de Malaka şehrinde tanışıp dostluk kurmuş olduğum Bernard, Portekiz mahallesindendi. Bernard'ın 1550li yıllarından itibâren kilise kayıtlarına geçmiş seceresi uyarınca büyük büyükbabası Portekizli Katolik, onun karısıysa yerliymiş. Torununun torunu Malay - Felemenk kırması Protestanmış. Bernard'a gelince; o da, Anglikan kilisesine bağlı. Malaka boğazının karşı kıyısında bulunan ve Sumatranın en kalabalık şehri Medandaki batakhânelerin birinden kaçırmış olduğu karısıysa Müslüman.

[iv] Bkz: Nicholas Tarling: "The Cambridge History of Southeast Asia", I. cilt: 354., 360.& 363. syflr; II. c., 30. s.

[v] Bkz: James A. Field: "America and the Mediterranean World, 1776 -1882"; 99., 266., 267.& 268. syflr;

ayrıca bkz: Jeremy Salt: "Imperialism, Evangelism and the Ottoman Armenians: 1878 -1896"

[vi] Öncelikle, Doğu Ortodoks kiliselerinden birini teşkil eden Ermeniler, sözü edilen İngiliz-Amerikalı dinyayma etkinliklerinin etkisiyle Ortodoks, Katolik, Protestant şeklinde bölünüp farklı mezheplere mensûb aileler birbirlerine gelin vermeyecek kadar düşman kesilmişlerdir —bkz: Vartan Paşa: "Akabi Hikyayesi", A. Tietze: "Önsöz", xıı. s.

[vii] Bkz: "Wer ist die B'nai B'rith Augustin Keller Loge?"

[viii] Henry John Temple, the third Viscount, Palmerston (1784 - 1865), İngilterede dışişleri bakanlığı (1830 - 34, 1835 - 41, 1846 - 51) ve iki defa başbakanlık yapmıştır: 1855 - 1858 ile 1859 - 1865. Kraliçe Victoria'yla birlikte İngilterenin hâkimiyet sahasını dünya çapında genişletmek amacıyla büyük çabalar sarfetmiştir. Çini dize getirmek maksadıyla halkını uyuşturucu kullanmağa zorlamış, bunun sonucunda 1856 Afyon savaşı patlamıştır. Rusları 1856 Kırım savaşıyla dizginlemiştir. 1858 Hint ayaklanmasını kan dökerek bastırtmıştır.

[ix] Sultan II. Abdülhamît Han, Theodor Herzl'in vâki talebini tarihe geçen şu sözlerle reddetmiştir: "Burası babamın çiftliği değil. Topraklarımızdan bir karış bile kimseye verilemez. Bu, İslâm ümmetinin toprağıdır. İslâm ümmeti kanı bahâsına bu topraklar uğruna cihâd etmiştir. Yahudîlerin paraları, milyonları kendilerine kalsın. İslâm halîfeliği bir gün yıkılırsa, işte o vakit Filistini ücret ödemeden gelir alırlar. Fakat yaşadığım sürece bunu başaramayacaklar. Filistini Dârülislâmdan koparıldığını görmektense, kılıncımı bağrıma saplarım..."

"Biography of Sultan Abdul Hameed The Second and the Fall of the Islamic Khilafa"

[x] Bu tarihî deyiş, Karl Marx'ın 1848de Brükselde kaleme almış olduğu, bilâhare Londrada basılmış "Manifestder kommunistischenParteı' ("Komunist Parti Bildirgesi") başlıklı kitabın sonunda yer almıştır —bkz: Robert Tucker: "Philosophy and Myth in Karl Marx", 230. s.

Deyiş, aslında İhtilâli kebîrin fikir ve kökten eylem önderlerinden Fransız Jacoben devrimcisi Jean Paul Marat'ya (1743 - 1793) aittir —bkz: Robert Payne: "Karl Marx", 172. s.

[xi] demekki 'ekmeğini alınteriyle sulanmış hamurdan pişirip yiyenler.'

[xii] Buradan da İslâm'ın, sâdece, "elhamdulillah Müslümanım" diyen ve ibâdetini yerine getirenleri kapsamaktan ibâret olmadığını anlıyoruz. O, ekmeğini alınteriyle kazanmağa gayret gösterip zulme, sömürüye karşı savaşan (cihâd eden) bilcümle ezilmiş 'çulsuz' Hakka tapanların hakkıdır.

[xiii] Pâdişaha hallolunduğunu teblîğ eden heyetin terkîbi: Yahudî Emanuel Karasso, Arnavut Esât Toptanî, Ermeni Aram efendi, Ârif Hikmet Paşa.

[xiv] Görevde kaldığı tarihler: 1868 & 1874 - 1880.

[xv] Oğul Henry Morgenthau (1891 – 1967) da, A.B.D.nin önde gelen bir siyâsetcisi ve aynı zamanda tarım uzmanıdır. Başkan Franklin Delano Roosevelt (1882 – 1945) hükümetinde 1934ten 1945e değin mâliye bakanı olmuştur. Dünyanın önde gelen paralarının A.B.D. dolarına, onun da altına dayanarak hesaplanması, Milletlerarası Para Fonu (IMF) ile Dünya Bankası fikirlerinin ortaya atılıp sözleşmeye bağlandığı Bretton Woods Kurultayını (1 – 22 temmuz 1944) tertiplemiştir. En fazla ses getiren görüşü, 1945 sonlarında Senato altkurulunda Almanların yerleri ile yurtlarından sürülmeleri ve Romanın Kartacaya revâ gördüğü muamelenin benzerini Almanyaya uygulanması, demekki adı geçen ülkenin tarım sahasına dönüştürülmesi teklîfidir: Henry Morgenthau tasarısı. Ancak, bir başka senatörün, "peki, Bachları, Beethovenleri. Mozartları, Goetheleri, Schillerleri, Kantları, Roentgenleri, Planckları ne yapacağız?" sorusu, Morgenthau tasarısını sarsmıştır. Sonuçta tasarı kabul görmemiştir

A —bkz: Henry Morgenthau Jr, "Columbia Encyclopedia", sixth edition, eLibrary version;

A ayrıca bkz: "Der Große Brockhaus", "Henry Morgenthau Jr".

[xvi] Bkz: David Fromkin: "A Peace to End All Peace", 40, 41, 42&43. syflr;

ayrıca bkz: Joseph Brewda: "Palmerston Launches Young Turks to Permanently Control Middle East", 1- 4. syflr;

ayrıca bkz: Randulf Wolgezogen&Deutsch-Wagram: "How the Holy Land Was Conquered', 1-8. Syflr.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.