Kubâ Mescidi kitâbesi
Osmanlı kültür ve san'atı bakımından benzeri görülemeyen; artık yerinde de durmayan bir kitâbe burada nazarlarınıza sunulmaktadır.
Mekke'de İslâm'ı yaşamak hakkından mahrûm edilen ve Medîne'ye hicretten başka çâresi kalmayan Hz. Muhammed a.s. ve gönüldaşları, bu şehrin çok yakınında bulunan Kubâ köyüne vardıklarında, bir müddet istirahat ihtiyacını duydular. On günden ziyâde kaldıkları bu köyde İslâm'ın ilk ibâdetgâhı -çünkü müslüman cemaate Mekke müşrikleri böyle bir imkân tanımamışlardı- olan mescidi Hz. Peygamber bizzat çalışıp taş taşıyarak ashâbıyla birlikte kurdular ve sonra Medîne'ye geçtiler.
"İlk günden takvâ üzerine kurulan mescid içinde namaz kılman daha doğrudur" (Kur'ân-ı Kerîm, IX "Tevbe", 108) meâlindeki âyetin, hakkında nâzil olduğu rivâyeti bulunan Kubâ Mescidi, sonraları kimbilir kaç defa tâmir geçirerek XIX. asra kadar gelmiş, nihâyet Sultan II. Mahmud tarafından -içindeki ilk yapı korunarak- yenilenmiştir. Binaların dışına konulması mûtâd olan kitâbe de İstanbul'da celî ta'lîkın büyük ismi Yesârizâde Mustafa İzzet Efendi'ye (ö.1849) bu sırada yazdırılıp mermere işlenerek yerine konulmuştur.
İşte bu tâmirle zamanımıza erişebilen Kubâ Mescidi, Suûdî hükümeti tarafından 1984 yılında yıktırılıp genişletilerek yeniden binâ edilmiş; kapısında mevcud kitâbe de bu arada ortadan kaldırılmıştır. 1980'de Medîne'yi ilk ziyâretim esnâsında fotoğrafla -iyi ki- tesbît ettiğim bu kitâbe, resmiyle birlikte aşağıda tanıtılacaktır.
Kitâbenin üstünde ve altında bulunan iki tuğranın îzâhını daha sonraya bırakarak bunların arasında kalan kısmın incelenmesine geçelim:
"Yüce Allah ulu kitabında buyurdu:" giriş cümlesiyle birlikte, yukarda bahs olunan âyetin (IX, 108) celî sülüsle -muhtemelen Hâşim Efendi (ö.1845) tarafından yazılmış olan- aslı burada yer almıştır. Şimdi, kitâbedeki Türkçe metnin okunuşuna gelelim: Son mısraında ebced hesabı ile hicrî 1245 (1829) yılını gösteren bu manzûme, Sultan II. Mahmud devri devlet ricâlinden şâir Pertev Paşa (1786-1837) tarafından kaleme alınmıştır:
İmâmü'l – Müslimîn, Şâh-ī Cihan, Sultān Mahmûd Hân,
Hılâfet zâtınā muhtas, kerâmet tab'ınā mu'tâd.
İşītip bū mubârek mescidin vîranlığın, derhâl
Buyurdū, hüsn-i î'mâr īle ehl-ī Taybe'yī, dilşâd.
Bu mescid hakkınā nâzil denildī âyet-ī "te'sîs",
Bunū tecdîd eden Şâh'ın olunsun kadri istişhâd.
Bu ma'bed secdegâh oldukça yâ Rabb, ehl-i hâcâtê,
Vücûdiylê, kıyâm-ī dîn ü devlet, bulsun istibdâd.
Yazıp târîh-i tâmın secde-ī şükr eyledim Pertev:
Bu mescid oldu vîran, eyledī Mahmûd Hân âbâd
1245
el-müznib er-râci Yesârîzâde Mustafa İzzet gafarallahu zunûbehümâ
4 mefâîlün" vezniyle yazılan bu kitâbeyi zamanımızın diliyle şöyle mânâlandırabiliriz: "Müslümanların imâmı ve cihânın şâhı Sultan Mahmud Hân -ki hılâfet kendisinindir ve huyu bağışlamaya alışıktır- bu mubârek mescidin vîranlığını işitip, derhal gerçekleştirdiği bu güzel îmâr ile Medîne'lilerin gönlünü sevindirdi. "Te'sis" âyetinin (Kur'ân-ı Kerîm, IX, 108) hakkında indirildiği söylenilen bu mescid, onu yenileyen Pâdişah'ın da değerini gösterir. Rabbim! Bu ma'bed, ihtiyaç duyanlara secde yeri oldukça, o Pâdişah'ın varlığıyla din ve devletin ayakta kalışı istiklâlini sürdürsün. Pertev! Tam târihini yazıp şükür secdesine kapandım: Bu mescid harâb oldu, Sultan Mahmud Hân onu mâmur eyledi. Allah, günahkârlığının affı için yalvaran Yesârîoğlu Mustafa İzzet'in ve babasının günahlarını bağışlasın".
Kitâbenin üstündeki beyzî kısımda "Lâilâhe ill'Allah"la başlayan celî sülüs satır ise, "Muhammedü'r Resûllullah sallallahü aleyhi ve sellem" tuğrasıyla "kelime-i tevhîd"e tamamlanmaktadır. Tuğranın altına kavisli olarak celî ta'lîkle yazılmış iki satırdaki dört mısrâda yer alan ifâdeden bu tuğranın Âkif adındaki bir tuğrakeş tarafından çekildiğini öğreniyoruz:
Sezâdır zîb-i tāk-ī arş-ı â'lâ olsa bū tuğrā
Ki nâm-ī "Hazret-ī Şâhinşeh-ī Taht-ī Risālet " dir,
Çekilsin dest-i pür-cürmümle Âkif, haşredek böyle,
Elimdê zîver-ī menşûr-ı ümmîd-ī şefâattir.
"Bu tuğra yüce arşın kubbesine süs olsa yaraşır, çünkü peygamberlik tahtının padişâhı olan Hazret'in adıdır. Âkif, günâh dolu elimle kıyâmete kadar böyle çekilmiş kalmasını dilediğim bu tuğra, şefâat ümidi taşıyan berâtımın da süsüdür".
Sultan II. Mahmud'un tuğrası ise kitâbenin altına yerleştirilmiştir ki, bunun hemen dibindeki tuğrakeş imzâsı açıkça okunamamkla beraber -târihi îtibâriyle- Hâşim Efendi tarafından çekildiği anlaşılıyor.
Hat san'atı cihetinden bakıldığında, İstanbul'da birçok emsâli bulunabilecek olan Kubâ Mescidi kitâbesi, ancak şu noktadan dikkatimizi üzerine çekmektedir: Osmanlı kitâbelerinde XVIII. yüzyıldan bu yana alışılagelmiş olan tertip, kitâbenin üst ortasına beyzî bir sâha içinde devrin padişah tuğrasının yerleştirilmesidir. Lâkin, Kubâ Mescidi'nin bizzat İslâm Peygamberi tarafından kurulmuş olduğu düşünülerek, bunun kitâbesinde Osmanlı'ya has İslâmî bir nezâket gösterilmiştir: Zaman sanki asr-ı saâdet, yâni Hz. Peygamber'in devri imiş ve mescid de aynen o ilk mescidmiş gibi, üstüne İslâm Peygamberi adına tuğra konulmuş ve Osmanlı pâdişahının tuğrasına, Peygamber'e hürmeten ancak kitâbenin altında yer verilmiştir. Osmanlı sultanlarının -en zayıfından en kudretlisine kadar- değişmeyen ortak fazîletleri, Resûlullah'a karşı duydukları hürmet ve muhabbettir. İşte bunun taş üstündeki delîli sayılabilecek olan ve bu cihetten bir benzeri de bulunmayan Kubâ Mescidi kitâbesindeki o ihtiram nişânesinin, bunu fark edemeyenler eliyle yok edilişinden ayrıca esef duyuyorum.
Resim 1: Medine yakınındaki Kubâ Mescidi'nin kitâbesi (1980), bu mescidin yıkılmasıyla beraber kitâbesi de yok edilmiştir.
Prof. Uğur Derman
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Mütefennin bir şeyh tipi: Hezârfen Edhem Efendi (04.06.2021)
- Yek-çeşm Mehmed Nûri Sivâsî (29.05.2021)
- Hattat Ferid Bey (21.05.2021)
- Mûsikîşinas ve hattat Hacı Nûri Korman (14.05.2021)
- Matbû’ mushaflarıyla tanınan Kayışzâde Hâfız Osman (07.05.2021)
- Gubârî meraklısı bir hattat: Mehmed Fehmi Efendi (29.04.2021)
- Hattat Sâmi Efendi’nin diş kirası (23.04.2021)
- Nesih hattı üstadlarından: Yahya Hilmi Efendi (16.04.2021)