Güç dengelerinin gölgesinde Irak seçimleri
Bu yazının kaleme alındığı saat itibariyle seçim sonuçları henüz açıklanmış değil. Dolayısıyla analizlerim bir kaç yıllık gelişmelerin seyri ve bir kaç günlük gözlemlerime dayanıyor.
Önce seçimle ilgili bir kaç gözlemimi paylaşayım.
Katılım %40-45 civarında oldu ve beklenenden düşük seviyede kaldı. Bunun teknik düzeyde çeşitli sebepleri var. Ancak en önemlisi mültecilerin oy kullanmak için gerekli kayıt işlemlerinde yaşadığı sıkıntılar ve elektronik sisteme geçilmesi. Fakat daha da önemlisi halkın siyasete karşı güvensizliği katılımın düşük kalmasında etkili oldu.
Bu güvensizlik yalnızca ümitsizlikten kaynaklanmıyor. Materyal sebepleri de var. Mesela ülkenin kayıtlı gelirinin önemli bir kısmının nereye harcandığını çok kimse bilmiyor. Rüşvet çok yaygınlaşmış durumda fakat hemen her kesim bir diğerini rüşvetle suçluyor. Bu durum da halkın siyasete olan güvenini doğal olarak zedeliyor. Bir dönem hükümette yer alan bir partinin yıpranması ve muhalefetin güç kazanması kolaylaşmaktadır. Bunun seçim sonuçlarına yansımalarını da göreceğiz.
Bir başka faktör ise siyasetin mezhep ve tarihsel düşmanlıklar üzerine bina edilmesi. Bu durum karşıtlığı besliyor. Dolayısıyla siyaset ve daha alt düzeyde seçimler bir demokratik rekabet düzleminde seyretmiyor. Mezhep kutuplaşması ve silahlı yapılar bu yapıda güvenliği ciddi anlamda tehdit eder hale gelmekte. Sandıkların kapanmasının üzerinden saatler geçmeden başlayan hile tartışmalarının silahlı saldırıya dönüşmesi sürpriz değil.
…
Bu seçimi önemli kılan iki önemli gelişmeden söz etmek mümkün: Birincisi DEAŞ'ın yenilgiye uğratılması. Her ne kadar örgüt bazı yerlerde alan kontrolünü devam ettirse ve fırsat bulduğunda tekrar hızla büyüme potansiyeline sahip olsa da büyük ölçüde yenilgiye uğratıldı. Ancak maliyeti büyük oldu. Zira Sünni bölgelerin önemli bir kısmı harap olmuş durumda. Irak içindeki üç milyona yakın mültecinin çok büyük bir kısmı sünnilerden oluşyor. Bu kesimler once Şii milislerin sonra DEAŞ'ın mağduru oldu. Dahası siyasi arenanın dışına itildiler. Seçim gözlemimiz boyunca çeşitli sebeplerden dolayı kaydı yapılmadığı için oy kullanamayan çok sayıda mülteci ile karşılaştık. Bu kitlelerin siyasi temsilcileri ise bölük pörçük durumda. Daha önemlisi bir çoğu DEAŞ'la birlikte anılarak güvenlikleştiriliyor. Seçim tartışmalarında dahi sünni partilerin esamesi okunmuyor. Bütün tartışmalar Kürt ve Şii kesimler etrafında dönüyor. Belki de en önemli kazançları çok az sayıda da olsa Şii ve Kürt listelerde yer alabilmeleri.
DEAŞ'a karşı verilen savaş 2003 işgalinden sonra sürekli avantaj kazanan Şii kesimleri daha da avantajlı hale getirdi. Askeri olarak Haşdi Şa'bi, siyasi olarak İbadi bu savaşı kazanan Şii aktörler olarak bu avantajları siyasi kazanca tahvil etme imkanını yakaladılar ve kullandılar da.
Seçimi önemli kılan ikinci unsur ise IKBY'nin referandum kararı sonrası yaşananlar. Bir çok siyasi yorumcu bu referandumdan sonra 2003 sonrası oluşan statükonun bozulduğunu ifade ediyor. Yani 2003 sonrasında Şiiler, Kürtler ve Sünniler arasındaki bölüşümün anlamsızlaştığını ifade ediyor. Zira referandumdan sonra merkezi hükümetin çok güçlendiği IKBY'yi sınırlamaya yönelik ciddi adımlar attığı biliniyor.
Hükümet kurmanın zorluğu
Irak'ın içindeki bu koşulların yanında ABD'nin desteğini almış olan İbadi'nin seçimlere önemli avantajlarla girdiği ortada. Ancak bu avantajları siyasi kazanca tahvil etmesi ve hükümeti kolayca kurması oldukça zor. Çünkü oy tercihleri bloklaşmış durumda ve oy kayması çok az. Herhangi bir aktörün tek başına hükümeti kuracak çoğunluğa erişmesi oldukça zor.
Dolayısıyla seçim sonuçları yine bir koalisyon hükümetini zorunlu kılacak. Şii partiler çoğunluğu oluşturabilir ancak kendi aralarında anlaşmaları zor. Ayrıca hem ABD hem de Irak'ın yerel aktörleri bütünüyle Şiiler tarafından oluşturulmuş bir hükümete razı olmaz. 2014 seçimleri sonrasında hükümetin aylarca kurulamadığını ve ancak ABD'nin çeşitli zorlamaları ile İbadi'nin hükümeti kurduğunu hatırlamakta yarar var.
Bu seçimlerden sonra etkili olacak bir başka faktör ise ABD-İran restleşmesi olacak. Her iki ülkenin de Irak üzerindeki etkileri biliniyor. Nükleer anlaşma üzerindeki gerginliğin Irak'a yansıması kaçınılmaz olacak. Her iki ülke bir diğerini hükümetten yalıtmak için çaba sarf edecek ve bu durum bir kilitlenmeye yol açabilir. Dolayısıyla bir sürpriz hükümet formülleri çıkabilir.
Irak'ı bu anlamda zor günler bekliyor. Hükümetin kurulması uzun zaman alırsa yeniden bir otorite boşluğu doğacaktır. Irak gibi kırılgan bir ülke için bir gün bile önemlidir ve hükümetin bir kaç gün içinde kurulması elzemdir. Yeni hükümet kuruluncaya kadar İbadi bütün yetkileri ile yönetimde kalmaya devam edecek. Ancak kurumlar, özellikle de Haşdi Şa'bi üzerinde ciddi bir otoriteye sahip olmaması elini konu bağlayacaktır.
Veysel Kurt
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Direniş ekseni iflasın eşiğinde (10.05.2018)
- Nükleer anlaşmanın gölgesinde Suriye krizi (07.05.2018)
- Meclis seçimleri ihmal edilmemeli (04.05.2018)
- 24 Haziran’da neyi oylayacağız? (30.04.2018)
- Omurgasızlık siyaseti (25.04.2018)
- Muhalefet ne yapacak? (22.04.2018)
- Erken seçim ve muhalefetin çaresizliği (19.04.2018)
- Bahçeli'nin erken seçim çağrısı karşılık bulacak mı? (17.04.2018)